'Eyy Recep Bey şimdiden hapı yuttun'
Sözcü yazarıusta gazeteci Emin Çölaşan,geçtiğimiz pazar günü AKP'nin büyük İstanbul mitingine eski başbakan Tansu Çiller'in katılmasını eleştirerek, Erdoğan'ın zor durumda olduğunu yazdı.
Emin Çölaşan, Tansu Çiller'in amacının "Ya ismini gündeme yeniden taşımak, ya da aile boyu ticari işlerinde yaşanan pürüzleri iktidara yaslanıp çözümlemek." olduğunu belirtti.
Emin Çölaşan'ın bugünkü "Tansu yine sahnede" başlıklı yazısı şöyle:
"Sevgili okurlarım, geçtiğimiz pazar günü AKP'nin İstanbul mitingi vardı. Aaa, bir de baktık ki kürsüye çıkanlar arasında Tansu Çiller isimli eski siyasetçi de yer almaktadır!
Bu kadın ilginçtir, her açıdan bir hiç olduğu halde kocası Özer Çiller'le birlikte Türkiye'yi yıllarca yönetmiştir.
O sırada Hürriyet'te idim, Özer'in özel kaleminden aradılar. Benimle konuşmak istiyormuş. Başbakanlık Konutu'na gittim. Makamında beni yaka bağır açık karşıladı.
Hiç unutmam, pabuçlarını çorapsız giymiş ve arkalarına terlik gibi basmıştı.
Ne söyleyeceğini merakla bekliyorum, saçma sapan konuşuyor. Bir ara düşündüm acaba sarhoş mu diye!..
Yarım saatlik konuşmamızın ardından ayağa kalktı. Kibarca def edilirken kendisine sordum “Bana söyleyeceğiniz bir şey var mıydı” diye. Yokmuş, tanışmak istemiş.
Benden sonra Bekir Coşkun'a randevu vermiş, onu da arkasına basılı pabuçlarıyla buyur etmiş.
* * *
Bu ailenin iki yayın organı vardı.
Biri BTV isimli televizyon kanalı, öteki ise Öncü isimli gazete.
Her ikisi de bizlere sürekli söverdi.
Günde sadece iki bin adet satan Öncü her gün önümüze geldiğinde o hakaretleri yüzümüz kızararak okur ve ardından dava açardık.
Ne anamız kalmıştı ne avradımız, ne de hırsızlığımız ve eşcinselliğimiz!
Küfürlerin ve iftiraların böylesine Türk basın tarihi henüz tanıklık etmedi.
* * *
Başbakan Tansu günün birinde bizim Hürriyet ekibini Konut'a çağırmıştı. Oraya özelikle gittim ve kendisine bir soru sordum:
“Hanımefendi iki yayın organınız var, ikisi de sizin adınıza bize küfrediyor. Bu utanmazlık konusunda diyeceğiniz bir şey var mı?”
Verdiği yanıtı ömrüm boyunca unutamam… Suratı zevkten dört köşe oldu ve aynen şöyle dedi:
“Aaaa öyle mi, benim hiç haberim yok vallahi! Ben onlara söyleyeyim de bir daha size küfretmesinler!”
Kendince alay ediyordu.
İçimden “Yuh ulan sana” diye bağırmak geldi ama o ortamda bağıramazdım ki…
* * *
Fetullah'ın en has adamlarından biri idi… Yıllar sonra binlerce insanın başına bela edilen Bank Asya'nın açılış töreninde Recep Bey ve Fetullah'la birlikte kurdeleyi kesenler arasında o sırıtkan suratıyla Tansu da vardı.
Bu memlekette yıllarca başbakanlık yaptı, terörle mücadele dışında bir tek hayırlı işe imza atamadı.
Onu en iyi tanıyanlar arasında rahmetli Demirel vardı, günün birinde Tansu'yu yanından kovmak zorunda kalmıştı.
* * *
Tansu-Özer ikilisi bir yandan devleti yönetir, öbür yanda ise ticaret yapardı. Şirketleri vardı, Kuşadası gibi yerlerde büyük araziler kapatırlar, sonra da bunu inkâr etmekten utanmazlardı. (Bakınız: Suna Pelister Çiftliği!)
Yapı kooperatifleri kurup yüzlerce kişiyle mahkemelik olmuşlardı.
Birileriyle mahkemelik olunca işi hemen BTV ile Öncü gazetesine devreder, küfür yağmuru başlatılırdı.
* * *
Arkadaşın marifetleri bu kadarla da bitmiyor.
Örtülü ödenek devlet sırlarından oluşan, miktarı sonsuz olan büyük bir paradır. Örtülü ödenekten harcanan paralar için fiş, fatura vesaire gibi belgeler gerekmez.
Tansu döneminde örtülü ödenek parası sadece başbakan tarafından harcanırdı.
Günün birinde çok önemli bir gazetecilik olayına imza atmıştım.
Tansu, örtülü ödenekten tam 500 milyar lirayı Selçuk Parsadan isimli bir dolandırıcıya kaptırmıştı. Bugünkü değeriyle milyonlarca dolar.
* * *
Olay doğru çıktı, Türkiye ayağa kalktı ve Selçuk Parsadan konuştu:
“Ben kumarbazım. Tansu'dan dolandırdığım örtülü ödenek parasını kumarda yedim. Hakkını helâl etsin!”
Dönemin başbakanı bu sorumsuzluğunun hesabını hiçbir zaman veremedi.
* * *
Evet, geçtiğimiz pazar günü Tansu Hanımı televizyon ekranında gördük. Recep Bey'le birlikte kürsüye çıktı ve “Milli bir şuurla buradayım” dedi.
Milli şuur ve Tansu!..
Vay anasını sayın seyirciler…
Bu konuda daha fazla ne diyeyim!
* * *
Aile boyu şirketleri, Kuşadası çiftlikleri, dolandırıcılara kaptırdığı örtülü ödenek paraları…
Ve taa 7 Ocak 2011 tarihli (Tansu Çiller'e açık mektup başlıklı) yazımda kendisine sorduğum bazı sorular. O sırada Demokrat Parti merkez sağı temsil eden çok önemli bir parti. Kurultayı yapılacak ve genel başkan seçilecek:
“…Tansu Hanım, sekiz yıldan bu yana ortalıkta bir AKP iktidarı var. Demokrat Parti Kurultayı'na bir hafta kaldı ve sizden henüz tık yok. Yaslanmışsınız Boğaz'daki muhteşem yalınıza, aile boyu şirketler kuruyor, ticaret yapıyor ve büyük paralar kazanıyorsunuz…
Siz Demokrat Parti'nin içine AKP tarafından sokulacak bir Truva atısınız. Başkan olursanız kaleyi içinden fethedip Tayyip'e teslim edecek ve merkez sağın içini boşaltacaksınız.
Özer Çiller sizin Tayyip'le sık sık görüştüğünüzü ve kendisine danışmanlık yaptığınızı söyledi…”
Korktu ve neyse ki başkanlığa soyunması mümkün olmadı.
* * *
Pazar günü Recep Bey'in İstanbul mitinginde “Milli bir şuurla” boy gösteren Tansu işte budur.
Amacı neydi? Ya ismini gündeme yeniden taşımak, ya da aile boyu ticari işlerinde yaşanan pürüzleri iktidara yaslanıp çözümlemek.
Eyy Recep Bey, işin Tansu'ya ve onun gibilere kaldıysa sen şimdiden hapı yuttun demektir!