'İstanbul belediye başkanlığının sırrı ve gideceği yön burada gizli'
Ekrem İmamoğlu'nu sık sık eleştiren Oray Eğin, Ekrem İmamoğlu ile birkaç saat geçirdikten sonra bakın neler yazdı.
Ekrem İmamoğlu'nu sık sık eleştiren Oray Eğin, Ekrem İmamoğlu ile birkaç saat geçirdikten sonra bakın neler yazdı.
Ekrem İmamoğlu'nu halkın arasında gözlemleyen, Beylikdüzü sokaklarını arşınlayan Eğin, “Kurtarıcı mısınız” diyorum doğrudan, “Ben kendimi hizmetkar olarak görüyorum,” diye yanıt veriyor." diye aktardı.
Eğin'in, "Ekrem İmamoğlu’yla birkaç saat: “Kurtarıcı değil hizmetkarım”" başlıklı yazısından bir bölüm şöyle;
Ekrem İmamoğlu aslında İstanbul’a belediye başkanı olmayacaktı. Hatta hiç siyasete bile girmeyecek, Beylikdüzü belediye başkanlığı bile yapmayacaktı. Eğer hayat planlandığı gibi gitseydi bugüne kadar 20-25 kere ziyaret ettiği Viyana’dan bir ev alacak ve oraya yerleşecekti. Ama, onun için de hayatta hiçbir şey planlandığı gibi gitmedi ve bir sene önce Beylikdüzü’nde yaşayanlar dışında hiç kimsenin adını bilmediği biri şimdi muhalif mahallenin tek umudu durumda.
“Kurtarıcı mısınız” diyorum doğrudan, “Ben kendimi hizmetkar olarak görüyorum,” diye yanıt veriyor.
Bu ilginin boyutlarını anlamak için onu yaşadığı ve yönettiği Beylikdüzü’nde görmek gerekiyor. Geçen hafta bir akşam bana semtte yaptığı yaşam vadisini gezdirirken geleceğin ne getireceğini kendisinin bilmediğini söylüyor.
“Ama her ihtimali şimdiden reddetmek de gerekmiyor,” diyor ekliyor bundan sonraki yolculuğunun Cumhurbaşkanlığı olup olmayacağına dair. “Yoksa beş sene önce bir gün İstanbul’u yöneteceğimizi de bilemezdik.”
“Evet,” diyorum. “Siz de Viyana’ya yerleşecektiniz.”
“Şimdi İstanbul’u Viyana yapacağız,” diyor.
BİR SİYASİ YILDIZ DOĞUYOR
Bu yolculuğun nereye varacağını hiç kimse şimdiden bilemez kuşkusuz, ama Beylikdüzü’ndeki yaşam vadisinde bir liderin doğuşuna şahit olduğumu da inkar edemem. Lider değilse bile bir toplumsal fenomen olduğuna kuşku yok. Ne yalan söyleyeyim, bu kadarını tahmin etmiyordum. Ekrandan bu kadarı yansımıyor.
Böylesi bir çekim gücü ve halk ilgisi en son Cumhurbaşkanı Erdoğan’da vardı mesela. İmamoğlu’ndaki doğal politikacı kumaşını ise Bill Clinton’a benzetebilirim. Clinton’la beş dakika bile birebir sohbet edenler onun karşısındakine dünyadaki en yakın arkadaşıymış gibi davrandığını söz ederler.
İmamoğlu da birlikte geçirdiğimiz birkaç saat içinde bana da sanki en yakın arkadaşıymışım gibi davranıyor. İmamoğlu’nun benzeri yine bir tek Erdoğan’ın en verimli yıllarında ön plana çıkan bir özelliği daha var: Unutmuyor ve bizzat takip ediyor. Rastgele rastladığımız bir damat adayı Kocaeli’ndeki düğününe davet ediyor mesela, “Bizzat orada olamasak bile en azından varlığımızı hissettiririz,” diyor ve kendisine mutlaka davetiyeyi iletmelerini istiyor. Koruması hemen bir kart uzatıyor, ama o arada onlarca kişilik bir grup daha İmamoğlu’nun etrafını sarıyor, “selfie” çektirmek istiyorlar, hiçbirini kırmıyor, hatta çoğu zaman “Ben yardımcı olayım” diye telefonu alıyor. Bir süre geçiyor, kalabalık bir saniyeliğine etrafını boşalttığında “Kocaeli’nde evlenecek çifte kartı verdiniz mi,” diye korumasına soruyor.
Parkın başında yürüyüşe başladığımızda soyadının bir şekilde “Yahşi” olduğunu öğrendiğimiz bir kadın onunla fotoğraf çektiriyor, ilerliyoruz. “Acaba Azeri miydi” diye kendi kendine soruyor İmamoğlu. O akşam karşılaştığımız sayısız yüzden sadece biri, ben tekrar karşılaşsam tanıyamam. Ama üzerinden bir dolu başka yüz ve bir saat geçmesine rağmen kadın yeniden karşımıza çıktığında İmamoğlu hemen tanıyor ve “Azeri misiniz” diye soruyor. “Biliyordum.”
KAYKAYCI GENÇLER TALEP EDİYOR
Birkaç adım sonra kaykaycı gençler İmamoğlu’nun önünü kesiyor ve “Başkan bize söz verdiğiniz kaykay parkı hala bitmedi,” diyor politikacıların vereceği ezber yanıtlarını yutmayacakları belli bir edayla. “Kızdım, bir ihale gecikmesi olmuş,” diye yanıtlıyor İmamoğlu. “Ben gençlere söz verdim, kazımı yapıldı ama betonunu dökemediler. Üç kere sordurdum, ben de sizin kadar takip ediyorum.”
Gençlere Beylikdüzü’nde böyle bir talebi gerektirecek kadar çok kaykaycı var mı diye soruyorum, sayılarının çok olduğunu söylüyor. Zaten İmamoğlu’nun yaptığı bu koca parkta İstanbul’un genelinde görmediğim tipte insanlara rastlıyorum. Koşucular, bisiklete binenler, çimlerde yuvarlananlar. “Hepsi bu park sayesinde oldu,” diyor övünüyor.
Bizdeki park anlayışı genelde “Çimlere basmayınız” olarak bilinir. “Ben bizzat insanlar çimlerde yuvarlansın istiyorum,” diyor İmamoğlu golf arabasıyla beni yaşam vadisinde gezdirirken.
“Böyle 15 tane yaşam vadisi yapacağım İstanbul’a,” diye ekliyor. İçimden bir tane bile yapsa başarıdır, diyorum. Çünkü hakikaten böylesini görmedim Türkiye’de.
İMAMOĞLU BENDEN ÖÇ MÜ ALDI?
Bütün bu sevgi çemberine, birkaç haftalık zafer sarhoşluğuna rağmen İmamoğlu’nun işi çok zor. Hiçbir somut veriye dayanmadan, herhangi bir siyasi gelişmeden bağımsız, sadece İstanbul’a bakarak bile bunu anlamak mümkün. İmamoğlu benimle Beylikdüzü’nda hafta içi en yoğun saatte buluşmak istiyor, ben de bunun aleyhinde yazdığım bütün yazıların öcünü aldığını düşünüyorum.
Gümüşsuyu’ndan 17:00’de çıkıp 19:30’ta Beylikdüzü’ne varana kadar İstanbul’un bütün sorunlarını yolun üstünde görüyorum. Çarpık yapılaşma, birbirinden çirkin gökdelenler, “rezidanslar”, ilerlemeyen bir trafik… (Dönüş yolunda tanker devrilmiş E-5’te; şehrin böylesi bir acil duruma karşı bir acil çözüm planı olmadığı, yol yapılırken bu ihtimalin hiç düşünülmediği hemen anlaşılıyor.)
Beylikdüzü’ne vardığımda trafik bütün enerjimi öyle bir sökmüş ki “Artık İstanbul Belediye Başkanı olduğunuza göre İstanbul’a taşınmayı düşünüyor musunuz,” diyorum İmamoğlu’na. Kahkahalarla gülüyor ama Beylikdüzü’ne laf söyletmiyor. 30 yıldır burada yaşadığını, semtle çok kuvvetli bir bağı olduğunu, alıştığını ve burada çok güzel bir çevre edindiğini ekliyor. Şartlar taşınmaya zorlarsa mecburen buradan gidecek, ama belli ki gözü arkada kalacak.
Daha evvel sadece fotoğraflardan gördüğüm ama fotoğrafların asla yeteri kadar gerçeğini yansıtamadığı bu yaşam vadisi iki buçuk saatlik yolcuğu unutturuyor. Belli ki İmamoğlu beni öç almak için değil, İstanbul’un yol haritasını göstermek için buraya çağırmış. Aslında İstanbul belediye başkanlığının sırrı ve gideceği yön de bu parkta gizli.
“Bir sene önce böyle bir yer yoktu,” diyor. “Yapılan engellemeleri, geçirdiğimiz süreçleri anlatsam başka hiçbir şey konuşamayız. Ama sonuçta bu parkı yapmayı başardık. Ben hiç ‘çalıştırmazlar’ diye bakmıyorum, çalışmanın yolunu bulacağız ve çalışacağız.”
Ekrem İmamoğlu gerçekte nasıl biri?
Ekrem İmamoğlu’yla buluştuğumu duyan herkesten duyduğum ilk soru “Nasıl buldun,” oldu. Bugüne kadar onu benim kadar eleştiren olmadı sanırım.
Hepsine aynı yanıtı verdim: Hakikaten bu iş için doğmuş bir adam. Doğal bir politikacı.
Bill Clinton benzetmesi yaptığım bir arkadaşım ise “Yani çapkın mı?” dedi. Hayır, alakası yok sadece politikacılık içgüdüleri birbirinin aynısı. Zaten samimi düşüncem İmamoğlu’nun böyle çapkınlıkla, erkek açlığıyla falan hiç işi yok.
Bunu şuradan anlıyorum: Bütün politikacıların suratında mecburi bir sırıtış vardır, çoğu zaman da sahtedir bu. En ustaları sahteliklerini gizlemeyi başarır. Ama usta politikacıların da gerçek tepkilerini verdiklerini nadir bir an vardır, yeteri kadar izlerseniz o bir anlık zayıflığı yakalamak mümkün olabilir.
EŞİNE GERÇEKTEN HAYRAN
Ekrem İmamoğlu eşi Dilek hakkında konuşurken o koruma kalkanı saniyenin binde biri bir sürede düştü ama benden kaçmadı. Yüzündeki kaslar gevşedi, gözü parıldadı, birine hayran olduğu çok belli olan insanların büründüğü yüz ifadesiyle bahsetmeye başladı eşinden.
Dilek İmamoğlu bir belediye başkanından bu kadar yüksek beklentiler olmasını biraz abartılı buluyor, eşinin aktardığına göre. İnsanların eşini bir kurtarıcı değil, bir belediye başkanı olarak görmesini, beklentilerini buna ayarlamalarını istiyor. “Aslında istediği normal olan, olması gereken,” diye açıklıyor Ekrem İmamoğlu. Ama böyle bir dönemde gerçekçi bir beklenti olmadığını da biliyor. Eşi keşke biraz daha eskiden olduğu gibi kendilerine zaman ayırabilseler de istiyormuş; özellikle birlikte kitap okumayı çok ihmal etmişler. Altı-yedi aydır hiç kitap okuyamamış zaten Ekrem İmamoğlu, ama bir şekilde dengesini bulacağını düşünüyor.
Ben sesli kitap öneriyorum.