Kılıçdaroğlu, karşıt görüşlülerin sorularını yanıtladığı Babala TV'de neler söyledi?
Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu, çoğu AKP'li, Memleket Partili, küskün CHP'li olmak üzere kendisiyle karşıt görüşteki insanların sorularını yanıtladı. Ana muhalefet partisi liderine terörden sığınmacılara, 300 milyar dolardan deprem konutlarına pek çok konuda sorular yöneltildi.
Türkiye'nin kaderini şekillendirecek cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda yüzde 44.88 oranında oy alarak AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'la ikinci tura kalan Millet İttifakı'nın adayı - CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Babala TV'de karşıt görüşlü insanların sorularını yanıtladı.
Kılıçdaroğlu'nun dün akşam 21.30'da yayına giren ve bugün saat 08.10 itibariyle 7.8 milyon izlenmeye ulaşan yayında söylediklerinden öne çıkan kısa diyaloglar ve uzun yanıtlar şöyle:
'KİM TESPİT ETTİ?'
(ABD'de yaşayan iki Türk girişimci Eren Özmen ve Fatih Özmen'e ait Sierra Nevada'yla ilgili tartışmalar)
Kılıçdaroğlu: İki milyar dolarlık servetleri var. Uzay sanayinde Elon Musk'tan sonra en önemli kişiler. Bunların bize gelip yardım yapması, Atatürk Havalimanı'nda hangarlar var. Onları tashih edeceğiz. Uçak gelip kalkmayacak burada. Biz uzay sanayi konusunda Türkiye'yi geliştirmek zorundayız. Türkiye kökenli iki Alman vatandaşı Kovid-19 aşısını buldular değil mi? Alman ekonomisine 140 milyar dolar kazandırdılar bir yılda. Türkiye'de olsalardı biz kazanacaktık. Bizim insanlarımızı Türkiye'ye getirip yüksek yetenek inşasını yeniden kurmak için mücadele ediyorsam bundan kim alınacak. CIA'yle iş birliği yaptılar mı diyorsunuz?
Genç: CIA'yle bağlantısı tespit edildi.
Kılıçdaroğlu: Efendim, kim tespit etti?
(Uzun süreli sessizlik)
Genç: Dünya kadar belge sunuldu sosyal medyada, haber sitelerinde...
Bir başka genç: Bence çok iyi bir çalışma ekibi, sandık güvenliği alınamıyor. Bununla ilgili bir çaba da gösterilmiyor.
Kılıçdaroğlu: Sandık güvenliğini neden konuşuyoruz, hiç düşünüyor musunuz?
(HDP'yle PKK isimlerinin birleştirilerek sorulan terör sorusu üzerine)
Kılıçdaroğlu: Örgüt ismi verdiniz ama tam anlayamadım
Genç: HDPKK
Oğuzhan Uğur: PKK da aplikasyon gibi bir AKPKK oluyor bir HDPKK oluyor bir kendi başına ilerleyemedi. (Salonda gülüşmeler)
'HDP' DEDİĞİNİZ PARTİ SIRASI GELDİĞİ ZAMAN TBMM'Yİ YÖNETİYOR'
"HDP HDP dediniz PKK ile birleştirdiniz. Kardeşim HDP dediğiniz parti sırası geldiği zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni (TBMM) bir hafta yönetiyor. Yani Meclis'te görüşme olurken Sayın Bahçeli'de el kaldırır, ondan izin istemeden çıkıp kürsüye konuşamaz, ben de, AK Parti de. Şimdi biz 'TBMM'yi PKK yönetiyor' diyebilir miyiz? Devleti bu kadar küçük, itibarsız hale getirebilir miyiz? Bu devlet bizim devletimiz arkadaşlar. Türkiye bu kadar zayıf bir ülke mi? Bir dili kullanırken saygılı olmalıyız.
Halka güveneceğiz, halk bizi uzun süredir iktidar yapmıyor. Ne yapacağız, aşağılayacak mıyız? Bir kan davası haline dönüştürüp emperyal güçlerin ekmeğine yağ sürmemeliyiz? Bizim sizinle kardeş olmamız lazım.
Bakın bir şey daha söyleyeyim. Hata denilen kavram insana özgüdür. Hatadan dönmek bir erdemdir. Efendim 'Bu böyle yaptı.' Onu alıyorlar, bütün partiye yayıyorlar.
DEMİRTAŞ - KAVALA SORULARINA YANIT: HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR
(Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala'yla ilgili sorular üzerine verdiği yanıtlar)
"Düşünelim, birisi kızmış size, 'Alın bunu içeri atın.' Mahkemeye gittiniz, beraat kararı verdi. Olsun diyorlar, 'İçeride tut, bir suç daha uydur.' Mahkeme kararları uygulanmıyorsa, ben sessiz kalıyorsam, niye siyaset yapıyorum? Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır."
"Efendim, 'Selahattin Demirtaş'ı serbest bırakacaklar.' Arkadaşlar, ben istesem de zaten serbest kalmaz. Demirtaş'ı serbest bırakacak yargıdır, Kavala'yı serbest bırakacak yargıdır. Ben niçin yargılandılar diye itiraz etmedim, niçin mahkeme kararları uygulanmıyor? Buna itiraz ediyorum. Size de mahkeme kararı uygulanmazsa, hiç tanımasam da sizin de hakkınızı savunacağım."
EMİNE ŞENYAŞAR'I ANLATTI: LİNÇ EDİLDİ, BU KADININ BİR GÜNAHI YOKTU YA
Emine Şenyaşar; Kürtçe biliyor, Türkçe bilmiyor. İki çocuğu öldürüldü. Kocasının kafasına tüp vurularak öldürüldü. Ve bu kadın gitti bir kağıda adalet istiyorum yazdı. Bu kadın linç edildi. 'Bu aile PKK'lı' denilerek her türlü suçlama yapıldı. Bu kadının bir günahı yoktu ya, 8 savcı iddianame yazamadı. Gittim kadını buldum, adalet sarayının önünde. Tüm avukat arkadaşlarıma 'Bu kadının hakkına sahip çıkın' dedim."
300 MİLYAR DOLAR
"Bir başka şey 300 milyar dolar. Ben yurtdışından getireceğim, evet getireceğim sadece demokrasi istiyorlar, temiz para, uyuşturucu parası değil. 8 sefer kanun çıkardılar uyuşturucu baronlarının parasını getirmek için itiraz ettik. Bana telefonunuzu verirseniz ilgili kanunu size göndereceğim. Ama dönüp bana diyeceksiniz ki ben bunu görmemiştim. Söz veriyorum göndereceğim. Üstelik son bir kanunda diyor ki; ‘Getirilen paranın kaynağı asla sorulmayacaktır’ onu da göreceksiniz orada. 300 milyar dolar temiz para getireceğiz, yatırım yapacağız.
Benim genel başkanlığım ve Türkiye’deki demokrasi ile ilgili Arap dünyasını karşılaştırdınız. Türkiye ne Avrupa ne Arap dünyası arasında, Türkiye’nin kendine özgü koşulları vardır ve o koşullar içinde demokrasisini geliştirmeye çalışan bir ülkedir ve bu demokrasinin gelişmesi için de elimizden gelen çabayı gösteriyoruz.
'BURASI SIĞINMACI DEPOSU OLMAYACAK'
(Mülteciler üzerine Kılıçdaroğlu’nun dönüş açıklamalarıyla ilgili bir film gösterildi)
Burada Suriyelilerle ilgili şöyle bizim gencecik fidan gibi askerlerimiz şehit olurken onların fidan gibi beyleri bizim sokaklarımızda volta atıyor. Yaşlıyı, çocuğu, kadını kabul ederim ama Kilis Ticaret Odası Başkanı bana ne dedi biliyor musunuz? ‘Böyle devam ederse 4-5 yıl sonra Kilis Ticaret ve Sanayi Odası’nın başkanı bir Suriyeli olacak. Ben Suriyelilerin kendi ülkelerinde daha rahat edeceğine inanıyorum. Evet Suriye’de meşru hükümetle oturacağız, anlaşacağız, buradan gidenlerin can ve mal güvenliği sağlayacağız.
Eğer Avrupalılar Suriyelilerin haklarını korumazlarsa onların evlerini, yollarını, hastanelerini yapmak için para vermezlerse Geri Kabul Anlaşması’nı feshedeceğiz, beyler gitsinler Avrupa’ya burada ne işi var? Burası sığınmacı deposu olmayacak. Avrupalı rahat etsin diye biz bunların bütün sıkıntılarına katlanıyoruz. Düzelteceğiz, göreceksiniz.”
ABD ZİYARETİ: 'ZATEN 8 SAAT SÜRÜYOR, DEVLETİN KORUMASI YANIMDAYDI'K
(ABD ziyaretindeki 'kayıp 8 saate' ilişkin soru üzerine)
"Boston’da MIT’e gittim dünyanın bir numaralı teknoloji üniversitesi. Türk hocalar vardı. Acaba biz Türkiye’de iktidar olduğumuzda o teknolojik buluşları kendi ülkemizde hayata geçirebilir miyiz diye onlarla görüşmeler yaptım. Arkasında başka bir üniversite geçtim. New York’ta bizim bir planımız vardı, oradan Washington’a geçecektim.
Planımız şuydu; buradan kaçırılan paralarla New York’ta Manhattan’da 35 katlı gökdelen yapmışlardı. Boston’dan bindik arabaya ve o arabayla 8 saatlik bir yolla Manhattan’a geldik. O 35 katlı gökdelenin önünde küçük bir video yaptık. Bu binanın üzerinde de hiçbir etiket yok ama biz biliyoruz kimlere ait olduğunu. Erdoğan ailesinin kurduğu bir vakfa ait orası 35 katlı bir bina, onun görüntüsünü aldık ve ondan sonra Washington’a geçtim. Boston’da New York’a uğrayıp oradan Washington’a geçişim 8 saat. Öyle gizli kapaklı bir şey yok çünkü devletin polisi de yanımda. 8 saat nereye gitti, nereye kayboldu? Arzu eden o yolu gider, gezer 8 saatlik yolu bulur. Bu 8 saat içerisinde sadece ve sadece Washington’a giderken bir benzin istasyonunda araca akaryakıt aldık. Burada bir vakıf var o vakfın başkanı Erdoğan ailesi, orada da bir vakıf var o da Erdoğan ailesi.
Buradan milyon dolarlar gidiyor oraya o binalar yapılıyor. Diyeceksiniz ki bu rakamları nereden buldun? Çünkü Amerikan hükümeti ciddi bir hükümet, diyor ki; yurtdışından bir para geliyorsa ben bunu kamuoyuna açıklarım ve Amerikan Hazine Bakanlığı’nın internet sitesinde bütün bu rakamlar yazılı, buradan giden dolarla yazılı. Size de tavsiye ederim arada bir bakarsanız.”
'GÖREVİNİZİN BAŞINDA OLACAKSINIZ'
(Akkuyu Şirketi ve Enerji Bakanlığı ortaklığı ile yurtdışında eğitim görmüş ve Akkuyu şirketinde çalışma sözü verilmiş bir gencin yaşadığı mağduriyetiyle ilgili soru üzerine)
"Hiç endişe etmeyin orada görevinizin başında olacaksınız. Akkuyu zaten başlandı bitmesini isteyeceğiz. Başlangıçta taahhüt edilen fiyat çok yüksekti, dünyada enerji fiyatları artınca o makul bir düzeye indi. Türkiye’nin çıkarlarını korumak için gereğini yapacağız. Ama var olan sözleşmelerde taahhütler nedir, hangi yükümlülükler var onları bilmiyoruz, bilince o konuda o sağlıklı cevaplar vereceğiz."
YEREL YÖNETİMLER ÖZERKLİK ŞARTI
(-Kamuoyunda yanlış anlaşılan- Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’yla ilgili soru üzerine)
"Önce şu konuda bir anlaşmamız lazım. 1930’lu yıllarda çıkan Belediye Kanunu’nda, ‘Belediyeler mali ve idari açıdan özerktir’ diye yazar 1930’larda… Bugünkü kanunda da aynısı yazar. Neden? Çünkü belediye Başkanını belde halkı seçer. Ayrı bir bütçesi var. Nasıl TBMM varsa onların da belediye meclisleri var. Ama merkezi yönetimin vesayeti asıldır, esastır. Belediyeler kendi bağımsız olarak, ‘ben bağımsız bir devletim’ diyemezler. Her belediyenin kendine ait bir de özel logosu vardır. Ankara Büyükşehir’in, İstanbul Büyükşehir’in, Antalya’nın, Diyarbakır’ın, Trabzon’un ayrıca logoları vardır.
Buradaki özerklikten kastedilen ‘bunlar ayrı devlet olacak.’ Yok efendim nereden çıktı öyle ayrı bir devlet olması? Böyle bir şey yok ama bu algı sürekli yerleştirilmeye çalışılıyor. Rahmetli Ecevit’in döneminde Yerel Yönetim Özerklik Şartı’nı öngören kanun çıktı Meclis’ten. Bizim zamanımızda değil, o dönemde çıktı kanun ama Türkiye bazı maddelerine çekince koyduğu için duruyor. Elbette ki siz terörle mücadele edeceksiniz, terörün bu topraklardan silinmesini isteyeceksiniz ve ne gerekiyorsa onu yapacaksınız. Yoksa efendim, işte ‘falan belediye özerk olacak’ zaten belediye özerk ama orası bağımsız değil.
Özerklik ile bağımsızlık ayrı, üniversite özerktir ama üniversite Türkiye’nin üniversitesidir. Belediyelerin de zaten özerkliği kendi yasalarında var, ben koymadım. 1930’lardan beri gelen uygulama böyle, sadece bizde değil bütün dünyada böyle aslında… Dolayısıyla yerel yönetimlerle merkezi yönetim arasında bağ var. Bu bağ da aslolan merkezi yönetimdir. Merkezi yönetimin yerel yönetimler üzerinde vesayet hakkı var. O vesayet hakkı kalkmadığı sürece herhangi bir sorun yok. Vesayet hakkını kaldırmaya da zaten bizim niyetimiz yok.
EĞİTİM
"Eğer bir toplum gerçekten yükselmek istiyorsa, dünyada saygınlığı kazanmak istiyorsa eğitim sistemini çağdaş anlamda yeniden yapılandırmak zorundadır. Eğitimin temel özelliği okula başladığı andan itibaren, çocuğun merak duygusunu büyütürseniz, sorgulama hakkını ona verirseniz, o eğitim başarılı bir eğitim demektir. Yani analitik olması lazım eğitimin, ezberci bir eğitimden uzak olması lazım. Önemli olan eğitimin aynı zamanda eğitimciler tarafından programlanıp ve politikalarının belirlenmesi lazım.
Yani siyasetçi olarak ben eğitim, ‘gel şöyle okuyacaksın, şu dersi okuyacaksın’ benim dememem lazım. Bu tamamen pedagogların, eğitimcilerin, hocaların işi… Bütün gelişmiş ülkeler eğitimi bu çerçevede ele alıyorlar. Benim de şahsen düşüncem eğitimi bu çerçevede ele almak, yeniden yapılandırmak, sıcak siyasetin tümüyle dışına çıkarmak. Her alanda nerede olursa olsun, eğitimin bu çerçevede ele alınması lazım.
Yani imam hatipte okuyan çocuğumuz da çok nitelikli bir eğitim almalı, fen lisesinde okuyan çocuğumuz da çok nitelikli bir eğitim almalı. Aynı zamanda eğitimin üretime dönük olması lazım. Bütün organize sanayi bölgelerinde teknoloji liselerinin kurulması lazım. Eğitim alan çocuğun, eğitimi belli bir yılından itibaren, örneğin 2’nci yıldan itibaren organize sanayi bölgesinde aldığı eğitime paralel kurs görmesi lazım, staj görmesi lazım. O süre içerisinde sosyal güvenlik primlerini, devlet tarafından ödenmesi lazım. Mezun olduğunda ise işi hazır olacak. Yani iş garantili eğitim bir anlamda.
Aslında bunu dünyanın pek çok ülkesi uyguluyor. En başarılı olan ülke de Finlandiya… Finlandiya modelini anlatmak için Finlandiya’dan eğitim reformunu yapan bakan yardımcısını Türkiye’ye davet ettik. Eğitim reformunu Finlandiya’da nasıl gerçekleştirdiklerini de anlattı. Eğitimi yeniden yapılandırmak lazım. YÖK denen belayı kaldırmak lazım. Üniversitelerde bilgiyi, bilimi egemen kılmak lazım. Farklı düşüncede olan hocaları, ‘sen farklı düşüncedesin’ diye üniversiteden atmamak lazım. Yani yapılacak çok şey var aslında ama işin özü merak duygusunu büyütmek, buradan başlayıp eğitimi geliştirmek lazım.
ASKERLER NE ZAMAN ÇEKİLECEK?
(Cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda Suriye ve Irak’ta PYD terörü bitmeden Türk askerinin çekilip çekilmeyeceği sorusu üzerine)
"Afyon’la ilgili evet muhafazakar bir yer biliyorum. Milliyetçi bir damarı oldukça güçlü olan bir yer onun da farkındayım. ‘Vatana ve bayrağa oy veriyorlar’ diyorsunuz evet vatan ve bayrak dediğiniz zaman akan sular bir anlamda duruyor. Suriye’de, Irak’ta asker çekilecek mi? Bakın arkadaşlar devlet ayrı bir organdır. Ben ‘çekilecek’ dediğim zaman devlet hemen gidip de bunu çekmez. Bizim kuracağımız devlette, inşa edeceğimiz devlette Milli Güvenlik Kurulu vardır.
Milli Güvenlik Kurulu’na siz danışmadan, ‘askeri çekeceğiz, çekmeyeceğiz, ne diyorsunuz’ demeden, bir kişinin kalkıp da ‘askeri çekiyoruz, beyler yarın sabah şuraya gidiyoruz’. Olmaz, devlet böyle yönetilmez. Devlet kendi çıkarları üzerine, ülkenin çıkarları ve o ülkede yaşayan insanların çıkarları üzerine politika oluşturur. O çerçevede bakmak lazım. Elbette ki bizim askerler geri çekilecek ama Türkiye gerekli güvenliği aldıktan sonra o askerlerimiz çekilecek. O güvenliği almadan siz çekerseniz başka sorunlar çıkar karşınıza bunu böyle bilmenizi isterim.
'DEVLET AYRIDIR, SİYASİ PARTİLER AYRIDIR'
"Korku ikliminden toplumun kurtulması lazım. Korku ikliminin olduğu bir yerde insanlar düşüncelerini özgürce açıklayamazlar onu ifade edeyim. Liderler ileri görüşlü olmalıdır ama liderler ileri görüşlü olacak ama liderleri yönlendiren devletin bürokrasisidir. Devlet ayrıdır, siyasi partiler ayrıdır. Devlet ayrıdır, Kılıçdaroğlu ayrıdır. Devlet ayrıdır,
Erdoğan devlet değil, ben de devlet değilim. Devlet bakidir, siyasi partiler geçicidir. Şöyle bir algı yerleştiriliyor, ‘bir kişi geliyor devlet odur.’ Öyle bir devlet yok dünyada, 21’inci yüzyılda öyle bir devlet yok. Dolayısıyla devletin hafızası bürokrasidedir ve bürokrasisinin de liyakatle oluşturulması lazım. Yani işi ehline teslim etmeniz lazım. Siyaset, ana ilkeyi belirler, bürokrasi ona uygun olarak yasal alt yapıyı hazırlar ve o çerçevede hareket eder.
Dolayısıyla ‘zor koşullarda oy kullanıldı’ dediniz. Evet zor koşullarda oy kullanıldı. Ben depremin ikinci günü hiçbir lider daha o bölgeye gitmemişken o bölgeye giden kişi benim. Depremzedelerle oturup konuşan kişi benim. Feryat edenleri dinleyen kişi benim ama o gürültü ve patırtı içerisinde herkes can derdindeydi, herkes mal derdindeydi bir şekliyle… Hiçbir ayrım yapmadığımı da ifade edeyim. Ben AK Parti’nin kurduğu çadırkente de gittim, CHP’nin kurduğu çadırkente de gittim. Onlara da teşekkür ettim, onlara da teşekkür ettim. Çünkü sonuçta bu ülkenin insanı büyük bir acı yaşıyor, o acı hepimizin ortak acısı bu çerçevede baktım.
'KONUTLARIN NASIL YAPILACAĞINI ANLATAN SİYASETÇİ DEĞİL, KONUTLARIN NASIL YAPILACAĞINI ANLATAN DEVLET MEMURLARI'
"Bir eleştiri, deprem bölgesinde yapılan yardımlar dolayısıyla oy çıkmadı vesaire şöyle oldu diye bir eleştiri, insanlık açısından onu söyleyen kişinin insan olmadığına inanan birisiyim. Yüreğinde sevgi olan, insan sevgisi olan birinin öyle bir cümle kurmaması gerekir. Zaten onun da tamamen provokasyon olduğuna inana birisiyim. Ben hiçbir CHP'linin böyle bir ifade kullanacağını sanmıyorum. Hemen sordum zaten, 'bunlar kim, bizim CHP'lilerse hemen partiden atalım' diye… Yok öyle bir şey ama varsa öyle bir şey buluyorsanız, saptıyorsanız asla tutmayız.
Tabana hitap edemiyor dediniz CHP, haklısınız tabana hitap edemiyor olabilir. Biraz daha entelektüel takılıyor, halkın anlayacağı dille bunu ifade edemiyor, haklısınız burada… Konutların nasıl yapılacağını anlatan siyasetçi değil, konutların nasıl yapılacağını anlatan, gelen size devlet memurları ama devlet memurlarını siz partili olarak görüyorsunuz. Onlar parti memuru değil onlar devletin memuru, devletin memuru gelecek, binaları, evleri, yolları, köprüleri nasıl yapacak bunu anlatır size ama bürokrat partileştiği için farklı bir algı çıkıyor ortaya onun da altını çizmek isterim.
'DEPREM BÖLGESİNDE ÇADIRDA DA KALDIM. ORADAKİ İNSANLARIN DRAMINI DA BİLİYORUM'
'Neden sizi göremedik?' Dediğim gibi ben geldiğimde hiçbir siyasi partinin genel başkanı gelmemişti ama sizinle karşılaşmadık. Ben gecenin 2'sinde Samandağ'a gittim, İskenderun'a gittim. Dediğim gibi bütün yerleri gezdim ve ben 3 kez gittim deprem bölgesine, deprem bölgesinde çadırda da kaldım. Oradaki insanların dramını da biliyorum. Arsuz'da gece yattım, soğukta elbisemi çıkarmadan, üstüme bütün yatakları çektiğim halde sabaha kadar soğukta uyuyamadık ben bunu gayet iyi biliyorum. Bunu bizzat ben yaşadım. Dolayısıyla sizin yaşadığınız acıların tümünü yaşayan bir kişiyim onu da bilmenizi isterim.
'10 BİN LİRAYI ERDOĞAN CEBİNDEN VERİYORSA EYVALLAH AMA BENİM PARAMI VERİYOR, SİZİN PARANIZI VERİYOR. DEVLETİN PARASINI VERİYOR'
'Recep Tayyip Erdoğan bize 10 bin lira veriyor.' İşte burada bir yanlış yapıyorsunuz. 10 bin lirayı Erdoğan cebinden veriyorsa eyvallah ama benim paramı veriyor, sizin paranızı veriyor. Devletin parasını veriyor. Devletin parasını AFAD veriyor. AFAD kim? AK Parti'nin yan kuruluşu olsa eyvallah ama değil. Devletin kuruluşu… Devlet size yardım ediyor. 85 milyondan topladığı vergilerden size yardım edecek. Buna kimse karşı çıkmaz ama 'bunu Erdoğan yapıyor' derseniz o ayrı bir şey, Erdoğan'ın oluşturduğu politika derseniz ben bunu kabul ederim ama yardımı yapan devletin kendisidir, parti değildir.
(Atatürk milliyetçiliğinde Türk yerine Türkiyeli kavramı olup olmadığı sorusu üzerine) Bir hukukçu arkadaşımız Türk, Türkiyeli diye aslında Türkiyeli demedim. Türkiye kökenli iki Alman vatandaşı dedim. Kovid-19 aşısını bulan, Türkiye kökenli, kökleri Türkiye'de olan iki Alman vatandaşı diye ifade ettim.
'BEN TAKTIĞI BAŞ ÖRTÜSÜ DOLAYISIYLA EVİNE GİTTİĞİMDE ÇOCUKLAR GİBİ AĞLADIĞINI BİLİYORUM'
"Başörtülü bir arkadaşımızın söylediği arada bir 10 sene var diyorsunuz, dolayısıyla helalleşme kolay mı diyorsunuz. Hayır kolay değil ben öyle bir şey söylemedim. Tam tersine zor bir şeydir ve mağdur olanın yaşadığı mağduriyeti bilmeniz lazım. Ben taktığı başörtüsü dolayısıyla evine gittiğimde çocuklar gibi ağladığını biliyorum, öğretmen kadının nasıl ağladığını biliyorum.
Onun derdinin ne olduğunu da gayet iyi biliyorum. Gidip onu ziyaret ettim, onun derdini dinledim. Müfettişlere nasıl ifade verdiğini, hangi sıkıntılara girdiğini, mesleği nasıl bırakmak zorunda kaldığını, bütün bunları anlattı. Ben sadece bir örnek verdim, Ankara'daki bir örnek… Pek çok yerde bunun örneğini verebilirim.
'KUZEY IRAK'TA 2 ASKERİMİZ YAKILARAK ÖLDÜRÜLDÜ'
Sadece o değil… Kuzey Irak'ta 2 askerimiz yakılarak öldürüldü, yakılarak. Bunların katillerinden biri Türkiye'ye geldi ve serbest bırakıldı. Biz bir gazeteci arkadaşımızın yazması üzerine bu tekrar tutuklandı ve hapse atıldı. Bunu kim serbest bıraktı, nasıl serbest bırakıldı bu? Bilmiyoruz. İkinci askerin ailesi hala cenazesi dahi yok, Konya'da o aileye de gittim. Onları da ziyaret ettim. Diyorsunuz ki, 'bu bir politik maske mi?'
Benim maske takmaya hele hele öyle bir ihtiyacım da yok. Sonuçta bir mağduriyet var, bu mağduriyetin giderilmesi lazım. Bu mağduriyetin aktörü de biz değiliz aslında, aktörü devletin kendisi aslında… Onlar yaptı. Bu dönemde iktidar olmadık ki bütün suç bizim üstümüzde ama bu olayın ortaya çıkması ve devletin bir kanadı bunu desteklerken biz de onu destekledik. Bizim kabahatimiz orada yoksa başka bir yerde kabahatimiz yok.
'İŞSİZLİK KONUSU TÜRKİYE'NİN EN TEMEL SORUNLARINDAN BİRİSİDİR'
"İşsizlik konusu Türkiye'nin en temel sorunlarından birisidir biliyorum. Muhtarlara birer yardımcı vermek gerekiyor. Belli sayıdaki nüfusa bakan muhtarlara vermek gerekiyor. Evet birer yardımcı vermemiz lazım. Muhtar bir yere gittiği zaman en azından açık kalmalı. Hele şimdi binlerce icra dosyası geliyor ve muhtarın bunu tek başına yapma şansı yok. Bizim bazı belediyelerimiz muhtarlara yardımcı veriyorlar, evet bu bir sorunu çözüyor biraz ama o muhtar, Belediye aleyhine bir şey söylerse, 'ben elemanımı geri çekiyorum' der. Biz vermeliyiz ki gerekirse muhtar belediye Başkanını rahatlıkla eleştirebilsin."
'GÖRÜŞLERİMİZ FARKLI OLABİLİR AMA BİRBİRİMİZE SAYGILI OLMALIYIZ. KUTUPLAŞMADAN ÇEKİNMELİYİZ, KUTUPLAŞMAMALIYIZ'
Kemal Kılıçdaroğlu, programın kapanış konuşmasında sözlerini şöyle bitirdi:
"Birinci aşamada da aslında gelmek istiyordum ama şartlar izin vermedi onun nedeni de şu, aynı gün birden fazla ile gidip miting yapmak zorundaydım. Bazen 3 ile bazen 4 ile, dolayısıyla gelme şansım yoktu. Şimdi ise bu şans doğdu çünkü ikinci tura kalınca miting yapmamaya karar verdik. Sizler de lütfedip kabul ettiniz ben de geldim. Ben ayrıca şunu da istedim her görüşte arkadaşın olmasını ve özgürce soru sorabilmelerini artı benim de samimi olarak cevap vermemi bekliyorlar. Dolayısıyla buradaki temel mesele şu, birbirimizi daha iyi anlamalıyız yani görüşlerimiz farklı olabilir, elbette olabilir. Niye farklı olmasın? Görüşlerimiz farklı olabilir ama birbirimize saygılı olmalıyız. Kutuplaşmadan çekinmeliyiz, kutuplaşmamalıyız.
Eğer kutuplaşırsa toplum ayrışır, toplum kavga eder, kimlikler üzerinden siyaset yapmayalım. Siyaseti, depremzedenin evini nasıl yapacağız? İşsizlik sorununu nasıl çözeceğiz? Fiyatlar artıyor, nasıl olacak? Doların nereye gideceği belli değil, nasıl olacak? Kişi başına gelir düşüyor. Bütün bunların hepsini düşünüp bunları çözüm üretmemiz gerekiyor. Ama bir bakıyorsunuz bir yerlerde bir afişler, bir pankartlar, 'sen şunu yaptın, sen bunu yaptın' 'vallahi ben yapmadım' 'yok sen yaptın.' Tam tersine kısır, bir garip sürecin içine Türkiye sokuldu buradan çıkmamız lazım.
(Seçimi kaybederseniz CHP Genel Başkanlığı'ndan ayrılacak mısınız? sorusu üzerine) Hiç endişe etmeyin ikinci turda kazanacağız."