Kılıçdaroğlu'ndan yeni 'kantin solcuları' açıklaması: Bana göre solculuk...

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Mustafa Balbay'a gündeme ilişkin açıklamalarda bulunarak "Kantin solcuları" sözlerine açıklık getirdi.

Kılıçdaroğlu'ndan yeni 'kantin solcuları' açıklaması: Bana göre solculuk...

Cumhuriyet yazarı CHP eski Milletvekili Mustafa Balbay, 50'inci kitabı Küre-selleşme kitabını paylaşmak için gittiği CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile gündeme ilişkin söyleşi gerçekleştirdi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet muhabiri İpek Özbey'e verdiği röportaj sırasında kullandığı "Bu eleştirileri yapanların pek çoğunun solculuğu “sözde” solculuktur, gardrop Atatürkçülüğü gibi, gardrop solculuğu, kantin solculuğudur" sözlerinin ardından başlayan "Kantin solcuları" tartışmasıyla ilgili konuştu.

KILIÇDAROĞLU: BUNU YAPMIYORSAN SOLCU OLAMAZSIN

Kılıçdaroğlu, "Nadir Nadi’nin ‘gardırop Atatürkçülüğü’ tanımına benzer bir tanım olarak kullandım onu. Bana göre solculuk halkın arasında olmak, ezilenlerin sorunlarını dile getirmektir... Bunu yapmıyorsan solcu olamazsın" dedi.

Mustafa Balbay'ın CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile gerçekleştirdiği söyleşiye yer verdiği "Kılıçdaroğlu ile tarih, gündem, gelecek üzerine..." başlıklı köşe yazısı şöyle:

"CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’yla kendi yazılarına da yer verdiğimiz “Küre-selleşme” kitabımızı paylaşmak üzere yaptığımız görüşmede konu doğal olarak güncel tartışmalara geldi.

Kitabı iletirken, “sürekli yazıyorsunuz” diye gülümseyince mütevazı karşılık vermeye çalıştık:

- Henüz 50. kitap!

Arkadaşımız İpek Özbey’e verdiği röportajın yankılarından genel olarak memnun olduğunu vurguladı ama “kantin solcuları” tanımına açıklık getirme gereği duydu:

“Nadir Nadi’nin ‘gardırop Atatürkçülüğü’ tanımına benzer bir tanım olarak kullandım onu. Bana göre solculuk halkın arasında olmak, ezilenlerin sorunlarını dile getirmektir... Bunu yapmıyorsan solcu olamazsın...”

CHP’nin 37. olağan kurultayının belgesi olan “Cumhuriyetin İkinci Yüzyılına Çağrı” manifestosunun gelecek için iyi bir yol haritası olacağına olan inancımızı vurgulayınca “şuna üzüldüm” dedi, devam etti:

“Kurultayın ertesinde bunun kamuoyunda tartışılacağını, daha geniş yer bulacağını düşündüm ama Muharrem İnce’nin çıkışı bunu engelledi. Arkadaşlara söyledim, kesinlikle polemiğe girmeyin diye... Beklediğim gibi devam etti. Önümüzdeki günlerde o manifestoyu topluma mal etmek için çaba harcayacağız...”

Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı adaylığına verdiği yanıtın farklı yorumlarla tartışılmasını değerlendirirken söze, “Beni en iyi Orhan Bursalı anladı” diye başladı. Bursalı, 18 Ağustos tarihli “Kılıçdaroğlu, Gül Meselesi, Program ve Cephe” başlıklı yazısında, Gül’ün ve İnce’nin adaylık tartışmasının geride kaldığı çıkarımını yapmıştı.

“Cumhurbaşkanı adaylığıyla ilgili en azından yolyöntem konusunu netleştirmezseniz başınız çok ağrımayacak mı” sorumuza şu karşılığı verdi:

“Şu anda bir ittifakın içindeyiz. Cumhurbaşkanı adaylığı gündeme geldiğinde önce ittifak içindeki partilerin genel başkanları ile konuşuruz. Burada iki yol var: Her parti kendi adayını mı çıkaracak, ortak aday mı çıkacak? Bu tercihe göre aday belirleriz. Bunun da öncesinde nasıl bir cumhurbaşkanı istiyoruz sorusuna ortak bir yanıt bulacağız. Cumhurbaşkanı devletin başı olarak birleştirici, temsil sorumlulukları alan bir konumda olmalı. Asıl icracı başbakan olmalı. Bugünkü sistemin yanlışları yaşanarak da görüldü. İyi anlatabildiğimizde toplum bizim önerimizi tercih edecektir...”

Üçüncü aydınlanma dönemi

Kılıçdaroğlu, Cumhuriyetin ikinci yüzyılında kurulacak iktidarın ne yapması gerektiğini oldukça geniş bir tarihsel derinlik içinde biçimlendirdi:

“Bugüne dek iki büyük aydınlanma yaşadık; ilki 13. yüzyılda Mevlana, Hacı Bektaş, Yunus Emre ile... O dönem bugüne de ışık tutan büyük bir Anadolu aydınlanması yükseldi. İkincisi Atatürk’le. Mustafa Kemal’in başardıklarını bugünkü kuşaklara tam olarak anlatabildiğimizi söyleyemeyiz. Şimdi üçüncü aydınlanma dönemini gerçekleştirme sorumluluğumuz var. Bunu hiçbir ayrım yapmadan demokrasiye inanan bütün kesimlerle birlikte başaracağız.”

Kılıçdaroğlu, toplumun ve siyasetin laiklik konusunda da ortak bir paydada buluşma sürecinde olduğu görüşünde. “Artık laikliğin din ve vicdan özgürlüğü olduğu, bunun dinsizlik anlamına gelmediği görüşü kabul görüyor. Atatürk’ün dine olan saygısı biliniyor. Bu konuda bir olumsuz yaklaşım toplumdan tepki görüyor. Türkiye’de laiklikle ilgili bir tartışma olsun istemem” diye değerlendirdi.

‘Kurtuluş Savaşı anılarını okuyorum...’

Kemal Bey, bugünkü iktidara karşı mücadele ederken bir kaygısının da yakın tarihin iyi bilinmemesi olduğunu vurguladı, şunları söyledi:

“Cumhuriyeti kuranlar yumurta satıp fabrika yaptılar. Hem de ne fabrikalar... Etimesgut burada, Kayseri Uçak Fabrikası, Karabük, Eskişehir... Bunları zaman zaman dile getirdiğimde bana belgeler, fotoğraflar gönderiyorlar. Şeker fabrikaları, Sümerbank her birinin kuruluşu bir destan... Bugünlerde 1952 yılında basılmış, Sel Yayınları’ndan çıkan Kurtuluş Savaşı anılarını okuyorum. İçinde Yunus Nadi’nin, Celal Bayar’ın, Falih Rıfkı’nın anıları var. Bunları mutlaka bugünkü kuşaklarla buluşturmak gerek...”

Atatürk’e, Kurtuluş Savaşı’na saldıranlara bakışı şu:

“Onlar Kurtuluş Savaşı’na karşı çıkan, katılmayan anlayışın devamı... Katılmamanın ezikliğini saldırarak gidermeye çalışıyorlar.”

Kurtuluş Savaşı’nda öne çıkan şehirlere de gönderme yaparak şöyle diyor:

“Örneğin Samsun, Erzurum çok anlamlı işlevi olmuş şehirler. Bugünkü kuşaklara Cumhuriyetin kuruluşunu daha iyi anlatsaydık, bu gibi şehirlerimizde daha farklı bir siyasal iklim olurdu...”

Bu noktada sözü yeniden “üçüncü aydınlanma dönemi”ne getirdi:

“Bunu başaracağız. Bunun toplumsal altyapısı var. Sokakta sorsak; padişaha kulluk mu etmek istersin devletin eşit bireyi, özgür bir yurttaşı mı olmak istersin? Cevabı bellidir. Kadınlar, ikinci sınıf vatandaş olmayı mı tercih eder? Elbette hayır... Osmanlı ne yazık ki eğitime önem vermedi. Bunun ağır sonuçlarını yaşadık. Bugün de eğitimsizlik, karanlığın en önemli nedeni...”

‘Toplum önde CHP yanında...’

Kılıçdaroğlu, iktidara karşı yer yer yükselen toplumsal tepkinin, “CHP eylemi” damgası taşımamasına büyük özen gösteriyor. Şöyle dedi:

“Örneğin çevre konusunda çok bilinçli bir duyarlılık var. Bir semtte, bir köyde iktidarın çevreye zarar veren adımına tepki konduğunda bizim arkadaşlarımız öne geçince eylem CHP’nin bir çıkışı gibi algılanıyor. Halbuki halkın önde olması, CHP’nin, bizim arkadaşlarımızın onların yanında olması, desteklemesi gerekir...”

Kemal Bey, bu yaklaşımını siyasetin pek çok alanında ortaya koyuyor. Millet İttifakı’nın yaşaması, büyümesi için de CHP’yi dengeli bir yerde tutmaya özen gösteriyor. Barajın yüzde 50’ye çıkması bunda önemli etken. İttifakı genişletmek, CHP dışındaki “dostları” da çoğaltmayı gerektiriyor. Bunu yaparken siyaset sahası olarak “CHP’nin içi dar çevresi geniş” bir görüntünün ortaya çıkması uzun vadede CHP’nin yararına görünmüyor.

Kılıçdaroğlu’nun tarihi ve felsefi yaklaşımlarla da bezediği hedefleri sağduyulu, solduyulu tüm kesimler için büyük bir toplanma yeri olabilir. Buna CHP’nin dışından katılacaklar çok kıymetli... Bunun yanında CHP’nin içinden aktif katılacaklar, bugün görünenden çok daha fazla olabilir.

Kim bilir Kemal Bey belki şöyle bir cümle kurmayı da düşünür:

“Dostlarımız ve evlatlarımızla iktidara geleceğiz!”

İktidarda bir parti yok. Cumhuriyetin tüm kazanımlarını itinayla söküp kendisine elbise dikmek isteyen bir zihniyet var.

Bugün elbet CHP’liler de sosyal mesafeye özen göstermeli ama aralarında siyasal mesafe olmamalı..."

Etiketler
Kemal Kılıçdaroğlu