Yılmaz Özdil: Böylesine ciddi yönetilen bir ülkede yaşamak...

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dün yapmış olduğu nükleer füze ile ilgili çıkışı dikkatleri çekti.

Yılmaz Özdil: Böylesine ciddi yönetilen bir ülkede yaşamak...

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Birilerinin elinde nükleer başlıklı füze var, bir tane iki tane değil... Ama benim elimde nükleer başlıklı füze olmasın! Ben bunu kabul etmiyorum" dedi.

Erdoğan'ın bu son çıkışı gündeme otururken, çoğu kesimden tepki ve eleştiri geldi.

Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, Erdoğan'ı ti'ye alarak, "Böylesine ciddi yönetilen bir ülkede yaşamak, ulusal güvenliğimizle alakalı böylesine ciddi konuların, böylesine ciddi şekilde ele alındığını görmek, ne kadar gurur verici değil mi!" yorumunu yaptı.

İŞTE ÖZDİL'İN YAZISI

Aslında her şey, Edward Snowden'ın CIA'de işe alınmasıyla başladı.
Bilgisayar uzmanıydı.


Langley'de eğitildi, küresel iletişim bölümüne atandı, diplomatik pasaportla, siber güvenlik sorumlusu olarak İsviçre'ye gönderildi.
Bilahare, ulusal güvenlik dairesi NSA'da çalışmaya başladı.


2013 yılında… Dört adet dizüstü bilgisayarla Hong Kong'a geldi.
Prizma belgelerini The Guardian ve Washington P

ost gazetelerine sızdırdı, afişe edilmesini sağladı.
“Prism”, yani prizma, Amerikan ve İngiliz istihbarat teşkilatlarının yasadışı telefon dinleme faaliyetleri için kullandıkları bilgisayar programının adıydı.


11 Eylül saldırılarından sonra uygulamaya konulan Prizma, dünyadaki milyonlarca telefonu dinlemenin yanısıra, dünyadaki tüm internet kullanıcılarını takip edebiliyor, tüm e-postaları görebiliyor, tüm kişisel hesaplara direkt bağlanabiliyordu.
ABD derhal Çin'e başvurdu, Hong Kong'ta bulunan Snowden'ın iadesini istedi, Çin reddetti.


Snowden uçağa bindi, Moskova'ya gitti, Rusya'dan sığınma talep etti, Rusya kabul etti.

The Guardian ve Washington Post gazeteleri, belgelerin bir bölümünü yayınladı.
ABD'nin ipliği pazara çıktı.

Dünya çapında gürültü koparan belgelerden biri, Almanya'yla ilgiliydi.
Çünkü… Amerikan istihbarat servislerinin, Almanya başbakanı Merkel'in telefonlarını dinlediği ortaya çıktı.

Merkel'in telefon görüşmeleri, Berlin'de, ABD Büyükelçiliği'nde konuşlanan özel birim tarafından kaydediliyor, takip ediliyordu.
Hatta, henüz başbakan olmadan önce, 2002 yılından beri dinliyorlardı.

Almanya şoke olmuştu, derhal soruşturma başlatıldı.
ABD adına casusluk yapan bir BND görevlisi tutuklandı.
Alman istihbarat teşkilatı BND'de görev yapan bu Amerikan köstebeği, Merkel'in telefonlarını dinleyen Berlin'deki ABD büyükelçiliğine belge sızdırıyordu.

Acaba hangi belgeleri sızdırdı diye merak edilirken…
Şak, köstebeğin sızdırdığı gizli belgeler, Alman medyasına sızdırıldı.

İşte, bizi çok yakından ilgilendiren kepazelik o anda ortaya çıktı.

Çünkü… Alman istihbarat teşkilatı BND'nin Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yöneticilerinin telefonlarını dinlediği ortaya çıktı!

Focus dergisi, belgelerini yayınlayarak, 1976 yılından beri Türkiye'de telefon dinlemesi yapıldığını, 2014 yılı itibariyle Türkiye'deki yasadışı dinleme faaliyetinin devam ettiğini yazdı.

Die Welt gazetesi, Türkiye'nin İran'ı örnek alarak gizli nükleer program yürüttüğünü, atom bombası yapmaya çalıştığını yazdı.

Die Welt gazetesi, Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla 2010 yılında uranyum zenginleştirme tesisi kurulduğunu, Türkiye'nin teknik bilgiyi Pakistan'dan aldığını öne sürüyordu.
Alman istihbarat teşkilatının “bu nükleer faaliyetler nedeniyle Türkiye'de dinleme yaptığını” anlatıyordu.

Almanya'nın istihbarat uzmanlarından Erich Schmidt Eenboom'un görüşlerine yer verilmişti…
İstihbarat uzmanı açık açık anlatıyordu, “Alman istihbaratı çift hat üzerinde çalışıyor, bir yandan uluslararası terörizmle mücadele ediyor, bir yandan, militan dincilerin Türkiye üzerinden Suriye'ye geçişleri konusunda Türk istihbaratıyla işbirliği yapıyor” diyordu.

Aslına bakarsanız, Focus ve Die Welt'e bu bilgileri sızdıran, büyük ihtimalle, bizzat Amerikan istihbaratıydı.
Almanya'nın Türkiye'deki gizli faaliyetlerini afişe ederek, tencere dibin kara, seninki benden kara demek istiyordu.
Benim Almanya'daki faaliyetlerim hakkında çok yaygara yaparsan, ben de senin Türkiye'deki faaliyetlerin hakkında yaygara çıkartırım demek istiyordu.

Alman devleti örtülü mesajı aldı.
Çenesini kapattı.
Ama, ABD'yle aynı örtülü taktiği uygulayarak, Alman medyası üzerinden, ABD'nin Türkiye'deki faaliyetlerini afişe etti.

Der Spiegel dergisi, belgeler ortaya koyarak, sadece Almanya'nın değil, ABD'nin ve İngiltere'nin de Türkiye'yi dinlediğini yazdı!

Der Spiegel'in haberine göre, Akp yöneticilerinin tüm temasları Amerikan istihbaratı tarafından ruh gibi takip ediliyordu.
Telefon dinlemesi yapılan adreslerden biri Washington büyükelçiliğimizdi.
İngiltere ise, Türkiye'nin enerji alanında atacağı adımları takip ediyor, bu konuyla alakalı istihbarat yapıyordu.

Der Spiegel “ikiyüzlü ortaklık” başlığını atmıştı.
Amerikan istihbaratı, bir taraftan güya Pkk'yla alakalı olarak Türkiye'ye bilgi aktarırken, aslında öbür taraftan, hükümeti, genelkurmayı, Mit'i dinliyordu, devleti yönetenlerin bilgisayarlarına giriyordu, e-postalarını okuyordu.
Üstelik…
Türkiye'de topladığı bu istihbaratı, İngiltere, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda'yla paylaşıyordu.

Rezaletin daniskasıydı.
Türkiye'yi dinlemeyen neredeyse bi Uganda kalmıştı!

Kendisini ABD'yle ortak zanneden Türkiye, aslında “hedef”ti.

Türkiye Cumhuriyeti'nin adeta yakasına mikrofon bağlanmıştı, devletimizin kozmik konuşmaları şakır şakır elalemin kulağındaydı.
Devlet sırları'ndan filan vazgeçtik, sayın yöneticilerimiz tuvalete işemeye bile gitse, yabancı istihbarat teşkilatlarının haberi oluyordu.

Asrın liderimizin gıkı çıkmadı.
Eyyy cehape, eyyy Esed, eyyy Avrupa Birliği, eyyy İsrail falan diye herkese bağırıp çağırıyordu ama, bu meselede sus pus kaldı.
Tek kelime bile söylemedi.
Dünya lideriyiz diye atıp tutan hükümetimiz dut yemiş bülbül gibiydi.

Yandaş medyaya talimat verildi.
Bu kepazelik tek satır haber bile yapılmadı.
Böylece, sayın ahalimizin ruhu bile duymadı.

Dünya çapında rezil-i rüsva olmuştuk, sağır sultan bile duymuştu ama, bu durumdan sadece sayın ahalimizin haberi yoktu.

Ve, 2019…

“Nükleer füze” kavramından, emekli kahvesinde okey oynarken bile bahsetmek sorumluluk ister ama, asrın liderimiz kürsüden alenen konuştu.
“Birilerinin elinde nükleer başlıklı füze var, benim elimde nükleer başlıklı füze olmasın, ben bunu kabul etmiyorum” dedi.

Sizi bilmem, benim koltuklarım kabardı yani.
Böylesine ciddi yönetilen bir ülkede yaşamak, ulusal güvenliğimizle alakalı böylesine ciddi konuların, böylesine ciddi şekilde ele alındığını görmek, ne kadar gurur verici değil mi!


Etiketler
Yılmaz Özdil