Erdoğan'ın oyu düştü
Kadir Has Üniversitesi’nin 26 ilde bin kişiyle görüşerek yaptığı araştırmada çarpıcı sonuçlar dikkat çekti.
Araştırmaya göre, en büyük sorun, Batı’ya göre terör, Doğu’ya göreyse işsizlik... Dindar-laik ayrışmasında azalma, “zengin-fakir”de yoğunluk var.. En güvendiğimiz kurum, Türk Silahlı Kuvvetleri... Araştırmanın koordinatörü Prof. Dr. Mustafa Aydın’a göre AKP seçmeni, başkanlıktan MHP seçmeni kadar mutlu değil...
Cumhuriyet'ten İpek Özbet'in söyleşisi şöyle:
Araştırmada en çok dikkatimi çeken bölümle başlamak istiyorum. Laik-dindar kutuplaşması azalmış, zengin-fakir diye kutuplaşmışız. Nasıl oldu?
Bütüne bakmak lazım, geçen yıl kutuplaşmanın genel olarak düştüğüne dair bir algı vardı. Çok da tartışma uyandırdı, Türkiye bu kadar kutuplaşmışken siz nasıl bu sonucu çıkarıyorsunuz, diye. Halbuki genel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri gibi zıtlaşmanın, kutuplaşmanın çok yoğun yaşandığı bir dönemden çıkıp, partilerin kendi içine döndükleri, birbirleriyle uğraşmadıkları bir dönemden geçiyorduk ve vatandaşta kutuplaşma algısı düşmüştü. Fakat bu sene tekrar yükseldiğini görüyoruz. Çünkü yerel seçimler ve ardından hâlâ bitmeyen tartışmalar bunu etkiliyor. Bu araştırmayı 10 yıldır yapıyoruz, hep laik-dindar ayrımını net şekilde gördük. Fakat bu sene ilk defa, zengin-fakir ayrımını gördük. Çünkü ekonomik kriz var.
Başta sorun ekonomi mi?
Evet, bu seneki başta sorun ekonomi. Türkiye’nin en önemli sorunu nedir diye sorduğumuzda, işsizlik...
Türkler ve Kürtler, Türkiye’nin gündemindeki en önemli soruna farklı cevap veriyorlar...
Bence bölgelerarası farklılık çok enteresan. Doğu ve Güneydoğuluya göre en önemli sorun işsizlik. Orta Anadolu ve Karadeniz en önemli sorunun terör olduğunu düşünüyor. Kıyılarsa farklı ekonomik meseleleri öne çıkarıyor, geçim standartlarını konuşuyor. Bu tablo, ülkeyi üçe bölünmüş gösteriyor. Etnik olarak baktığımızda Kürt kökenli olanlar işsizliği en önemli sorun olarak görüyor, ikincisi ise hayat pahalılığı. Birbiriyle bağlantılı yani. Üçüncü sırada terörü sorun olarak görüyor. Türk kökenlilerse birinci sıraya terörü koyuyor. İkinci sırada hayat pahalılığı, üçüncü sırada işsizlik. Bu bize dikkatli bakınca bir şey söylüyor.
Ne söylüyor?
Burada bir terör sorunu varsa, bunun çözüm yolunun ne olması gerektiğini de söylüyor. Terör örgütüne katılanlar neden katılıyor; insanlar işsizse, geleceğe dair umut ve beklentileri yoksa, toplumsal olarak kök salamamışlarsa terör örgütünün insan kaynağı için önemli bir taban oluşturuyor. Yüzde 21’i “işim yok” diyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2019 yılını yeniden yükseliş yılı haline dönüştürdüklerini söyledi. Ancak sizin araştırma sonuçlarınız hiç de öyle olmadığını söylüyor. Nitekim Erdoğan’a destekte de düşüş var...
Erdoğan’ın birden fazla şapkası olduğu için iki ayrı soru sormak durumunda kalıyoruz. Birincisi, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı başarılı buluyor musunuz”, ikincisi “Siyasi parti lideri olarak Erdoğan’ı destekliyor musunuz?”... Ülke olarak siyasi parti lideri olarak başarılı bulma derecesine baktığımızda yükselme var, fakat bir önceki yıla göre bakarsanız 10 derecelik düşüş var.
Esas mesele, ülkedeki nüfusun siyasi partilere göre dağılımı. AKP, oyların yüzde 40 üstü kadarını aldığı için, oradaki bir puanlık oynama bütün istatistikleri değiştiriyor. O zaman kendi partisine dönüp bakıyoruz.
O istatistik daha doğru bir mesaj mı verdi?
Evet. AKP’ye en son seçimlerde oy vermiş olanlardan Erdoğan’ı başarılı bulan yüzde 82.6. Bu rakam geçen yıla göre 2.5 puan düşmüş. Yani AKP’ye oy vermiş kitle içerisinde Erdoğan’ı başarılı bulanların oranı düşmüş.
Hangi nedenle?
Ekonomik politikalar mutlaka etkili oluyor. İkincisi Türkiye yeni bir yönetim sistemine geçti. Tam oturmadığını görüyoruz. Sistem, parlamentonun etkisini ortadan kaldırdı. Vatandaş nezdinde yansıması siyasetçiye erişememe olarak kendini gösteriyor. O erişememe tepkiye dönüşüyor. Bir de sistem tam anlamıyla oturmadığı için kafalar karışık. Cumhurbaşkanı hem hükümetin başkanı, hem partinin başkanı. Bazen partisinin getirdiğini veto ediyor, bu ortalama vatandaş açısından kafa karıştırıcı ve anketlere yansıyor.
Cumhurbaşkanı’nı başarılı buluyor musunuz sorusuna MHP’lilerin verdiği cevaplarda yıllara göre ciddi fark var. 2015 yılında MHP’lilerin sadece yüzde 3.9’u başarılı bulurken şimdi o rakam 19.3’e çıkmış...
Sadece bu rakamdan yola çıkarak değil, bütün bu anketin genelinde bir durum ortaya çıktı. Şu anda MHP’ye oy veren seçmen, AKP’ye oy veren seçmenden daha mutlu, hükümete ve Cumhurbaşkanı’na daha çok destek oluyor. Dış politika açısından baktığımızda, “Hükümetin dış politikasını başarılı buluyor musunuz” dediğimizde, MHP’liler AKP’lilerden daha üstte çıkıyor. Cumhurbaşkanı’nı başarılı bulma sorusunda da öyle.
MHP’nin tabanı Tayyip Erdoğan’ın tabanı haline mi geliyor?
Tam tersi de olabilir. AKP tabanında hükümetin bazı politikalarına tepki varken, MHP tabanında yoksa bu Cumhurbaşkanı’nın MHP tabanına uygun politikalar izlediği anlamına geliyor. MHP’nin politikaları izlendiği için taban kendini daha mutlu hissediyor. Hükümet politikalarından daha fazla avantaj sağlar hale geldikleri için bunu destekliyorlar.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi kime yaramış oluyor böylelikle?
Çok basitleştirirsek MHP’nin işine yaradığını söyleyebiliriz. Parlamenter sistemin küçük partisiyken, anahtar parti haline geldi. AKP’nin yüzde 40 oyundan daha önemli, MHP’nin yüzde 10’luk oyu.
YAVAŞ’A HDP’DEN YÜZDE 60 DESTEK
2019’da yerel seçimlerden zaferle çıkan Millet İttifakı oyunu yükseltmiş mi?
CHP, 2018’den 2019’a 7.5 puan artırmış. Şimdi 4 puan daha artırdığını görüyoruz. CHP’de bir yükseliş trendi var. Şimdiye kadar hiçbir anketimizde yüzde 33 düzeyinde çıkmamıştı.
Geçmiş dönemde anket yaparken AKP’nin Ankara ve İstanbul belediye başkanlarının karşılaştırıldığını görmedik hiç. Niye şimdi karşılaştırıyorsunuz?
İki farklı belediye başkanı modeli görüyoruz. Hem muhalefet hem de iktidar partisi davranışlarıyla bize şunu söylüyor: İktidardan muhalefete geçen belediyelerin başarısı bir sonraki genel seçimde o partinin başarısına büyük yansıma yapacak. Bu birinci neden. İkinci neden, özellikle Ekrem İmamoğlu özelinde çok fazla spekülasyon var. Kendisinin aslında potansiyel bir cumhurbaşkanı adayı olduğu, merkezi siyaset düşündüğü gibi. Böyle bir tartışma olunca, bunun üzerine soru sormamak gündemin dışında kalmak demektir. Üçüncü neden, Ekrem İmamoğlu modelinin sistemin en merkezinde yer alan Cumhurbaşkanı Erdoğan ile günlük siyaset üzerinden ve aslında İstanbul’u genel olarak ilgilendirmeyen Türkiye meseleleri üzerinden siyasete girdiğini görüyoruz. Diğer tarafta Ankara’ya baktığınızda sadece hizmete odaklandığını hissettiren bir belediye başkanı var. Bir de İzmir’de aslında yine yerele odaklı, yerelin de ötesinde biraz küresel konulara eğilen bir başka model var. O zaman bizim bu modellere bakmamız, hangisi daha başarılı diye sormamız gerekiyor.
Peki, hangisi daha başarılı?
Ankara’da Mansur Yavaş, yerele odaklandığı ve birtakım sorunları hızla çözdüğü için, geniş kitlelerden bir destek alıyor. Yavaş, HDP’den bile yüzde 60 gibi yüksek bir destek alıyor.
Ki kendisi ülkücü tabanlı bir siyasetçi...
Evet, ama siyasi kimliğini öne çıkarmıyor. Bu yüzden destek alıyor zaten. İstanbul’da MHP ve AKP tabanı Ekrem İmamoğlu’na destek vermiyor ama Ankara’da bu iki partinin tabanı Mansur Yavaş’ı başarılı buluyor.
Bu seçimlere yansır mı?
Eğer böyle devam ederlerse yansır tabii. Ama daha çok zaman var.
TSK YENİDEN EN GÜVENİLİR KURUM
Geçen yıla göre TSK’ye güven epey artmış. 7.1’den 22’lere çıkmış. Eskiden hep en güvenilir kurumdu, sonra düşüş yaşandı ve şimdiyse yeniden toparlanmış görünüyor...
1970’ler, 80’ler ve 90’larda ordu birinci sırada çıkardı. Güven endekslerinde yüzde 90 gibi yüksek bir oran vardı. Ondan sonra gelene güven yüzde 50 civarıydı. Sonra AB uyum süreci ve Ergenekon davaları Türkiye’de orduya olan güveni ciddi oranda sarstı. Özellikle sivil kuruluşların, parlamentonun ve Cumhurbaşkanlığı’nın altına düştü. Sonra araştırmalarımıza yansıyan enteresan bir şey oldu: Son üç- dört yıldır tüm güvenlik kurumları, yani polis, jandarma, ordu yukarıda çıkmaya başladı. Bu sene birinci sıraya çıktı.
Güven yine yüzde 90’larda mı?
Hayır, yüzde 60’lar civarı. Birkaç neden var: Türkiye’nin etrafındaki güvensizlik artmış durumda. Çok fazla ülkede iç savaş var ve Türkiye bu ülkelerle sorun yaşıyor. Böyle bir ortamda TSK tabii ki daha göz önünde. İkincisi terör sorunu devam ediyor. Bu güvenliği vatandaşın gözünde yukarı çıkarıyor.
‘Terör sorunu nasıl çözülmeli’ sorusuna verilen cevaplar da değişmiş. Siyasi çözümü destekleyenlerdeki artışı neye bağlıyorsunuz?
Yıllar içinde değişen bir şey. Uygulamayla çok alakalı. Sert güvenlik önlemleri öne çıktığında halk da bunun peşinden gidiyor. 2015 ve 2016 rakamlarında askeri ve siyasi önlemler eşitlenmişti. Sonra o yakıcı terör dönemi başladı ve geçen sene yüzde 45’e çıktı. Şimdi iki-üç yıl önceki kadar büyük terör olayları olmadığı için halk da sakinleşti ve “Güvenlikle bir noktaya getirdik, şimdi siyasi olarak konuşalım” demeye başladı.
Yargıya güven?
Giderek düşüyor. Yurttaş Fethullah Gülen cemaatinin FETÖ’ye dönüşme sürecinde yaşananları, yargıya yaptığı tahribatı görmüş, güvende büyük bir düşüş olmuştu. Sonra FETÖ ile mücadele başladı. Yargının temizlendiğini düşündü ve güvenini artırdı. Şimdi yine “Pek de o kadar değil herhalde” deyip yine düşüşe geçti.
SEÇMEN ‘HERKESİ YAKALA PARTİSİ’ İSTİYOR
AKP seçmeni partisini başarılı bulmadığında neden ortağı MHP’ye gidiyor da İYİ Parti’ye, CHP’ye gitmiyor?
Biz, ne olursa olsun asla oy vermeyecekleri partileri sorduk yurttaşa. AKP seçmeni yüzde 61 ile HDP’yi gösteriyor. Bu CHP’de yüzde 31.8. Sağ ve sol ayrımı açısından siyasi ideolojik yakınlıkla ilgili bir şey. Ama şu önemli: Mesela AKP’lilerin yüzde 21’i “Asla CHP’ye oy vermem” diyor. Partilerinden koparlarsa gidebilecekleri adres kafalarında belirli. Kendisine dünya görüşü, hayat felsefesi olarak yakın gördüğü partiyi seçiyor. Bugüne kadar AKP’ye oy vermiş birinin bir hayat tarzı var. Ona yakın partiye gidecek. Birinci sırada MHP, sonra Saadet Partisi, sonra İYİ Parti geliyor.
Şimdi AKP’nin içinden iki yeni parti çıkıyor. Kaymalar MHP’den çok Davutoğlu ve Babacan’ın partilerine yönelir mi?
Türk siyasi tarihinde öyle inanılmaz derecede şaşırtan sonuçlar hiçbir zaman çıkmamıştır. Belki 2002 seçimleri için bunu söyleyebiliriz. Orada bütün partileri cezalandıran bir durum vardı. Yeni kurulan partiler kuruluş felsefeleri itibarıyla merkez ve merkezden sağa doğru evrilen bir yerdeler. Mutlaka bir oy toplayacaklar. Bu oyu nereden alacaklarına bakarsanız, AKP tabii ki birinci hedefleri gözüküyor. Babacan sanki daha ortada gibi görünüyor.
ANAP GİBİ BİR PARTİ
Araştırma boşluğun nerede olduğunu söylüyor?
Merkezde.
Sizce seçmenin kafasında kurulacak parti neye benzemeli, ANAP’a mı, DYP’ye mi örneğin?
ANAP’a... 1970’lerde Avrupa’da ortaya çıkmış, “Herkesi Yakala” partisi gibi bir parti. Kümelenme analizinde üç farklı yerde bütün bu ankete cevap verenleri bir nokta olarak sağ-sol spektrumuna yerleştirdik. 9 farklı insan modeli olarak kümeler ortaya çıkardık. 3 farklı yerde kararsızlar çıktı. Normalde bu kararsızların belli bir yerde toplanmaları gerekiyordu ama yelpazenin üç farklı yerindelerdi. Bu bize şunu söylüyor: Yeni kurulacak parti bu kararsızlardan sadece birine yönelik politika yaparsa diğerlerini alamaz. Herkese hitap edecek bir parti olmalı.
‘Asla Davutoğlu’na ya da Babacan’a oy vermem’ diyenlerin oranı yüksek mi?
Davutoğlu’na yüzde 50, Babacan’a yüzde 48 ‘Asla oy vermem’ diyor. Karar değiştirme ihtimalleri yok.
DİNDARLIKTA DÜŞÜŞ VAR
Kendinizi siyasi açıdan nasıl tanımlarsınız sorusuna çoğunluk nasıl cevap verdi? Dindar mı, milliyetçi mi, Kemalist mi, muhafazakâr mı?
2015’e kadar biz dindar-muhafazakâr diye tek bir grup tanımlamıştık. Bu daha çok AKP tabanıydı. 2015’te ikiye ayırdık. Dindar ve muhafazakâr diye bir ayrışma başladı mı, görmek istedik. Yıllar içinde dindarlıkta yükseliş, muhafazakârlıkta düşüş oldu. Geçen sene kendini dindar olarak tanımlayanlar yüzde 31 ile tavan yaptı, bu sene yüzde 28’e düştü. Buna karşılık muhafazakârlar arttı.
NEDEN PROF. DR. MUSTAFA AYDIN?
Ankara Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler okudu. Lancaster Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler ve stratejik çalışmalar yüksek lisansını ve siyaset bilimi alanında doktora derecesini aldı. 2010’da Kadir Has Üniversitesi’ne rektör olarak atandı. Avrupa Bilimler ve Sanat Akademisi üyesi Aydın, on yıldır büyük ses getiren Türkiye Eğilimleri Araştırması’nın koordinatörlüğünü yapıyor..