İYİ Partili Özdağ: 'Erdoğan herhalde şaka yapıyor'
Türkiye’nin Suriye politikasını başından bu yana eleştiren İYİ Parti İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Ümit Özdağ Odatv’ye konuştu.
Türkiye’nin Suriye politikasını başından bu yana eleştiren İYİ Parti İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Ümit Özdağ Odatv’ye konuştu.
Suriye’nin kuzeyinde PKK-YPG ile gerçek anlamda mücadele edilmediğini söyleyen Özdağ, aksine “Güvenlikli bölgenin amacı, ABD’nin Suriye’deki varlığının PKK devleti kurulana kadar sürmesine kurumsal çerçeve oluşturmasıdır. Güvenlikli bölge PKK’nın Suriye’de devlet oluşturma sürecini Türkiye ile görüşerek ve onaylatarak gerçekleştirmesidir” ifadelerini kullandı.
Ümit Özdağ, son YAŞ toplantısında generallerin emekliliklerini isteyerek TSK’dan ayrılma kararlarına ilişkin de “Erdoğan önce FETÖ’ye orduyu teslim etmeyi denedi. Onlar darbe yaptı. Şimdi orduyu AKP’lileştirmeye çalışıyor. Bunu yaparken ordunun bütün geleneklerini elinden alıyor, tahrip ediyor” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın güvenli bölgede Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılara bahçeli ev yapılmasıyla ilgili sözlerini de değerlendiren Özdağ, “Herhalde şaka yapıyor diye düşünüyorum” dedi.
İşte Prof. Özdağ’ın Odatv’ye verdiği yanıtlar:
- Şunu sorarak başlamak istiyorum. İdlib kaynıyor. Yüz binlerce insan Türkiye sınırına dayandı. Ne oluyor?
Ümit Özdağ: Erdoğan’ın hatalı Suriye politikasının çok önemli bir ayağı olan İdlib politikası çöktü. Önce kısaca İdlib ya da Soçi mutabakatına nasıl gelindiğini hatırlayalım: Suriye rejimi; Rusya, İran ve Hizbullah’ın desteğiyle isyancı grupları Suriye’nin büyük kentlerinden teker teker çıkardı. Selefi isyancıları Suriye’nin değişik yerlerinden İdlib’e itti. Suriye ordusunun İdlib’e yönelik bir askeri harekata başlaması durumunda Türkiye’ye yönelik büyük bir göç dalgası başlayacaktı. 17 Eylül 2018’de Putin ve Erdoğan, Soçi’de anlaşmaya vardı. Bu anlaşmayla Türkiye İdlib sınırları etrafında askeri gözlem noktaları kuracak ve 15 Ekim’den itibaren HTŞ başta olmak üzere radikal grupların silahsızlandırılmasına başlayacaktı. Rus ile Türk askeri yetkilileri işbirliği yapacaklardı. Oysa HTŞ silahsızlandırılamadığı gibi İdlib’in yüzde 85’ini kontrol eder hale geldi. Sadece HTŞ değil, Türkiye’nin desteklediği ÖSO bile İdlib’den Suriye ordusu ve Rus birliklerine Türkiye’nin itirazlarına rağmen saldırılar düzenledi. Rusya, birçok kez Türkiye’ye ‘Soçi Mutabakatı’ndan doğan yükümlülüklerini yerine getir’ çağrısında bulundu. Suriye rejimi HTŞ ve ÖSO’nun saldırılarını kendi tahrikleri ile destekledi. Ve nihayet Suriye ordusu ileri harekata başladı. En güneyde bulunan ve en güçlü 9 No.lu Türk gözlem noktası etrafındaki güçleri püskürttü ve Türk birliği kuşatıldı. Suriye saldırısı İdlib’de halk arasında panik yarattı. Ve milyonlarca insanın Türkiye’ye kaçma tehdidi ortaya çıktı.
- Türkiye, bu tehdit karşısında ne yapmalı?
Ümit Özdağ: 5.3 milyon Suriyeli’nin Türkiye’ye gelmesine izin veren Erdoğan bile daha fazlasını istemiyor. Olabilecek şey Türkiye’nin kuzeye doğru, Maarat Numan-Cisr arasında M4 karayolu hattına çekilip, bunun kuzeyinde güvenli bölge oluşturması ve Suriyelileri burada tutması. Zaten halen bu hat üzerinde üç yeni gözlem noktası oluşturuyoruz. Bunun anlamı 5’ten 12’ye kadar toplam 7 gözlem noktasını tasfiye ederek yukarı çekilmek olacaktır.Türkiye, M 4 karayolunun kuzeyinde bir tampon bölge oluşturacak, İdliblileri bu tampon bölgede muhafaza ederek Türkiye’ye girmelerine izin vermeyecektir. Öte yandan Fırat’ın doğusunda operasyon yapılamaması ve İdlib’de Türk birliklerinin sıkıntılı bir pozisyona düşmesi, PKK’ya Afrin’de büyük bir atılım fırsatı verdi. PKK, Afrin’de sürekli saldırılara başladı.
- Bizim gözümüz İdlib’de ama siz Afrin’e dikkat çekiyorsunuz…
Ümit Özdağ: Çok detaya girmeyeceğim. Ancak ÖSO Afrin’de Türkiye’ye çok çok çok zarar veriyor. Afrin’deki ÖSO unsurları derhal çok ciddi bir denetim altına alınmalı, gerekirse ağır şekilde cezalandırılmalı. Bölgede çalışan güvenlik güçleriyle yaptığım görüşmelerde aldığım bilgileri Hatay’da yaptığım yerel milli gözlemciler de teyit etti. ÖSO, Afrin’de Türkiye’nin müttefiki değil, Türkiye’yi zayıflatıyorlar.
- Özgür Suriye Ordusu neden Türkiye’yi zayıflatsın, sonuçta Türkiye ile birlikte hareket etmiyorlar mı?
Ümit Özdağ: ÖSO militanları Afrin halkına çok kötü davranıyorlar. Bu kabul edilebilir değil. Türkiye bu bölge için şehit verdi. Büyük paralar harcıyor. Afrin ÖSO’cuların keyfi davranışlarına terk edilemez. ÖSO’nun yaptığı her yanlış Türkiye’ye mal ediliyor.
- Bu kadar iç karartıcı şey konuştuktan sonra sorayım. Uzun yıllardır milli güvenlik meseleleri ve dış politikayla ilgilenen bir akademisyen ve siyasetçi olarak Türkiye’nin bu kadar sorunla uğraştığı bir dönemi hatırlıyor musunuz?
Ümit Özdağ: Türkiye Cumhuriyet tarihinin en ağır krizini yaşıyor. Dört kriz iç içe geçmiş durumda. Devlet krizi, milli birlik krizi, ekonomik kriz ve Suriyeli sığınmacılar krizi. Bu çok boyutlu kriz ağırlaşmaya devam ediyor. Devlet mekanizması, tek adam rejimi tarafından liyakatsizlik batağına ve eylemsizliğe sürüklenmiş durumda. Bakanlıklar çalışmıyor. Kimse sorumluluk almıyor. Saray bürokrasisi her şeye karışıyor. Öte yandan Erdoğan’ın gerilim ve düşmanlaştırmaya dayalı siyasal stratejisi toplumu kamplara ayırmış durumda. Ancak Erdoğan artık istediği kadar sert kamplaşma yaratamıyor. Türk milleti düşmanlaşmanın yarattığı tehlikeyi fark etti. Bir tek milli birlik krizi derinleşmiyor. Ekonomik kriz derinleşmeye devam ediyor. 2020, 2019’dan daha zor geçecek. Üretim düşmeye, işsizlik artmaya devam ediyor. Ekonomi yönetimi üretimi artıracak, israfı durduracak hiçbir projeyi gerçekleştiremedi. Art arda açıklanan ekonomik paketlerin hiçbiri başarılı olamadı. Ve Türkiye için en büyük tehdit olan Suriyeli, Afgan, Pakistanlı, Iraklı, İranlı sığınmacıların toplam sayısı 7 milyona ulaştı. Bu nüfusumuzun % 8.5’u anlamına geliyor. Sığınmacılar hem yaşadığımız ekonomik krizi ağırlaştırıyor hem Türkiye’nin milli güvenliğini Türkiye’yi iç savaş ve parçalanmaya sürükleyecek ölçülerde tehdit ediyor.
- Bu noktada şunu sormak istiyorum. Eğer Türkiye bugün ‘başkanlık’ sistemiyle değil, parlamenter sistemle işleseydi bu sorunları yaşamayacak mıydık?
Ümit Özdağ: Yaşayacaktık ancak bu kadar ağır yaşamayacaktık. Başkanlık sistemi krizi ağırlaştırdı ve hızlandırdı.
- Çoklu krizden bahsettiniz. AKP bu çoklu krizi aşmak için ne yapıyor?
Ümit Özdağ: AKP krizi ağırlaştıran politikalarında ısrar ediyor. Bundan dolayı 2002’den bu yana en dip noktaya doğru oyları hızla kayıyor. AKP; son iki seçimi, yani 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerini kaybetti. AKP seçmeni muhalefet partilerine ve kararsızlığa doğru kayıyor. Ve AKP en ağır krizini yaşıyor. AKP, içinden iki yeni parti doğurmaya hazırlanıyor. Daha şimdiden yeni kurulacak partilerin AKP’den yüzde 6 civarında bir oy alacağı söyleniyor.
- Erdoğan bu durumu değiştirmek için adım atabilir mi? Yeni politikalar geliştirerek bahsettiğiniz krizleri aşmaya yönelebilir mi?
Ümit Özdağ: Teorik olarak yapabilir ancak yapmıyor ve yapmayacak. Onun yerine en iyi bildiği şeyi yapmayı tekrar denediğini görüyorum. Seçmen bloklarını ayrıştırma ve kutuplaştırmayı tekrar deneyecek. Bunu 31 Mart ve 23 Haziran’da denedi fakat başarısız oldu. Şimdi tekrar deneyecek.
Tekrar Suriye’ye dönecek olursak… Biliyoruz ki Suriye’de Esad’lı çözümden ve toprak bütünlüğünden yanasınız. 2011’den buyana sürdürülen Suriye politikasını sert bir şekilde eleştiriyorsunuz? Türkiye’nin Esad’la arka kapı diplomasisi yürütmesini, direkt görüşmeyi reddetmesini nasıl yorumlarsınız?
Ümit Özdağ: Erdoğan, Türkiye’nin Suriye’nin toprak bütünlüğünü desteklediğini söylemesine rağmen izlediği politikalar Suriye’nin toprak bütünlüğüne değil, parçalanmasına hizmet ediyor. Oysa, Suriye’nin parçalanması Türkiye’nin milli menfaatlerinin aleyhine. Irak’ın kuzeyinin parçalanmasını Suriye’nin kuzeyinin parçalanması izlerse sıranın Türkiye ve İran’a geleceğini görmek için jeopolitikten anlamaya gerek yok. Yapılacak tek şey artık arka kapı diplomasisi peşrevlerini bırakıp Suriye rejimini tanımak, Şam’daki büyükelçiliğimizi açmak ve Suriye hükümeti ile resmi görüşmelere başlamak. Bu görüşmelerin birçok hedefi olmalı. Birincisi, Suriyeli sığınmacıların ülkelerine dönmeleri için her iki tarafın alması gereken önlemler görüşülmeli. İkinci olarak Türkiye’nin kontrolünde olan bölgelerin Türkiye’nin güvenlik çıkarları göz önünde tutularak Suriye egemenliğine devri için görüşmeler yapılmalı. Bu adımın bir parçası olarak yabancı ülkelerden gelen selefi cihatçı örgüt mensuplarının Suriye dışına yollanmasının eşgüdümü sağlanmalı. Üçüncü olarak Türk firmalarının Suriye’nin inşası için yapacağı katkılar tespit edilmeli. Ve dördüncü olarak PKK/YPG’nin işgal ettiği ve etnik temizlik uyguladığı bölgelerde Suriye egemenliğinin tesisi için yapılabilecek çalışmalar konuşulmalı.
Aslında Fırat’ın Doğusu, İdlib, Astana Süreci, Doğu Akdeniz, Amerika ile ilişkiler, F35-S400 derken kamuoyunun da kafası karışıyor. Bize bugün orada gerçekte ne yapıldığını, PKK-YPG ile nasıl bir mücadeleye girişildiğini bu ilişkiler kapsamında değerlendirir misiniz?
Ümit Özdağ: PKK-YPG ile mücadele mi? PKK ile yurtiçinde ve Kuzey Irak’ta askeri olarak mücadele ediliyor. Ancak Suriye’nin kuzeyinde PKK-YPG’ye devlet kurması imkanı veriliyor. Önce Fırat Doğusunda PKK-YPG’yi tasfiye etmeyi hedefleyen askeri operasyondan bahsettiler. Sonra ABD ile birlikte “Güvenlikli Bölge” adı verilen bir tampon bölge kurulması konusunda anlaşıldı. ABD ile yapılan anlaşma bir ikinci Çekiç Güç anlaşmasıdır. Türkiye, Irak’ın kuzeyinde 1991’de bilmeyerek düştüğü tuzağa bu sefer 28 yıl sonra ikinci kez bilerek düşüyor. Güvenlikli bölge diye sunulan tampon bölgenin amacı Türkiye’nin güvenliği değil, PKK’nın güvenliği ve kurumsallaşmasıdır. Güvenlikli bölgenin amacı, ABD’nin Suriye’deki varlığının PKK devleti kurulana kadar sürmesine kurumsal çerçeve oluşturmasıdır. Güvenlikli bölge PKK’nın Suriye’de devlet oluşturma sürecini Türkiye ile görüşerek ve onaylatarak gerçekleştirmesidir.
Türkiye’nin onayıyla PKK’ya bir devlet kurulduğunu söylemek çok büyük bir iddia Ümit Bey. Neye dayandırıyorsunuz bu iddianızı?
Ümit Özdağ: ABD ile yapılan Güvenlikli bölge anlaşması Türkiye’ye 5 kilometre derinliğinde bir tampon bölge sağlarken, PKK-PYD’ye ise işgal ettiği ve etnik temizlik yaptığı yerlerde meşruluk, kurumsallaşma, muhatap alınma ve ayrıca büyük ölçüde dokunulmazlık sağlıyor. İktidardan bazı çevreler “Önce güvenlikli bölgeyi halledelim, sonra kalan PKK-PYD bölgesine askeri operasyon yaparız” deseler de bu çocuklar için masallar sınıfına giren bir açıklama. Göreceksiniz PKK-PYD bölgesinin kurulmasını bir süre sonra Türkiye’de PKK açılımı süreci izleyecek. Zaten AKP’nin düşünce kuruluşu SETA’nın başkanı Burhanettin Duran 21 Ağustos’ta NTV’de “Suriye’de PKK/YPG bölgesinin kurulmasını Türkiye’de Amerikan teşviki ile Kürt sorunun tartışılması izleyecek” dedi.
Peki, içeride bu kadar PKK ile mücadele ederken bu söylediğiniz birbiriyle çelişmiyor mu?
Ümit Özdağ: AKP, Türkiye içinde ve Kuzey Irak’ta PKK ile taktik ve operasyonel düzlemde bir mücadele sürdürülüyor. Suriye’nin kuzeyinde ise PKK-YPG’ye stratejik sonuçları olacak bir fırsatı Güvenlikli Bölge adı altında sunuyor. Süreç bu şekilde işliyor. Söylediklerimin doğruluğunu görmek için çok uzun süre beklemeniz gerekmeyecek. 2002’den bu yana Türkiye’de hiçbir politikanın önceliği Türkiye’nin milli güvenliği değil, AKP’nin iktidar güvenliğidir.
Erdoğan Güvenli Bölgede Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılara bahçeli ev yapılmasından ve Suriyelilerin bir bölümünün bu bölgeye dönmesinden bahsetti. Ne diyorsunuz?
Ümit Özdağ: Herhalde şaka yapıyor diye düşünüyorum. 550 milyar dış borcu olan, halkı tanzim satış kuyruklarında bekletilen, ekonomisi sürekli küçülen, işsizliğin sürekli arttığı bir ülkenin yurttaşları 40 milyar Dolar harcadıkları Suriyelilere bahçe içinde villa yapıp hediye mi edecekler? Suriyeliler ülkelerine, evlerine dönmeli ancak bu gerçekçi değil. Yapılacak şey Suriye hükümeti ile görüşüp kendi evlerine dönmeleri sağlamak. Türk inşaat şirketleri Suriye hükümetinin parasını ödeyeceği konut projeleri gerçekleştirebilir ancak Türk milletinin ekonomik gücü tükendi artık.
Türkiye, ABD ile Rusya arasına sıkışıp kaldı. ABD ile mi Rusya ile mi hareket etmeli, hangisi çıkarına?
Ümit Özdağ: Türkiye hem ABD hem Rusya ile değişik alanlarda işbirliği yapabilir ve yapmalıdır. Biri yüzyıllardan beri komşumuz, diğeriyse müttefikimiz. Ancak mesele yürüteceğiniz diplomasinin politik hedefinin ne olduğudur. Bugün Türkiye’nin hem Rusya hem ABD ile diplomasisi Suriye politikasının içine sıkışmıştır ve bu coğrafyada koyduğumuz hatalı politik hedef, yani Esad’ın yıkılması hedefi, Türk diplomasisini iki güç arasında dar bir boğaza sıkıştırmıştır. Bugün Erdoğan ABD ve Rusya ile sadece günlük sözde taktik kazanımlar üzerine kurulu bir politika sürdürürken, ABD ve Rusya Türkiye’ye karşı kendi milli hedeflerini destekleyen stratejik kazanımlar elde etmektedir. Türkiye’nin bu duruma düşmesinin nedeni hatalı Suriye politikasıdır.
Komutanların istifasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ümit Özdağ: Komutanların istifası, 2200 senelik bir ordunun geleneklerinin yıkılmasına tepkidir. Komutanların istifası terfi ve atamaların askeri yetkinlik değil, siyasi yakınlık esasına göre yapılmasına tepkidir. Bütün askeri kariyerini savaşçı subay ve general olarak geçirmiş insanlar “zor görev çıktı” gitmiyorum diyerek meseleye yaklaşmaz. Ancak general, subay, asker, motivasyon ile savaşır. Motivasyon bir ordunun temel gücüdür. AKP’nin uygulamaları ordunun savaş gücünü, subayın, generalin mücadele istediğini ortadan kaldırıyor. Erdoğan önce FETÖ’ye orduyu teslim etmeyi denedi. Onlar darbe yaptı. Şimdi orduyu AKP’lileştirmeye çalışıyor. Bunu yaparken ordunun bütün geleneklerini elinden alıyor, tahrip ediyor.
Bu noktada iç politikaya tekrar dönmek istiyorum? CHP ve HDP’nin yakınlaştığı iddialarına ne diyorsunuz? İYİ Parti son iki seçime CHP ile ittifak halinde girdi. Bize ne CHP-HDP yakınlaşmasında diyebilir misiniz?
Ümit Özdağ: CHP, 3 kayyumun atanmasından sonra tam da Erdoğan’ın beklediği refleksi verdi ve HDP ile yakınlaştı. CHP çok yanlış bir sürecin içine Erdoğan tarafından adeta itildi. CHP'nin PKK'dan kopan HDP seçmenine yönelmesi başka şeydir, terörle arasına mesafe koymayan HDP' ile dayanışma geliştirmesi başka bir şey. CHP, HDP ile dayanışma süreci içerisine girmiştir. Eskiden HDP'ye oy vermiş seçmeni kendisine çekmek için yapılacak çalışmalar meşrudur. HDP ile dayanışma ise gayri meşrudur. Çünkü HDP, PKK yani terörle arasına mesafe koymamıştır. HDP ile dayanışmanın İYİ Parti Yönetimi, milletvekilleri ve seçmeni tarafından kabul edilmesi, doğru bulunması mümkün değildir. PKK'nın elindeki mehmetçik kanı HDP'nın eline bulaşmıştır. HDP'nin elini sıkacak herkes önce bunu düşünmelidir. HDP il binasının önünde dağa PKK tarafından kaçırılan oğlunun kendisine verilmesini isteyen anne ve babaya nasıl anlatacaksınız HDP ile demokrasi dayanışmasını…..
İYİ Parti tabanı CHP-HDP yakınlaşması iddialarından rahatsız mı?
Ümit Özdağ: Evet, İYİ Parti tabanında bu konuda büyük rahatsızlık var.
Seçimlerde yapılan ittifak neticesinde bazı İYİ Partililer CHP Belediyelerinde görevler üstlendiler. CHP ve HDP’nin yakınlaştığı iddiaları belediyelerde yapılan işbirliğini sıkıntıya sokar mı?
Bazı değerli arkadaşlarımız önemli görevler üstlenmişlerdir ancak İYİ Parti’nin Türk milliyetçisi vatansever kadroları ve seçmeni CHP belediyelerindeki 3-5 kadro için milli çizgi ve duruşlarından vazgeçmezler. İYİ Parti, ilkelerini kadro almak, muhafaza etmek için satmaz.
İYİ Parti’de bir Hasan Seymen krizi yaşandı. Sonunda Seymen istifa etti. Ne diyorsunuz?
Ümit Özdağ: İYİ Parti’de kriz yaşanmasını arzu etmez hiçbir İYİ Partili. Ancak ben meseleye olumlu yanında bakmak. İYİ Parti, MHP’de başlayan ve Türk milliyetçileri arasında gerçekleşen bir mücadele sonrasında sayın Genel Başkanımız Meral Akşener başta olmak üzere Türk milliyetçilerinin öncülüğünde bütün vatanseverlerin öncülüğünde kurulmuş bir partidir. Partinin kuruluş aşamasında bir çok siyasal ve toplumsal kesimden devleti ve toplumu yoran AKP iktidarını değiştirmek umudu ile İYİ Parti’ye katılımlar gerçekleşmiştir. Bu katılanlardan bazıları partinin yönetim görevleri arasında kendilerine yer de bulabilmişlerdir. Ve sonra kendi fikirlerini İYİ Parti’nin fikri gibi yansıtmaya başlamışlardır. Bazıları ise Seymen olayında olduğu gibi İYİ Parti kurulmadan çok önce İYİ Parti’nin politik duruş ve anlayışı ile asla bağdaşmayacak açıklamalar yapmışlardır. Şimdi her ikisinin de sıkıntısını yaşıyoruz. Ancak İYİ Parti teşkilat ve seçmeni Türk siyasetinin politik bilinci ve eğitim seviyesi en yüksek seçmeni. MHP’den gelen seçmenimiz anılarını orada bırakmış ama davasını getirmiş. Türk milliyetçiliğinden tavizi yok. CHP’den gelen seçmenimiz CHP’nin milli meselelerde yeterince sağlam durmadığını düşündüğü için gelmiş. Adalet-DYP-ANAP geleneğinden gelen seçmenimiz büyük bir bölümü AKP’de olan bu kitlenin en bilinçli, erimeye dirençli, geleneğine sahip çıkan seçmeni. Böyle bir seçmen kitlesi ile yola çıkmak aslında büyük bir şans. Öte yandan bu seçmen kitlesi sorgulayan, karşı çıkan ve eleştiren bir seçmen. Hazreti Ömer’e “Seni kılıcımızla düzeltiriz ya Ömer” diyen sahabe gibi. Şimdi İYİ Parti seçmeni gerekirse kılıcı ile düzeltiyor. Seçmen bir ay boyunca tepkisini seviyeli bir şekilde ortaya koydu. İdeolojik eleştiriyi ısrarla sürdürdü. Unutmayız, vazgeçmeyiz mesajını verdi. Ancak bunu sadece seçmen yapmadı. Genel başkan yardımcıları, milletvekilleri, GİK üyeleri herkes tepki koydu. İYİ Parti’nin fikri temellerinin oturması sürecini yaşıyoruz. Ben burada bittiğini düşünmüyorum fikri temellerin oturma sürecinin…
Yani mesele bir Hasan Seymen meselesi değil mi?
Ümit Özdağ: Değil tabii. AKP ile ilk günden buyana Annan Planı ile KKTC tasfiye edilmesin, bayrak inmesin diye mücadele eden, Ergenekon komplosunda AKP- Fetö işbirliğinin karşısında duran, TSK'ya Balyoz vurulduğunda AKP-FETÖ ittifakı ile mücadele eden, 2010 referandumunda yetmez ama evetcılere karşı hukuk devletini savunan, Terörle müzakere sürecinde terörle mücadele'yi savunan, 15 Temmuz'da FETÖ'cülere karşı dikilen, 16 Nisan kirli referandumunda hukuk devleti için mücadele eden Türk milliyetçileri gözardı edilirse ve bütün bu olaylar yaşanırken, susan, sinen, kenara çekilenler ön plana çıkar ise milli vicdan kanar. Mesela, hayatının ez az 25 senesini Ermeni sözde soykırımı iddialarının yalan olduğunu ortaya koymak için veren Yusuf Halaçoğlu hoca İYİ Parti saflarında olsaydı daha güçlü olurduk. 12 Eylül 1980'ın heyecanını yaşayan, 25 kitap, yüzlerce makale yazıp, binlerce saat tv’lerde Türk milliyetçiliğini anlatan Özcan Yeniçeri İYİ Parti'nİn GİK'inde yer almayı hak etmiyor muydu? Mustafa Erdem hocanın Ankara'da ciddi bir oyu yok muydu? Özetle, partinin kuruluşunu omuzlayan, Anadolu’yu adım adım dolaşanların, herkes kaçarken parti için çabalayan, teşkilatları tutuklanma tehdidi altında kuran, parti için para bulan, saldırıya uğrayıp dayak yiyen bir çok arkadaşımız kenara çekilmiş izliyorlar. Değişik nedenler ile kenara çekilen arkadaşlarımızın İYİ Partiye dönmesi güç katacaktır.