Öztrak: Kozmik odayı FETÖ'ye açanlar, Saray'ın telefonunu teröristlere açmıştır

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak basın toplantısı gerçekleştirdi.

GERÇEK GÜNDEM CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak basın toplantısı gerçekleştirdi. Öztrak hükümetin politikalarını eleştirdi.

Öztrak'ın konuşmasından satır başları şöyle;

Merkez Yönetim Kurulu toplantımız halen devam ediyor. Bugün Kurul gündeminde, özellikle Suriye’de yaşanan gelişmeler ve milletimizi ezip geçen ekonomik kriz vardı.

Sözlerime başlarken, bundan yirmi yıl önce karanlık ellerin hain bir suikastla aramızdan aldığı siyasetçi, akademisyen, Cumhuriyet gazetesi yazarı Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’yı saygı ve rahmetle anıyorum. Hafta sonunda; Tel-Abyad ve Hakkari’den şehit haberleri geldi. Yine bugün Mardin’de bir şehidimiz daha var. Daha önceki operasyonlarda yaralanan iki Mehmetçiğimizin şehit olduğu haberini de bugün aldık. Hafta sonundan bu yana, PKK terör örgütü ve onun Suriye’deki uzantısı PYD tarafından şehit edilen Mehmetçiklerimizin sayısı beşe yükseldi. Ben tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet, şehitlerimizin acılı yakınlarına ve milletimize sabır diliyorum.

DEVLET GELENEĞİMİZ BUHARLAŞTI

Türkiye’de ve dünyada değerlerin, ilkelerin, kuralların buharlaşıp uçtuğu, yok olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Bu garip zamanlarda Türkiye’de AK Parti iktidarında buharlaşan değerlerimize, binlerce yıllık devlet geleneklerimiz de eklendi. Geçtiğimiz hafta, Trump’ın Erdoğan’a yolladığı, hiçbir diplomatik kurala uymayan kâğıt parçasının yol açtığı skandal sürecinde bunu hep beraber yaşadık, gördük. ABD Başkanı Trump’ın, Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik küstah tehditler ve hakaretler savurduğu kâğıt parçası, Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan AK Parti Genel Başkanı tarafından sineye çekildi. Erdoğan’ın “Trump’la olan karşılıklı sevgisi ve saygısı” kendi ifadesiyle, bu hakaretleri sürekli gündemde tutmaya müsaade etmiyormuş. Zamanı geldiğinde cevap verilecekmiş. O zaman ne zaman?

TRUMP SEVGİSİ DEVLETİN İTİBARININ ÖNÜNE GEÇTİ

Bu arada kendi sözcüsü de “Biz bu Barış Pınarı Harekatı’yla bu mektuba cevap verdik” diyor. Kim doğruyu söylüyor onu da anlayamıyoruz. Cevap vermeyi ertelediğini söyleyen kim? Anayasamızın 102. Maddesine göre “Türkiye Cumhuriyeti’nin şan ve şerefini korumaya ve yüceltmeye” namusu ve şerefi üzerine yemin etmiş kişi. Bu kişi tarafsızlık yeminine uymamıştı. Öyle anlaşılıyor ki, yeminin bu kısmına da uymayacak. Trump sevgisi, ne zamandan beri Türkiye Cumhuriyeti’nin itibarının önüne geçti? Bunun cevabını Sayın Erdoğan’dan bekliyoruz. Bu işin nasıl yapılacağını bilmiyorsanız, ABD Başkanı Johnson’un mektubuna İsmet Paşa’nın verdiği cevaba bakacaksınız.

KEPAZELİKLERLE DOLU BİR TİYATRO

ABD Başkanı, Erdoğan’la ilişkilerine “sert aşk” demiş. Erdoğan da Trump’a duyduğu sevgiden bahsedip her türlü hakareti sineye çekiyor. Bu arada ABD Mahkemesi, Halkbank dosyasını yeniden masaya koyuyor. Bu sefer dosyada doğrudan Erdoğan ve Damadın adı da geçiyor. Halkbank dosyasının yeniden açıldığını duyan damat ve eski bir Halkbank yetkilisi olan şuandaki Merkez Bankası Başkanı, Washington’daki yıllık IMF ve Dünya Bankası toplantılarına katılmaktan vazgeçtiler, daha doğrusu gidemediler. Böyle bir şey tarihimizde ilk defa yaşanıyor. Kepazeliklerle dolu bir tiyatro izliyoruz. Buna bu ülkenin yurtsever insanlarının hazmetmesi, olur demesi mümkün değil. Bizde hazmedemiyoruz, onurumuz zedeleniyor.

TRUMP KADAR MİLLETİ DE SEVİYORSANIZ, AÇTIĞINIZ DAVALARI GERİ ÇEKİN

Vatandaşlarımızın AK Parti Genel Başkanı’na en ufak bir eleştirisi biliyorsunuz Cumhurbaşkanına hakaret suçu oluyor. Bunun için insanlarımız yargılanıyor, hapislere atılıyor. Ama aynı Erdoğan Trump’ın en ağır hakaretlerini “ona duyduğu sevgi” nedeniyle sineye çekiyor. Sayın Erdoğan, ülkemizi tehdit eden elin adamına anlayış göstermeyi artık bırakın. Biraz da kendi milletinizi sevin, onu düşünün. Bence yarından tezi yok sizi eleştiren vatandaşlarımıza karşı açtığınız hakaret davalarını geri çekin.

VATANDAŞLARIMIZIN GÜVENLİĞİ HER ŞEYİN ÜZERİNDE

Cumhuriyet Halk Partisi olarak baştan beri Erdoğan yönetimine, “Ortadoğu bataklığına dalma” dedik. Ama Emevi Cami’nde namaz kılma hayaliyle gözleri döndü, bizi dinlemediler. Önce vatan toprağımızı kaybettiler. Atamız Süleyman Şah’ın türbesini sırtlayıp kaçırdılar. Bugün de Güneydoğu sınırlarımız ayrılıkçı, bebek katili, cihatçı, kafa kesen terör örgütlerinin cirit attığı bir bölge haline geldi. Sınırlarımızın “Peşaverleşmesini”, perfore hale gelmesini kabul edemeyiz. Vatandaşlarımızın can ve mal güvenliği bizim için her şeyin üzerindedir.

BU SÜREÇ GÜVEN VERMİYOR

Trump’ın tehdit mektubuyla başlayan süreçte yaşananlar açıkçası bize güven vermemektedir. Önce Trump Saraya güvenli bölge kurmak için “Suriye’ye gir” dedi girdiler. Ardından tehdit mektubu geldi. Sonra “Ben Trump’tan başkasıyla masaya oturmam” diyen Erdoğan, onun yardımcısıyla masaya oturdu boy boy poz verdi. Haydi nezaket ziyareti olsa 10 dakika sürmesi lazım 1 saat 40 dakika konuştular. Aslında YPG’ye kendi adına savaşma vekaletini veren ABD, bu kez Ankara’da “YPG terör örgütüne vekaleten” masaya oturdu. Nerede? Sarayda. Kimin karşısında? Erdoğan’ın karşısında.

SARAY, YPG’LİLERLE GÖRÜŞSÜNLER DİYE AMERİKALILARA TELEFON TAHSİS ETMİŞ

Uluslararası haber ajansları da bu görüşmeler esnasında YPG’nin ABD’leriyle kesintisiz telefon görüşmesi yaptığını söylüyor. Sarayda sinyal kesiciler (jammer) vardır. Öyle anlaşılıyor ki, bu görüşmeler için ABD yetkililerine Sarayda bir oda ve telefon tahsis edilmiş. Milli ordumuzun kozmik odasını FETÖ’ye tahsis edenler, şimdi saraylarının telefonlarını, odalarını terör örgütü ilan ettikleri YPG’lilerle yapılacak görüşmeler için Amerikalılara tahsis etmişler.

VURUN ABALIYA HİKAYESİ

Bu arada hayırlı olsun… Sarayın Yüksek İstişare Kurulu üyelerinden birinin FETÖ’den tutuklu damadı da serbest kalmış. Söylüyoruz bu işlerde ensesi kalınlar paçayı kurtarıyor. Olan yine fakir, fukaranın evlatlarına oluyor. Tam bir vurun abalıya hikayesi.

BOP EŞBAŞKANI TALİMATLARI YERİNE GETİRİYOR

Saray, teröristlerin vekilleriyle 13 maddelik bir anlaşma imzaladı. Ve Trump, Erdoğan’ın “Asla yapmayacağız” dediği ateşkesi kabul ettiğini açıkladı. ABD “dur” dedi durdular. Trump yapılanın ateşkes olduğunu söylüyor. Erdoğan da çok sevip, saydığı Trump’ı bir kelime için çok fazla kırmıyor. Yani “Trump yanlış söylüyor” demiyor, “iş durma noktasında” diyor. BOP Eşbaşkanı olarak Erdoğan kendisine hangi talimat verilirse hiç sektirmeden yerine getiriyor. Bunlar Fırat’ın doğusunda yaşananlar. Bir de Fırat’ın batısı var. Fırat’ın batısında yaşananlar da bu yaşadıklarımızdan hiç farklı değil. Saray iktidarı ABD ile Rusya arasında pinpon topuna dönmüş vaziyette.

SÖYLEDİKLERİYLE YAPTIKLARI BİRBİRİNİ TUTMUYOR

Rahmetli Dışişleri Bakanımız İhsan Sabri Çağlayangil: “Ortadoğu’da önemli bir yemeğe davetli olduğunuz halde, adınız davetli listesinde yoksa hemen bir de menüye bakın. Adınız orada olabilir…” diyor. Devlet aklı böyle bir şey. Devlet aklı Saray iktidarında buhar olup, uçtu. İşte tüm bu yaşadıklarımız nedeniyle, insanımızın can ve mal güvenliğinin bu iktidar tarafından sağlanabileceğine güvenemiyoruz. Bunlarının söyledikleriyle yaptıkları birbirini tutmuyor. 2015 Kasım ayına kadar ABD’yle iş tuttular, 2016 Ağustos’undan bu yana da Rusya’yla da iş tutmaya çalışıyor. Bu arada herkese, “Eyyy!” diye bağırıyorlar ama iki kişi hariç. Trump ve Putin. Erdoğan’ın bu ikisine duyduğu sevgi çok derin.

ERDOĞAN’IN SURİYE POLİTİKASI BATAĞA SAPLANDI

Nitekim Erdoğan yarın yine Putin’in yanına gidiyor. Herhalde bu sefer de Putin’i çok özledi. Soçi’de Putin’le görüşecek. Yine işler yolunda giderse çok sevdiği Trump ile Kasım ayında Washington’da görüşecek. Erdoğan’ın Suriye politikası batağa saplanmıştır. Çıkış için ne Trump’tan ne de Putin’den himmet beklenebilir. Bu bataklığı aşmanın yolu ne Ankara-Washington, ne de Ankara-Moskova arasındaki yoldur. Bu bataklığı aşmanın en kestirme yolu Şam ve Ankara arasındaki yoldur.

BU UYGULAMALAR SİYASET ALANINI DARALTIYOR

Yine bugün demokrasimiz açısından son derece sakıncalı gördüğümüz bir hususu yaşadık. Bu konuya da burada değinmek istiyorum. 31 Mart’ta seçilen belediye başkanlarının idari kararlarla görevden alınmasının ardından bugün bazı belediye başkanlarının da gözaltına alındığı anlaşılıyor. Suçüstü yapılmadan veya kesinleşmiş mahkeme kararı olmadan, seçilmişlerin hem de sabahın köründe apar topar gözaltına alınması demokrasi açısından yanlıştır. Bu uygulama siyaset alanını daraltır, demokrasimize zarar verir. Bulanık suda balık avlamak isteyenlerinde ekmeğine yağ sürer.

MİLLETİ UNUTTULAR

Son günlerde Erdoğan Suriyeliler için “40 milyar dolar harcadık, yine harcarız” nakaratını sürekli tekrarlıyor. Bir iktidar bu milletin sıkıntılarına nasıl bu kadar bigâne kalır? İnsan anlamakta gerçekten zorluk çekiyor. 2011’de “ensar” dediler, “muhacir” dediler bütün faturayı milletimizin sırtına yıktılar. Şimdi çıkmışlar milletin sırtından bir 40 milyar dolar daha harcamaktan bahsediyorlar. Söylüyoruz bunlar milleti unuttular, milletin sesini duymaz oldular.

SARAYIN BÜTÇESİNDE VATANDAŞ DEĞİL YANDAŞ VAR

Tek adam olunca bu işler böyle oldu. Milletin Meclisinin bütçe yapma hakkı diye bir şey kalmadı. Kayınpeder istiyor, damat milletin kasasından veriyor. Milletin TBMM’ye verdiği bütçe yapma hakkı, vergi toplama hakkı da havada öyle asılı duruyor. Artık sarayın bütçesinde vatandaş yok, yandaş var. Ne diyelim Allah tez elden akıl, fikir versin.

SARAY, TİTANİK’TEKİ KEMANCI

Ekonomimiz adeta batan gemi Titanik, Saray ise Titanik’teki kemancıya benziyor. Batan geminin mallarını sağa sola peşkeş çekerken, keman sesiyle milleti oyalamaya çalışıyorlar. Cumhuriyet’in kurduğu kamu kurum ve kuruluşlarını, üretim tesislerinin hepsini sattılar. 17 yılda atadan deden kalan ne varsa, 63 milyar dolara özelleştirildi, parası da yendi bitti. Yetmedi şimdi, atadan deden kalan ama satamadıkları bir takım gümüşler vardı onları da hepsini beraber toptan halletmek için Varlık Fonu’nda topladılar. Erdoğan, bu Fon’un başına kendini ve damadını getirdi. Şimdi BOTAŞ’ından Türk Hava Yolları’na, kamu bankalarından PTT’ye, ETİ MADEN’e kadar elindeki kamunun varlıklarını dışarıya rehin veriyorlar, onun karşılığında da borçlanıyorlar. Peki bu borçları nereye harcıyorlar? Millete mi harcıyorlar, çiftçiye mi harcıyorlar? Hayır.

YANDAŞ MÜTEAHHİTLERİ KURTARIYORLAR

Aldıkları bu borçlarla, yok İstanbul Finans Merkezi, yok şu bu diyerek kendi yandaş müteahhitlerini kurtarıyorlar. Ondan sonrada 50 milyon dolar için tank palet fabrikasını Katar ordusuna peşkeş çekiyorlar. Arkasından da gelsin “Ey Arap Ligi…” Bu Katar nereye mensup? Açık söyleyeyim, hem Katar ordusuna kendi savunma sanayini peşkeş çekeceksin, ondan sonrada “Ey Arap Ligi” deyip dayılanacaksın. Diyorum ya, yaptıklarıyla sözleri birbirini tutmuyor.

HAYDARPAŞA VE SİRKECİ’Yİ İÇ ETMEK İSTİYORLAR

Elde kalan ne varsa yandaşa peşkeş çektiler, yetmedi şimdi tarihi ve kültürel mirasımıza göz koydular. Haydarpaşa ve Sirkeci Garı’nın depo alanlarını yandaşa verebilmek için her türlü oyunu yapıyorlar. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, milletin tarihi ve kültürel mirasını korumak için bunları alıp millete tahsis etmek istiyor. İhaleye girecek. Ama bu beyler bu mirası iç etmek istedikleri için İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bu ihaleye katılmasını engellemeye çalışıyorlar. Haydarpaşa ve Sirkeci Garları tarihimizdir, kültürümüzdür.

Nazım’ın şu dizelerini hatırlayalım;

“Denizde balık kokusuyla,

Döşemelerde tahtakurularıyla gelir,

Haydarpaşa Garında bahar”

Şiirlere girmiş. Bu arada Sirkeci Garı özellikle Balkanlardan gelen muhacirlerimiz için son derece önemli bir yerdir. Balkanlardan sökülüp, atılan “Evlad-ı Fatihân”; elinde bir kofer (tahta bavul) ve bir daha vatan kaybetmeme azmiyle Sirkeci Garı’na gelmişti. Dolayısıyla bu tarihi ve simgesel eserlerimiz halkın yararına kullanılmak zorundadır.

HER 100 DOLARLIK DIŞ BORÇ İÇİN KASAMIZDA 16 DOLAR VAR

Ülkemizin varlıklarını yandaşa peşkeş çekenler, ülkeyi de bir yandan borca batırmayı ihmal etmediler. Göreve geldiklerinde 130 milyar dolar olan dış borç 17 yılda 3,5’a katlandı ve 447 milyar dolara çıktı. Borcumuzun gelirimize oranı da Cumhuriyet tarihinde ilk kez yüzde 60’ın üstüne çıktı. Dünya Bankası bir araştırma yapmış dış borçlar bakımından en kırılgan ülkeleri tespit etmiş. Burada da bir gerçek ortaya çıkıyor ki, bizim kasamızdaki dövizimiz borcumuza yetmiyor. Bakın, her 100 dolarlık dış borç karşısında; Brezilya’nın kasasında 67 dolar var. Hindistan’ın kasasında 72 dolar var. Rusya’nın kasasında 84 dolar var. Çin’in kasasında 158 dolar var. Bunlar bize benzeyen yükselen piyasa ekonomileri. Biz de o kategori içindeyizPeki bizim kasamızda ne var? 100 dolarlık dış borç karşılığında sadece 16 dolar var.

HER GÜN 77 MİLYON DOLAR FAİZ LOBİLERİNE GİTTİ

AK Parti’nin iş başında olduğu 17 yılda bütçeden ödenen faiz 469 milyar dolar. Güne vurursak, her gün 77 milyon dolar, vatandaşın cebinden almışlar, vergisinden almışlar götürüp faiz lobilerinin cebine koymuşlar.

KARŞILIKSIZ ÇEKTE VE PROTESTOLU SENETTE OLAĞANÜSTÜ ARTIŞ

Çiftçimizin, esnafımızın, üreticimizin hali perişan. Millet tefecilerin eline düşmüş durumda. Bakın, sadece Ocak-Ağustos döneminde bu yılın protesto edilen senet tutarı yüzde 29 artmış ve 14 milyar lira olmuş. Yine karşılıksız işlemi yapılan çek tutarı yani karşılıksız çıkan çek tutarı yine aynı dönemde yüzde 37 artarak 20 milyar TL’yi bulmuş. Geçen senenin aynı dönemiyle karşılaştırıyoruz.

ÇİFTÇİ BORÇ YÜZÜNDEN HAPSE GİRİYOR, MEZARA GİRİYOR

Uşak’ın Sivaslı ilçesinde bir çiftçimiz, Mustafa Oskay, 50 bin lira civarında bir borcu ödeyemediği için kendini av tüfeğiyle vurmuş canına kıymış. Yine geçtiğimiz haftalarda, Yozgat Yerköy’de bir başka çiftçimiz, Ali İhsan Yılmaz 12 bin liralık borç yüzünden hapse girmiş. Çiftçilerimiz borç yüzünden ya hapse giriyorlar, ya da mezara giriyorlar. Hükümet yandaşın 40 milyar liralık borcunu bir gecede sildi hatırlayın. Çiftçinin yeniden yapılandırılması gereken borcu 30 milyar lirayı aşmıyor.

HER ÇİFTÇİ AİLESİNİN DEVLETTEN 67 BİN LİRA ALACAĞI VAR

Üstüne üstlük devlet 2007’den bu yana çiftçiye 269 milyar lira destek ödemeyi taahhüt etmiş. Ama topu topu 121 milyar lira para ödemiş. Yani çiftçiye 148 milyar lira devletin borcu var. Her bir çiftçi ailesinin devletten 67 bin lira alacağı var. Hadi bu borcu vermiyorsunuz, borcunuzu ödemiyorsunuz bari çiftçinin borcunu yapılandırın. Çiftçimizi de, Türk tarımını da düşürdüğünüz bu bataktan artık çıkarın.

UCUBE REJİM 228 MİLYAR DOLAR FAKİRLEŞTİRDİ

Artık sözün bittiği yerdeyiz. “Ülkeyi Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle uçuracağız” dediler, bu ucube tek adam parti devleti rejimi ülkeyi uçurumdan aşağı yuvarladı. Bu kadar borç aldılar ama ülkenin geliri bu ucube başkanlık rejimi projesinin başladığı 2014’ten bu yana sürekli düştü. 2013 yılında 950 milyar dolar gelir elde ediyorduk ülke olarak. Bu yılın ikinci üç ayı itibariyle 12 ayda elde ettiğimiz gelir 722 milyar dolara düştü. 2014’ten bu yana cebimizden tam 228 milyar dolar almışlar. Kim almış? Ucube tek adam parti devleti rejimi. 228 milyar dolar bizi fakirleştirmiş. Bu beceriksiz yönetimin elinde ülkenin borcu artmış, geliri azalmış.

ENFLASYONLA MÜCADELE YÖNTEMİ: HOKUS POKUS

Vatandaş hayat pahalılığıyla enflasyon arasında eziliyor. Enflasyonla mücadelede aldıkları tek önlem: TÜİK’in başına, Damat Bakan’ın arkadaşının atanması. Ve TÜİK’in yaptığı bir takım hokus pokus işleri. Rakamları makyajlayarak mutfaktaki yangını, ocaktaki boş tencereyi saklarız zannediyorlar. Resmi enflasyon rakamlarıyla milletimizin yaşadığı pahalılık arasındaki uçurum her gün biraz daha büyüyor. İşsizlik, kanayan yara haline geldi. Ülkede gerçek işsiz sayısı 8 milyonu aştı. Her 100 gençten 27’si işsiz. Bu Türkiye’de rekor. Üniversiteli işsiz sayısı bir türlü 1 milyonun altına inmiyor. Bütün bunları yaşarken insanlar “medet” diye bağırıyorlar. Ama Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan AK Parti Genel Başkanı, “Her üniversite mezunu iş bulacak diye bir şey yok” diye bunlara yanıt veriyor. AK Parti Genel Başkanı’na soruyoruz: Sen bu ülkenin evlatlarına iş bulmasını sağlayacak koşulları yaratmayacaksan, o koltukta neden oturuyorsun? Anayasa sana bu görevi veriyor, sen çıkmış “Senin evladına iş bulmak benim işim değil” diyorsun.

ELİN OĞLU EMİR VERİYORSA SEBEBİ BORÇLARDIR, DOLARKOLİK EKONOMİDİR

Borç artmış, gelir azalmış, işsizlik ve hayat pahalılığı milletin belini bükmüş. İşte bugün elin oğlu kalkmış bize emir veriyorsa, bir zamanlar Ortadoğu’nun saygın ülkesi, sözü dinlenen Türkiye’yle bugün ABD Başkanı alay etmeye cesaret ediyorsa bunun sebebi bu borçlardır, ülkenin dolarkolik edilmesidir.

BARUT YOKSA BAŞKA SÖZE GEREK YOK

Meşhur bir hikâye var. Savaşın kaybedildiğini öğrenen Napolyon, komutanlara “Savaşı neden kaybettik?” diye sorar. Komutanları, bunun birkaç nedeni olduğunu söylerler ve saymaya başlarlar. “Birinci sebep…” derler, “Barut bitti”… Napolyon, komutanların sözünü keser der ki, “Tamam arkadaşlar gerisini saymanıza gerek yok!” Bir ülkenin ekonomisi o ülkenin barutudur. Barut bittiyse, gerisini saymaya da gerek yoktur.

Suriye meselesi bize ekonomiyi unutturmamalıdır. Bu ülkenin gerçek gündemi boş tenceredir. Yoksulluktur. Borcunu ödeyemediği için yaşamına son veren yurttaşlarımızdır, çiftçilerimizdir, esnafımızdır, tüccarımızdır. En büyük avantajımız dediğimiz ama bir türlü iş bulamadığımız, üretime katamadığımız gençlerimizdir. Saraylarında vatandaştan kopuk yaşayanlar artık milletin sesini duymuyorlar. Milletin hali de onların çok fazla umurlarında değil. Ülke yönetilemiyor, oradan oraya savruluyor.

Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi varsa sorularınızı alabilirim.

Soru- Faik Bey, şimdi Suriye’deki durumdan bahsettiniz ama bir çekilme süreci vardı ABD’yle 13 maddelik mutabakat sonrası. 120 saat gibi bir süre verilmişti YPG-PKK’ya bölgeden çekilmesi için. Yarın saat 22.00 itibariyle o süre doluyor. Ancak bazı YPG’lilerin, PKK’lıların çekilmediğine dair duyumlar var. Operasyonun tekrar başlatılabileceği mesajı verildi. Bununla ilgili neler söyleyeceksiniz?

Faik ÖZTRAK- Biz de izliyoruz. Bakalım ne olacak hep beraber göreceğiz. Ama şunu açıkça söyleyeyim, yani bu ülkede ülkenin Güneydoğu sınırının terör örgütlerinin cirit attığı bir alan olmasına hiçbir şekilde izin vermemek lazım, bir. İki, alınacak önlemlerle Suriye’de güven ortamı sağlandıktan sonra ki, biz bunun Suriye yönetimiyle görüşülerek olması gerektiğini söylüyoruz, ülkemizde bulunan misafir ettiğimiz Suriyelilerin de bir an önce ülkelerine dönmesinin sağlanması lazım.

Soru- Aynı soruya ek yapacağım efendim. Bu 120 saatlik süre yarın akşam bitiyor. Bir çok tepki de geliyor bununla ilgili… Daha çok değerlendirme. Dün akşam da Mahir Ünal bir değerlendirmede bulundu, muhalefete tepki gösterdi. “Dünyanın yüzde 90’ı bu anlaşmaya Türkiye kazandı, Erdoğan kazandı zafer diyor ama muhalefetten böyle bir ses yok, muhalefet buna zafer diyemiyor, Türkiye kazandı diyemiyor” diyerek muhalefete tepkisini yöneltti. Siz nasıl değerlendireceksiniz?

Faik ÖZTRAK- Suriye konusu özellikle ABD’de seçimlerin yaklaşması nedeniyle çeşitli kesimler tarafından çeşitli biçimlerde yorumlanıyor. Bir kesim diyor ki, “Türkiye kazandı.” Trump taraftarları da “Bu işi biz kazandık, mermi atmadan, şu olmadan bu işi bitirme imkanı ortaya çıktı. Ateşkesi sağladık” gibi bir takım söylemler içindeler. Türkiye’de de aynı şey var. İktidar da “biz kazandık” diyor. Ama açık söyleyeyim, ABD’de ne konuşulduğuna bakmayız. ABD’deki basının ağzına da bakamayız. Biz milletimizin ne dediğine bakarız. Biz milletimizin dediğini söyledik. Milletimizin bu yaklaşımla, dün dediğini bir gün sonra reddederek, yapmayarak bu işin çözülebileceği konusunda ciddi endişeleri vardır, biz de bunu dile getiriyoruz.

Soru- İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Gar ihalesine alınmamasıyla ilgili Ekrem İmamoğlu’da bununla ilgili açıklama yaptı. Belediyede daha önce 3 bin lira maaşlı çalışan bir kişinin bir vakıf olarak, bir kurum olarak bu ihaleye girdiğini söyledi. Sizce niye çağırılmadı efendim İstanbul Büyükşehir Belediyesi ya da niye elendi? Biraz detay verebilir misiniz?

Faik ÖZTRAK- Şimdi şunu söyleyeyim, zaten hukuki süreç başlamış durumda. Bu ihaleden elenme gerekçelerini İstanbul Büyükşehir Belediyesi yargıya taşıyor. Gerçekten burada ihaleye fesat karıştırma noktasına kadar gidebilecek bir takım uygulamaların olduğu anlaşılıyor. Ve bunun bir tek nedeni var o da şu, milletin malını, milletin tarihi ve kültürel değerlerini millete vermek yerine yandaşa peşkeş çekmek istiyorlar, başka bir anlamı yok bunun.

Soru- Efendim Türkiye’nin güney sınırında terör örgütlerinin olmamasına yönelik görüşünüzü ifade ettiniz ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Soçi ziyareti öncesinde de ve o ziyarette de Türkiye’nin özellikle Ayn-el Arap ve Münbiç gibi yerlerdeki terör örgütlerinin çekilmesini de gündeme getireceğini ifade etti Dışişleri Bakanı. Bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi olarak beklentiniz nedir? Yani Amerika’yla varılan anlaşmanın sınırı ve kapsamın dışında kalan yerlerdeki teröristlerin çekilmesine yönelik neler söylersiniz?

Faik ÖZTRAK- Çok açık söylüyorum, sonuca bakacağız. Cumhuriyet Halk Partisi olarak takip ettiğimiz şudur, terörün, terör örgütlerinin bu sınırlardan gelerek milletimizin canını, malını tehdit etmesini, tehlikeye atmasını hiçbir şekilde istemiyoruz. Buna izin verilmemesi gerekir. Buna dönük neler yapılacak göreceğiz. Ama şu ana kadar yapılanlar bize güven vermiyor.

Etiketler
FETÖ Faik Öztrak Saray Telefon