'Saray'a giden CHP'li haberinin kaynağı Talat Atilla hakkında bomba 'Cumhuriyet' detayı
Erdoğan’ın ‘zavallı‘, Kılıçdaroğlu’nun ‘adımın yan yana gelmesine bile tahammülüm yok‘ dediği Talat Atilla adlı kişi ne yazık ki Cumhuriyet davasında da ‘tanık‘ olarak yer aldığı ortaya çıktı.
Erdoğan’ın ‘zavallı‘, Kılıçdaroğlu’nun ‘adımın yan yana gelmesine bile tahammülüm yok‘ dediği Talat Atilla adlı kişi ne yazık ki Cumhuriyet davasında da ‘tanık‘ olarak yer aldığı ortaya çıktı.
Artı Gerçek yazarı Ayşe Yıldırım köşesinde son günlerin gündemden düşmeyen ismi Talat Atilla hakkında dikkat çeken bir anımsatmada bulundu. Yıldırım, "Cumhuriyet gazetesiyle yakından uzaktan ilgisi olmamasına rağmen Talat Atilla’nın neden o gün ‘tanık‘ olarak iddianameye girdiği aslında bugün daha iyi anlaşılıyor." değerlendirmesini yaptı.
Yıldırım'ın yazısı şöyle;
Öyle bir isim ki aldığı kulis bilgisini kendisi yazmıyor, ‘jest‘ olsun diye başka bir gazeteciye veriyor. Oysa bu ‘kulisi‘ çok rahat yazabileceği bir internet sitesine sahip. Söz konusu ‘kulis’in kaynağı kendisi olmasına rağmen yazıda “Saray’a yakın bir isim“ olarak lanse ediliyor. İddiası doğru çıkmayınca önce “kaynak ben değilim” diyor, sonra nedense “aslında kaynak benim ama bana da CHP’li birisi söyledi“ deyiveriyor.
“Saray’a giden CHP“linin saat kaçta hangi plakalı araçlarla giriş çıkış yaptığını söylüyor! Gelin görün ki bu da yalan çıkıyor.
“Medya derimi yüzse kaynağımı açıklamam” diyor. “Kılıçdaroğlu konuşmalı“ diyerek üste çıkmaya çalışıyor. Sanki iddiayı Kılıçdaroğlu ortaya atmış gibi…
Öyle ki Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu şahıs yani Talat Atilla için şu cümleleri kuruyor:
“Bir adam çıkardılar, ben o adamı hiç tanımam. Şimdi ismini duydum. Yalan yanlış plakalar uydurdu. Zavallı, Külliye’ye giren her aracın künyesinin tutulduğundan bilgisi yok. Hangi araç girerse girsin hepsinin kaydı tutulur. Girişlerinde fotoğraf çekimleri vardır. Bunların hepsi ortaya konunca da savunacak hali kalmadı.”
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, kendisini “mesnetsiz iddia ortaya atmakla“ suçluyor ve “milletin vicdanına havale ediyor.”
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bu şahsın daha önce de CHP’yi karıştıran bir habere imza attığını anımsatıyor:
“Talat Atilla ile adımın yan yana gelmesine bile tahammülüm yok. 7 yıl önce bir söyleşi yapmıştı, onu çarpıtarak vermişti. Tek bir telefon konuşması bile yapmadım. Bir milletvekilimizin odasından Atatürk resmini indirdiği duyumunu da ortaya atan, günlerce CHP’yi karıştıran ve havuz medyasına malzeme veren de bu kişidir.”
Hatta Rahmi Turan bile “20 yıllık gazeteci arkadaşına (Talat Atilla) güvenerek yazdığı haberin doğru olmadığı anlaşıldığı için Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan, Muharrem İnce’den ve okurlarından özür diliyor.”
Bu kadar itibarlı(!) bir şahıstan söz ediyoruz yani. Kendisini gazeteci-yazar olarak tanıtıyor Talat Atilla. AKP’ye yakın olarak nitelendirilen Türktime.com internet sitesinin sahibi.
Kısa bir süre önce Milliyet gazetesinde Abdullah Gül’e suikast şüphesi iddiasını yazıp ardından haberin yalan olduğu anlaşılınca Milliyet’ten kovulan kişi aynı zamanda.
Bütün bu süreçte nasıl bir ‘gazeteci‘ olduğu ortaya çıkan şahıs gelin görün ki Cumhuriyet’in eski yönetici ve yazarlarının hapis cezasına çarptırıldığı davada ‘tanık‘ olarak yer aldı. İfadeleri iddianameye girdi.
Cumhuriyet gazetesiyle yakından uzaktan ilgisi olmamasına rağmen Talat Atilla’nın neden o gün ‘tanık‘ olarak iddianameye girdiği aslında bugün daha iyi anlaşılıyor.
Çünkü söz konusu şahıs üzerine düşen görevi yerine getirmişti, yani, ‘tetikçilik‘ yapmıştı, tıpkı bugün yaptığı gibi…
Nasıl mı?
Tarih 23 Eylül 2016. Cumhuriyet’in yönetici ve yazarlarına yönelik operasyondan bir ay önce. Bu şahsın sahibi olduğu sitede bir yazı yazılıyor. Başlığı “Cumhuriyet Gazetesi Nasıl Ele Geçirildi?“
Çok iddialı bir başlık değil mi? Yıllardır Cumhuriyet Gazetesi’ne emek veren, gazetecilik mesleğini çeşitli mecralarda icra etmiş insanları elinde hiçbir somut delil, belge, bilgi olmadan (tıpkı bugün CHP’ye yaptığı gibi) ‘FETÖ’cülerle işbirliği yapmakla itham ediyor. Hatta bu suçlamalarını öyle ileri götürüyor ki işin içine Zekeriya Öz ve Celal Kara’yı da katıyor. Ama mesele o kadar basit değil. Gelin görün ki, yazdığı şeylerin bir kısmı Cumhuriyet yönetimini ele geçirmek için Sarayla işbirliği yaptığı mahkemede bizzat Akın Atalay tarafından kanıtlanan Alev Coşkun’un anlatımıyla birebir aynı. Kendisi de üstüne ‘delilsiz‘ suçlamalarını ‘kesin‘ bir bilgiymiş gibi koymuş.
Bu yazıdan bir gün sonra yani 24 Eylül’de bu şahıs Kanal A’ya çıkıyor. Tamer Korkmaz adlı kişiyle yaptığı “Perde Arkası“ adlı 1 saat 12 dakika 38 saniyelik programda yine Cumhuriyet’in o dönemki yönetici ve yazarlarına saldırıyor. “Ciddi bilgiler var“ diyor ama o ciddi bilgilerin ne olduğunu söylemiyor. Zaten karşısındaki de öyle bir soru sormuyor.
Amaç gazetecilik filan değil. Amaç, Cumhuriyet’e yönelik operasyonun taşlarını döşemek. Nitekim o programda da Türktime’de çıkan yazıda yer alan suçlamaları yöneltiyor ve Cumhuriyet’in o dönemki yönetici ve yazarlarını ‘suçlu‘ ilan ediyor.
Gazetenin, cemaatçi olduğu iddiasıyla kayyım atanan Kaynak Holding ve Boydak’ın reklam portföyünden istifade ettiği yalanını da ekliyor. Ki diğer iddiaları gibi bu iddiasının da yalan olduğu mahkemede ispatlandı. Cumhuriyet’in değil, aksine AKP’ye yakın medyanın o firmalar tarafından nasıl beslendiği ortaya kondu.
İşte bu yazı ve programdan bir ay sonra, 31 Ekim 2016’da Cumhuriyet’e operasyon yapıldı ve bu şahsın hedef gösterdiği yönetici ve yazarlar gözaltına alınıp tutuklandı.
Sadece Talat Atilla değil onun gibi bir kaç ‘tetikçi’ sözde ‘tanık’ların daha kurduğu kumpasla Cumhuriyet’in eski yönetici ve yazarları uzun süre cezaevinde yattı. Ve ne yazık ki bugün hala cezaevine girme ihtimaliyle karşı karşıyalar.
Bugün ‘zavallı‘ ve itibarsız olduğu daha açık biçimde ortaya çıkan bu şahsa savcı o gün sanki ’itibarlıymış’ gibi Cumhuriyet iddianamesinde şu sözlerle yer verdi:
“Talat Atilla'nın 01.11.2016 tarihli 24.09.2016 tarihinde yayınlanan “PerdeArkası” isimli programla ilgili ifadesinde; Cumhuriyet Gazetesi ile ilgili tespitlerinin açık kaynaklardan elde ettiği bilgilere dayandığını, FETO/PDY'ye mensup gazetelerin atmış olduğu manşetlerle, Cumhuriyet gazetesinin atmış olduğu manşetler kıyaslandığında başlıklar ve manşetlerin ortak bir havuz tarafından koordine edildiği kanaatine ulaştığını, Cumhuriyet vakfının seçim süreciyle ilgili olarak Vakıflar Genel Müdürlüğünün verdiği kararlar arasında zıtlık olması FETÖ/PDY’ye mensup kişilerin Vakıflar Genel Müdürlüğünde de etkin olabileceği kanısını uyandırdığını, Cumhuriyet gazetesinin yayın politikasını Cumhuriyet Vakfı belirlediğinden vakfın yönetim kurulunun değiştirilmesinin önem arz ettiğini, gazeteci olarak bir yargıdan ziyade tespitlerde bulunduğunu beyan ettiği görülmüştür.“ (Merak edenler iddianameyi buradan okuyabilir.)
O gün Cumhuriyet’e yapılanla bugün CHP’ye yapılmak istenen şeyin birbirinden farklı olmadığını buradan da anlayabilirsiniz.
Ne yazık ki medyadaki bu tür “zavallı“ ve “itibarsız“ isimler ‘kullanışlı aparatlar‘ olarak ‘tetikçilik‘ yapmaya devam ediyor.
Cumhuriyet davasında belki bunu iyi anlatamadık ama bugün daha iyi anlaşılabilir diye umuyorum.