Abdurrahman Dilipak: Millet kafayı yiyecek haberiniz olsun

Yeni Akit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak, “Saray’a giden CHP’li” polemiğinde kazanan kimsenin olmadığını söyledi.

Abdurrahman Dilipak: Millet kafayı yiyecek haberiniz olsun

Gerici Akit'in yandaş yazarı Abdurrahman Dilipak, bugünkü "Kim kazandı?" başlıklı yazısında, "Millet kafayı yiyecek. Haberiniz olsun, haberler izlenmiyor artık, siyasi birçok program da. Gazete de okunmuyor. Hepsi propaganda aracı gibi. Sağı da, solu da övgü ve sövgüden ibaret bir yayın yapıyor. " dedi.

Dilipak'ın yazısı şöyle:

Bir Cumhurbaşkanı, bir partinin genel başkanı ya da milletvekilini davet edip görüşemez mi?

Görüşecekse gizlice mi görüşür ya da görüşmeli?

İktidar ve muhalefet, birbirini tamamlayan unsurlar değil mi?

Böyle bir görüşmede bir tarafın kazanıp, bir tarafın kaybetmesi mi gerekiyor?

Bundan sonra böyle bir görüşmeye cesaret eden olur mu bilmiyorum.

Böyle bir şey olmadı da, birileri buna niyet ederken, başkaları bunun önünü almak için mi böyle bir şey yaptı. Böyle bir görüşme gerekli ise bunun ille de Beştepe’de ve ille de Başkanla yapılması şart mi’dur!? Başta türlü temaslar ve temas noktaları yok mudur?

Birileri siyasi gündemi bulandırmak için mi böyle yapıyor yoksa? Ya da, mesela Kılıçdaroğlu ya da yakın çevrelerinden birileri parti içi muhalefeti baskı altına almak için böyle bir iddia ortaya atmış olabilir mi? “Olağan şüpheliler” belli. Hem de bir taşla iki kuş vuracaklar. İddia o ki, Kılıçdaroğlu’nun parti içindeki bir kanadı, Erdoğan’la gizlice işbirliği yaparak partiyi pazarlık konusu yapıyor. Öte yandan; bu durum başkanın muhalefetteki bir parti içinde karışıklık çıkarmak için kumpas yaptığı iddiasını akıllara getiriyor.

AK Parti’deki gayri memnunların kendi partilerini kurma sürecinde yaşanan olaylara, tartışmanın üslubuna baktığımızda da durum ortada.

ABD ya da AB veya uluslararası örgütler hep öteden beri siyaseti manipüle etmek için her yolu denemişlerdir. Toplumsal hafıza “Milletvekili borsaları”, “Güneş motel” rivayetleri ile maluldür.

Her zaman milletvekilleri parti değiştirebilir. Bölünmeler yaşanabilir. Yeni oluşumlar gündeme gelebilir. Bu iş ille de kavga ile mi olmak zorunda? Bastırılmış bir eleştiri sonucu ayrılıklar patlamaya sebeb olabilir. Ayrılık sebebini izah ederken aslında haklılıkları ve ayrılıklarının meşruiyet zeminini ifade etmek isteyeceklerdir. İşte o zaman bu durum çok can sıkıcı olabilmektedir. “Niye ayrıldın” diye sorulduğunda ayrılanın bir cevabı olmalı. Eğer bu “Kumar borcu”, “Tehdit ve şantaj kokan”, menfaat pazarlığına dayalı bir şey değilse normal karşılanmalı.

Sonunda sandık kurulduğunda milletin hakemliğine gidilecek. O zaman kim kimdir, ya da kim bu tartışmalardan ne anladı belli olacak.

Bana kalırsa bu tartışmalar millet için “asab bozucu” bir hal aldı. Taraflardan siyasete güven daha fazla kayboldu. Çünkü üslub çok kötü. Tartışmanın ciddiyeti ve iddialar vicdansızca.

Bu tartışmaları dışarıdan izleyenler ve bu tartışmaya, yangına körükle gidercesine, durumdan vazife çıkararak ilgili ilgisiz herkesi bu işe bulaştırarak, bu durumu fırsat bilip, bulanık suda balık avlamak isteyen birilerinin iftira operasyonuna muhatap olmuş oldular.

Bu işten tarafların hiç biri kârlı çıkmadı. Toplum olarak herkes zarar gördü. Dibek dövenin hık deyicisi rolündeki media da bu işten zarar gördü.

Devletin bu işi soruşturması gerek. Basit ve sıradan bir iş nasıl böyle içinden çıkılmaz hale getirildi. Bu işi kim başlattı ve kim bu süreçte nasıl bir rol üstlendi.

Bu işi başlatanlar ve bu noktaya taşıyanlar tesbit edilip siyaset bu pisliklerden temizlenmeli. Meclis mi, grublar mı, savcılık mı, MİT-Emniyet istihbaratı mı, DDK mı, kim ise bu işin görevlisi onlar soruşturup halka gerçek açıklanmalı. Ama korkarım yine bu işin üstü örtülecek. Çünkü her kesimden bu tür işlere sazan gibi atlayan birileri oluyor ve ortaya “ortak yapım” bir rezalet çıkıyor.

Bakın yönetim zaafiyeti yaşanırsa bundan herkes zarar görür. Bindiğimiz dalı keseriz. Muhalefeti yok eder, itibarsızlaştırırsanız, “karşı madde”yi yok ettiğiniz zaman siz de bir gölgeye dönüşürsünüz.

Genel kanaat Erdoğan’ın böyle görüşme yapmadığı yönünde. Partisine başka bir partiden biri geçecekse, genel merkezinde ilgili kişi ile konuşur. En azından zaten son imza onun olacaktır Genel Başkan olarak. Beştepe’de görüşecekse bir devlet meselesini konuşabilir. Milletvekili böyle bir daveti kabul edip etmeme konusunda izin mi alması gerekir?

Bir “Deli” / bir gazete yazarı bir iddia attı ortaya / kuyuya bir taş attı, 40 akıllı 40 gün tartışırız artık. Adam “aldatıldım”, “özür dilerim” dese de…

Birçok meselede siyasiler böyle kanlı bıçaklı olurken, nasıl oluyor da, bir yanda Emine Erdoğan, aile bakanlığı, KADEM öte yanda Kılıçdaroğlu, İmamoğlu, İnce, Kaftancıoğlu, LGBT, AB’nin ortaya attığı bir “İstanbul sözleşmesi” ve CEDAW gibi, aileyi ve nefsi ifsad eden bir fitne konusunda bu kadar kolay uzlaşıveriyorlar. Bu millet, sağı ile solu ile bu gafleti affetmez!

Sahi, AK Parti’de gidişattan memnun olmayıp ayrı parti kurma gayretindekilerden, en azından bu fitne ve fesadın bugünlere gelmesinde sorumluluğu olan, hiyerarşi içinde imza atmak zorunda kalmış da olsa bu işte imzası bulunanların bugün için söyleyecekleri bir çift sözleri yok mu? Bu milletten oy isteyeceklerse, halkın zihnindeki suali mukadderlere bir cevap vermeleri gerekir.

Parti kışla mı; emir komuta içinde hareket eden, ya da tarikat mı; Şeyhin iradesini “la yus’el”, “Musalla taşındaki meyyid” gibi kabul eden bir tabiiyetin hakim olduğu. “Meclis’de oturup konuşacaksınız. Onun için o oturulup konuşulan yere “Parla-mento” deniyor ya hu! Millet sizi oraya kavga edin, birbirinizi aşağılayın, birbirinize hakaret edin, birinizin yaptığını diğer bozsun diye göndermedi. Bir şey başarmak için yardımlaşmanız gerek, birbirinizin işini bozmak çok kolay. “Dediğim dedik” olmaz. Hani istişare ve şûra yapacaktınız? İstişare edecek alim mi kaldı derseniz, haklısınız bırakmadık. Hepsi YÖK oldu! Halka sorulmaz, eğitilir, ikna edilir değil mi! Halk zaten ne isteyeceğini bilmez!? Onun için böyle adamları seçiyor zaten!? Tevbe tevbe. Arif, münevver insan mı bıraktılar. Eğitimli, diplomalı cahil, torpilli, kurnaz ve hırsız bir sürü adam dolaşıyor ortalıkta. “Kaht-ı rical” denilen şey böyle bir şey olsa gerek.

Millet kafayı yiyecek. Haberiniz olsun, haberler izlenmiyor artık, siyasi birçok program da. Gazete de okunmuyor. Hepsi propaganda aracı gibi. Sağı da, solu da övgü ve sövgüden ibaret bir yayın yapıyor. Birçok aile dizi de izlemiyor artık. İstanbul sözleşmesi ve CEDAW kafalılar orada da varlar. Çizgi filmler TV oyunları ve oyuncaklar bile artık tehlikeli bu anlamda.

Bizimkilerin gazeteleri de artık, güya öteki kesimden okur çalmak için müstehcen fotoğraflar yayınlıyorlar. Öte yandan, dekolteli bir kadın resmi ile birlikte, “Baskıdan bıkıp okulu bıraktı, şimdi paraya para demiyor”muş diye haberler yapıyorlar.. Ne oluyoruz, nereye gidiyoruz?. Yazık. Keşke çok geç olmadan aklımızı başımıza toplasak yoksa gelecek günler, geçen günleri aratacak.

Selâm ve dua ile.

Etiketler
Yeni Akit Akit gazetesi Saray Abdurrahman Dilipak