CHP'li vekil tek tek saydı! İşte Hamidiye Suları'nı boykot eden kamu kuruşları
CHP İstanbul Milletvekili Turan Aydoğan'dan Meclis Genel Kurulu'nda Hamidiye Suları konuşması.
GERÇEK GÜNDEM - CHP İstanbul Milletvekili Turan Aydoğan, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun seçimi kazanmasının ardından İBB'ye ait Hamidiye Suları AKP hükümetinin eliyle kamu kuruluşlarının uyguladığı boykutu Meclis gündeminde dile getirdi.
Turan Aydoğan Meclis'te yaptığı konuşmada, İBB iştiraki Hamidiye Suları'na boykot uygulayan kurumları sayarak Hamidiye Suları'nın son durumunu anlattı.
Aydoğan, "Bu kurumlar nereler, ufak ufak sayayım ben size, ufak ufak sayayım: Kültür Bakanlığı, kamu kurumu... Vakıfbank, o belediyenin iştirakleriyle beraber çalışanlarının, 84 bin civarında kişisinin maaşının yattığı banka, Bilim ve Sanayi Bakanlığı, Millî Saraylara bağlı iştirakler... Bir kısmı yıl sonu itibarıyla bırakacaklar, sakın polemiğe girmeyin "O bırakmamıştı." falan diye, yıl sonu itibarıyla bazıları bırakacak. TEDAŞ, Türkiye Elektrik İletim AŞ, BDDK, Türk Hava Yollarına bağlı TGS. Bunların toplamda 1 milyon 800 küsur bin civarında yıllık alımları var ve bıraktılar. Bıraktılar da ne oldu? İstanbul halkı sahiplendi; yok satıyor bu su, haberiniz olsun, yok. Bayilikler isteniyor, yok satıyor, üretimi 2 katına çıktı neredeyse, alıcısı çok" dedi.
Turan Aydoğan'ın Meclis Genel Kurulu'nda Hamidiye Suları ile ilgili yaptığı konuşmanın tamamı şöyle:
"Ben, size havadan, sudan bahsedeceğim. Az önceki tartışmanın üzerine havayla suyla etrafı yumuşatalım biraz. Ama havadan, sudan bahsetme nedenim de sizsiniz, işi gücü bıraktınız, havayla suyla uğraşıyorsunuz. Ülkenin havasını yeterince kirlettiniz de suyundan ne istiyorsunuz? İnsanlara zarar verdiniz, çevreye zarar verdiniz, doğaya zarar verdiniz, bırakın da millet, suyunu rahat rahat içsin.
Efendim, biliyorsunuz, bir 31 Mart vakası yaşadık, o vakadan sonra seçimler iptal edildiğinde buradan size seslendim, dedim ki: Ekrem İmamoğlu'yla uğraşmayın. Ekrem İmamoğlu'yla uğraşırsanız size döner bu, İstanbul halkı bunun faturasını size sorar. Hatta sizin bir parti büyüğünüzün örneklemesiyle söyledim. "Uğraşmayın, saldırmayın bu adama." demişti Sayın Bülent Arınç. Saldırdınız, cevabını aldınız, İstanbul halkı size 800 küsur bin oy fark attırdı. Şimdi, buraya kadar anlaştık, resmî 800 küsur bin oy farkı yediniz; o resmî.
Buradan başka bir yere geçeceğim, Anayasa'nın 104'üncü maddesi, Cumhurbaşkanının görevlerini tarif ederken diyor ki: "Cumhurbaşkanı, Devlet başkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin eder." diyor. Bu Sayın Cumhurbaşkanının görevi. "Kamu" ne demek? "Kamu" Türk Dil Kurumunda "Halk hizmeti gören devlet kurumları, bir ülkede halkın bütünü." diye tarif ediliyor. İşte, bu halk hizmeti gören devlet kurumlarından bir tanesi de belediyelerdir.
Sayın Cumhurbaşkanı merkezî idarenin tüm organları ile belediyelerin arasındaki ilişkiyi gözetleyip problem varsa müdahale etmesi gerekir. Artı, yine aynı Sayın Cumhurbaşkanı, bu yeni Anayasa sisteminde uçan kuştan dahi sorumludur. Neden sorumludur? Çünkü birebir kendisi sistemin tek adamıdır.
Bahsedeceğim birtakım kurumlar...
Bakın, sakın yanlış anlaşılmasın "Bu kurumlar niye su almıyor?" diye sormayacağım ben. Suyu herkes istediği yerden alabilir. Niye aldı, niye almadı tartışması da yapmayacağım; sadece ve sadece belli bir tarihten sonra, 23 Haziran seçimlerinden sonra on yıl, on beş yıl, yedi yıl, sekiz yıl boyunca almış oldukları Hamidiye suyu, bir merkezden talimatlı gibi neden bıraktılar, onu soracağım.
Sakın, buraya çıkıp da "Falanca alıyordu, feşmekanca bırakmıştı. Şu da alıyor muydu?" falan diye sormayın, mahcup olursunuz. Benim sorduğum bu değil, benim sorduğum on yıl, on yedi yıl, yedi yıl, sekiz yıl boyunca bu kurumlar bu suyu aldıktan sonra, 23 Hazirandan sonra tek merkezden bir şekilde ite kaka mı bıraktırıldılar, yoksa hakikaten hiçbir iradeyi takmadan kendiliğinden mi bıraktılar? Bıraktıysalar gerekçeleri neler? Bu kurumlar nereler, ufak ufak sayayım ben size, ufak ufak sayayım: Kültür Bakanlığı, kamu kurumu...
Vakıfbank, o belediyenin iştirakleriyle beraber çalışanlarının, 84 bin civarında kişisinin maaşının yattığı banka, Bilim ve Sanayi Bakanlığı, Millî Saraylara bağlı iştirakler... Bir kısmı yıl sonu itibarıyla bırakacaklar, sakın polemiğe girmeyin "O bırakmamıştı." falan diye, yıl sonu itibarıyla bazıları bırakacak.
TEDAŞ, Türkiye Elektrik İletim AŞ, BDDK, Türk Hava Yollarına bağlı TGS. Bunların toplamda 1 milyon 800 küsur bin civarında yıllık alımları var ve bıraktılar. Bıraktılar da ne oldu? İstanbul halkı sahiplendi; yok satıyor bu su, haberiniz olsun, yok. Bayilikler isteniyor, yok satıyor, üretimi 2 katına çıktı neredeyse, alıcısı çok.
Sağ olun var olun, yanlışlarınızla her şeyi büyütüyorsunuz.
Ama bir yanlış daha yapıyorsunuz. Bu su 117 yıllık kamu mirası, buna ihanet edemezsiniz, bu kurumlar edemezler, kamu kamuya ihanet edemez. Üstelik, yine yapımcılarının belediye iştiraklerinden ve belediyeden destek aldığı, adına "Payitaht" dizisini yaptığınız, II. Abdülhamit'in kurduğu bir sudur bu. Bu, bizim yüz yıllık mirasımızdır, en çok da sizin sahiplendiğiniz padişahın mirasıdır. Çıkıp buraya "Padişahımızın mirasını reddediyoruz." demezsiniz inşallah; demeyin de tavsiye etmem.
Ha, diyeceksiniz ki "Sayın Cumhurbaşkanımızın bu işle ne alakası var? Külliyeye laf atma." Atarım. Niye atarım? Çünkü hukuk politikalarından sorumlu Sayın Burhan Kuzu -oraya niye gitti bilmiyorum zaten- çok uzun süre uğraşa uğraşa hukuk profesörü olmasına rağmen, hukukla uğraşıp biraz daha kendisini...
Ama kaçırttınız işin özünü, ben size söyleyeyim Başkanım, bana biraz daha avans sağlayın siz, ben bu kısmı anlatayım.
Sayın Burhan Kuzu, hukukla uğraşıp kendini geliştirmesi gerekirken ne yaptı biliyor musunuz? Dedi ki: "Bu su hijyenik değil." E, be Hocam ya, sen zaten sulandırıyorsun sürekli, biz senin söylediklerini çok da ciddiye almayız. Sen zaten konuştuğun zaman biz deriz ki hocadır, ne derse yeridir ama sokma burnunu böyle şeylere; bak, sarayı zan altında bırakıyorsun. Sonra, Külliyeden geldi bu ses deriz biz.
Neyse, bunlar işin şakası. Kamunun mirası hepimizin ortak malıdır. Bu saldırı tek merkezden mi, değil mi? Kamu, kamuya karşı bu mücadeleyi niye yükseltiyor? 23 Haziran seçimlerinden sonra ne oldu da sizin bu kurumlarınız birdenbire bu işten vazgeçti? "Yerli ve millî" çağrısı yapan sizlerin bazı kurumları neden Fransız suyunu içer hâle geldi? Yüreğiniz yetiyorsa gelin, burada bunları konuşalım; "Yok." derseniz "Yüreğiniz yetmiyor." diyeceğiz"