AKP'li Çelik: Sosyal medya masum bir alan değil, yasal düzenleme yapılacak
Gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan AKP Sözcüsü Ömer Çelik, tepki çeken sosyal medya düzenlemesine ilişkin "Yasal düzenleme buradaki özgürlük alanını garanti altına almak için yapılır" dedi.
Gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan AKP Sözcüsü Ömer Çelik, tepki çeken sosyal medya düzenlemesine ilişkin "Yasal düzenleme buradaki özgürlük alanını garanti altına almak için yapılır" dedi.
"Burası gerekli bir alan ama masum bir alan değil." ifadesini kullanan Çelik, şunları söyledi:
"Tamamen objektif kriterlere göre işliyor gibisinden bir durum yok. Son zamanlarda da görüyoruz, ideolojik sebeplerle davranabiliyor bu şirketler. Örneğin; Türkiye'de Türkiye'nin Suriye'deki operasyonlarını desteklediği için bazı hesapların kapatıldığını görüyorsunuz. Bu tamamen tarafgir, tamamen ideolojik, hatta Suriye'de iç politikada taraf olmuş bir yaklaşımın ürünü olarak önümüze geliyor."
Hava, kara, deniz ve uzayda olduğu gibi devletlerin siber egemenliğinin de hayata geçmesinin herkesin gündeminde yer aldığını söyleyen Çelik, siber dünyanın, yaşanılan gerçekliğin bir parçası olduğunu ancak zaman zaman da bu gerçekliği manipüle eden, yönlendirmeye çalışan kötü niyetli girişimlerin de odak noktası haline geldiğini belirtti.
Bu durumda devletlerin vatandaşlarını koruma mükellefiyetlerinin ortaya çıktığına belirten Çelik, "Siber dünyanın da demokratik hukuk devletinin demokratik mekanizmalarının içine alınması gerekiyor. Devletlerin siber egemenlik kavramını hayata geçirerek buradaki hukuki alanı düzenlemeleri söz konusu olduğu gibi devletlere dönük saldırıları, o ülkenin vatandaşlarına zarar verecek siber saldırıları engellemek şeklinde de mükellefiyetleri var" diye konuştu.
"HUKUKİ DÜZENLEME İLE TANIŞMIŞ OLACAĞIZ"
Türkiye'de yakın zaman içerisinde sosyal medya üzerinden kişilere dönük saldırıların söz konusu olduğunu söyleyen Çelik, "Çirkin saldırılar bir kere daha gösterdi ki bu alan aslında bütün aileleri, çocukları, ebeveynleri tehdit eden bir alan. Dolayısıyla bütün bunlara karşı vatandaşımızı da koruyacak şekilde kapsamlı bir çerçeve oluşturulması gerekiyor. Bununla ilgili çalışma, Cumhurbaşkanımız talimatı verdi, yakın zamanda Meclis'e gelecek. Meclis'e gelmesi ile birlikte buradaki siber egemenlik alanının Türkiye Cumhuriyeti devletinin kendi vatandaşlarını korumak için yapacağı hukuki düzenleme ile de tanışmış olacağız." dedi.
Çelik, Avrupa Birliği'nde bazı ülkelerin bu konuda çalışmalarını yaptığını, bazılarının da çalışmalarını sürdürdüğünü anımsattı.
Kovid-19 ile mücadele döneminde de sosyal medya üzerinden yanlış bilgilendirmeler yapıldığını ve bunların örgütlü yaklaşımlar olduğunu vurgulayan Çelik, "Fetullahçı Terör Örgütü yoğun bir biçimde sosyal medyada yer alarak bu manipülatif ve provokatif terör faaliyetlerini gerçekleştiriyorlar. Başka terör örgütlerinin de buradaki saldırıları söz konusu olabiliyor. Dolayısıyla bunu düzenlememiz ve bu siber egemenlik kavramını gündemimizde yerli yerine oturtmamız gerekiyor." ifadesini kullandı.
"DÜZENLEME; ÖZGÜRLÜK ALANINI GARANTİ ALTINA ALMAK İÇİN"
Sosyal medyanın tamamen kapatılacağı yönündeki ifadelere ilişkin de Çelik, "Yasal düzenleme buradaki özgürlük alanını garanti altına almak için yapılır." dedi.
"Burası gerekli bir alan ama masum bir alan değil." ifadesini kullanan Çelik, şunları söyledi:
"Tamamen objektif kriterlere göre işliyor gibisinden bir durum yok. Son zamanlarda da görüyoruz, ideolojik sebeplerle davranabiliyor bu şirketler. Örneğin; Türkiye'de Türkiye'nin Suriye'deki operasyonlarını desteklediği için bazı hesapların kapatıldığını görüyorsunuz. Bu tamamen tarafgir, tamamen ideolojik, hatta Suriye'de iç politikada taraf olmuş bir yaklaşımın ürünü olarak önümüze geliyor."
Vatandaşın böyle bir örgütlü saldırıyla karşı karşıya kalması halinde hakkını nerede arayacağını soran Çelik, şirketlerin Türkiye'de muhatabının bulunmadığını anımsattı.
Sosyal medyanın hayır için kurulmadığını, buradan menfaat ve para elde edildiğini ifade eden Çelik, şöyle devam etti:
"Kendi topraklarımızda, kendi siber egemenlik alanımızda gerçekleşen bu faaliyetten birileri gelir elde ediyorsa bunun Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına dönük olarak bir vergi sonucu olması gerekir.
Buradaki özgürlüğü korumak ile buradaki masum olmayan girişimlere karşı bir dijital kalkan oluşturmak arasındaki bu dengeyi bir hukuki düzenleme ile ortaya koymak gerekiyor. Özgürlüğü savunmasız, hiçbir şekilde bu örgütlü gruplar karşısında tek başına bırakamayız."
"TÜRKİYE'NİN EGEMENLİK ALANINI İLGİLENDİREN BİR KONU"
Ayasofya ile ilgili tartışmaları da değerlendiren Çelik, bazı devletlerin Türkiye'nin egemenlik alanı ile ilgili bir mesele olan bu konuya ilişkin açıklamalar yaptığını gördüklerini, bunun diplomatik teamüllere aykırı olduğunu vurguladı.
Çelik, "Bir müzenin asli işlevi olan cami olarak tekrar işlevini kazanması ile ilgili bir toplumsal talep çerçevesindeki bu tartışmalara başka devletlerin diplomatik teamüllere aykırı olarak katılması ve burada taraf belirtmesi kesinlikle onları ilgilendiren bir konu değil. Bu Türkiye Cumhuriyeti'ni, vatandaşlarını, Türkiye Cumhuriyeti'nin hukuk sistemini ve egemenlik alanını ilgilendiren bir konu." diye konuştu.
Ayasofya'nın UNESCO kültürel miras listesinde olduğu, bu nedenle de mevcut haliyle kalması gerektiği yönündeki açıklamaları hatırlatan Çelik, "UNESCO kültürel miras listesi içerisinde olması onların ibadet amacıyla kullanılmasına aykırı değildir. UNESCO kültürel miras listesinde olup da aynı zamanda ibadet amacıyla da kullanılan pek çok yer vardır." değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'nin dünya kültürel mirasını korumak açısından alnı açık devletlerden biri olduğuna dikkati çeken Çelik, hükümetleri döneminde tarihi eser, cami, kilise ve sinagogların restorasyonlarının yapıldığını, azınlık vakıf mallarının iadesi konusunda hiçbir devletin yapmadığı hakkaniyetli, adil ve hukuka dayanan bir tasarruf ortaya koyulduğunu söyledi.
Yunanistan'ın Türkiye'ye bu konuya ilişkin eleştirilerde bulunduğunu anımsatan Çelik, "Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde başkentinde cami olmayan tek ülke Yunanistan'dır ve bu konuda tamamıyla sınıfta kalmış bir ülkedir. Osmanlı eserlerini korumuyor, tam tersine yok etmek için devlet himayesinde bir politika güdüyor. Oradaki Osmanlı camilerinin ne hale getirildiği bilinmektedir. Bize bu konuda kimsenin söyleyecek bir sözü yok. Biz burada hem hukuka hem hakkaniyete hem kültürel mirasa hem de bu geleneklerimizden gelen hoşgörüye uygun davranan bir ülkeyiz." diye konuştu.
Bu konuda Türkiye'nin alnının açık olduğunu vurgulayan Çelik, "Biz bunları bir ibadet mekanı olarak kullandığımızda kesinlikle bu onların evrensel anlamını azaltacak bir sonuç doğurmayacaktır. Hem UNESCO kültürel miras listesindeki o evrensel gücünü ve evrensel şaheserliğini koruyacaktır hem de ibadet mekanı olarak kullanılacaktır." dedi.
"FRANSA SUÇTAN KURTULMA TELAŞIYLA SÖZ ÜRETİYOR"
Fransa'nın Türkiye'ye yönelik suçlamalarına ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Ömer Çelik, "Fransa Libya'da suç işlemiştir ve işlediği suç da oradaki toplu mezarlarla ortaya çıktığı için şimdi kendisini bir insan hakları rolüne büründürüp Türkiye'yi suçlama gibisinden suçtan kurtulma telaşıyla söz üretiyor." diye konuştu.
Çelik, Ruanda'da 1994'te 100 gün içerisinde bir milyon insanın öldürüldüğünü, bunu yapanların Fransa'nın desteklediği hükümet olduğunu hatırlattı.
Devlet arşivlerinden yapılan araştırmalarda çıkan sonuçların Fransa'nın ne olursa olsun Ruanda'yı elinde tutmak için bu insanların katledilmesini teşvik ettiğini gösterdiğine anlatan Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Birleşmiş Milletler Serrac hükümetini ulusal meşru hükümet kabul ettiği halde gittiler gayrimeşru olan Hafter'e destek verdiler. Hafter'in 14 ay boyunca orada işlediği zulümler bugün bu toplu mezarlar olarak ortaya çıkıyor. Burada bir insanlık suçu işlenmiştir, 14 ay boyunca Hafter bu insanlık suçunu işlerken, havaalanını bombalarken, bu toplu mezarların işaret ettiği katliamları yaparken Fransa sustu ama fiilen Hafter'e destek verdi, bunu bütün dünya biliyor."
"FRANSA 14 AYDIR NEREDEYDİ"
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Hafter'in destekçisi olarak sahneye çıktığını dile getiren Çelik, "Hafter sahadan silindikten sonra Fransa çıkıyor diyor ki 'Biz destek vermedik' ya da Macron 'Putin'i Hafter'e destek vermemesi gerektiği konusunda uyardım' diyor. 14 aydır neredeydi? Hafter defterden silindikten sonra bu yaklaşımı üretiyor." dedi.
Yemen'de birçok insan hakkı ihlali olmasına rağmen savaşan taraflara Fransa'nın silah satmaya devam ettiğini anlatan Çelik, "Hem silah satıyorlar hem de oradaki insan hakları ihlalleri konusunda en çok raporu onlar üretiyorlar, en çok seslerini onlar yükseltiyorlar. Ruanda'da yapılana benzer bir suç ortaya koyulmuştur orada." ifadelerini kullandı.
Çelik, şöyle devam etti:
"Toplu mezarların üstünü örtmek için ya da Fransa iç siyasetinde seçim yenilgisinin üstünü örtmek için sürekli olarak çıkıyor Macron, Cumhurbaşkanımızı suçluyor ya da Türkiye Cumhuriyeti'ni bir suç işlemekle itham ediyor. Açık ve net bir şekilde söylüyoruz; Türkiye Cumhuriyeti devleti, Cumhurbaşkanımızın talimatıyla meşru hükümete destek vermiştir, Libya halkının tamamını gözeten bir politika üretmiştir, burada gayrimeşru işler yapanlara destek veren Fransa'dır. Fransa tehlikeli bir oyun oynuyor Libya'da ve Fransa Libya'da suç işlemiştir."
Fransa Dışişleri Bakanının Türkiye ile ilgili yeni yaptırımlar olabileceğine ilişkin sözlerini aktaran Çelik, "Bu yaklaşımlarla hiçbir sonuç almaları mümkün değildir. Türkiye Cumhuriyeti egemen bir devlettir, egemen bir devlet olarak dış politikasına kendisi karar verir. Dış politikada Libya'da verdiğimiz karar meşruiyetin yanında olmuştur." diye konuştu.
Fransa'nın, NATO'nun Fransız gemisi ile ilgili bir konuya ilişkin soruşturma yapmadığını gündeme getirdiğini ve bu nedenle gemilerini çekeceklerini söylediğini anlatan Çelik, şöyle konuştu:
"NATO'ya verdikleri rapor, ifade ettikleri her şey baştan aşağı yalandır. Hiçbir şekilde öyle hedef alma, herhangi bir şekilde hedef durumuna getirme gibi Türk gemisinden Fransız gemisine dönük bir yaklaşım olmamıştır. Tam tersine yakıt ikmali yapılmıştır. Bunu bile bile söylemenin sebebi nedir? Aklınca NATO içerisinde Türkiye'yi hedefe koymaya çalışacak ki NATO yetkilileri de çok net bir şekilde biliyorlar ki Fransa'nın buradaki yaklaşımı hem abartılı hem yanlış bir yaklaşımdır ve tamamen Türkiye konusunda NATO'yu yanıltmakla ilgili bir yaklaşımdır."
Macron'un "NATO'nun beyin ölümünün gerçekleşmesi bir kere daha burada görüldü." sözlerini aktaran Çelik, "NATO'nun beyin ölümünden bahsediyorsan şunu bir ortaya koymak lazım, Türkiye'nin NATO'ya verdiği destek nedir, Fransa'nın verdiği destek nedir? Fransa NATO'ya verdiği destekler konusunda sözünü tutmakta mıdır? Türkiye'nin tutmadığı hiçbir sözü yoktur. Fransa bu konuda maalesef sınıfta kalıyor." ifadelerini kullandı.
Macron'un seçim kampanyasında Fransa'nın kolonyal geçmişinin insanlığa karşı işlenmiş bir suç olduğunu ve özür dilemesi gerektiğini söylediğini hatırlatan Çelik, şunları kaydetti:
"Bütün egemenlik haklarını almışlar 'bağımsızlık verdik' diye bundan bahsediyorlar. Yani bu kolonyal geçmiş dediğimiz şeyi yeniden güncellemeye çalışıyorlar. Kolonyal geçmişi aynen güncellemeye çalıştığın zaman bugünün dünyasında Ruanda'daki katliamın aynısını Libya'da gerçekleştirenlere destek vermek gibi sonuç çıkıyor. Fransa suçludur, o toplu mezarların üstünü Cumhurbaşkanımıza karşı Türkiye'ye karşı haddini aşan saldırılar yaparak örtemezler."
ERDOĞAN NE DEMİŞTİ?
Erdoğan, kızı Esra Albayrak ile ilgili sosyal medyada yapılan cinsiyetçi yorumlara tepki göstererek "Niçin Youtube, niçin Twitter, niçin Netflix, niçin şu bu gibi sosyal medyalara karşı olduğumuzun ne demek olduğunu anlıyor musunuz?" demişti.
Sosyal paylaşım sitelerinin kapatılması gerektiğini söyleyen Erdoğan şu ifadeleri kullanmıştı:
"Aile olarak, birkaç gündür böyle can acıtıcı mesele ile karşı karşıyayız. Önceki gece 8. torunum Hamza Salih dünyaya geldi. Berat Bey evladının doğumunun sevincini sosyal medyada paylaştı. On binlerce kişi tebriklerini ve iyi dileklerini iletti. Ancak sayıca az da olsa bırakın ahlakı, namusu, haysiyeti, insanlıktan nasibini almamış bazı alçaklar, içlerindeki kötülüğü ortaya saçarak bu güzel iklimi kirletmeye çalıştı. Yargı ve emniyet harekete geçerek bunlar hakkında işlem yapmaya başladı. Bir bebek üzerinden ailesine ve onların değerlerine saldıran bu alçakların peşini bırakmayacağız. Her birinden işledikleri suçun hesabını soracağız. Benzer saldırıları daha önce de yaşamıştık. Son yıllarda bu tür ahlaksızlığın artmasında bu mecraların kontrolsüzlüğünün nedeni vardır. Bunlar ahlak sahibi değil. Biz ahlakı yüce, medeniyet değerleri yüce bir devletin torunlarıyız. Bu millete layık olmayan bu gelişmeleri yaşamak, görmek istemiyoruz.
Üzerinde durmamız gereken konu medya ve sosyal medyanın bu tür kokuşmuşluğun aracı haline düşmesidir. Bu mecraların bir düzene sokulması şarttır. Bu millete, bu ülkeye bu tür mecralar yakışmıyor. Biz bunları parlamentomuza getirip, bu tür sosyal medya mecralarının kaldırılmasını, kontrol edilmesini istiyoruz. Küresel firmalar içerikle ilgili her türlü hukuki ve mali sorumluluğu üstleniyorlar ancak Türkiye'den kaçınıyorlar. Bizim ailemizin başına gelenleri 83 milyonun her biri yaşayabilir. Bir kişinin yüzüne karşı ifa edildiğinde suç olan her şey sosyal medyada da aynı şekilde karşılaşmalıdır.
Cinsel istismar, kumar, dolandırıcılık, terör propagandası başta olmak üzere hak arama yolları açık olmalıdır. Milletimize karşı sorumluluklarımızı işletmemiz gerekiyor. 83 milyonun sosyal medya terörü karşısında eli kolu bağlı kalmasını kabul edemeyiz. Bu kapsamda hukuki düzenleme üzerinde çalışıyoruz. Bu mecraların hukuki ve mali muhataplık tesis etmeleri için ne gerekiyorsa yapmalıyız. Erişim engeli, adli ve mali yaptırımları devreye sokacağız. Türkiye muz cumhuriyeti değildir. Yasama dönemi bitmeden bu meseleyi halletmeyi ümit ediyorum. Artık kim ne der yerine, ülkemizin neye ihtiyacı olduğuna bakacağız."