CHP'li Tanrıkulu'ndan 'İnfazda Adalet' çağrısı
"Siyasetçilerin ve aktivistlerin olası bir düzenlemenin dışında bırakılmak istenmesi hukuk ve insan hakları açısından kabul edilemez bir durumdur."
CHP İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanvekili Sezgin Tanrıkulu, AKP'nin hazırladığı infaz düzenlemesinin eşitlik ve adalet ilkesinden uzak olduğunu belirterek siyasetçilerin ve aktivistlerin düzenlemenin dışında bırakılmak istenmesinin hukuk ve insan hakları açısından kabul edilemez bir durum olduğunu belirtti.
İşte Meclis'e sunulan 70 maddelik af paketinin son hali: Siyasi tutukluya yine indirim yok
Tanrıkulu'nun konuya dair yaptığı yazılı açıklama şöyle:
Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan Türkiye'nin Günlük Koronavirüs Tablosunda 31 Mart 2020 tarihi itibariyle, Türkiye'de Koronavirüs sebebiyle 2 bin 704 yeni tanı konulduğu; toplam ölüm sayısının 214'e, vaka sayısının ise 13 bin 531'e yükseldiğine dair veriler yer almaktadır.
Salgın akabinde tüm yurttaşlara "Evde kal" çağrısı yapılırken, 300 bine yakın tutuklu ve hükümlünün cezaevlerinde bu salgın tehditi ile beklemesi; açıklanan af-infaz indirimi taslağının birçok eksiklik içermesi toplumda derin infial yaratmaktadır.
Tarsus'ta tutukluyken Covid19 Testinin pozitif olması nedeniyle Mardin'e nakledilen Mazıdağı Belediye Eş Başkanı Nalan Özaydın vakası Koronavirüsün cezaevlerine bulaştığının göstergesidir. Tutuklular bakımından masumiyet karinesi esas olup, yaşam hakkı görmezden gelinemez! Ancak AKP'nin Meclise getirmeye hazırlandığı tasarı yetersizdir.
Siyasi saiklerle içeride tutulan vatandaşları kapsayan yeni bir taslak hazırlanmalı ve değiştirilmelidir.
Haklarında bir mahkumiyet kararı olmayan gazeteci, hukukçu, siyasetçi, yurttaşlar bulunurken, hamile ve bebekli tutuklular da görmezden gelinmemelidir. Vatandaşların sağlığı gözetilerek muhtemel af ve infaz indirimi konusunda adil karar alınmalıdır.
Dünyada cezaevlerinden başlayarak alınan salgın önlemlerinin benzerlerinin Türkiye’de neden uygulanmadığı ise izaha muhtaçtır.
Haklarındaki iddialar bilinmeyen ve yıllardır tutuklu olup iddianameleri dahi yazılmayan insanların vebali AKP Hükümetlerinin omuzundadır!
Tarafımdan verilen yazılı soru önergesine 2017 yılında dönemin Adalet Bakanı tarafından verilen yanıtta, ilgili tarihlerde Türkiye’deki hapishanelerin kapasitesinin 5 bin 704 kişiyle aşıldığı bilgisi yer almış, ayrıca, son sekiz yılda (2008-2016) hapishanelerde hayatını kaybeden tutuklu ve hükümlü sayısının da toplam 2 bin 300 olduğunu açıklanmıştır. Yine yanıtta, 10 yılda keyfi muamele ve hak ihlali konusunda da 19 bin 368 şikayetin Adalet Bakanlığına ulaştığı belirtilirken; 12 Ekim 2016 itibarıyla ülke genelinde 189 bin 269 kişilik kapasiteye sahip 372 ceza infaz kurumunun fiilen hizmet verdiği, ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlü ve tutuklu sayısının 194 bin 973 olduğu ifade edilmiştir.
Bakanlık, UYAP'ın [Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi] uygulamaya geçtiği 2009 yılından itibaren istatistiklerin derlenme usulündeki farklılık nedeniyle 2009 yılı öncesi istatistiklerin sunulamadığını belirtirken, ceza infaz kurumlarında “eceliyle hayatını kaybeden hükümlü ve tutuklu sayısını, "2009 yılında 242, 2010 yılında 260, 2011 yılında 285, 2012 yılında 286, 2013 yılında 265, 2014 yılında 312, 2015 yılında 373, 7 Ekim 2016 itibarıyla 277" olmak üzere toplam 2 bin 300 kişi açıklamış, ölümlerin nasıl gerçekleştiğini ise açıklamamıştır.
8 yılda hapishanelerde toplam 2300 tutuklu ve hükümlünün hayatını kaybettiği göz önüne alındığında, cezaevlerinin güncel doluluk oranı ile salgın bağlamında yaşanacak ölümlerin önüne geçilmelidir!
22.07. 2019 tarihli ve 7/15913 Eaas Numaralı Yazılı Soru Önergesinde Adalet Bakanı tarafından yanıtlanması istemiyle vermiş olduğum yazılı soru önergesinde yer alan, "15 Temmuz 2016 tarihi itibariyle Türkiye genelinde kaç cezaevi açılmıştır?, Yeni açılan cezaevlerinin kapasiteleri kaçtır?" sorularına 16 Mart 2020 tarihinde Adalet Bakanı tarafından verilen yanıtta, "Bakanlığımız kayıtlarının incelenmesinden; Ülkemiz genelinde 15 Temmuz 2016 tarihinden itibaren çağdaş infaz rejimine uygun olmayan, şehir yerleşim merkezi içinde kalan, yeterli eğitim ve iyileştirme çalışması yapılamayan ve kaynak israfına yol açan 72 ceza infaz kurumunun kapatıldığı ve 66 ceza infaz kurumunun hizmete açıldığı anlaşılmıştır." ifadelerine yer verilmiştir.
Ayrıca 4 Şubat 2020 tarihinde yine Adalet Bakanının yanıtlaması istemiyle vermiş olduğum 7/24836 Esas Numaralı Yazılı Soru Önergesinde, " Bakanlığınızın afet yönetim planı varsa, hangi felaket senaryoları karşısında, hangi süreler içerisinde tam faaliyete geçebilir?" sorusu yer alırken, bahse konu yazılı soru önergesi yanıtlanmamıştır!
Cezaevlerinin hijyenin ve izolasyonun en zor olduğu yerler olduğu aşikar olup, cezaevlerinde tedbirlerin yetersizdir. Koronavirüs dünyayı tehdit altına alırken, ve Türkiye’de de hızla yayılırken, izolasyon ve hijyen çağrılarının cezaevlerinde uygulanamayacaktır. Çok sayıda cezaevinde kapasite aşılmış olup, salgının cezaevlerine sirayeti akbinde kitlesel ölümlerin yaşanması olasıdır!
Tutuklamanın yerine geçecek adli kontrol yöntemleriyle tutukluların cezaevlerinden çıkışının sağlanmaması halinde cezaevlerinde meydana gelecek ölümlerden Yargı, ‘Yaşam hakkı’ bakımından sorumlu olacaktır!
Siyasetçilerin ve aktivistlerin olası bir düzenlemenin dışında bırakılmak istenmesi de hukuk ve insan hakları açısından kabul edilemez bir durumdur.
Yaşam bir Hak, Tasarı ise Yetersizdir! İnfazda Eşitlik, İnfazda Adalet!