Araştırmacı Reha Ruhavioğlu'ndan 'hasar tespit raporu': HDP'nin oyları neden azalıyor?
Araştırmacı Reha Ruhavioğlu, Kürt şehirlerinde sandığa katılımın Türkiye ortalamasına göre düşük olduğuna dikkati çekti; HDP oylarında yaşanan düşüşün sebeplerini irdeledi.
Kürt Çalışmaları Merkezi Direktörü Reha Ruhavioğlu, geçtiğimiz 14 Mayıs'ta düzenlenen seçimlerin ortaya koyduğu sonuçlara ilişkin olarak dikkati çeken değerlendirmelerde bulundu. Araştırmacı, perspektif.online'da yayınlanan 'Kürt siyaseti için hasar tespit raporu' başlıklı yazısında Türkiye genelinde seçime katılım oranı artarken HDP'nin güçlü olduğu illerin hemen hepsinde düşüş yaşandığına işaret etti.
Bu oy kaybının dışsal, içsel, yapısal bir dizi faktörle açıklanabileceğini dile getiren Ruhavioğlu, en önemli sebeplerden birini 'barış ortamının kaybolması ve siyasi baskı' diye başlıklandırdı:
"2015'te çözüm süreci bitip çatışmalar yeniden başladığından beri HDP kesintisiz bir devlet baskısı altında. Merkezdeki yöneticilerinden yereldeki teşkilatlarına sürekli budanan bir hareketin, belediyelerine kayyımlar atanmak suretiyle kitle ile bağı da kopartılmışken oy kaybetmesi anlaşılır. Bir barış süreci partisi olarak kurulan HDP, çatışma ve baskı hali sürdükçe oy kaybediyor. Hak arama ve sokağa çıkmanın maliyeti arttıkça kitle mobilizasyonu zayıflıyor. Teşkilatlar üzerindeki baskı ve tutuklamalar özellikle taşrada ve kırsalda siyasi etkinin zayıflamasına sebep oluyor."
'KÜRT KAREKETİNİN KİTLESİYLE AÇIKTAN BİR MÜZAKEREYE GİRİŞMEMİŞ OLMASI, KRİZİN GÖLGESİNİN HAYATIMIZIN İÇİNDE DOLAŞMASI ANLAMINA GELİYOR'
Ruhavioğlu'na göre Türkiye'de Kürt toplumu için "Silah mı, siyaset mi?" sorusu 2015 yılına kadar taraflar için anlamlı bir tartışmaydı.
"Kürtler kazanımlarını 'silahlı mücadeleye mi sivil siyasete mi borçlu?' sorusu karşısında argümanlar ve dayanakları vardı. Ancak özellikle 2015’ten sonra bu soru cevabını bulmuş ve önemini yitirmiş bir sorudur" diyen araştırmacı, şöyle devam etti:
"2015 yılında tam HDP yükselmişken başlayan çatışmalar ve üstelik çatışmaların şehir merkezlerinde, sivil hayatın içinde başlaması, PKK siyasetine yakın olanlarda da bir güven krizi yarattı. 2015’in yazında Demirtaş, hendeklerin kazılıp barikatların kurulduğu ilçelerde mitingler düzenledi. Bu mitinglerde Ankara ve Kandil’e çağrılar yapan Demirtaş, gençlere de 'bedel ödenecekse siyasetçiler ödesin' telkininde bulunuyordu.
Ancak çatışmaların şiddetlendiği Kasım ayından sonra HDP’nin de etkisi oldukça zayıfladı. Bu durum Kürt toplumu ile PKK arasında Cuma Çiçek’in deyimiyle bir güven krizine sebep oldu ve elbette HDP de bundan nasibini aldı. Bu süreç PKK tarafından da HDP tarafından da kamusal tartışmalarda yeterince konu edilmedi. Kürt hareketinin kitlesiyle açıktan, özeleştirel bir müzakereye girişmemiş olması, krizin gölgesinin hayatımızın içinde dolaşması anlamına geliyor.
Geldiğimiz noktada, son 10 yıllık tecrübenin bir neticesi olarak 'Silah mı siyaset mi?' sorusu cevabını bulmuş, önemini yitirmiş bir sorudur. Kürt toplumu en azından Türkiye sathında silahlı mücadele döneminin sona erdiğini düşünüyor, Türkiye’deki Kürt hak ve taleplerinin temsilcisi olarak sivil siyaseti merkeze alıyor, sivil siyasetin merkezde olmasını istiyor. Silah ya da silahlı aktörler Türkiye’deki Kürt siyasetinin gündemine müdahale ettiğinde güven krizi tetikleniyor."
(...)
Kürt Çalışmaları Merkezi Direktörü, perspektif.online'de yayınlanan yazısının devamında 'değişen seçmen profili', 'karizmatik ve sürükleyici lider yoksunluğu', 'adaysızlık' gibi başlıklara da açıklık getirdi. 'CHP'ye verilen desteğin siyasi cevaza dönüşmesi' ve 'ittifak kurgusundaki hata'yı ise şöyle anlattı:
'CHP'YE VERİLEN DESTEĞİN SİYASİ CEVAZA DÖNÜŞMESİ'
CHP’nin Kürtlerle barışık siyasi söylemi 2019’da ete kemiğe bürünerek HDP desteğiyle belediyelerin kazanılmasını sağladı. HDP o dönem Kürtlerin çıkarını merkeze almak, açık müzakere talep etmek, dolayısıyla siyasetteki ağırlığını artırmak ile herhangi bir şey talep etmeden Türkiye’nin önüne demokratik dönüşüm kapılarını açma ihtimalini koymak arasında ikinci seçeneği tercih etti. Bu da HDP’yi 'ayağına gidilmesi mecbur' bir aktör yerine 'uzak durulması gereken bir destekçi' pozisyonuna yerleştirmiş oldu. Ancak Cumhurbaşkanlığı sürecinde yakın zamana kadar HDP’nin bu iki pozisyonu birden tuttuğunu da belirtmek gerekiyor. Neticede HDP 2019 yılında seçmenine gidip CHP’ye oy vermesini salık verdi.
'ÖZELLİKLE TÜRKİYE'NİN BATISINDA STRATEJİK OY KULLANMA DAVRANIŞI, CHP'YE OY GEÇİŞİNİ HIZLANDIRDI'
HDP’nin CHP’yi 'oy verilebilir bir parti' olarak konumlandırması, Kürt toplumu içinde bir tür cevaza dönüştü ve CHP de pozitif ilişkisini korumaya çalışan adımlar attıkça Kürtlerle CHP arasındaki yakınlaşma pekişti. HDP’nin cevazı ve CHP’nin Kürtlerle barışık bir devlet partisi imajı çizmesi hem 2018’de HDP’ye oy verenleri hem de potansiyel HDP seçmenini CHP’ye yakınlaştırdı. Özellikle Türkiye’nin batısında stratejik oy kullanma davranışı CHP’ye oy geçişini hızlandırdı. Erdoğan’ın uzaklaşmış kararsızlarını çekme hamleleri yanında Kılıçdaroğlu’nun HDP ile eşleştirilen kampanyası Erdoğan seçmenini ona geri götürürken CHP daha çok HDP’den oy almış oldu.
BARAJ RİSKİNİN ORTADAN KALKMASI VE İTTİFAK KURGUSUNDAKİ HATA
HDP’nin oy kaybetmesinin birbiriyle ilişkili iki önemli gerekçesi de barajın yüzde 7’ye düşürülmesi ve TİP ile kurduğu ittifakın hüviyeti. Önceki seçimlerde son düzlükte baraj riski üzerinden seçmeni konsolide eden HDP bu seçimde o imkânı yitirdi. Bu durum HDP’ye barajı aşması için destek veren seçmenin daha rahat oy değiştirmesini mümkün kıldı. 2018 seçimlerinde Kürt illerinin neredeyse tamamında 1 Kasım 2015’in altında kalan HDP, Türkiye’nin batısındaki kentli sosyal demokratların ve CHP’li Alevi seçmenin biriktiği bölgelerde yüksek oylar aldı. Bu seçimde hem HDP’nin baraj sorununun olmaması hem de CHP genel başkanının cumhurbaşkanı adayı olması gibi faktörler, HDP’ye barajı aşması için stratejik oy verenlerin tercih değiştirmesini kolaylaştırdı. Aleviler CHP’ye, kentli sosyal demokratlar da CHP ile TİP’e gitmiş görünüyorlar.
'GÜNÜN SONUNDA HDP, KENDİ BARAJ DESTEĞİYLE TİP'E ALAN AÇARKEN KENDİSİ KAYBETMİŞ OLUYOR'
TİP ile girilen ittifakın kurgusu da TİP’e kazandırırken HDP’ye kaybettirmiş görünüyor. Seçim sürecindeki TİP-HDP geriliminin gösterdiği şey, ittifakın zoraki bir ittifak olarak inşa edilmiş olmasıydı. TİP, HDP’nin baraj riski olmamasına dayanarak kendi ismiyle seçime girmek istiyor ve HDP de vekil kaybetme gibi riskler sebebiyle bunu reddediyordu. İttifak kurulmasa TİP’in baraj sorunu olacağından bugün TİP’e giden oyların önemli bir kısmı gitmeyecek, HDP’de kalacaktı. Dolayısıyla bu ittifak ya kurulmamalı ya da kurulduktan sonra gerilimlere müsaade edilmemeliydi. Bu gerilim, kentli sosyal demokratların TİP’e yönelmesi ve bu durumun da HDP oylarını parçalaması gibi netice doğurmuş görünüyor. Günün sonunda HDP, kendi baraj desteğiyle TİP’e alan açarken kendisi kaybetmiş oluyor. (...)"
Yazının tamamı.
Kaynak: Perspektif.online