Abdullah Gül'e mektup yazdı! Söyleyecek çok şeyiniz olduğunu tahmin ediyorum…
Sözcü yazarı usta gazeteci Emin Çölaşan, AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dolandırıcılıkla suçladığı Gül, Davutoğlu ve Babacan konusunu değerlendirdi.
Emin Çölaşan bugünkü "Konuşunuz Abdullah Bey!" başlıklı yazısında önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e açık mektup yazdı.
Çölaşan, "Yahu bir gün olsun çıkın ortaya da bir şeyler söyleyin. Belki ‘Henüz zamanı gelmedi, sonra konuşurum' diyorsunuz da, bu ürkekliğiniz ve sessizliğiniz hiç yakışık almıyor." diye çağrıda bulundu.
İşte Çölaşan'ın yazısı:
Sevgili okurlarım, adam gibi siyaset yapmak yürek işidir…
Siyasete soyundu isen korkmayacaksın. Gerektiğinde konuşmayı bileceksin…
Bakınız, Recep Bey birkaç gün önce bazı kimseleri “Dolandırıcılık” yapmakla suçladı. Konu, İstanbul Şehir Üniversitesi adlı kuruluşa ücretsiz devredilen, yüzlerce dönümden oluşan İstanbul'un en değerli arazisi ve bu kuruluşa kamu bankası Halkbank tarafından verilen krediler…
Bir sürü karmaşık ve teknik mekanizma. Bilmeyenlerin anlaması asla mümkün değil.
Yine çok basitçe ve bir kez daha anlatmaya çalışayım. Aslında devlet malı olan bu arazinin söz konusu torpilli üniversiteye bedelsiz devri konusunda alınmış iki adet Yüksek Planlama Kurulu kararı var.
2013 tarihli kararın altında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la birlikte Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Çevre Bakanı Erdoğan Bayraktar, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın imzaları yer alıyor. (Karar elimde. 9 aralık 2013 tarih ve 199 sayılı karar.)
Fakat gelin görün ki Babacan ve Şimşek şu anda AKP'den kopmuş ve yeni bir parti kurma hazırlığı içinde.
Recep Bey “Dolandırıcılık” iddiasına onların ismini karıştırıyor ama halen AKP'den kopmamış olan Binali Yıldırım'ı suçlamıyor!
★★★
Yüksek Planlama Kurulu ikinci kararının tarihi 29 mayıs 2015, sayısı 32.
Yine aynı konuda… Devletin arazisinin İstanbul Şehir Üniversitesine bedelsiz devri konusunda. (Dedim ya, karmaşık ve teknik konunun ayrıntılarına girmiyorum.)
İkinci belgenin altındaki imzalar şöyle:
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Çevre Bakanı İdris Güllüce ve Ulaştırma Bakanı Feridun Bilgin.
Recep Bey tarafından “Dolandırıcılık” iddiasıyla suçlanan isimler yine aynı.
Davutoğlu, Babacan, Şimşek üçlüsü.
İdris Güllüce'yi her nedense ıskalıyor zira o, AKP'den kopmuş değil.
AKP'nin bu son isimle bağlantısı sürdüğü için onu suçlamıyor.
Başka bir deyişle, o arkadaş yeni partiler kurmaya soyunmuş değil! Olsaydı, onu da aynı zan altında bırakacaktı!
★★★
Şimdi bir kez daha gelelim bu suçlamalardan sonra neler olduğuna…
Davutoğlu ortaya çıktı ve imalı bir biçimde konuştu.
Hayatta olan bütün cumhurbaşkanları ve üst düzey yöneticilerin para dahil her çeşit varlıklarının soruşturulmasını istedi.
O sözleriyle Recep Bey'i hedef gösterdiği açıktı.
Ancak Recep Bey kendisine bir karşılık vermedi…
Yani kendince “Doğruyu” yapmış oldu!..
Çünkü o hem partisinin başkanı, hem koskoca cumhurbaşkanı, hem de sadece Türkiye'yi değil dünyayı yöneten bir numaralı lider!
★★★
Sevgili okurlarım, yukarıda sözünü ettiğim belgelerden birinde Recep Bey'in imzası var. İkincisinde ise cumhurbaşkanı kimliği ile onayı ve bilgisi var…
Ve açıkça birilerini suçluyor… Söz konusu üniversiteye daha sonra Halk Bankası tarafından yüzlerce milyon liralık krediler açılmış falan filan!..
Ve dolandırıcılık iddiası buradan kaynaklanıyormuş.
Yani Recep Bey kendisini aklıyor, olayın dışında göstermek için çaba harcıyor ve AKP'den kopup yeni partiler kurmaya soyunan isimleri suçluyor.
Suçlanan ve bu ortamda bile ağzını açıp konuşamayan isimleri kınıyorum.
★★★
Bu durumda, içimden önceki cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e kısa bir açık bir mektup yazmak geldi.
“Sayın Abdullah Gül, siz ve birlikle parti kuracağınız bazı arkadaşlarınız resmen suçlandınız. Hem de en ağır bir biçimde…
Ama ses veremiyorsunuz.
Bu konuda, ya da başka konularda söyleyecek bir sözünüz yok mu?
Sessiz sedasız sütre gerisine çekilmişsiniz, ağzınızı bıçak açmıyor.
Daha neyi bekliyorsunuz Abdullah Bey?
Yahu bir gün olsun çıkın ortaya da bir şeyler söyleyin. Belki ‘Henüz zamanı gelmedi, sonra konuşurum' diyorsunuz da, bu ürkekliğiniz ve sessizliğiniz hiç yakışık almıyor.
Söyleyecek çok şeyiniz olduğunu tahmin ediyorum…
Ama belki de hiç yoktur!.. Belki şöyle düşünüyorsunuz:
‘Benim de geçmişten kaynaklanan bazı açıklarım olabilir. Konuşursam üzerime gelirler, o suçlamalara karşı koymakta zorlanırım. Zira geçmişte çok şey biliyordum ama söz konusu partim ve beni cumhurbaşkanı seçtiren Tayyip olduğu için bir şey diyemedim, müdahale edemedim ve hep sessiz kalmayı yeğledim. En iyisi hiç konuşmamak ve bunların hedefi olmamak!'
Siz bilirsiniz Abdullah Bey ama bu tavrınız son derece yanlıştır.
Gelecek günler umarım beni yanıltır. Saygılarımla.”