CHP'den 'koronavirüs salgını' raporu: 'Vatandaş kaderine terk edildi'

CHP'nin yayınladığı “Küresel Bir Salgın Karşısında Dünya ve Türkiye Raporu”nda vatandaşın salgınla mücadele karşısında yalnız bırakıldığı vurgulandı.

CHP'den 'koronavirüs salgını' raporu: 'Vatandaş kaderine terk edildi'

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Yunus Emre, koronavirüs salgını karşısında dünyada ve Türkiye’de alınan önlemler ve gelişmelere ilişkin “Küresel Bir Salgın Karşısında Dünya ve Türkiye Raporu” yayınladı.

İktidarın olağanüstü dönemlerin gerektirdiği olağanüstü önlemleri alamadığını belirten Emre, “Türkiye’nin talihsizliği, korona krizine böyle kötü bir yönetim kadrosu ve zihniyetiyle yakalanmış olması. Vatandaş kaderine terk edildi” dedi. Raporda Türkiye’de genel karantina ilan edilmemesi de eleştirildi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı, İstanbul Milletvekili Yunus Emre, koronavirüs salgını sürecinde dünyada ve Türkiye'de yaşanan süreç ve alınan önlemlere ilişkin rapor hazırladı. “Küresel Bir Salgın Karşısında Dünya ve Türkiye” başlığı altında yayınlanan raporda, Türkiye’de genel karantina uygulamasına gidilmemesi eleştirildi.

“VATANDAŞ KADERİNE TERK EDİLDİ”

Emre rapora ilişkin yaptığı açıklamada, “Türkiye’nin talihsizliği korona krizine böyle kötü bir yönetim kadrosu ve zihniyetiyle yakalanmış olmasıdır” dedi.

Salgın sürecinde vatandaşların kaderine tek edildiğini ifade eden Emre şunları söyledi:

“Vaka sayılarında etkili bir düşüşü ancak genel karantina ilanı mümkün kılabilirdi, ancak iktidar bu uygulamaya başvurmayı tercih etmedi. Ekonomik yardım paketleri, oldukça sınırlı bir gruba yönelik olarak yapıldı, salgından etkilenen geniş ve yoksul kitleler kapsam dışında kaldı. Ülkemiz kayıt dışı istihdamın yüksek oranlarda olduğu bir ülke. Salgın nedeniyle işini işyerini kaybeden milyonlarca vatandaşımız büyük bir çaresizlik içinde kaderine terk edilmiş durumda.”

“HALKIN SORUNLARI YERİNE TAHT OYUNLARIYLA MEŞGULLER”

Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin, referandumda söz verilenin aksine salgın sürecinde hızlı ve etkin bir yönetim performansı ortaya koyamadığını iddia eden Emre, iktidarın halkın sorunlarına odaklanmak yerine taht oyunları ile meşgul olduğunu iddia etti. Emre, “Vatandaşımız zor durumda, çaresiz. İktidar çevreleri ise işi büyük bir özveri ile gecesini gündüzüne katan sağlık emekçilerimize yıkmış, halkın sorunlarına odaklanmak yerine taht oyunları ile uğraşmakta. Vatandaş canını kurtarma telaşındayken, bakanlar parti içi iktidar yarışında” dedi.

“KAMU YÖNETİMİNDE ÇÖKÜŞ YAŞANIYOR”

Türkiye’de uygulanan kutuplaştırma politikası ve liyakat ilkelerinin yerini kişisel sadakat aldığı için kamu yönetiminde ciddi bir çöküş yaşandığına işaret eden Emre tepkisini şu sözlerle dile getirdi:

“Aradan geçen bunca zamana karşı, iktidar daha kendi vatandaşına maske dağıtmayı bir düzene, sisteme oturtamazken, şu kadar ülkeye bu kadar maske yardımı yaptık, şuradan uçak kaldırdık indirdik havasını atıyor. Sormak istiyorum iktidar sözcülerine… Kendi vatandaşımıza gerekli maskeyi dağıtabildik mi? Aşını işini kaybeden vatandaşımızın temel ihtiyaçlarını karşılayabildik mi?

“İKTİDAR BAŞARISIZLIĞININ FATURASINI HALKA KESİYOR”

Koronavirüs sürecinde iktidarın uzlaşmacı bir yol izlemek yerine çatışmacı bir dil kullanarak toplumu germeye devam ettiğini ifade eden Emre, şöyle devam etti:

“Akla ziyan gerekçelerle, belediyelerin yaptıkları yardımları engellemeye, vatandaşımızı da bu yardımlardan mahrum etmeye çalışıyorlar. Oysa Saray ve çevresi aklıselim ve sağduyulu düşünseler bu genel sorun karşısında, vatandaşa el uzatan, yardım yapan her kamu kurumunu, merkezi hükümetin yükünü hafifleteceği için takdir etmelidir. Ancak böylesi küresel musibet karşısında da bilindik kutuplaştırma ve düşmanlaştırma politikasına devam ediyor. Halka el uzatan, yardım yapan seçilmiş belediye başkanlarını soruşturmayla korkutacağını sindireceğini sanıyor. Yani iktidar kendi başarısızlığının faturasını, ülkenin enerjisi ve milletin moralini yiyip bitirme pahasına vatandaşa kesiyor.”

RAPORDA NELERE YER VERİLDİ?

Raporda, hükümet tarafından 18 Mart'ta açıklanan ekonomik destek paketi eleştirildi:

“Açıklanan bu paketin yukarıda örnekleri verilen diğer ülkelerin uyguladıkları paketlerle kıyaslandığında vatandaşların yaşadıkları gelir kaybını önlemeye dönük bir tedbir içermediği ortadadır. Kaldı ki, vatandaşlarını gönüllü izolasyonla evde kalmaya davet eden hükümet vatandaşın uçakla seyahatini teşvik etmeye çalışmış, vatandaş işini ve ekmeğini kaybetmeme derdindeyken konut kredilerinde peşinat oranını yüzde 10’a düşürerek vatandaşı borçlanmaya davet etmiştir.

Hükümetten esas beklenen esnafın, serbest meslek çalışanlarının, işçilerin karşılaştıkları gelir kaybını önleyecek, vatandaşın kira, elektrik, su, doğalgaz ve temel gıdaya erişim gibi zaruri ihtiyaçlarını karşılamasını gözetecek, sağlık sektörünü destekleyecek önlemleri devreye koymasıydı.

İnsanlara 'Evde kal!' çağrıları yaparken çalışmak zorunda olan, günlük yevmiye ile çalışan ya da sokak çalışanı olan vatandaşlarımız görmezden gelinmiş, birçok kişi işlerinden çıkarılmıştır"

ÇALIŞMA HAYATINA İLİŞKİN YAPILAN DÜZENLEME ELEŞTİRİLDİ

Salgın süresince hükümet tarafından çalışma hayatına ilişkin yapılan düzenlemelerin de eleştirildiği raporda, şunlara yer verildi:

"En önemli kabul edilecek konulardan bir tanesi işten çıkarmaların yasaklanması ile ilgili düzenlemedir. Ancak maalesef işten çıkarmaların önlenmesi iddiasıyla sunulan bu düzenleme vasıtasıyla işverenlerin çalışanlarını zorunlu ücretsiz izne çıkarmalarının yolu açılmış ve ücretsiz izne çıkarılanlara ise 1177 TL yardım yapılacağı belirtilmiştir. Bu düzenleme, aslında işten çıkarmanın yasaklanması uygulamasının çok uzağındadır. Günümüz koşullarında belirlenen tutarın, çoğu yerleşim yerinde sadece kirayı karşılayabileceği ise herkesin malumudur. Bu nedenle vatandaş ücretsiz izne çıkarılarak evlerine gönderilirken hükümetin bu vatandaşların asgari giderlerini karşılayacak bir tutarda yardım ödemesi yapması, sosyal devlet ilkesinin bir zorunluluğudur. Ancak ne yazık ki, hem 18 Mart tarihinde Cumhurbaşkanınca açıklanan, hem de geçtiğimiz günlerde TBMM’de kabul edilen ekonomi paketleri göstermektedir ki Türkiye’nin ekonomisi böylesi bir salgınla mücadele etmede son derece yetersiz bir kapasitededir."

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE İSTANBUL MİLLETVEKİLİ YUNUS EMRE’NİN “KÜRESEL BİR SALGIN KARŞISINDA DÜNYA VE TÜRKİYE” BAŞLIKLI RAPORUN TAMAMI ŞÖYLE:

KÜRESEL BİR SALGIN KARŞISINDA DÜNYA VE TÜRKİYE

Koronavirüs salgını hayatımızı radikal bir şekilde değiştirdi. Bu değişimin ne kadar süreceğini ve sonuçlarını henüz bilmiyoruz. Ekonomi, uluslararası ilişkiler, gündelik yaşam ve siyaset köklü dönüşümlerle karşı karşıya. Bu dönüşümleri anlamak ve onlara uyum sağlamak halihazırda baş döndürücü bir hızla yaşanan gelişmeleri yorumlamayı gerektiriyor. Bu gereklilikten yola çıkarak, bu yazıda Koronavirüs salgını karşısında dünyada ve Türkiye’de alınan önlemleri ve yaşanan önemli gelişmeleri ele alacağım.

Öncelikle Türkiye’de iktidarın olağanüstü dönemlerin gerektirdiği olağanüstü önlemleri alamadığını not edelim. Vaka sayılarında etkili bir düşüşü ancak genel karantina ilanı mümkün kılabilirdi, ancak iktidar bu uygulamaya başvurmayı tercih etmedi. Ekonomik yardım paketleri, oldukça sınırlı bir gruba yönelik olarak açıklandığı gibi kapsamı da çok dardı.

İktidarın Koronavirüs salgını dönemindeki uygulamaları topyekün bir başarısızlığa işaret ediyor. Bu başarısızlığın temelde iki önemli nedeni var: İlki, 2018 seçimleri sonrasında uygulamaya konulan cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi. Demokrasiyle bağdaşmayan bu tek adam rejimi, referandumda söz verilenin aksine hızlı ve etkin bir yönetim performansı ortaya koyamadı. Ayrıca iktidarın kutuplaştırma politikası nedeniyle ehliyet ve liyakat ilkelerinin yerini kişisel sadakat aldığı için kamu yönetiminde kapsamlı bir çöküş yaşanıyor. İktidarın bileşenleri halkın sorunlarına odaklanmak yerine taht oyunları benzeri bir güç savaşının içinde. Vatandaş canını kurtarma telaşındayken, bakanlar parti içi iktidar yarışında.

Başarısızlığın ikinci nedeni ise, 2018 yazında yaşanan krizin ardından ekonominin bir türlü toparlanamaması ve etkin tedbirlerin uygulanması için gereken kaynakların bulunamaması. Bu zorluklar karşısında iktidar, güçlü bir toplumsal dayanışma ve farklı kesimlerle işbirliği ve uzlaşma yolları aramak yerine bildiğini okumaya devam ediyor. Yani bilindik kutuplaştırma ve düşmanlaştırma politikası devam ediyor. Öyle ki, iktidar kendi başarısızlığını CHP’li belediyelerin halka birlikte sorunları çözmesini engelleyerek örtmeye çalışıyor. Seçilmiş belediye başkanlarını soruşturmayla korkutacağını sindireceğini sanıyor.

Türkiye geçmişte de kapsamlı krizlerle ve büyük sorunlarla karşılaşmış bir ülke. İkinci Dünya Savaşı sırasında izlenen incelikli diplomasiden tutun Kıbrıs Barış Harekatı’nda ortaya konulan yerinde askeri ve diplomatik manevralara kadar tarihinde zorlukları başarıyla aşma örnekleri mevcut. Türkiye’nin talihsizliği Korona krizine böyle kötü bir yönetim kadrosu ve zihniyetiyle yakalanmış olması. Aşağıda bu durumu yansıtan birçok örnek bulacaksınız.

Küresel Salgın

İlk olarak 2019 yılının Aralık ayında Çin’in Vuhan kentinde görülen COVID-19 salgını tüm dünyada hızla yayılırken Dünya Sağlık Örgütü tarafından 11 Mart’ta pandemi ilan edildi. 29 Nisan itibariyle tüm dünyada toplam vaka sayısı 3 milyonu, ölüm sayısı da 217 bini geçmiş durumda.

John Hopkins Üniversitesi Bilim ve Mühendislik Sistemleri Merkezi’nin kurduğu ve her 15 dakikada bir güncellenen listeye göre Çin’de başlayan bu salgın şu an itibarıyla en çok ABD, İspanya, İtalya, Fransa, Almanya, Birleşik Krallık, Türkiye ve İran’ı olumsuz etkilemiş durumda.

ABD Ulusal Alerji ve Enfeksiyon Hastalıkları Enstitüsü’nden Dr. Anthony Fauci’ye göre virüsten kaynaklı ölüm ortalaması yüzde 2 olarak açıklanmışken Dünya Sağlık Örgütü bu oranı yüzde 3,4 olarak tahmin etmektedir.

Bilim insanları pandemiye karşı mücadelede en büyük gücün test yapmaktan geçtiğini vurguluyor. Yaygın test uygulamasını sağlayabilen İzlanda, Güney Kore, Singapur ve Tayvan gibi ülkelerde vaka sayılarının erken tespiti, bu kişilerin temasta bulundukları kişilere hızlıca ulaşılmasını sağlarken yeni vakaları önlemede etkili bir unsur olarak göze çarpıyor.

Asıl önemli nokta ise küreselleşmenin bu kadar zirve yaptığı bir dönemde ülkelerin küresel bir salgına karşı ne kadar hazırlıklı olduğu. Çin’in Vuhan kentinde başlayan bu salgın, ekonomi ve kültürel hayattaki küreselleşmeye benzer biçimde tüm dünya ülkelerinde etkili oldu. Ancak görüldü ki diğer ülkeler, Çin’in yaşadığı tecrübeler ve aldığı önlemlerden kendilerine bir ders çıkarmamışlar.

Bu süreçte virüsün yaratacağı etkiyi tam olarak kavrayamayan Trump’ın ABD’si şu anda pandeminin merkez üssü olmuş durumda. Halbuki Trump yönetimine salgın öncesi sunulan raporda, yüz yıl önce ortaya çıkan ve dünya çapında tahmini olarak 50 milyon insanı öldüren influenza gibi bir salgın hastalığın gelme ihtimalinin haber verildiği ortaya çıktı. Trump ise bu raporu dikkate almadığı gibi, Çin ve Çin’in ardından birçok ülkenin tecrübe ettiği salgını ilk haftalarda son derece hafife alarak en başta kendi otoritesini kullanmayı reddetti, hastaneleri ve eyaletleri kendi başlarının çaresine bakmaya zorladı.

Bu süreçte; testleri yaygınlaştırmayan, salgını ciddiye almayan, sokağa çıkma yasağı gibi etkili bir önlemi almakta geciken yalnızca ABD değildi. Avrupa ülkeleri de tedbir almakta gecikerek bedeli çok ağır olan bir sınavla karşı karşıya kaldılar. İtalya, İspanya, Fransa ve Birleşik Krallık salgının Avrupa’daki merkez üsleri haline geldi. Ancak Asya ülkeleri Güney

Kore, Singapur, Hong Kong gibi ülkeler Çin’in tecrübelerinden kendilerine dersler edindi ve yaygın test ve sıkı karantina uygulamaları ile salgını kontrol altında tutmayı başarabildi.

Türkiye ise Çin ile uçuşları durdurarak, İran ile sınırları kapatarak, yurtdışından gelen vatandaşlarını sağlık kontrollerinden geçirerek salgının ülkede görülmesini bir süreliğine de olsa geciktirebildi. Covid-19, henüz Asya kıtasından dışarı çıkmamışken süreci yönetmek nispeten daha kolaydı. Ancak Türkiye’nin temasının güçlü olduğu Avrupa ülkelerine hastalık yayılınca Türkiye’nin aldığı önlemlerin yetersizliği ortaya çıktı. Pandemi ile karşılaştıktan sonraki mücadele ise görüldüğü kadarıyla Sağlık Bakanlığı, Bilim Kurulu ile hastaneler ve sağlık çalışanlarının özveri ve performanslarına bırakıldı. Ancak test sayıları artsa dahi Asya ülkelerininki kadar yaygın test uygulaması hayata geçirilmezken uzun süreli sokağa çıkma yasağı yerine gönüllü karantina ile vatandaşlardan izolasyonu kendilerinin gerçekleştirmesi istendi.

Türkiye kökenli ünlü iktisatçı Dani Rodrik ülkelerin verdikleri farklı tepkileri, aldıkları ya da geciktikleri önlemleri o ülkelerin yönetim şekilleriyle ilişkilendiriyor:

“Kriz çoğunlukla, farklı ülkelerdeki idarelerin kendilerine has yönetim biçimlerinden dolayı tahmin edilebilecek şekillerde ortaya çıktı. Trump’ın krizi yönetmedeki yetersiz, yanıltıcı ve kibirli yaklaşımı kimse için sürpriz değildi ve her zaman olduğu kadar ölümcüldü. Aynı şekilde, Brezilya’nın kibirli ve kurnaz başkanı, Jair Bolsonaro, salgının yarattığı riskleri küçümsemeye devam etti. Öte yandan Güney Kore, Singapur ve Tayvan gibi yerlerde, büyük kamuoyu desteği altında görev yapan hükümetlerin de salgına oldukça hızlı ve efektif bir şekilde yanıt vermeleri şaşırtıcı değil.

Çin’in tepkisi ise tipik bir Çin tepkisiydi: virüsün yaygınlığı hakkındaki bilgi akışının engellenmesi, yüksek derecede sosyal kontrol ve sonunda tehdit açığa çıkınca ülkedeki kaynakların devasa bir biçimde seferber edilmesi. Türkmenistan yönetimi “koronavirüs” kelimesinin kullanılmasını ve toplu alanlarda maske kullanılmasını yasakladı. Macaristan’da ise Viktor Orban, parlamentoyu süresiz bir şekilde askıya alarak kendisine bazı acil durum yetkileri tanıdı ve iktidardaki gücünü artırarak krizden faydalanmış oldu.”

Bu yaklaşımdan yola çıkarak söylenebilir ki küresel bir pandemiye karşı mücadele, ülkelerin iç dinamikleri üzerinden şekilleniyor. Ülkelerin yönetim anlayışı ve kültürü ile yönetimdekilerin tercihleri ve zihniyet dünyası ortaya çıkan sonuçları doğrudan etkiliyor.


1. YAYGIN TEST UYGULANAN ÜLKELERDEN ÖRNEKLER

1.1.İZLANDA

Nüfusu 364 bin olan İzlanda pandemiye karşı en yaygın test uygulayan ülkelerin başında geliyor. Hükümetin açtığı covid.is internet sitesi ile; hükümetin salgınla mücadele stratejisi ve bu stratejinin bilimsel dayanakları, hangi önlemlerin yürürlükte olduğu, virüsten korunmak için yaş gruplarına göre ayrı ayrı neler yapılacağı, semptomlar baş gösterdiğinde ne yapılması gerektiği, stres ve anksiyete ile nasıl baş edilebileceği vs. gerekli temel bilgilerin hepsini buradan öğrenmek mümkün.

Ülkede ilk tanı 28 Şubat’ta konulmuş, 29 Nisan tarihindeki güncellemeye göre, toplam 1795 kişi enfekte ve 10 kişi hayatını kaybetmiş.

İzlanda ilk vakanın tespit edildiği günden itibaren ilk önlem olarak, koronavirüs tanısı koyduğu herkesin ailesini, yakın çevresini ve geriye dönük olarak virüsü bulaştırma olasılığı yüksek olan bütün kişileri 14 gün zorunlu karantinaya tabi tutuyor.

İkinci olarak ülkede çok yaygın test uygulaması yapılıyor. 29 Nisan itibariyle toplam test sayısı 47.065. Bu da ülke nüfusunun yüzde 13’üne denk geliyor. Böyle bir orana ulaşabilmek için Türkiye’nin 10 milyondan fazla test yapması gerekmekte.

Üçüncü olarak ise yaygın testlerin yapılabilmesi için kamu-özel ortaklık modelinin uyumlu işleyişi dikkat çekiyor. Işın Eliçin’in çalışmasına göre, Başkentteki Üniversite Hastanesi, yani devlet, Kovid-19 belirtisi olanlara ve tanı konmuş vakalarla irtibatlı, karantina altına alınmış Kovid-19 şüphesi bulunan kişilere test yaparken, deCode isimli genetik araştırma şirketi ise nüfusun geneli hakkında güvenilir tahmin yapmayı sağlayacak, gönüllülük esasına dayalı rasgele örneklem seçerek test yapıyor. Yani karantina altında olmayan, semptom göstermeyen, yahut semptomlar çok hafif seyrettiği için enfekte olduğunun farkında olmayan kişiler teste tabi tutuluyor.

Yaygın test uygulaması ile ciddi anlamda uygulanan karantinalardan edinilen sonuç ise koronavirüs tanısı konmuş kişilerin geriye dönük irtibatlı olduğu insanları tespit edip karantinaya almanın virüsün yayılmasını yavaşlatmakta ne kadar başarılı sonuç veren bir strateji olduğunu gösteriyor.

1.2. GÜNEY KORE

Seul yönetimi “Erken tanı hayat kurtarır” diyerek dünyada en yaygın ve en hızlı testi uygulayan bir diğer ülke. Dünya Sağlık Örgütü’nün de önerdiği gibi, Güney Kore yönetimi uyguladığı yaygın ve hızlı test ile koronavirüs pozitif vakaları tam tabiriyle dedektif gibi izini sürüp tespit etmeyi, test ve tedavi etmeyi hedeflemiş durumda.

Güney Kore 17 gün içerisinde koronavirüs testi geliştirip ülke çapında geniş bir laboratuvar ağı kurmayı başarabilmiş. Hastaneye gitmeden otomobilleri ile kişilerin test yaptırabilecekleri istasyonlar açılmış durumda. Bu da yaygın testin erken tanıda ne kadar önemli bir rol oynadığını göstermekte. Türkiye ve birçok Avrupa ülkesinde semptom göstermeyen kişilere test yapılmazken Çin ve Güney Kore’de semptom göstermese de enfekte olan kişilerle yakın teması olduğu tespit edilen herkes teste tabi tutuluyor.

Güney Kore, diğer ülkelerin henüz uygulamadığı sıra dışı bir yöntem izleyerek virüs tespit edilen herkese bir GPS çipi taktı ve koronavirüslü insanların nerede olduğunu internetten canlı harita ile yayınlamaya başladı. Test sonucu pozitif çıkanlar ise karantinaya alınarak telefonlarına indirdikleri bir uygulama ile her gün takip ediliyor. Haritada hastaların isimleri yer almıyor. Yalnızca hasta olmayanlara hastalardan uzak durma imkanı tanınıyor.

Sokağa çıkma yasağı, seyahat yasağı gibi önlemler almadan 50 milyonu aşkın nüfusta hastalığı kontrol altına almak için üzerine düşeni yapan Güney Kore, okulları kapatmış, işyerlerini evden çalışmaya teşvik etmiş, çok sayıda insanın bir araya geldiği etkinliklere son vermiş. Kore Üniversitesi'nden enfeksiyon hastalıkları uzmanı Kim Woo Joo, Science adlı bilim dergisine verdiği demeçte sokağa çıkma yasağı uygulanmamasını, “Güney Kore demokratik bir ülkedir. Kilit vurmanın mantıklı bir seçim olmadığına inanıyoruz” sözleriyle savunuyor. 29 Nisan itibariyle Güney Kore’de toplam vaka sayısı 10 bin 761, ölüm sayısı ise 246.

DW Türkçe’nin Alexander Freund imzalı 24 Mart tarihli haberinde Güney Kore’nin pandemi ile mücadelesindeki başarıdan söz edilirken aynı zamanda Hükümetin bazı kişisel hakları ihlal ettiğine dair örneklere de yer verilmiş:

“…Tüm önlemlerin yanında Güney Kore hükümeti vatandaşların kişisel haklarına da büyük ölçüde müdahalelerde bulunuyor. Bu bağlamda vatandaşlara yakın çevrelerindeki insanların hastalık durumları ile ilgili özel bilgiler de gizlilik hakları ihlal edilerek paylaşılıyor. Bölgesel yönetimler enfekte olan kişilere ait özel bilgilere ulaşabiliyor.

Güney Kore hükümeti 2015 yılında ortaya çıkan MERS salgınından bu yana test sonucu pozitif çıkanları cep telefonu ve kredi kartı verilerini toplamak suretiyle yasal olarak izleyebiliyor. Bu yolla derlenen veriler bir aplikasyon aracılığıyla cep telefonlarına aktarılabiliyor. Böylece insanlar enfekte olmuş kişilerle temas kurup kurmadıklarını cep telefonlarına yükledikleri bu uygulamalar aracılığıyla öğrenebiliyor. Ancak aplikasyonlara enfekte olan kişilerin bilgileri yüklenmiyor.”

1.3. SİNGAPUR

Temel olarak kişilerin birbirinden izole edilmesine dayanan bir strateji benimseyen Singapur’da, kurallara uymamanın cezası 10 bin dolar ya da 6 ay hapis cezası olarak belirlendi. Bunu tespit etmek içinse kişilerin gün içinde birkaç defa telefonla arandıkları bir sistem oluşturuldu. Görüşme sırasında kişinin, cep telefonu üzerinden bulunduğu lokasyonu paylaşmasını sağlayan bir linke tıklaması ve böylece evde olduğunu ispatlaması istendi. Buna ek olarak, serbest çalışanlara evde kalmaları için günlük 100 dolar teşvik sunulurken evde yalnız kalamayacak olanlara da kamu tesislerinin kapıları açıldı.

Singapur yaygın test uygulaması ile başarılı kabul edilen bir ülke iken 17 Mart’tan itibaren salgının ikinci dalgası ile meşgul durumda. John Hopkins Üniversitesi’nin verilerine göre 17 Mart tarihinde ülkedeki vaka sayısı 266 iken 29 Nisan tarihinde bu veri 15 bin 641 olarak verilmiştir. İkinci dalganın yaşanmasının sebebi ise ülkedeki yurtlarda bir arada kalan göçmen işçiler olarak görülmekte. İlk dalgadaki uygulamaların yanında okulları kapatan ve işçi yurtlarını karantinaya alan Singapur’un bu dalgada ne kadar başarılı olacağını ise zaman gösterecek.

1.4. TAYVAN

Tayvan, Koronavirüs’e karşı en etkili önlemleri aldığı değerlendirilen ülkelerden biri. Ülkede SARS salgını sonrası kurulan Ulusal Sağlık Kumanda Merkezi ile güçlerini birleştiren yetkililer, Çin’de tanımlanamayan bir virüsün ortaya çıktığı bilgisi üzerine 31 Aralık gibi erken bir tarihte harekete geçti. Vuhan’dan tüm gelişler detaylı bir incelemeden geçerken seyahat uyarıları devreye sokuldu. Bu süreçte, halkın ihtiyaç duyacağı ve bir süre sonra ücretsiz olarak dağıtımı yapılan temel malzemelerin ihracatı yasaklanırken tıbbi malzemeleri stoklamak veya karantina kurallarına uymamak cezai yaptırıma bağlandı. Ülkede ilk vakanın tespit edildiği 21 Ocak’tan 25 Şubat’a dek ilk ve orta dereceli okullar kapatıldı.

2. VİRÜSTEN EN ÇOK ETKİLENEN ÜLKELERİN ALDIĞI ÖNLEMLER

Koronavirüs salgınının hızla birçok ülkeye yayılıp pandemi olarak ilan edilmesinin ardından Çin’in yanı sıra birçok ülkeyi de sıkı önlemler almaya itti. Bu önlemlerin bir kısmı birçok ülkelerde günlük yaşamın olağan akışını etkileyen seviyelere ulaştı. Virüsten en çok etkilenen ülkelerin aldıkları bazı önlemleri şu şekilde özetleyebiliriz:

2.1. ÇİN

• Virüsün ilk ortaya çıktığı ve çok sayıda vakanın gözlendiği Çin, Ocak ayında aldığı sıkı tedbirlerle Şubat ayı itibariyle salgının yayılma hızını azaltmaya başardı. Alınan tedbirler şöyle:

• Virüsün ortaya çıktığı Wuhan kentinin bulunduğu Hubei eyaletinde 60 bin kişi karantinaya alındı.

• İş yerleri, okullar, ibadethaneler, toplu taşıma sistemleri ve çok sayıda kurum kapatıldı.

• Spor müsabakaları başta olmak üzere insanların toplu halde bulundukları tüm etkinlikler iptal edildi.

• Her haneden belirli sayıda insanın yalnızca hayati ihtiyaçlarını satın alması için evlerini terk etmesine izin verildi.

• Başkent Pekin’e dışarıdan gelenler en az 14 gün karantina altında tutuldu.

• Karantina önlemlerini ihlal edenler için 3 ila 7 yıl arasında değişen hapis cezaları getirildi.

2.2. İTALYA

• Avrupa’da salgından en fazla etkilenen ülkelerin başında İtalya geliyor. İtalya, her ne kadar yakın zaman önce ölüm oranlarının ve yayılma hızının azalma eğilimine geçtiğini duyursa da bugüne dek salgının en yıkıcı şekilde etkilediği ülkelerden biri. Önlemler kademeli olarak uygulanırken, Eurostat’ın 2019 yılında açıkladığı verilere göre İtalya’da 65 yaş üstü nüfusun toplam nüfusa oranı yüzde 22,6 olduğu için salgının ilk başlardaki yayılma hızı vaka ve ölümlerde ciddi artışlara neden olmuştur. 29 Nisan itibariyle toplam açıklanan vaka sayısı 201 bin 505, ölüm sayısı ise 27 bin 359. Bu verilere göre İtalya’daki ölüm oranı %13.5 ile DSÖ’nün açıkladığı dünya ortalamasının oldukça üstündedir.

• İlk olarak başta Lombardiya bölgesi olmak üzere birçok yerde sıkı karantina uygulamaları devreye sokuldu.

• 9 Mart günü yayınlanan genelge ile ülke genelinde serbest dolaşımı yasaklayan, evden zorunlu ihtiyaçlar dışında çıkışları sınırlandıran sıkı karantina tedbirlerini uygulamaya koymuş, ilk ve orta dereceli okullar ile üniversiteleri, tüm spor müsabakalarını 3 Nisan’a kadar askıya almıştı.

• Kuzey bölgeleri karantinaya alındı ve daha sonra karantina uygulaması tüm ülkeyi kapsayacak şekilde genişletildi.

• Ülke genelinde tüm park ve bahçeler halkın erişimine kapatılırken, tüm açık hava etkinlikleri de yasaklandı.

• 20 Mart tarihli genelgeyle de, halka sadece evinin yakınında bireysel şekilde spor yapması öngörülürken, kişilerin arasına 1 metre mesafe koyması gerekliliği vurgulandı.

• Aynı genelgeyle ikinci ya da yazlık evlere yapılan seyahatler de yasaklandı. Ülkede demir yolu ve göl kenarlarındaki gıda ve içecek satan büfeler de kapatıldı. Sadece otoyol, hastane ve havaalanlarındaki büfeler açık kalırken; iş, sağlık, ya da gıda gibi temel ihtiyaçlar gerekçesiyle evden çıkanların, polis kontrolüyle karşılaşırlarsa bu gerekçelerini yazılı olarak bildirmeleri gerekiyor.

2.3. İRAN

• İran da Çin ve İtalya’nın ardından salgından en çok etkilenen ülkelerden biri olmuştur. Tüm dünyada en çok vaka görülen 9. ülke olan İran’da 29 Nisan tarihi itibariyle toplam vaka sayısı 92.584, ölüm sayısı ise 5.877’dir.

• Özellikle Kum şehrinde yayılmaya başlayan pandemiye karşı İran önlem almakta geç kalmakla eleştirilmişti.

• Cuma namazları iptal edildi.

• Okullar kapatıldı.

• 13 Mart tarihinde İran Genelkurmay Başkanı’nın yaptığı açıklama ile alınan önlemler kapsamında tüm cadde ve alışveriş merkezlerinin emniyet güçleri tarafından İçişleri Bakanlığı ve valiliklerle koordineli bir şekilde boşaltılacağını duyuruldu.

• Seyahat kısıtlaması getirilmezken insanların kendilerinden seyahatleri erteleme/iptal etmeleri istendi.

• Bütün spor müsabakaları ertelendi.

• Ülke genelinde Koronavirüsle mücadele kapsamında bin yeni sağlık merkezi kuruldu.


2.4. FRANSA

• Fransa da pandemiden en çok etkilenen Avrupa ülkelerinden biri. Tüm dünyada en çok vaka görülen 4. ülke olan Fransa’da 29 Nisan itibariyle toplam vaka sayısı 169.053 iken toplam ölüm sayısı 23.694.

• 17 Mart’ta başlayan ve 15 Nisan’da son bulması beklenen sokağa çıkma yasağının 11 Mayıs’a kadar uzatıldığı açıklandı. Bunun dışında diğer ülkelerle benzer şekilde;

• Okullar kapatıldı.

• Restoranlar, alışveriş merkezleri, eğlence mekânları ve kamuya açık tüm alanlar kapatıldı. Bu kısıtlama 11 Mayıs’a kadar uzatıldı.

• Tüm spor müsabakaları iptal edildi.

• Müslüman cemaatlere namazlarını cami yerine evde kılmaları çağrısı yapıldı.

2.5. ALMANYA

• Almanya’nın virüse karşı aldığı önlemler yanında en çok tartışılan konu Başbakan Merkel’in Almanya nüfusunun yüzde 60 ila 70’inin bu virüsten etkilenmesinin beklendiğine yönelik açıklaması oldu. Fakat yaklaşık yüzde 3,8’lik ölüm oranıyla Almanya, salgınla mücadelede şu ana kadar en başarılı ülkelerden biri. 29 Nisan itibariyle toplam vaka sayısı 159.912, ölüm sayısı ise 6314. Almanya’da geç kalındığına dair eleştirilere sebep olan önlemler ise şu şekilde:

• Tüm okul ve yuvalar kapatıldı.

• Müzeler, kütüphaneler, tiyatrolar, barlar kapatıldı.

• Bakım evleri ve yurtlara ziyaretçi kabulü yasaklandı.

• Toplu taşımada sefer sayıları düşürüldü.

• AVM’ler kapatıldı.

• Birçok Avrupa ülkesi ile kara sınırları kapatıldı.

• Camilerde namazlara ara verildi.

2.6. İNGİLTERE

• Salgınla mücadelenin ilk sürecinde en fazla eleştirilen ülke İngiltere oldu. Sosyal temasta bir kısıtlamaya gitmeme kararıyla dikkat çeken İngiltere 17 Mart’a kadar olan sürede sürü bağışıklığı uygulamayı denemesi ile oldukça eleştirildi. Oldukça tartışmalı bu modele göre, Ağustos’a kadar nüfusun yüzde 81’inin virüse yakalanacağı ve yaklaşık 510 bin kişinin de bu virüsten öleceği öngörülüyordu. Ancak vakalardaki ve ölüm sayılarındaki artış bu modelin işe yaramayacağını gösterdi. 23 Mart günü Başbakan Boris Johnson sokağa çıkma yasağı ilan etti. Bu genelge ile işe gitmek zorunda olan kişiler dışında herkese sokağa çıkma yasağı getirildi. 29 Nisan itibariyle ülkede görülen toplam vaka sayısı 162.350 iken toplam ölüm sayısı 21.745.

• Bu yasağın istisnaları ise gıda ve ilaç gibi zorunlu temel alışverişler, yardıma muhtaç birine yardım etmek ve günde bir kere egzersiz için dışarı çıkmak.

İngiltere’nin açıkladığı diğer önlemler ise şöyle;

• Okullar kapatıldı.

• Evden çıkmak, yaşı ileri olan ya da bazı sağlık sorunları bulunan kişiler haricindekiler için yasak değil, ancak bunun için gerekçeler sınırlı. Sağlık ocağı, hastane ya da eczaneye gitmek, günde yalnızca bir kere egzersiz yapmak, temel gereksinimleri karşılamak için alışverişe çıkmak ve evden çalışma imkânının olmadığı toplumsal açıdan kilit görevlerde çalışanların işe gitmesi için evden çıkmaya izin veriliyor.

• Son alınan kararla bu kurallara uymayanların ilk seferde 60, ikinci seferde 120 Sterlin para cezasına çarptırılması, ödememeleri halinde ise çıkarıldıkları mahkeme tarafından yeni bir ceza kararı alınması öngörüldü. Kurallara uymamakta ısrar edenler için polise tutuklama yetkisi verildi.

• Emniyet ve sağlık çalışanlarının yüzüne karşı öksürenler hakkında iki yıla kadar hapis cezası getirildi.

• Market ve eczaneler hariç tüm mağazalar kapatıldı.

2.7. ABD

• ABD, Çin’in salgını kontrol altına almasının ardından artık salgının merkez üssü sayılabilecek bir duruma gelmiştir. 29 Nisan itibariyle toplam vaka sayısı 1 milyon 12 bin 583, toplam ölüm sayısı ise 58 bin 355. Bu verilerle ABD, ölüm sayısı ve toplam vaka sayısının en yüksek olduğu ülke konumundadır.

• ABD’de bulunan 50 eyalette eyaletler bazında farklı tedbirler uygulanıyor. Salgından en çok etkilenen New York eyaletinde sıkı karantina önlemleri var. ABD’de, genel olarak diğer ülkelerdeki gibi evden çalışma, karantina, uçuşların iptali, seyahat edilmesinin kısıtlanması, okulların kapatılması gibi önlemlerin yanında Trump yönetiminin aldığı bazı önlemler ise şu şekildedir:

• Salgına karşı “Halk Sağlığı Acil Durumu” ilan edildi.

• 50 yıldan sonra ilk defa Çin’in belli bölgelerinde bulunmuş kişiler karantinaya alındı.

• Özel sektörün ülkenin acil ihtiyacı olan ürünler üretmesini sağlayan ve savaş zamanı kullanılan Savunma Üretim Yasası devreye sokularak özellikle Trump’ın anlaşmazlık yaşadığı General Motors’un solunum cihazı üretimini öncelemesi sağlandı.

3. ÜLKELERİN, SALGINA KARŞI ALDIKLARI EKONOMİK ÖNLEMLER

3.1. ÇİN

• Koronavirüsün ilk görüldüğü ülke olan Çin, IMF verilerine göre virüsle mücadele amacıyla yapılacak mali yardım paketi için yaklaşık 183 milyar dolar ayırdı. Bu paket kapsamında kontrollü harcamaların artırılması, tıbbi malzeme üretiminin kapsamının genişletilmesi, işsizlik sigortasının ödenmesine ivme kazandırılması ve vergi indirimleri öngörülüyor.

3.2. ALMANYA

• Avrupa’nın en büyük ekonomisi olan Almanya 750 milyar avro değerinde bir ekonomik paket açıkladı. IMF verilerine göre açıklanan bu paket ülkenin gayri safi yurtiçi hasılasının (GSYİH) yaklaşık yüzde 24’üne denk geliyor.

Paketin içeriğinde dikkat çeken bazı düzenlemeler:

• Mali yardım pakette, küçük firmalar ile sanatçı ve bakıcı gibi serbest çalışanlar için de koruyucu tedbirler düzenlenerek bu meslek grubundaki kişilerin 15 bin avroya kadar doğrudan yardım alabilmeleri öngörülüyor.

• Paket kirasını ödeyemeyecek durumda olan kişilerin evlerinden çıkarılmalarını da yasaklıyor.

• Bunun yanında hastanelere ise 2 milyar avronun üzerinde bir sübvansiyon ayrıldı.

3.3. FRANSA

• Fransa’da hükümet, Koronavirüs salgınıyla mücadelede toplam 345 milyar avro değerinde bir mali paket açıkladı. 300 milyar avroya kadar şirket kredisi vereceklerini duyuran Fransa, bunun yanı sıra 45 milyar avroluk hazine yardımını da likidite desteğine ayırdı. Ayrıca Fransa’da da serbest çalışanlara doğrudan destek önlemleri alınırken iş yerlerinin elektrik, gaz, su ve kira ödemeleri askıya alındı.

3.4. İTALYA

• Avrupa’da salgından en çok etkilenen ülke olan İtalya, toplam 25 milyar avro değerinde bir mali yardım paketi açıklayarak ev kredileri de dâhil olmak üzere tüm borç ödemelerinin salgın boyunca ertelendiğini duyurdu.

Paketle ayrıca:

• Ulusal sağlık sisteminin ve sivil koruma birimlerinin güçlendirilmesi için 3,2 milyar avro ayrılırken, istihdam düzeylerinin ve gelirlerin korumasına ise 10,3 milyar avroluk ödenek ayrıldı.

• Vergi ödemeleri askıya alındı.

• İşletmeler ve çalışanlar için vergi teşvikleri sağlamak amacıyla 1,6 milyar avroluk bir bütçe ayrılırken, bunlara ek olarak kamu idarelerine destek için ise 4,5 milyar avro ayrıldı.

3.5. BİRLEŞİK KRALLIK

• Birleşik Krallık yönetimi 81 milyar dolar değerinde ekonomik yardım paketini devreye sokarken açıklanan paket ülkenin GSYİH’sinin yüzde 3’üne denk geliyor.

Paketle:

• İşe gidemeyen çalışanların en az üç ay süreyle maaşlarının yüzde 80’i devlet tarafından karşılanıyor.

• Serbest çalışanlara her ay, son üç yıldaki aylık gelirlerinin ortalamasının yüzde 80’i oranında ödeme yapılıyor.

3.6. ABD

• Salgına karşı ülkelerin aldıkları ekonomik tedbirlerde en çok konuşulan ABD Kongresi’nin onayladığı 2 trilyon dolarlık dev mali yardım paketi oldu.

• Paketle vatandaşlara doğrudan ödemeler yapılması, işsizlik ödemelerinin arttırılması, büyük şirket ve yerel yönetimlere destek sunulmasının yanı sıra salgınla mücadele için sağlık sektörüne destek olunması ve aşı çalışmalarına kaynak ayrılması gibi pek çok düzenleme öngörülüyor.

• ABD vatandaşlarına 1200 dolar, evli çiftlere 2400 dolar ve her bir çocuk için de ek olarak 500 dolar ödenmesi düzenleniyor.

• Büyük şirket ve yerel yönetimlere 532 milyar dolar ayrılırken ABD Merkez Bankası’na da şirket ve yerel yönetimler için 4 trilyon dolarlık doğrudan kredi sağlama yetkisi verildi.

• Sağlık sistemi içinse 126 milyar dolar ayrılırken, aşı çalışmaları için de 3,5 milyar dolar ayrılması düzenlendi.

Öte yandan ABD’de salgınla mücadele kapsamında alınan önlemlerin yarattığı işsizlik krizi derinleşiyor. Çalışma Bakanlığı’nın son verilerine göre, geçen hafta işsizlik yardımı başvurusu yapan ABD’lilere 4 milyon 400 bin kişi daha eklendi ve böylece son beş haftada yapılan toplam başvuru sayısı 26 milyonu geçti. ABD’de onaylanan mali yardım paketi çerçevesinde işsizlik sigortası ödemeleri dört ay boyunca haftalık 600 dolar daha fazla olacak.

24 Nisan tarihinde ise Trump Senato’da koronavirüs ile mücadeleye destek için kabul edilen 484 milyar dolarlık ek bütçeyi onaylamıştır. Bu paketle, küçük işletmeler ve sağlık merkezlerinin desteklenmesi ve daha fazla test yapılmasının sağlanması amaçlanmaktadır.

4. TÜRKİYE VE KORONAVİRÜS İLE MÜCADELE

Türkiye, ilk olarak Çin’in Vuhan kentinde ortaya çıkan ve çok kısa bir sürede tüm dünyaya yayılan Koronavirüs pandemisine karşı gecikmeli de olsa tedbirler almaya başladı. 29 Nisan itibariyle toplam vaka sayısı 114 bin 653, ölüm sayısı ise 2.992 olarak açıklandı.

İlk olarak Çin ile yapılan uçuşları durduran Türkiye ardından İran ile sınırları kapatmış, daha sonra da İtalya, Güney Kore ve Irak ile uçuşları durdurdu. İlk vakanın duyurulduğu 11 Mart tarihinden sonra da kademeli olarak bir dizi önlem açıklandı. Avrupa ülkelerinin çoğu ile uçuşlar durdurulurken daha sonraları yurtiçi seyahatlere de kısıtlamalar getirildi. Gelinen noktada özellikle 30 büyükşehrin yanı sıra ve Zonguldak’ın da dâhil olduğu toplam 31 ilde giriş-çıkışlar kapatıldı.

Okullar, özel eğitim kurumları ve üniversiteler kapatıldı ve tüm eğitim-öğretim seviyelerinde uzaktan eğitime geçilmiştir. Restoranlar, barlar, kafeler kapatılarak sadece paket servise izin verilmiş, toplu taşıma araçlarında kapasitelerinin yarısı kadar yolcu taşınmasına izin verilmiştir. Kuaför, berber ve güzellik merkezleri kapatılmış, milli parklar, ormanlar ve bakanlığa bağlı park ve bahçelerde piknik yapmak ve mangal yakmak yasaklanmıştır.

Kamu bankaları, müşterilerinin kredilerini erteleme yoluna gitmiş, esnaf ve sanatkârların kullanmış oldukları krediler üç ay süreyle faizsiz ertelenmiştir.

İl ve ilçelerdeki marketlerin çalışma saatleri yeniden düzenlenmiş, içeride bulunacak azami müşteri sayıları belirlenmiştir.

En önemli tedbirlerden biri ilk olarak Koronavirüs karşısında en büyük risk grubunu teşkil eden 65 yaş üstü vatandaşların sokağa çıkmaları yasaklanmasıydı. Ardından bu yasak 20 yaş altı genç ve çocukları da kapsayacak şekilde genişletildi. Hemen akabindeyse 18-20 yaş arası çalışan gençlerimiz bu yasak kapsamından muaf tutuldu.

Özellikle kamuda ve bankalarda daha az personelle dönüşümlü çalışılması teşvik edilmiş, özel sektörde ise bu durum kısmen gerçekleştirilebilmiştir. Birçok sanayi kuruluşu ve fabrikalar çalışmalarına “gerekli önlemleri” alarak devam etmektedir.

Hükümet ilk olarak 18 Mart tarihinde 100 milyar TL’lik “Ekonomik İstikrar Kalkanı” paketini açıklamıştır. Bu paketle;

• En düşük emekli maaşı 1500 liraya yükseltilmiş, emeklilerin bayram ikramiyesi Nisan ayı başında ödenmiştir.

• Talepte bulunan esnaf ve sanatkârların Halkbank'a kredi borçlarının Nisan, Mayıs, Haziran ayları için olan anapara ve faiz ödemeleri 3 ay süreyle ertelenmiştir.

• Vatandaşlarımız için uygun ve avantajlı şartlarda sosyal amaçlı kredi paketlerinin devreye alınmasının teşvik edileceği açıklanmıştır.

• Tek yaşayan 80 yaş üstü yaşlılarımız için sosyal hizmet ve evde sağlık hizmetlerinden oluşan periyodik takip programı devreye alınmıştır.

• Belirlenecek kriterlere göre ihtiyaç sahibi ailelere yapılacak nakdi yardımlar için ilave 2 milyar liralık bir kaynak ayrıldığı açıklanmıştır.

• Kısa Çalışma Ödeneği devreye alınarak, bundan faydalanmak için gereken süreçlerin kolaylaştırılacağı ve hızlandırılacağı açıklanmıştır.

• Konut kredilerinde kredilendirilebilir kısım yüzde 90’a çıkarılmıştır.

• İç hat uçuşlarının uçak bilet ücretlerindeki KDV, 3 ay süreyle yüzde 18'den yüzde 1'e çekilmiştir.

Açıklanan bu paketin yukarıda örnekleri verilen diğer ülkelerin uyguladıkları paketlerle kıyaslandığında vatandaşların yaşadıkları gelir kaybını önlemeye dönük bir tedbir içermediği ortadadır. Kaldı ki, vatandaşlarını gönüllü izolasyonla evde kalmaya davet eden hükümet vatandaşın uçakla seyahatini teşvik etmeye çalışmış, vatandaş işini ve ekmeğini kaybetmeme derdindeyken konut kredilerinde peşinat oranını yüzde 10’a düşürerek vatandaşı borçlanmaya davet etmiştir.

Hükümetten esas beklenen esnafın, serbest meslek çalışanlarının, işçilerin karşılaştıkları gelir kaybını önleyecek, vatandaşın kira, elektrik, su, doğalgaz ve temel gıdaya erişim gibi zaruri ihtiyaçlarını karşılamasını gözetecek, sağlık sektörünü destekleyecek önlemleri devreye koymasıydı.

İnsanlara “Evde kal!” çağrıları yaparken çalışmak zorunda olan, günlük yevmiye ile çalışan ya da sokak çalışanı olan vatandaşlarımız görmezden gelinmiş, birçok kişi işlerinden çıkarılmıştır.

15 Nisan tarihinde TBMM’de kabul edilen “Yeni Corona Virüs Salgınının Ekonomik ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun” ile ise aşağıdaki alanlarda düzenlemeler yapılmıştır:

– Ücretsiz izne ayrılan ve kısa çalışma ödeneğinden yararlanamayan veya işten çıkarıldığında işsizlik ödeneğine hak kazanamayan işçilerimize nakdi ücret desteği sağlanması,

– Her türlü iş sözleşmesinin, ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırılık halleri dışında, 3 ay süreyle işveren tarafından feshedilememesi,

– Yaşlılar ile engellilere yapılan yardımların üç ay süreyle gelir ölçütleri ile ağır engellilik şartı aranmadan yapılması,

– Faaliyetleri durdurulan veya faaliyette bulunamayan işletmelerin yıllık ilan ve reklam vergileri ile yıllık çevre temizlik vergilerinin, faaliyetleri durdurulan veya faaliyette bulunulamayan dönemlere isabet eden kısımlarının alınmaması,

-Hazine ve belediye taşınmazları ile milli parklar ve Orman Genel Müdürlüğü taşınmazlarına ve izinlerine ait borçlar, KYK kredi borçları ile belediyelerin gelir vergisi tevkifatı ödemeleri, sosyal sigorta prim ödemelerinin 3 ay süreyle ertelenmesi ve belediyelerce toplu taşıma faaliyetlerinin 3 ay süreyle desteklenebilmesi,

– Konutlara ve faaliyetleri durdurulan işyerlerine ilişkin su faturası borçlarının belediyeler tarafından 3 ay süreyle ertelenebilmesi,

– Kaçakçılıkla mücadelede el konulan bulaşıcı salgın hastalıkla mücadelede doğrudan ilgili tıbbi cihaz ve malzemelerin bekletilmeyerek ilgili kamu kurumuna tahsisi,

– Tarım satış kooperatifleri birliklerinin Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu kaynaklı kredi borçlarının 2020 yılına ait taksit ödemesinin 2021 yılına ertelenmesi,

– Seyahat Acenteleri Birliği’ne üye seyahat acentelerinin ödemesi gereken yıllık aidatın 2020 yılında alınmaması ve seyahat acentelerine ait işletme belgelerinin acente unvanından bağımsız olarak devredilebilmesi,

– TEDAŞ'ın elektrik tüketiminden kaynaklanan alacaklarının yapılandırılması,

– TOBB, kooperatifler, dernekler ve tarımsal üretici birlikleri gibi çeşitli kuruluşların genel kurul toplantılarının ertelenmesi ve bu süre içerisinde mevcut organların görev, yetki ve sorumluluklarının devamının sağlanması,

– Boşalan muhtarlıklara ilişkin 2020 yılında yapılması gereken seçimlerin ertelenmesi,

– Ticaret gemilerine düzenlenen denize elverişlilik belgelerinin süreleri ile deııetlemelerin 1/8/2020 tarihine kadar uzatılması,

– Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu kapsamında verilen lisansların geçerlilik süresinin bir yıl uzatılması,

– Ar—Ge ve tasarım merkezleri ile teknoloji geliştirme bölgelerinde yürütülen faaliyetlerin geçici süreyle bölge dışından da yürütülmesine izin verilebilmesi,

– Mücbir sebep hallerinde; Hazine ve Maliye Bakanlığına ilişkin bilgi ve belgelerin oluşturulması, kaydedilmesi, iletilmesi, muhafazası ve ibrazına ilişkin yöntemlerin Bakanlıkça belirlenmesi,

– Devlete ait üniversitelerin tıp fakülteleri ve diş hekimliği fakülteleri ile bunlara bağlı sağlık uygulama ve araştırma merkezi birimleri ile rektörlüklerine bağlı sağlık hizmeti sunan enstitülerin döner sermaye işletmesi birimlerine Hazine ve Maliye Bakanlığı bütçesinden kaynak aktarılabilmesi, amaçlanmıştır.

Bu pakette belki de en önemli kabul edilecek konulardan bir tanesi işten çıkarmaların yasaklanması ile ilgili düzenlemedir. Ancak maalesef işten çıkarmaların önlenmesi iddiasıyla sunulan bu düzenleme vasıtasıyla işverenlerin çalışanlarını zorunlu ücretsiz izne çıkarmalarının yolu açılmış ve ücretsiz izne çıkarılanlara ise 1177 TL yardım yapılacağı belirtilmiştir. Bu düzenleme, aslında işten çıkarmanın yasaklanması uygulamasının çok uzağındadır. Günümüz koşullarında belirlenen tutarın, çoğu yerleşim yerinde sadece kirayı karşılayabileceği ise herkesin malumudur. Bu nedenle vatandaş ücretsiz izne çıkarılarak evlerine gönderilirken hükümetin bu vatandaşların asgari giderlerini karşılayacak bir tutarda yardım ödemesi yapması, sosyal devlet ilkesinin bir zorunluluğudur. Ancak ne yazık ki, hem 18 Mart tarihinde Cumhurbaşkanınca açıklanan, hem de geçtiğimiz günlerde TBMM’de kabul edilen ekonomi paketleri göstermektedir ki Türkiye’nin ekonomisi böylesi bir salgınla mücadele etmede son derece yetersiz bir kapasitededir.

Vatandaşlarına asgari düzeyde bir geçim ücreti ödemeyi gerçekleştiremez duruma getirilen Türkiye Cumhuriyeti ekonomisi, ekonomiyi canlandırmak için vatandaşı konut almaya ve yurtiçi seyahate teşvik eder vaziyettedir.

27 Nisan günü ise TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu, 6 milyar liralık “Nefes Kredisi” ile, işletmeler için faizin yüzde 7,5 olacağı üst limiti 100 bin lira olan ve anapara ve faiz ödemesinin bu yıl olmayacağı bir ekonomik destek açıklamıştır.

Başlangıçta bahsedildiği üzere, ülkelerin bu krize karşı yaklaşımları siyasi yapılarının baskın özelliklerini de bir kez daha gözler önüne sermiştir. Türkiye örneğinde ise, iktidarın böylesi ciddi bir salgın krizi sırasında bile kutuplaştırma ve ayrıştırmaya dayalı politikalarına devam ederek siyasi tartışmaları canlı tutmaya ve iktidarını sağlamlaştırmaya çalıştığı görülmektedir.

Küresel salgın karşısında çoğu ülke resesyonla karşılaşma riskini de göze alarak sağlık sektörüne ve vatandaşlarına doğrudan destek paketleri açıklarken, Türkiye’de hükümet muhalefetin belediye başkanları ile uğraşmayı seçmiş, onların yaptıkları bağış kampanyalarını, yardım ve destekleri durdurmuştur. TBMM’yi ise yalnızca bu salgınla mücadele için yapılacak düzenlemeleri tartışmak üzere çalıştırmak yerine, infaz yasasında düzenlemeler yaparak krizi fırsata çevirme çabası içine girmiştir.

Hükümetin bu yaklaşımının zaten yeterince gerilen, gelecek kaygısı taşıyan vatandaşta olumsuz yansıması olduğu gözlemlenmektedir. Hükümete karşı güvensizlik besleyen kişiler açıklanan paketlerin ihtiyacı olan her vatandaşa ayrım gözetilmeksizin sağlanıp sağlanmayacağından şüphe duyarken diğer taraftan da Sağlık Bakanlığınca her gün açıklanan verilerin doğruluğuna yönelik bir şüphe taşımaktadır.

Bu aslında tam olarak; vatandaşların hükümetin bugüne kadarki eylem ve söylemlerinden yola çıkarak şeffaflık ilkesini gözettiğini düşünmemesinden, yolsuzluklar konusunda da hükümete güven duymamasından kaynaklanmaktadır. Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün 2019 Yolsuzluk Algı Endeksine göre; Türkiye bu yıl 180 ülke arasında 91. sıraya gerilemiş, geçen yıla göre 13 basamak geriye düşmüştür. Aynı endekse göre 2013-2019 yılları arasında en çok düşüş yaşayan 3 ülkeden biri olan Türkiye, bu yıllar arasında 38 sıra gerilemiştir. En çok puan kaybeden ülkeler Macaristan, Türkiye ve Saint Lucia olarak kayda geçerken Türkiye AB ülkeleri ile karşılaştırıldığında son sırada yer almaktadır. Türkiye’nin sadece bu endekste değil, demokrasi, hukuk devleti, temel hak ve özgürlükler alanlarında da ciddi ivme kaybetmesinin esas nedeni gücün, otoriter rejimlerde olduğu gibi tek elde toplanması, yargı bağımsızlığı ve hukuk devleti ilkelerine yönelik ihlallerin artması, kamu kurumlarının özellikle de denetleyici ve düzenleyici kurumların etkisi ve işlevini kaybederek kamunun her alanında liyakatin ortadan kaldırılması, TBMM’nin denetleme gücünün elinden alınmasıdır. Tüm bunların yaşandığı bir ortamda politika üretme, geliştirme ve karar alma süreçleri ise gitgide daralan bir çevrede neredeyse şahsi çıkarlar temelinde ilerlemeye başlamış ve halkın yönetime katılımı sadece seçimlerle sınırlandırılmıştır.

Tüm bunlardan sonra Türkiye’nin pandemi ile mücadelesinde Sağlık Bakanlığı ve Bilim Kurulu kısmı dışında hükümetin aldığı önlemler açısından başarıyı sorguladığımızda karşımıza özetle iki argüman çıkmaktadır. Birincisi hükümetin salgına karşı mücadelesinde vatandaşlarından gönüllü olarak bazı tedbirleri almasının yanında sert ve katı önlemlere başvurmamasının sebebi demokratik ilkeleri ihlal etmek istememesinden değil, tam da Cumhurbaşkanı’nın paketi açıklarken kullandığı “Amacımız üretim ve istihdamın devam etmesi” cümlesinden anlaşılacağı üzere ekonomik koşullardaki yetersizliklerle ilgilidir. İkincisi ise, özellikle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile yönetimi tek elde toplayan “ben merkezci” bir hâle getirilen yönetimin kutuplaştırma siyaseti ile yarattığı güvensizlik ortamıdır.

5. PANDEMİ SONRASI NASIL BİR TÜRKİYE, NASIL BİR DÜNYA?
Her kriz ekonomide, toplumsal yaşamda, siyasette ve uluslararası ilişkilerde kapsamlı değişiklikler yaratmıştır. Mevcut salgının ekonomik etkilerinin o kadar büyük olacağı tahmin ediliyor ki, IMF’nin “Büyük Bunalımdan Beri Görülen En Kötü Ekonomik Kriz” diye adlandırdığı bu dönemde ülkeler GSYİH’larının neredeyse yüzde 20’lerine varan ekonomik teşvik paketleri açıklayarak salgınla mücadele etmeye çalışıyorlar.

Salgın süresince kaç kişinin hayatını kaybedeceği, kaç kişinin enfekte olacağı, salgının ne zaman sona ereceği gibi soruların yanında salgın sonrası dönemde ülke ekonomilerinin ve ülkelerdeki işsizliğin ne olacağı gibi sorular tartışılırken bir de uluslararası ilişkilerin bundan nasıl etkileneceğine dair tartışmalar da diğer yandan sürdürülüyor.

Salgın sürecinin, ABD ile Çin arasında zaten yükselmekte olan rekabeti daha da körükleyeceği çok muhtemel görünüyor. Bu süreçte ABD Başkanı Donald Trump’ı koronavirüsten “Çin virüsü” diye bahsetmesi ve Çin devletini suçlaması, Çinli yetkililerin sert tepkilerine neden oldu. Dünyanın birçok yerinde Uzakdoğulu nefreti yükseldi, ülkemizde bile çeşitli saldırılar yaşandı. Bu Uzakdoğulu nefreti, muhtemelen aşırı sağ siyasetçilerinin elinde topyekûn bir yabancı düşmanlığına dönüşme riski taşıyor. Ayrıca küresel salgın çoğu ülkede “Bizim bizden başka dostumuz yok” hissini güçlendirdi. Özellikle salgından hızlı ve ağır bir şekilde etkilenen İtalya ve İspanya, Avrupa devletlerinden umduğu desteği sağlayamadı.

Ulus-devlet olarak kendi kendine yetebilme fikri, bir ideal olarak salgınla birlikte yükselişe geçecek gibi görünüyor.

Küresel ekonomik sistemin gerileyeceğini savunan ekonomistlerin işaret ettiği küresel tedarik zincirinin koronavirüs süreci sonrasında zayıflaması, hatta kırılması ihtimali; çok uluslu ve uluslarüstü siyasal yapıların gerilemesine yol açabilir. Şu anda birçok devlet, virüse karşı aldığı önlemler kapsamında dış ticaretini tamamen durdurma noktasına geldi. Bu pratik durumla birlikte ulus-devlet olarak kendi kendine yetebilme fikri; ithalat ve ihracatın küresel çapta gerilemesine ve ulus-devletlerin çok daha küçük tedarik zincirleri kurmalarına sebep olabilir. Bu da yerli üretimi öne çıkartıp küresel ekonomik sistem anlayışını arka plana itebilir.

İşte tüm bu siyasi, ekonomik, toplumsal ve kültürel eğilimler; diplomasi yapma biçiminin değişeceğine işaret ediyor. Daha içine kapalı, daha az kozmopolit, ekonomik anlamda daha çok kendine yetebilen ulus-devletler, uluslararası ilişkilerde otonom birer aktör olarak karşımıza uluslararası ya da uluslarüstü örgütlerden daha fazla çıkacak gibi görünüyor. Brexit’in ertesinde AB üyesi diğer bazı ülkeler de Birlik’ten çıkmanın hesaplarını yaparken Avrupa Birliği’nin temelleri çatırdıyor. İşte bu noktada; ulus-devletlerin yanaşabilecekleri küresel güç bloklarının salgın sürecinde değişip değişmeyeceği meselesi de önem kazanıyor.

Berlin Duvarı’nın yıkılması ve Sovyetler’in 1990’ların başında dağılmasıyla birlikte iki kutuplu küresel güç sisteminden tek büyük güç odağının ABD olduğu tek kutuplu sisteme geçmiştik. Ancak 2000’li yıllara geldiğimizde Çin’in başı çektiği Asya ülkeleri hem askeri hem de ekonomik alanda ABD ile rekabet edebilir hâle gelmeye başlamışlardı. Koronavirüs süreci öncesinde Çin’in başı çektiği bu ülkelerin uzun vadede küresel güç dengesinin ABD karşısındaki diğer kutbu olabileceğinden bahsediliyordu. Salgın süreci ile birlikte güç dengesinin değişmeyeceğini düşünen uzmanlar olsa da, Çin blokunun orta vadede küresel güç sisteminde etkili bir aktör olması ihtimali çok güçlü görünüyor.

Birçok uzman, bu sürecin küresel güç sisteminin merkezini Batı’dan Doğu’ya kaydıracağı fikrinde. Özellikle Güney Kore, Singapur, Tayvan, kısmen de olsa Çin’in, salgın sürecini yönetme kapasitesi ABD ve Avrupa ülkeleriyle karşılaştırdığımızda nispeten yüksekti.

Avrupa Birliği herhangi bir inisiyatif alamadığı gibi Almanya dışında Avrupa’da ülkelerin bu süreci başarılı bir şekilde yürüttüğünü söyleyebilmek mümkün değil. Bu başarısızlık da Batı’nın uzun zamandır parlattığı “Batılı” markasını zedeleyecek bir etki yaratabilir.

Bunun tam tersini savunanlar, salgının küresel güç dengelerine önemli bir etkide bulunmayacağı görüşünde. Bunun temel sebebi ise Çin’in ABD gibi “yumuşak güce” sahip olmaması. Buna ek olarak, ABD’nin Çin gibi sınır çatışmalarıyla uğraşmaması, ABD’nin aksine Çin’in enerji bağımlı olması ve teknoloji geliştirmede Çin’in hâlâ ABD’yi yakalayamamış olması da salgınla değişmeyecek ve ABD’yi küresel sistemde avantajlı kılan unsurlardan.

Sonuç olarak, salgın süreci daha içine kapalı, ekonomik açıdan daha bağımsız ulus devletlerin uluslarüstü ya da uluslararası kurumlardan daha önde olacağı bir küresel sisteme geçişi hızlandıracak gibi görünüyor. Küresel güç sistemine baktığımızda ise salgın sürecini daha iyi yöneten Doğu ülkelerinin salgın öncesindeki ivmesiyle beraber Batı’ya karşı güçlü bir kutup oluşturabilmesi ihtimal dâhilinde. Tabii bu genel eğilimlerin kaderci bir bakışa yol açmaması gerektiğini ve tarihin zorunlu bir akışı olmadığını da notlarımıza düşelim. Bu şartlar altında; Türkiye’nin egemen bir ulus-devlet olarak düşüşte olan uluslarüstü ve uluslararası yapılarla ilişkilerini ikame edecek alternatifler arayışına çıkması, nihayetinde bölge ülkeleriyle ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkilerini ilerleterek bölgesel işbirliği yapılarına öncü olma girişimlerinde bulunması en akılcı yol olarak görünüyor.

Etiketler
Koronavirüs Türkiye Salgın Türkiye