Kılıçdaroğlu: Batı'yı asıyor, kesiyor sonra borç istiyor
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Erdoğan'ın konuşmalarında Batı'yı sert bir şekilde eleştirdiğini hatırlatarak "Konuşunca Batı'yı asıyor, kesiyor sonra ayaklarına gidiyor borç istiyor" dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Denizli’de STK temsilcileriyle bir araya geldi. Burada açıklamalarda bulunan Kılıçdaroğlu'nun ifadelerinden satırbaşları şöyle:
'Mutlu değiliz, mutlu olmak istiyoruz'
"Belki bir miting meydanında konuşulmayan ayrıntıları ve ufkumuzu sizlere sunmaya çalışacağım. Dünyanın en güzel ülkesinde yaşıyoruz. Olağanüstü bir coğrafyamız var. İnsanlarımız güzel ve çalışkan. Tarihimiz, kültürümüz, her şeyimiz var. Ama bu ülkede mutlu değiliz, mutlu olmak istiyoruz. Sorunlarımız var, bunları aşmak istiyoruz. Nasıl aşarız? Önümüzde sorunlar var, gideceğiz hep beraber sandığa oyumuzu kullanacağız. Size bunları anlatacağım.
'Dört aşamalı stratejiyi hayata geçirmeliyiz'
Dört aşamalı bir stratejiyi hayata geçirmezsek bu ülkenin sorunlarını aşamayız. Birincisi şu; bir ülkede demokrasi yoksa, orada huzur, kalkınma, düşünceyi açıklama özgürlüğü, bağımsız medya olmaz. STK'lar rahatça düşüncelerini ifade edemezler. Türkiye demokratik hayatını süratle geliştirmek isteyen bir ülke.
'Birinci adım, çağdaş demokratik standartlar'
Atacağımız birinci adım, size sözüm söz, bu ülkeye çağdaş ülkelerdeki bütün demokratik standartları getirmektir. Almanya'nı, Japonya'nın, Finlandiya'nın, Avustralya'nın öngördüğü demokratik standartları ülkemize getirmektir. Kimseyi düşüncesinden ötürü suçlamamak, ötekileştirmemektir. İnsana saygı duyup, yaşadığı coğrafyada huzur içinde yaşamasını sağlamaktır.
'1 ay içinde OHAL kaldırılacak'
Bu bağlamda Sayın Muharrem İnce'nin Cumhurbaşkanı, Millet İttifakı'nın da parlamentoda çoğunlukta olduğu bir düzlemde, en geç 1 ay içinde OHAL uygulaması bitecektir. Yok böyle bir uygulama. Bütün dünyaya ilan edeceğiz, 'Bizim ülkemizde demokrasi, yargı, medya bağımsızlığı var' diyeceğiz. Bunu sağlayacağız.
'Gönül isterdi ki, dolar artınca TOBB çıkıp konuşabilsin'
Ekonomiyle ilgili ciddi sıkıntılar var, bunu dile getirmesi gereken organlar konuşamıyorlar. Gönül isterdi ki, dolar değer kaybettiğinde TOBB çıkıp konuşabilsin, derdini anlatabilsin. Enflasyon çift haneli rakamlara taht kurdu yeniden. Bu çıkıp konuşulabilsin. Beton ekonomisinin ülkenin geleceğini ipotek altına aldığını konuşabilsin. Çiftçi içinde bulunduğu tabloyu anlatmaktan korkuyor, son çare kendini yakıyor. Demek ki, demokrasiden yana bir sorunumuz var. Birinci yapacağımız iş bu ülkeye gerçek anlamda demokrasiyi getirmektir. Bu ülke insanı üçüncü sınıf bir demokrasiye layık değildir.
Önümüzde iki tercih var: 'Demokrasi mi, dikta mı?'
Önümüzde seçimler var. Gidip sandığa oyumuzu kullanacağız. Bu seçimler bir siyasal partinin seçimi olmaktan çıktı. Bir siyasi parti seçimi değil bu seçimler. Bu seçimlerde iki tercih kullanacağız. Bir, demokrasiden yana olanlar, iki tek adam rejiminden yana olanlar. Bu kadar açık. Tek adam rejiminden yana olanlar gider oylarını kullanırlar ama sonucuna da katlanırlar. Demokrasiden yana olanlar da gidip oylarını kullanacaklar ama onlar da rahat bir nefes alacaklar. 'Benim ülkemde demokrasi var, düşüncelerimi özgürce ifade ediyorum, telefonlarım dinlenmiyor, hakkımı bağımsız mahkemelerde arayabiliyorum, derdimi rahatlıkla medya dile getirebilir' diyecekler. Demokrasiden yana oy kullandığımızda çocuklarımıza şunu söyleyebileceğiz; 'Önümüze iki tercih geldi: Demokrasi mi, dikta mı? Ben senin geleceğin için demokrasiden yana oy kullandım'. İster çiftçi olalım, ister emekli, ister sanayici, ister tacir... Hayatın her alanında insanlar demokrasiden yana tercihlerini kullanmalılar. Çocuklarımıza bırakacağımız en güzel miras budur.
'Zaten 25'inden sonra olmayacaksın ki'
Bunu yapmak zorundayız. Yapmak yetiyor mu? Hayır. Türkiye'nin bölgesinde de dünyada da çok önemli bir yeri yakalaması lazım. Ekonomi var. Ekonomide ne yapacağız? Dikkat buyurdunuz mu bilmiyorum. Sayın Erdoğan her şeyden söz ediyor, ekonomiye gelince tek cümle yok, niçin? Niye ekonomiden söz etmiyor? 'Karar 25'inden sonra'. Niye 25'inden sonra? Zaten 25'inden sonra olmayacaksın ki, şimdi açıkla da millet öğrensin. Niçin şimdi açıklamıyor? Deniz bitti de ondan. Ne söyleyeceğini bilemiyor. 'İşsizliği, yoksulluğu azaltacağım' dese kendisi çoğalttı. 'Üretim ekonomisine geçeceğiz' dese bütün tasarrufları beton ekonomisine yönlendirdi. 'Çiftçiyi mutlu edeceğiz' dese, çiftçi kendisini yakıyor. Ne diyecek? Dikkatinizi çekiyorum, 16 yıldır ülkeyi yöneten kişi, ekonomiye, geleceğe yönelik tek kelime edemiyor. Bu kadar hazin bir tablo tarihimizde ilk kez karşılaştığımız tablodur.
Ekonomide yapacaklarımız... Beton ekonomisini bıracağız, üretim ekonomisine geçeceğiz. Türkiye ürettiği zaman güçlü olur. Üretim derken sadece sanayinin üretiminden bahsetmiyorum. Tarlada çiftçi, üniversite bilgi, sanatçı sanat eseri, sanayici sanayide üretecek. Hayatın her alanında üreteceğiz. Alın teri döken, üreten ülke dünyada güçlü olur.
Denizli'nin bir özelliği var, yabancı sermaye değil, kendi iç dinamikleriyle büyümüştür. Çalışkan, yaratıcı bir insanı var. Kendi gücüyle büyümeye, kendi gücüyle Türkiye ve dünyada söz sahibi olmaya çalışan bir ilimizdir. Tekstil sektöründe ne kadar önemli başarılar sağladığını biliyoruz. Ama bugün geldik Türkiye'deki tıkanma gibi Denizli'de de tıkanma görüyoruz, sanayide yavaşlama görüyoruz. Yapacağımız iş sanayinin önünü açmaktır, üretim yapsın diye her türlü teşviği vermektir. Bu konuda bir projemiz var.
Projeyi anlatmadan önce bir konuya daha dikkatiniz çekeyim. Kaçıncı af çıktı bilmiyorum. Her seferinde af çıkarıyorlar. Sonuç ne vergisini ödeyenin cezalandırıldığı, ödemeyenin de mükafatlandırıldığı bir durum ortaya çıktı. Biz bunun tam tersini yapacağız. Bir sanayici, küçük ve orta boy dahil olmak üzere, vergi ve prim borcu olmamak kaydıyla, bunları düzenli ödemek kaydıyla, ödediği vergi ve sigorta primi kadar 1 yıl süreli sıfır faizli kredi alacak. Ne kadar vergi, prim ödedin o kadar sıfır faizli kredi alacaksın. Bundan sanayici de hükümet edenler de yararlanacak. Bugün yüz milyarlarca liralık devletin alacağı var, tahsil edemiyor. Edemeyince ne oluyor? Gidiyor Londra'ya. Önce Erdoğan gidiyor, sonra Mehmet Şimşek gidiyor, yetmiyor bürokratlar gidiyor. Ne diyor? Yalvarıyorlar 'Bize borç para verin' diye. İçeride meydan okuyor, 'Asarım keserim, siz kimsiniz' diyor. Sonra ayaklarına gidiyor, yalvarıyor, 'Borç para verin, dolar verin bize'. Diyorlar ki, 'Dolar vereceğiz de bunun şartları var. Öyle her gelene vermiyoruz. Faizi yükselteceksiniz. Yoksa dolar vermeyiz' diyorlar. Geliyor içeriye, 'Faiz lobisiyle mücadele edeceğim, onları bu ülkede tutmayacağım' diyor. Ayaklarına gidiyor, yalvarıyor, sonra geliyor Merkez Bankası faizi yükseltiyor. Sonra? Dolar bir parça aşağı iner gibi oluyor, aslında dolar yerinde duruyor. Aslında dolar yerinde duruyor."