AKP eski Genel Başkan yardımcısından Erdoğan'a: Boş çuval ise bu korku, telaş niye?
AKP’nin özgürlükçü ve demokrat yanını kaybettiğini, artık toplumun hayallerine değil korkularına hitap ettiğini kaydeden Selçuk Özdağ, Erdoğan'ın yeni parti eleştirilerine sert yanıt verdi.
AKP’nin özgürlükçü ve demokrat yanını kaybettiğini, artık toplumun hayallerine değil korkularına hitap ettiğini kaydeden Selçuk Özdağ, yeni bir siyaset anlayışına ihtiyaç olduğunu söyledi.
Yeni parti hazırlıklarını sürdüren eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun ekibinde yer alan eski AKP Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Boş çuval gibi devrilecekler” ve “Bu ihanetlerin içerisinde olanlar en ağır bedeli öder” sözlerine, “Boş çuval ise bu korku, telaş niye? Tehdit bizi korkutmaz, tam tersine cesaretlendirir” karşılığını verdi.
AKP’nin özgürlükçü ve demokrat yanını kaybettiğini, artık toplumun hayallerine değil korkularına hitap ettiğini kaydeden Özdağ, Ali Babacan’ın parti kurma çalışmalarıyla ilgili olarak “Temennimiz tek hareket olarak güçlü çıkmak. Ancak siyasette her zaman temenniler yetmiyor. Dileriz Türkiye’nin biriken problemlerine çare olacak bir alternatifle hep beraber ortaya çıkılır” dedi.
Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun başlattığı siyasi hareket, partileşme için çalışmalarını sürdürüyor. Bu çalışmaların içinde yer alan eski AKP Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ, Cumhuriyet’ten Emine Kaplan'ın sorularını yanıtladı.
Özdağ, özetle şu görüşleri dile getirdi:
Korkulara hitap: AK Parti kurulurken yoksullukla, yolsuzlukla mücadele, özgürlük ve demokrasi vaat etmişti. Başlarda özgürlükçü demokrat bir çizgi izledi. Ekonomide kısmi başarılar elde etti. Ancak zamanla kendini devletle özdeşleştirerek özgürlükçü demokrat yanını kaybetti. Ekonomik sıkıntılar baş gösterince de bütün gücünü iktidarı kaybetmemek üzerine bina etti. Barışçı, barıştırıcı dili değişti. Toplumun hayallerine değil korkularına hitap etmeye başladı, sevdirerek, ikna ederek oy almanın yerini korkutarak oy alma düşüncesi aldı. Bu süreçte ortak akıldan uzaklaşılarak tek kişinin her şey, herkesin hiç bir şey olduğu bir düzene geçildi. Netice ortada. Artık toplumun geleceğine hitap edemiyoruz, geçmişi anlatarak geleceği kurtarmaya çalışıyoruz. Vaatlerimiz kalmadı, inandırıcılığımızı kaybettik.
Sistem değiştirilmeli: (Yeni sistemin Türkiye’ye uyup uymadığı sorusu üzerine) Eğer 24 Haziran’dan sonra sorunlarımız azalmış, vaat edilenler gerçekleşmişse uymuştur, sorunlarımız derinleşmişse uymamıştır. Ne denilmişti, “terör bitecek” bitti mi? “Meclis güçlenecek”, güçlendi mi? “Bürokratik vesayet bitecek”, bitti mi, daha kötüsü geldi, “ekonomi uçuşa geçecek” geçti mi, neyi vaat ettiysek tam tersi oldu. Meclis, bakanlıklar sembolik hale geldi. Kurumların içi boşaltıldı, yargı siyasallaştı, devletin birliğini, milletin bütünlüğünü temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamı sadece AK partilileri temsil eder hale geldi. Dünyada böyle bir sistem yok. Buna başkanlık sistemi demek dünyadaki örneklerine hakaret olur. Hiç bir başkanlık sisteminde yakın akrabalar bakan olamaz; işte ABD, var mı böyle bir şey. Tarihi birikimimiz açısından da bu sistem bize uygun değil, Osmanlı’da da Selçuklu’da da sultanın padişahın yanında mutlaka bir veziri azam, yani başbakan olmuştur. Bu sistem yanlıştı, bir ihtiyacın sonucu da değildi; tamamen kişiye endeksli bir sistemdir ve değiştirilmesi zorunludur.
Ülkeyi kucaklayacağız: Ahmet Davutoğlu, siyaset yaptığı yıllar boyunca hep devlete, millete ve ilkelerine bağlı kaldı. Akçalı işlere karışmadı, ahbap çavuş ilişkilerine girmedi. Siyasete nasıl girdiyse öylesine temiz çıktı. AK Parti en yüksek oy oranına onun döneminde ulaştı. Son derece etik dışı bir şekilde Başbakanlık’tan azledildi. Haksızlığa uğradı, parti zarar görmesin diye yıllarca sustu. Trollerin önüne atıldı. AK Parti’de bir kişiden başka itibar gören herkes tehdit ve tehlikedir. Kime yapılırsa yapılsın haksızlığa uğrayanın yanındayım. Sadece bu sebeple sayın Davutoğlu’nun yanında değilim. Ben Türk milliyetçisiyim, belli konularda hassasiyetlerim var. Özellikle ülkenin birlik ve bütünlüğü konusuna Sayın Davutoğlu’nun son derece bağlı olduğunu görüyorum. Sayın Davutoğlu da son derece özgürlükçü, kucaklayıcı, bütünleştirici bir dil taşıyor. Siyasette artık kavga politikasının bitirilmesi lazım. Biz kollarımızı bütün Türkiye’yi kucaklayacak şekilde açacağız. Her siyasete, şiddet içermedikçe her fikre özgürlük diyoruz. ABD ile Rusya arasında yalpalayan bir Türkiye değil kendi eksenini kendi kuran, milli değerlerle evrensel değerleri buluşturan, kendisi kalarak modernleşen bir Türkiye diyoruz.
Komşular düşman haline geldi: Milet ayrıştırıcı, kamplaştırıcı, tehdit edici siyasetten bıktı, aynı binada oturan, aynı camide namaz kılan, aynı kahvede çay içen insanlar birbirine düşman hale geldi. Biz barıştıracağız, bize oy vermeyene oy veren kadar saygı duyacağız. Herkesin hakkını, hukukunu kendi hukukumuz gibi koruyacağız. Bize de anketler geliyor. Bugün AK Parti’ye oy verenlerin en az yarısı mutsuz, bu en az yarısı kerhen oy veriyor demek. Türkiye’nin enerjisi, imkanları yanlış siyasetlerle heder edildi. Bir gün tarih kavgası yaptık, bir gün Lozan, bir başka gün Atatürk.
Tehditler bizi korkutmaz: (Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Bu tür ihanetlerin içerisinde olanlar bu işin bedelini de ağır öderler” ifadesiyle ilgili olarak) Biz tehditle, riskle dolu bir hayatın içinden geliyoruz, tehdit bizi korkutmaz tam aksine daha da cesaretlendirir. Kimse parti kuruyor diye hain olmaz. İmanda teklik, siyasette, fikir ve düşünce de çoğulculuk esastır. AK Parti dini bir kurum veya doğrudan doğruya din değildir ki oradan ayrılan hain olsun. Yeryüzünde İslam’ı temsil eden kişi veya kurum da yok. Bugün uygulanan politikaların yanlışlığı ortaya çıktığına göre, farklı yolları denemenin gerekliliği de kendiliğinden anlaşılır. Nobranlık, vefasızlık yapmak istemiyorum, yoksa bu hain lafına vereceğim çok cevap var.