Azmettirici olduğunu reddeden Ömer Ay’ın ifadesi ortaya çıktı
CHP Nevşehir İl Başkanı Zeki Tekiner’in 17 Haziran 1980’de öldürülmesine ilişkin davada hüküm giymesine rağmen, İyi Parti’nin Nevşehir İl Başkanlığı’na getirilen Ömer Ay’ın, cinayetten sonra verdiği ifadeler ve hakkındaki mahkeme kararları açığa çıktı.
CHP Nevşehir İl Başkanı Zeki Tekiner’in 17 Haziran 1980’de öldürülmesine ilişkin davada hüküm giymesine rağmen, CHP’nin ittifak ortağı İyi Parti’nin Nevşehir İl Başkanlığı’na getirilen Ömer Ay’ın, cinayetten sonra verdiği ifadeler ve hakkındaki mahkeme kararları açığa çıktı.
T24'ten Gökçer Tahincioğlu'nun haberine göre, Tekiner cinayetinin azmettiricisi olduğu iddiasını yalanlayarak, “Zeki Tekiner’in öldürülmesinden asla haberim olmadı, asla bir azmettiricilik ve yardımcılık yapmadım. Ancak onu öldüren iki ülkücü kaçak ülkücüydü. O ülkücülere ev tuttum ve iş buldum. Tekiner, milli ve yerli bir adamdı” diyen Ömer Ay’ın, yakalandığı dönemdeki savunmasının bir bölümünü tekrarladığı anlaşıldı. O dönemde de azmettiricilik iddiasını yalanlayan Ömer Ay’ın buna karşılık, azmettirme suçundan hüküm giydiği anlaşıldı. Ömer Ay’ın, Almanya’ya kaçıp iade edildikten sonra yaptığı savunmasında, iki ülkücü öğrencisine silah temin ettiğini, Tekiner’in komünist olduğunu söylediğini, cinayetten sonra kaçmalarını sağladığını ve silahları Kızılırmak’a attığını kabul ettiği ortaya çıktı.
CHP’nin ittifak ortağı İyi Parti’nin Nevşehir İl Başkanlığı’na, CHP Nevşehir İl Başkanı Zeki Tekiner cinayetinin azmettiricisi olduğu gerekçesiyle hüküm giyen Ömer Ay’ın getirilmesine yönelik tartışmalar sürüyor. Tekiner’in kızı Aylin Tekiner’in, İyi Parti ve Ömer Ay’a tepki gösterdiği, CHP’yi de tepki göstermeye davet ettiği yazıyla gündeme gelen olayın ardından, Ömer Ay, şu açıklamayı yapmıştı:
“Zeki Tekiner sağ olsaydı şu an bizim yanımızdaydı. Makul, düzgün, namuslu bir adamdı. Ben asla vurulmasına öldürülmesine de onay vermiş değilim. Bizim Gün Sazak'ın vurulmasından sonra bizim ülkücü camiada bir infial oluştu. Böyle gelişi güzel solcu bildiklerine eylem yaptılar, vurdular, öldürdüler Türkiye'nin her tarafında oldu bu. Zeki Tekiner’in öldürülmesinden asla haberim olmadı, asla bir azmettiricilik ve yardımcılık yapmadım. Ancak onu öldüren iki ülkücü kaçak ülkücüydü. O ülkücülere burada ev tuttum ve iş buldum. Benim bütün olaya katkım bundan ibaret. Onlar davamızın, hareketimizin kaçaklarıydı. Genel merkez tarafından bana gönderilmişlerdi. Ben burada onlara ev tuttum hatta meşruiyet içinde mücadele edilmesi gerektiğini, insan öldürmekle hiçbir netice alınamayacağını, öldürmekle solcuları tüketemeyeceklerine dair nasihatlerde bulunmuş biriyim.Öldürülmesine üzüldüm. Pişmanlık ifade etmedi laflarını ciddiye almıyorum. Kime ifade edeceğim pişmanlığımı...Varıp da öldürülmüş bir adamın çocuklarına diz çöküp 'özür dileriz' mi diyecektim. O zaman ben suçu kabullenmiş olurum ama üzüldüğümü ifade edebilirim. Üzüldüm gerçekten de.Ölümüne üzüldüm. Yanında masum biri de öldürüldü. Zeki Tekiner, bugünün tabiriyle yerli ve milli insandır. Öyle Marksistliği, sosyalistliği yoktu."
“Komünist” diyerek silah vermiş
Ömer Ay’ın bu açıklamalarına karşılık, dava dosyası, azmettirme suçundan hüküm giydiğini ortaya koyuyor. Dosyaya göre, Ülkücü Gençlik Derneği’nin kapatılma ihtimaline karşın Nevşehir’de 9 Mart 1980’de kurulan, genel başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, 2. Başkanı Abdullah Çatlı olan Ülkü Yolu Derneği’nin İç Anadolu Eğitim sorumluluğu görevini üstlenen Ömer Ay,Cumhuriyet Halk Partisi Nevşehir İl Başkanı Av. Mehmet Zeki Tekiner cinayetinde aktif rol oynadı.
Cinayetin ardından sahte pasaportla Almanya’ya kaçan Ömer Ay öldürmeye azmettirmek, silah taşımak, cürüm işleyenleri saklamak ve sahte pasaport düzenlemekten yargılandı. Interpol tarafından kırmızı bültenle aranan Ömer Ay’ı Almanya, iade edilmemesi koşuluyla ‘Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi’ne uyarak 9 Kasım 1982 tarihinde Türkiye’ye iade etti. Ay hakkında Mehmet Ali Ağca’ya sahte pasaport hazırlanması ve Tekiner cinayetini azmettirme suçlarından dava açıldı. Tekiner cinayetindeki rolüne dair yargılama, çeşitli aşamalardan geçtikten sonra, Diyarbakır 7. Kara Kuvvetleri Komutanlığı 1 Numaralı Sıkı Yönetim Askeri Mahkemesi’nin 13.09.1993 tarihli, 1991/16 esas, 1993/9 karar sayılı mahkûmiyet kararı ile son buldu. Mahkemenin gerekçeli kararında, Ömer Ay için, “ısrarla karşıt görüşlülere karşı öldürme eylemi yapmakta kararlı olan asli failler [tetikçiler] Uğur Coşkun ve Mehmet Onur Miman’a maktul Cumhuriyet Halk Partisi Nevşehir İl Başkanı Av. Mehmet Zeki Tekiner’i hedef göstererek suçun işlenmesinden önce asli failin suç işleme kararını uygulamaya sürüklemiştir” denildi. Kararda, Ömer Ay’ın bununla da yetinmeyerek, yine mahkeme kararına göre, “asli fail sanıklara suçun işlenmesine yarayacak silahları temin ederek” “ev tedarik edip eylemi müteakip asli failleri bir araç ile köye gönderip onları gizleyerek” ve “silahları yok ederek” de bu suça katıldığı vurgulandı. Bu gerekçeler ile idama mahkum edilen Ay’ın cezası, eylemi “iştirak” olarak yorumlanarak 20 yıl hapse indirildi. Mahkeme, Ömer Ay’ın herhangi bir pişmanlık göstermemesi nedeniyle cezada başka indirim yapmadı. Ömer Ay, Almanya’dan iadesi sonrası, 7 Aralık 1982 tarihinde tutuklandı, 4 Haziran 1986 tarihinde ise dava henüz bitmeden tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Diyarbakır 7. Kara Kuvvetleri Komutanlığı 1 Numaralı Sıkı Yönetim Askeri Mahkemesi’nin 13.09.1993 tarihli, 1991/16esas, 1993/9 karar sayılı hükmü daha sonradan kesinleşti.
“Silahı ben verdim, Tekiner’in komünist olduğunu söyledim”
Ömer Ay’ın da Almanya’dan iade edildikten sonraki savunmasında, azmettiriciliği reddetmesine rağmen, cinayetteki rolünü açıkça ortaya koyduğu da anlaşıldı. Ay, o dönemki savunmasında şunları söyledi:
“MHP’nin Gümrük ve Tekel Bakanı Gün Sazak öldürülmüştü. Gökhan Çirkin olarak tanıdığım Uğur Coşkun bana geldi, ‘Ömer abi, bakanımızı vurdular, Uşak’ta başkanımız öldürüldü. Biz de karşılık olarak bir şeyler yapalım’ dedi. Kendisini teskin etmeye, eylemin zararlı olacağını, hepimize zarar vereceğini anlatarak vazgeçirmeye çalıştım. Şeref Turan olarak tanıdığım Mehmet Onur Miman, bu göreve talip görünmüyordu ama Uğur Coşkun’un ona da aynı şekilde baskı yaptığını sanıyorum. Benim evimde oldukları bir akşam Uğur Coşkun aynı şekilde baskıya devam etti. Ben de kendilerine birer adet silah verdim. Kendilerine Zeki Tekiner’in komünist olduğunu söyledim. Sonraki gelişmeleri bilmiyorum. 15 gün kadar sonra dernekte olduğum sırada çocuklar geldiler, polisler derneği bastı ve Tekiner’in öldürüldüğünü öğrendim…
“Silahları Kızılırmak’a attım”
…Kendimi iki gence silah verdiğim için suçlu kabul ediyorum ancak onlardan gelen aşırı baskı ve isteğe dayanamayıp bu işe girdim. Pişmanım, benim inandığım ülkücülük ve Türk milliyetçiliğiyle bağdaşmayan böyle bir harekete istemeyerek de olsa katıldım.
…Sanıkları Kayseri’ye götürüşüm ve silahları alarak Kızılırmak’a atışım asla bir koruma, suç delillerini yok etme, sanıkları kanundan kaçırma maksadı taşımıyordu. Silahları atmakla ve kendilerine bir takım tavsiyelerde bulunmakla faydalı olacağımı ve caydırıcı rol oynayacağımı düşündüm. Sanıklar, bir gün bana gelerek Nevşehir’de bekara ev vermediklerini, benim aracı olmamı istediklerini söylediler. Ben de evi istedim, kiraladık…”
Çatlı’yı suçladı, Ağca’ya “Terörist” dedi
Ömer Ay, Tekiner cinayeti dışında, Abdi İpekçi cinayetinin ve Papa’ya yönelik suikast girişiminin tetikçisi Mehmet Ali Ağca’ya sahte pasaport temin etmekle de yargılandı. Bu davada, Abdullah Çatlı ve Zeki Çatlı’yı suçlayan Ömer Ay:
“Sorgu sırasında Zeki ve Abdullah Çatlı kardeşler korunmuş, benim suçlanmam için ne gerekiyorsa yapılmıştır. Abdullah Çatlı, sahte pasaportları kardeşi Zeki Çatlı ile birlikte hazırlamıştır. Pasaport davasında bunu suçlamayı yapan Zeki Çatlı, ne dostumdur ne de ülküdaşım. Kendisi tarafımdan hiç sevilmeyen, selam dahi verilmeyen bir tanıdıktı. Ağabeyinin ülkü ocaklarından uzaklaştırılması sonucu ülkücülere kin ve husumet duyan birisidir… Mehmet Ali Ağca’ya ve onun arkadaşları olduğu bilinen teröristlere pasaport sağladığı iddia ediliyor… Bu davada resmi görevlilerden yardım gören bir sanık suçu bana yüklemiş, bu suçun cezası bana reva görülmüştür…”