CHP Sözcüsü Öztrak: Tek adam rejiminin Türkiye'yi getirdiği yer fiili diktatörlüktür

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, gündeme dair açıklamalar yaptı. Öztrak, Enis Berberoğlu'nun milletvekilliğinin düşürülerek tutuklanmasına sert sözlerle tepki gösterdi.

CHP Sözcüsü Öztrak: Tek adam rejiminin Türkiye'yi getirdiği yer fiili diktatörlüktür

CHP Sözcü Faik Öztrak, düzenlediği basın toplantısında dün gece açıklanıp, bugün iptal edilen sokağa çıkma yasağı kararını eleştirdi.

Öztrak'ın açıklamasından satır başları şöyle:

"İlginç zamanlarda yaşayasın" diye bir Çin deyişi var. Aslında bu bir beddua. İnsanlık işte böyle ir zamandan geçiyor. Bir yandan sağlığı tehdit eden Korona salgını, diğer yandan hızla tırmanan sosyal tansiyon 2020'yi şimdiden son birkaç yüzyılın en ilginç zamanlarından biri yaptı.

Dünya adeta b ir araftan geçiyor. Bu işin sonunda nasıl bir durumla karşılaşacağımız konusunda kafalar karışık. Ancak öyle anlaşılıyor ki, beşeri ve fiziki sermayesini koruyabilen, üretim kapasitesine sahip çıkabilen, sorunları demokrasiyle ve toplumsal dayanışma ile çözebilen, istişare ile sorunlara çözüm üretebilen ülkeler bu dönemin sonunda rakiplerine fark atacak.

"BU NASIL BİR GAYRI CİDDİLİK"

Türkiye bu talihsiz döneme, beceriksiz, basiretsiz, kibir hastalığı ile malul baskıcı bir yönetim anlayışının elinde yakalandı. Dünyada diğer hükümetler milletine kucak açarken, şu salgın döneminde Saray hükümeti milletimiz tek başına bıraktı. 5 maskeyi bile milletimize bedava dağıtamadılar.

Daha dün 'normalleşme sürecine girdik' dediler, bugün yaşadıklarımıza bir bakın. Sağlık Bakanı iki gün önce çıkıyor, 'sokağa çıkma yasağı yönünde bir önerimiz yoktur' diyor. Esnaf da Bakan'ın ve Saray'ın açıkladığı normalleşme takvimine inanıyor, hafta sonu için hazırlığını yapıyor. Ama dün gece 15 ilde hafta sonu sokağa çıkma yasağı uygulanacak diye bir İçişleri Bakanlığı genelgesi yayınlanıyor. Biz de tam bugün, hafta sonu için hazırlık yapan esnafın durumu ne olacak, hafta sonu yolculuk yapmak için bilet alan vatandaşın durumu ne olacak diye sormaya hazırlanırken, bu karardan önce ortalarda görünmeyen AK Parti genel başkanı, öğlene doğru çıktı, kararı iptal etti. Hem de 'gönlüm razı olmadı' diyerek .

Böyle bir ileri iki geri adım atarak bu süreci nasıl yöneteceksiniz? Ülkeyi nasıl yöneteceksiniz? Bilim Kurulu bu kararın neresinde? Sizin planlarımız, programlarınız yok mu? Bu nasıl bir gayrı ciddilik.

"HANGİSİNE İNANACAĞIZ"

Önce Sağlık Bakanı çıkıyor, 'böyle bir düşüncemiz yok' diyor, sonra AK Parti genel başkanı çıkıyor, 'Sağlık Bakanlığı önerdi' diyor. Sonra Recep Bey çıkıyor, 'günlük vaka sayısı yeniden yükselince bu kararı aldık' diyor, Tayyip Bey çıkıyor 'gönlüm razı olmadı' diyor, Erdoğan 'sokağa çıkma yasağını iptal ettim' diyor. Şimdi bunun hangisine inanacağız, hangisine güveneceğiz? Recep Bey'e mi, Tayyip Bey'e mi yoksa Erdoğan'a mı? Bu ülke yönetimindeki savrulmayı çok açık seçik biçimde ortaya koyuyor. Ucube rejim, böyle dönemlerde ne çok ihtiyaç olan güveni bitiriyor. tek bir kişinin aklını herkesin aklının önüne koyarsanız işte böyle olur.

Milletin feryadını duymuyorlar. Bu kibir hastalığı ile malul olmuş yönetim, milletin derdine derman bulamadıkça çareyi siyasi tuzaklarda ve kumpaslarda arıyor. Toplumu kutuplaştıran, muhalefeti düşman gibi gösterip öcüleştirmeyi amaçlayan bu iktidar, gerçek ötesi popülist siyasetle ayakta kalabileceğini zannediyor. Hızla otoriterleşiyor, ülkemizi her geçen gün biraz daha dünyadan koparıp içe kapatıyor.

"AÇIKÇA CHP DÜŞMANLIĞIDIR"

Enis Berberoğlu'nun milletvekilliğinin düşürülerek tutuklanması hakkında konuşan Öztrak, "Dün TBMM'de bu müflis bezirgan siyasetinin yeni bir senaryosu sahneye kondu. Demokrasi ve milli irade ayaklar altına alındı. Enis Berberoğlu'nun milletvekilliğinin düşürülmesi, 20 temmuz sivil darbesinin yeni bir adımıdır.

Meclis tutanaklarına da yansıdığı gibi, Enis Berberoğlu hakkında yapılan siyasi ve askeri casusluk iddiaları düşmüştür. Verilen cezanın gerekçesi, gizli kalması gereken bilgileri açıklamaktır. Ama her zamanki gibi, Saray'ın mafyatik trolleri gece devreye giriyor ve arkadaşımızı mahkemenin bile delil bulamadığı casusluk suçlaması ile sabaha kadar sosyal medyada linç etmeye çalışıyorlar.Enis Berberoğlu'nun milletvekilliği, bu davalarla ilgili yargılanan diğer şahıslarla ilgili suçlama kalmamışken, Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuş karar beklerken Meclis'in geçmiş içtihatları ve uygulamaları da yok sayılarak düşürülmüştür. Hele gece yarısı arkadaşımızın apar topar evinden gözaltına alınması tam bir zulümdür. Şahsi bir garezle yapılmıştır ve açıkça CHP düşmanlığıdır. Hiç kimsenin şüphesi olmasın, ip koptuğu yerden bağlanır ve hak, batıla galip gelir. Millet iradesi ile inatlaşanlara, millet sandıkta gereken dersi verir." dedi.

"AMERİKALIYA HAK GÖRDÜĞÜNÜ NEDEN KENDİ VATANDAŞINA HAK GÖRMEZSİN"

ABD'de yüzbinlerce insan 'nefes alamıyorum' diyerek sokağa döküldü. Bu olaylar bizim ülkemizdeki Saray hükümetinin siyasi riyakarlığını görme imkanını da verdi. Başkentin göbeğinde Kızılay'da es kaza 20 kişi bir araya gelse gaza ve tazyikli suya boğan Saray, Amerika'daki gösterilerden sonra barışçıl protestonun bir hak olduğunu söylemeye başladı.

Türkiye'de muhalif gördüğü her basın kuruluşunun başına RTÜK ve Basın İlan Kurumu sopası ile vuran hükümet, Amerika'daki gösterilerden sonra basın özgürlüğünün öneminden söz etmeye başladı. Türkiye'de eşitlik, özgürlük ve adalet taleplerine demir parmaklıkla cevap veren Saray hükümeti, Amerika'da ortaya çıkan bu talepleri meşru görmeye başladı. Peki sormazlar mı, 'Amerikalılar için istediğin bu hakları kendi vatandaşların için neden istemezsin. Amerikalıya hak gördüğünü, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına neden hak olarak göremezsin. Yapılan iş ortada. Tek adam rejiminin Türkiye'yi getirdiği yer fiili diktatörlüktür."

BERAT ALBAYRAK'IN ÇİN ÖRNEĞİNE TEPKİ

Berat Albayrak'ın Çin'i örnek göstermesine tepki gösteren Öztrak, "Şimdi Saray'ın damadı, bu fiili diktatörlüğün milletin işine, aşına verdiği zararı örtebilmek için 'dünyada en fazla sermaye çeken ülkede demokrasi yok' demiş. Herhalde kastettiği ülke Çin. Ama bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak işte böyle bir şey. Saray sosyetesinin başına ve damadına tavsiye ederim, arada bir Türkiye'nin de üyesi olduğu uluslararası kuruluşların veri tabanlarına bakmaya da zaman harcasınlar.

Sadece TÜİK'e bakmasınlar, kendi ürettikleri istatistiklere bakmasınlar. O zaman fikir sahibi olmadan önce bilgi sahibi de olurlar. Dünya üzerindeki 185 ülke içinde Çin, milli gelirine oranlar en çok doğrudan yabancı sermaye çeken ülkeler liginde 124. sırada, Türkiye ise hemen ardından hemen onun ardında. Yerimiz zaten Çin'in hemen arkası.

Hadi Saray'daki ve damadı okumayı ve araştırmayı sevmiyor, danışmanları baksınlar. Dünya'nın insani gelişmişlik seviyesi en yüksek hangi ülkesinde -bırakın bizdeki gibi tek adam rejimini- başkanlık sistemi var? Ben söyleyeyim sıfır. Dünyanın en müreffeh 10 ülkesinden 9'u parlamenter demokrasi ile, geriye alan İsviçre ise doğrudan demokrasi ile yönetiliyor. İnsani gelişmişlikte sona kalan 10 ülkeden hiç biri parlamenter sistemle yönetilmiyor. Ya başkanlıkla ya da yarı başkanlık sistemi ile yönetiliyor." dedi.

Öztrak konuşmasını şöyle sürdürdü:

Sosyete damat hiçbir şey yapamıyorsa, Kayınpederinin tek adam parti devleti rejimine hız verdiği, 2014’ten bu yana ülkemizin milli gelirindeki erimeye bir baksın.2013’te 950 milyar dolar olan milli gelir, şimdi 750 milyar dolara kadar düştü. Bu yıl çok muhtemel, 700 milyar doların bile altına inecek. Sadece son altı yılda tek adamlık hevesinin neden olduğu ekonomik kaybımız 200 milyar dolar.

İşte biz; milletimizin cüzdanı dolsun, “mutfakta tencere boş kalmasın” diye güçlendirilmiş parlamenter demokrasi diyoruz. Hukukun üstünlüğü ve kuvvetler ayrılığını savunuyoruz. Tek adam parti devleti rejimi elbisesi, Türkiye gibi koskoca bir ülkeye dar geldi. Günyüzü göstermedi. “Türkiye’ye nefessiz bırakan” bu rejimle, hem aşımız hem de işimiz küçüldü. Zırva tevil kabul etmez. Bugün yaşadığımız ekonomik ve siyasi buhranın ardında bu kibirli yönetimin; milleti bölerek, kutuplaştırarak, ötekileştirerek koltuğunda oturma hırsı var. Ülkemizde saray sosyetesi dışında mutlu olan kimse yok. Kamu kaynakları bir avuç yandaş için seferber edilirken, millet tabaklarda kalan artık yemeklerin peşinde sokaklarda bağırıyor. Ama saray sosyetesine mensup bir başka damadın başına geçirildiği TÜİK, “Mayıs ayında gıda fiyatları artmadı” diyor.

Çarşıda pazarda meyveye, sebzeye, ete ne ödediğini bilen vatandaş da isyan ediyor. Millet son bir yılda kahvaltı sofrasında, demlediği çayın fiyatının yüzde 25, masaya koyduğu beyaz peynirin fiyatının yüzde 23, sahana kırdığı yumurtanın fiyatının yüzde 26, masaya getirdiği reçelin fiyatının yüzde 23 arttığını yaşıyor. Öğlen yemeği için bir makarna haşlamaya kalksa, makarnanın fiyatının son bir yılda yüzde 28 arttığını, onun üstüne sarmısaklı bir yoğurt dökse, sarımsağın fiyatının yüzde 110 arttığını, akşam masaya bir bulgur pilavı koysa, bulgurun fiyatının yüzde 30 arttığını biliyor Pilavın yanına etsiz bir kuru fasulye koymaya kalksa, fasulyenin fiyatının yüzde 39 arttığını görüyor.

Para milletin cebinden çıkıyor ama TÜİK, “sen ona bakma, son bir yılda gıda fiyatları yüzde 12,6 arttı” diyor. Diğer yandan ülkenin iş gücü de eriyor. Şubat ayında 2 milyon yurttaşımız işgücünün dışına çıktı. İnsanlarımızın iş bulma umudu kalmadı, artık iş bile aramıyor.

Gerçek işsizlerimizin sayısı 9 milyonu aştı. Önümüzdeki hafta Mart ayı işsizlik rakamları açıklanacak. Sayın Erinç Yeldan ve Ebru Voyvoda’nın son yaptığı çalışma da diğer çalışmalar gibi korkunç bir işsizlik dalgasının yaklaştığına işaret ediyor. 2020’de işsizler ordumuza 6 milyonun üzerinde yurttaşımız eklenebileceği hesaplanıyor. Böyle bir işsizlikle birlikte, büyük bir yoksulluk dalgasının gelmesi kaçınılmaz. Sorun çok ciddi. Ama saray sosyetesinin umurunda değil. “Başka ülkeler ne yapıyor” diye merak dahi etmiyorlar. Ezberlerini bozmuyorlar. Zaten borca batan milletimizi daha fazla borca batırarak, yalancı bahar yaratma peşindeler. Damat bakan kamu bankalarının reklam yüzü gibi sürekli kredi paketi açıklıyor. Ekonomiyi, borç vermekten ibaret zannediyor.

“Karşılaştığımız sorun sıradan bir sorun değil; Pansumanla, aspirinle bu sorun aşılamaz” demekten dilimizde tüy bitti. Ama nafile. Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur. Hala milleti kamu bankaları üzerinden borçlandırıp çarkları döndüreceklerini sanıyorlar. Millete bir hafta tatil için 18 ay vadeyle kredi açıyorlar. Millet bir hafta tatile gidip, tatil parasını 18 ayda ödeyecek duruma düştüyse, o ekonomi zaten bitmiştir. Amaç günü kurtarmak mı, yoksa salgının ardından hızla toparlanmak için ülkenin üretim kapasitesi ve yeteneklerine sahip çıkmak mı?

Borçlunun döşeği ateşten olurmuş. 18 yıldır milletimiz zaten boğazına kadar borca batırıldı. Borçla toplumsal rıza yaratmaya çalışan bir iktidar var. Şimdi millet “bu borçları nasıl ödeyeceğim” diye kara kara düşünüyor.

AK Parti iş başına gelmeden, 2002’de; ülkemizde her çocuk 1.964 dolar dış borçla dünyaya geliyordu. Şimdi her çocuğumuz 5.291 dolar dış borçla doğuyor. 2002’de ailelerin tüketici kredisi ve kredi kartı borcu 6,6 milyar TL idi. Şimdi aynı borç 633 milyar TL’ye çıktı. Milli gelire oranı da aynı dönemde yüzde 2‘den yüzde 14’e yükseldi. İşsizliğin ikiye katlanacağının beklendiği bir ortamda, bu borçlar nasıl ödenecek? Kamu bankaları yüzde 9’lara varan faizle mevduat toplayıp, bunu yüzde 6,5 faizle kredi dağıtıyor. Krizi aşmak amacıyla kamu bankaları aşırı istismar ediliyor.

Korkarım, oluşan kamu zararları da saklanıyor. Türkiye buna benzer süreçleri 1990’larda yaşadı ve bedelini 2001 krizinde ağır ödedi. 2001 krizinden hemen sonra bankacılık sistemimiz yeniden yapılandırıldı. Bankaların mali yapılarını güçlendirmek için milletimiz 47,2 milyar dolarlık bir maliyete katlandı.

Güçlendirilen mali yapı güçlü bir düzenleyici ve denetleyici çerçeveyle tahkim edildi. O gün alınan tedbirler sayesinde, bankacılık sisteminin güçlü mali yapısı, ekonomimizin en önemli içsel dayanıklılık noktalarından biri oldu. O gün çok zor elde edilen bu kazanımlar, şimdi bozuk para gibi harcanmamalıdır. Kamu bankalarına bir görev zararı verilecekse, bunların karşılığı mutlaka bütçeye konmalıdır. Saydam olmayan işlemlerden kaçınılmalıdır. Ama bu yılın ilk dört ayında kamu bankaları üzerinden 44 milyar dolarlık döviz satışı yapıldığını, ilgili kurumlardan değil, uluslararası haber ajanslarından öğreniyoruz.

Geçtiğimiz yılın başından bu yana satılan döviz miktarı ise 77 milyar dolarmış. Kamu bankaları eliyle 77 milyar dolar kimlere, kaça satıldı? Acaba kimler bu dövizleri ucuza topladı? Bunlar açıklandı mı? Hayır. Böyle kapı arkasında iş tutma politikalarıyla güven sağlanabilir mi? Hayır. Günü birlik ve yarına Allah kerim anlayışıyla alınan, neye hizmet ettiği belli olmayan kararlarla, bu buhranı yönetemezsiniz, yönetemiyorsunuz da zaten.

"PLANIN FARKINDAYIZ, AMA YUMUŞAK BAŞLIYSAK DA UYSAL KOYUN DEĞİLİZ"

Ülkeyi ve ekonomiyi yönetemeyince de CHP’ye saldırıyorsunuz. Mahkemenin casuslukla suçlamadığı milletvekilimize trolleriniz casus diyor. Milletvekilliğini düşürüyorsunuz. Sabaha karşı gözaltına alıyorsunuz. “Kaymakamın başında durduğu soğanlar” nereye gidiyor diye soran ilçe başkanımızı terörist diye tutukluyorsunuz. Minarelerde şarkı çalanı yakalamıyorsunuz, ama sosyal medyada paylaşanı, CHP üyesi diye, bayramda içeri alıyorsunuz. Enis benim 40 yıllık arkadaşımdır. Ne yaparsanız yapın…Ne Enis’ten ne de CHP’den; Kuran için, ezan için, bayrak için, vatan için, millet için, işgalcilere karşı göğsünü siper eden Kuvayı Milliye ruhu dışında bir şey çıkaramazsınız. Bizi sokağa çekmeyi başaramazsınız. Ama yumuşak başlıyız dediysek de uysal koyun olmadığımızı, Bileceksiniz, öğreneceksiniz.

Ne demiş atalarımız: İş bilenin, kılıç kuşananın. Belediyelerimiz hükümetin bıraktığı dayanışma açığını kapatmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Milletimizin sıkıntılarını hafifletmek için gecelerini gündüzlerine katıyorlar. Dayanışmanın ne olduğunu bu sıkıntılı gününde halkın yanında nasıl durulacağını gösteriyorlar. İnşallah yakılan bu çoban ateşleri en kısa sürede büyüyecek ve milletimizin karartılan ufkunu aydınlatacaktır."

Etiketler
Enis Berberoğlu Faik Öztrak Türkiye