Barış Yarkadaş: Kanal İstanbul tarımı bitirecek!
Cumhuriyet Halk Partisi'nden 25 ve 26. Dönem Milletvekili seçilen Gazeteci Barış Yarkadaş, Beykoz Eyvah Kafeterya'da haftasonu Beykozlularla bir araya geldi.
Cumhuriyet Halk Partisi'nden 25 ve 26. Dönem Milletvekili seçilen Gazeteci Barış Yarkadaş, Beykoz Eyvah Kafeterya'da haftasonu Beykozlularla bir araya geldi.
Pazar günü olmasına rağmen büyük bir ilgiyi üzerinde toplamayı başaran Barış Yarkadaş, güncel konulara dair önemli değerlendirmelerde bulundu.
Özellikle Kanal İstanbul Projesi'nin bölge için bir felaket anlamına geleceğine değinen Yarkadaş, "Hükümete ve İstanbullulara bunu duyurmalıyız. Kanal İstanbul ile Trakya'daki tarım bitecektir. Buraya artık leylekler gelmeyecektir. Bunun yerine İstanbul'da 49 bin binanın yenilenmesi ve depreme dayanıklı hale getirilmesi daha doğru bir hareket olacaktır" dedi. CHP'li Barış Yarkadaş, aynı zamanda Elazığ'da deprem sonrası afetzedelerin bugün bile çadırda kalmak zorunda bırakıldığına işaret ederek, "Şu an Elazığ'da insanlarımız hâlâ çadırlarda yaşıyor ve dün yağan yağmurun ardından da çadırları su içinde kalmış. Şimdi böyle bir anlayışla bu ülke yönetilemez; bu iktidar da yönetmeyi hiç haketmiyor aslında..." diyerek AK Parti Hükümeti'ni eleştirdi. Eyvah Kafeterya'ya gelen Beykozlularla Pazar günü sohbet eden Barış Yarkadaş, konuşmasına Elazığ Depremi ve bu sırada meydana gelen olayları değerlendirerek başladı. Barış Yarkadaş, şunları anlattı:
BARIŞ YARKADAŞ: "TÜRKİYE'DE ÇÜRÜYEN BİR ŞEYLER VAR"
"Bugün Türkiye'de çürüyen bir şeylerin olduğunu tam da "Eyvah Eyvah" denilen günlerden geçtiğimizi görüyoruz. Az önce buraya gelirken Elazığ'daki durumu kurcaladım ve ortaya çıkan sonuçtan dolayı da utandım. Orada yani Elazığ'da binalarn depreme dayanıklı olmasını bırakın bir kenara, şu an Elazığ'da insanlarımız hâlâ çadırlarda yaşıyor ve dün yağan yağmurun ardından da çadırları su içinde kalmış. Şimdi böyle bir anlayışla bu ülke yönetilemez; bu iktidar da yönetmeyi hiç haketmiyor aslında... Depremin olduğu ilk gece ben bir televizyonda canlı yayındaydım ve bana gelen bilgileri de sıcağı sıcağına aktarırkeni şunları söyledim: 1- Elazığ'da şu an tüm elektrikler kesildi. 2- Telefonlar çalışmıyor. O gece enkazdan çıkarılan kişiler hadi diyelim ki, ilk gündü de çadırlarda yaşadılar. Peki, aradan geçen 14 günün ardından hâlâ 3 tane konteynırı oraya götüremeyen ve bir ev sıcaklığında afetzedeleri barındıramayan bir Hükümet var. Ne diyorlar? Efendim, Bakanlar 10 gündür oradalar... Yahu Bakanlar 50 gün orada olsalar ne olur? Ne yaptı oradaki Bakanlar? Yurttaşlar çadırlarda yaşamak zorunda bırakılıyor mu? O çadırlar yağmurla beraber sular altında kaldı mı? Şu anda insanlarımız, o çadırlarda ve çamurun içinde yaşamak zorunda kaldılar mı? Kaldılar. İşte, çürüyen bir şeyler derken Shakespeare, tam da bugünleri işaret etmiş. Nedir o çürüyen bir şeyler? Anlatayım: Biz ilkokulda, ortaokuldayken, Kızılay'ın küçük sarı zarfları olurdu ve onun içine harçlıklarımızdan 1 Lira 2 Lira ne varsa koyardık ancak az para verdiğimiz için de utanırdık. Keşke derdik, daha fazla paramız olsaydı da Kızılay'a para verebilseydik. E şimdi bugün bakıyoruz o bizim Kızılay'ımız bugün ne yazık ki AKP'nin bir bankası hatta deyim deyindeyse bir Offshore'u haline gelmiştir. Hani hep duyarsanız, Kıbrıs'ta Malta'da Offshore bankalar var, para yatırırsınız, komisyon almazlar, vergi vermezler. İşte Kızılay da bugün AKP Hükümetinin bir Offshore bankası haline gelmiştir. Şu rezalete bir bakar mısınız? Özel anlaşmayla halka doğalgaz satması gereken Başkentgaz, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin desteklediği ve AKP'yi de destekleyen Ensar Vakfı'nın en önemli gelir kaynağı haline gelmiş. Bu gelir kaynağı Kızılay üzerinden adeta bir Offshore bankacılık sistemiyle, oraya para aktarım üssüne dönüşmüş. Vergi vermemek ve Ensar Vakfı'nı desteklemek için Kızılay Vakfı, bu iğrenç, bu çirkin ilişkiye alet edilmiş. En önemlisi de Kızılay Başkanı bunu çıkıp gayet doğal, hiçbirşey olmamış gibi 'Efendim, bunlar vergiden kaçırmıyor; vergiden kaçınıyorlar' diyebilmiştir. Eğer bu ülke normal bir ülke olsaydı, normal standartlarda yönetilen bir ülke olsaydı, ne böyle bir şey yapılabilirdi ne de Kızılay Başkanı çıkıp hiçbir şey olmamış gibi konuşamazdı." Gazeteci Barış Yarkadaş, konuşmasına gündemdeki Ensar Vakfı konusu ila ABD'de Erdoğan'ın yakınları tarafından kurulduğu söylenen Türken Vakfı'na dair iddialarla devam etti. Türken Vakfı tarafından New York'ta 21 katlı bir gökdelen inşa edildiğine ve adına da yurt denildiğine dikkat çeken CHP'li Yarkadaş, şöyle dedi:
CHP'Lİ YARKADAŞ: "AKP, TÜRKİYE'Yİ ÇÜRÜTÜYOR"
"Şimdi bunu biz biraz eşeledikçe, dediler ki, 'Efendim biz bunu yaptık ama bunun bir kısmı Ensar Vakfı'na bir kısmı da ABD'deki Türken Vakfı'na gitti' dediler. CHP ABD Temsilcisi Yurter Özcan ise böyle bir paranın Türken Vakfı'na gitmediğini ortaya çıkarttı. Peki, biz şimdi soruyoruz: Nerede kardeşim bu 8 milyon lira? Ensar Vakfı'na gönderildi, Kızılay'da mı kaldı yoksa Türken Vakfı denilen ABD'de Erdoğan'ın yakınları tarafından kurulan Vakfa mı gitti? Bu, Türken Vakfı nedir? Sevgili dostlar, bundan bir iki ay önce de yine Türken Vakfı ile ilgili bir söylem olunca, bunu araştırmıştım. Türken Vakfı, yurt adı altında, ABD'de New York'un göbeğinde 100 milyon TL'ye 21 katlı bir gökdelen yapmış. Allahaşkına söyler misiniz, ABD'de 21 katlı bir gökdelende hangi öğrenci para vererek yurtta kalacak? Belli ki, orası yurt adı altında yapılsa da bir süre sonra otele dönüştürülecek ve oradan da hem bu 21 katlı gökdelenenin sahipleri ortaya çıkacak hem de para kazanılacak. O yüzden çürüyen bir şeyler var demek istedim. Bu çürüyen şeylerin aslında bize geri dönüşü var. Çünkü siz Kızılay'ın aslında AKP'nin bir Offshore bankası gibi hareket ettiğini görünce, yardımseverlik, yaraları sarma, birlikte olma, dayanışma gibi konularda duygularınızın incindiğini hissediyorsunuz. Böyle olunca da toplumda dayanışma duygusu da ortadan kalkıyor maalesef. Bu nedir? Bu çürümedir işte... Adalet ve Kalkınma Partisi hem kendisini hem iktidarı hem de toplumu çürütüyor. Çürüyen şey dağılır arkadaşlar, çürüyen şey ufalanır. Çürüyen şey ortadan kalkar ve yok olur. Adalet ve Kalkınma Partisi aslında Türkiye'yi çürüterek, Türkiye'yi yok ediyor, Türkiye'nin tüm toplumsal değerlerini ayaklar altına alıyor. Gerdie bıraktığımız günlerde televizyonda da gösterdim, izleyenleriniz olmuştur: Kartal Belediyesi, Elazığ'daki çocuklar için yardım topladı. Orada ise 8-9 yaşlarında Damla adında bir kardeşimiz, oyuncak ayısını Elazığ'daki çocuklara gönderiyor. Bunu yaparken de oyuncak ayının üzerine şöyle bir not yazıyor: 'Ben gece korktuğumda bu ayıya sarılırım, uyuyamadığımda bu ayıyla sohbet ederim; uyumak istediğimde de dua ederim ve bu ayıya sarılır uyurum. Şimdi kardeşim sen Depremin altındasın, depremi yaşadın. Bu ayıyı sana gönderiyorum; al korktuğunda buna sarıl, bununla konuş, dua et ve uyu. Ben de senin için dua ediyorum' diyor. Şimdi bu 8 yaşındaki kızın yardımlaşma duygusunu Kızılay yok etmiştir." TBMM eski Milletvekillerinden Barış Yarkadaş, son dönemlerde gerçekleştirilen kamuoyu araştırmalarına da değindi. Kendi kaleme aldığı Umut Yeşerdi kitabında, neden geleceğe umutla bakılması gerektiğini anlattığını ifade eden Barış Yarkadaş, bu sırada umudu tükenen gençlere de dikkat çekti ve bu durumdan dolayı tüm parti liderlerini özzeleştiri yapmaya çağırdı. Barış Yarkadaş, şu sözlerin altını çizdi:
BARIŞ YARKADAŞ: "AKP BUGÜN ARTIK YÜZDE 30 BANDINA GERİLEMİŞTİR"
Bizim tüm bunlar karşısında yapmamız gereken şeyi söylemek için ben bu kitabı yazdım: Adına da Umut Yeşerdi dedim. Bu kitapta da yazdığım gibi buna gerekçe olarak da İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin üzerine Türkiye Cumhuriyeti ibaresinin yazılmasını gösterdim. Umutlarımız hem 31 Mart seçimlerinde hem de hukuksuzca yenilenen 23 Haziran seçimlerinde tekrar tekrar yeşerdi. Bu umudu yeşerten sevgili arkadaşlarımız Ekrem İmamoğlu, Ankara'da Mansur Yavaş, Adana'da Zeydan Karalar, Mersin'de Vahap Seçer ve onları adaylaştıran Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu'na bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Bu sırada CHP'li Belediyelere yönelik zaman zaman eleştirilerin olduğunu hatta bizlerin de bu eleştirilere katıldığımızı görüyorsunuz. Oysa Adalet ve Kalkınma Partisi, eleştirilere tamamen kulaklarını kapatan, kendi kabuğunun içinde yaşayan bir partiye dönüştü. Oysa eleştirilmeyen siyasetçi çürür arkadaşlar. Biz eğer umut yeşerdi diyorsak, birbirimizin hatalarını direkt yüzüne söylememiz gerekiyor. Kolay değil arkadaşlar 8 milyon işsizin içindeyiz. Üstelik bunların 6 milyonu genç... Bizim burada dikkat eetmemiz gereken şu: Acı bir tabloyla karşı karşıyayız. Sadece 2019 yılında 225 bin genç, ' Ben artık Türkiye'den umutlu değilim' diyerek, gitmiş. Yine 18 bin genç de eğitimini artık yurtdışında devam etmek için müracaatta bulunmuş. Daha da acı, daha da korkunç bir tablo var o da Konda'nın TR24 için yaptığı araştırma... 15 ila 18 yaş arası gençlerin yüzde 60'ı 'Benim mevcut siyasi parti liderlerinden bir umudum kalmadı' demiş. Yine 18 ila 24 yaşları arası gençlerin yüzde 70'i de 'Hem mevcut siyasilerden, hem mevcut partilerden hiçbir şey beklemiyorum. Hiçbiri Türkiye'nin sorunlarını çözemez' demişler. Şimdi CHP'nin de bu duruma eğilmesi gerekir. Çünkü eğer gençlerimizin yarısından da fazlası bu şekilde düşünüyorsa, hepimizin şapkayı önüne alıp biraz düşünmesi lazım. Bu araştırmada çıkan sonuçlar, her parti ve lideri için önemli dersler içeriyor. Umudu yeşerttik... Birçok kumpasa rağmen, o çuvalların üzerinde uyuduk; tek tek saydık. Ben de eski bir Milletvekili olarak elimden geleni yaptım. Şimdi bizim ne yapmamız gerekiyor? Bunu tüm ülkeye yaymamız gerekiyor. Biz, her türlü yanışı söylemek zorundayız. AKP'nin de gideceğine inanmak ve toplumu da inandırmak zorundayız. Eğer toplum, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin artık Türkiye'yi yönetemeyeceğine inanırsa, emin olun ki ilk genel seçimde hem parlamentonun çoğunluğunu hem de Cumhurbaşkanlığını kazanırız. Bu çok zor değil arkadaşlar... Yapılan tüm araştırmalar artık Adalet ve Kalkınma Partisi'nin oy oranının artık yüzde 30 bandında seyrettiğini gösteriyor. Onun için de çözümler arıyorlar. Acaba diyorlar, AKP ile Cumhurbaşkanlığını ayırsak, böylece Cumhurbaşkanını da bu tartışmalardan uzak tutsak mı, diye bir arayışları var. AKP'nin başına Berat Albayrak'ı getirsek nasıl olur diye, kamuoyu araştırmaları yaptırıyorlar. Tüm bunlar ne anlama geliyor? AKP artık yolun sonuna gelmiştir arkadaşlar. AKP'nin Türkiye'de artık söyleyecek bir sözü kalmamıştır. Elazığ Depremi'nde o insanları 10 gün boyunca çadırda yaşatan bir zihniyetin artık Türkiye'ye verebileceği hiçbir şey yoktur." Beykoz ile ilgili de konulara değinen Gazeteci Barış Yarkadaş, CHP'nin İlçe eski Başkanları'ndan İsmet Konca ve CHP'li Meclis Üyelerinden Alzheimer hastalığı ile ilgili tespitler dinlediğini aktardı. Konunun İBB'deki Meclise taşınması halinde Beykozlu'nun hem Alzheimer için Maltepe'ye hem de verem Savaş Dispanseri için Üsküdar'a gitmesine gerek kalmayacağının altını çizen Yarkadaş, şunları söyledi:
YARKADAŞ: "BEYKOZLU MALTEPE'YE DE ÜSKÜDAR'A DA GİTMEK ZORUNDA KALMASIN!"
"Bizim yapmamız gereken yeşeren umudu her yere yaymak gerekiyor. Şimdi burada Beykoz'da çok sayıda Alzheimer hastası olduğu söyleniyor. Alzheimer arkadaşlar, gelecek 20 yılda Türkiye'nin en büyük 3 sorunundan birisi. Avrupa bunu nasıl çözmüş? Ben araştırdım, Avrupa'da Alzheimer Köyleri kurulmuş arkadaşlar. Alzheimer'da hatırlanan tek şey nedir? Renktir. Yalnızca renkleri hatırlarlar. Mesela maviyi ne yapmışlar? Yol yapmışlar. Mesela Alzheimer'lı birisi bu maviyi gördüğünde, yol olduğunu biliyor ve köye geri dönebiliyor. Kırmızıyı banyo yapmışlar; kırmızı rengi gördüğünde banyoya girdiğini biliyor. Alzheimer'lı hastalar, köydeki renklerle hayatlarını normal bir şekilde yaşayabiliyor. Şimdi Beykozlu Abimiz İsmet Konca'dan ve Beykoz İlçe Meclis Üyelerimizden dinlediğim kadarıyla, Beykoz'daki Alzheimer hastalarımız, ne yazık ki Maltepe'ye gidip tedavi olmak zorunda kalıyorlarmış. Şimdi buradaki CHP'li Meclis Üyeleri'ne düşen, ilk fırsatta İBB Toplantısında bunu dile getirmek ve bir hastanenin burada yapılmasını sağlamaktır. İşte o zaman biz insanların hayatlarını burada kolaylaştırmaya başlarsak, bu umudun yeşerdiğini, yeşermeye de devam ettiğini söyleyebiliriz. Beykoz'da Verem Savaş Dispanseri vardı, kapandı. Ne yapıyor şimdi Beykozlular? Üsküdar'a gitmek zorunda kalıyor. Ben sahil yolunu en iyi bilenlerdenim. Şimdi trafiğin en yoğun olduğu yerden geçip, hastaların Beykoz'dan Üsküdar'a gidebilmesi, kolay bir iş değil. Bu da yine İBB'de gündeme getirilebilmeli; Ekrem İmamoğlu'na konu aktarılabilmeli. Burada bize düşen şey: Yurttaşların sorunlarını tespit etmek ve bu sorunların çözümü için alanlar oluşturabilmek. Eğer bunu yaparsak, yurttaşlarımızın hayatlarını kolaylaştırırsak, o zaman CHP'nin bu ülkede gerçekten sorunları çözebildiğini ve iktidara da hazır olduğunu gösterebiliriz. Bakınız, bugün bir araştırma geçti elime ki, Sayın Genel Başkan Kılıçdaroğlu'na da sunulmuş bu... Yurttaşlara soruyorlar: CHP, Türkiye'de en kolay neyi, hangi sorunu çözer diye sormuşlar. Vatandaşlar ise bu soruya CHP Sporda, kültür sanatta ve eğitimde başarılı olur, demiş. Şimdi bu bizim açımızdan güzel ama eksik. Neden eksik? Çünkü ekonomik sorunları çözer, işsizliği çözer, dış politikadaki sorunları çözer de demeliydi. Demek ki bu konularda eksiğiz. Demek ki, bizim bu konularda Belediye Başkanlarımız da dahil olmak üzere tüm birimlerimizi hareke geçirmeli ve bu eksikliğimizi de vatandaş gözünde giderebilmeli; genel iktidarın önünü açabilmeliyiz." Son olarak KAnal İstanbul Projesine de değinen Barış Yarkadaş, olası İstanbul Depremi ile ilgili Hükümet'in bir araştırma yaptırdığını söyledi ve araştırma sonuçlarını değerlendirdi. Özellikle telefonlardan alınan Özel İletişim Veergisi'nin asıl amacının deprem gibi durumlarda ve her koşulda kişiye telefonla ulaşabilmek olduğunu vugrulayan CHP'li Barış Yarkadaş, sözlerini şu şekilde bitirdi:
BARIŞ YARKADAŞ: "EĞER DEPREMDE ÇEKMEYECEKSE TELEFONLARDAN ÖZEL İLETİŞİM VERGİSİ NEDEN ALDINIZ?"
"Bakınız, Hükümet'in de yaptırdığı bir araştırmaya göre eğer İstanbul'da yarın bir gün 7,4 şiddetinde bir deprem olursa, tam 49 bin bina enkaz haline gelecekmiş. Bu ne demektir biliyor musunuz? İstanbul'da tam 500 bin kişinin canı tehlike altındadır. Peki, ne yaptı bu Hükümet? Hâlâ çıkıp, 'Binaları yenileyeceğiz' diyorlar. Arkadaş, 1999 yılından beri sen ne yaptın? 2004 yılından bu yana 70 milyar lira toplamışsın. Yahu en ufak bir sarsıntıda cep telefonları çalışmıyor. Peki, nerede bu Özel İletişim Vergisi? Nerede bu deprem vergileri? Sen Özel İletişim Vergisi'ni niye aldın? Bu telefon depremde çalışsın diye aldın. İstanbul 5,8'de telefonlar felç... Elazığ'da 6.8'lik bir depremde telefonlar felç... E peki arkadaş, sen bu paraları niye aldın? Hâlâ sanki çok ihtiyacımız varmış gibi bir Kanal İstanbul sevdasının peşindeler. Sevgili arkadaşlar. Bakın, İstanbul'daki 49 bin binanın yenilenmesi, tam 112 milyar liraya maloluyor. Yani bilinen parayla 18 milyar dolar, Kanal İstanbul'a harcanacak olan paradır. Sen 49 bin binayı yenile, 49 bin binayı sağlam hale getir; 112 milyarı buraya harca, biz de sana teşekkür edelim. Ancak sen Kanal İstanbul'u yaparak Türkiye'yi bir felakete sürükleyemezsin! Bakın, oradaki araziye bakın arkadaşlar. O arazi, Türkiye'nin en verimli toprakları... En verimli alanları... Eğimi en düzgün alanlardan birisi... En iyi yağmur alan yerlerden birisi... Siz Trakya'daki tarımı mahvedeceksiniz! Geçen gün de anlattım: Dünyada nadir bulunan Apollo Kelebekleri var o bölgede... Orada 570 tür bitki var ve bunların 170'i endemik. Yani yalnızca orada yetişiyor. Bakınız, leylekler o bölgeden gidecek... Eğer leylek giderse, tarım da yine o bölgede bitecek demektir arkadaşlar. Çünkü leylek, tarlalardaki fareyi, haşereyi doğal yollarla ayıklar ve orada buğdayın yetişmesini sağlar. Eğer leylekler göçerse, trakya bölgesinde de tarım tamamen biter."