'İstanbul’u İstanbul’dan yöneteceğiz, birileri gibi Ankara’dan değil'
CHP’nin İstanbul İl Başkanı seçildiği andan itibaren iktidarın ve özellikle Erdoğan’ın hedefi haline gelen Canan Kaftancıoğlu, bir yandan kendisine yönelik tehditlerle boğuşuyor, bir yandan İstanbul’u yeniden CHP’ye kazandırmak için çalışıyor
CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoglu Cumhuriyet'ten Hilal Köse ve Hazal Ocak'a konuştu.
İşte o röportaj
CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoglu, saldırı ve tehditlere aldırmadan seçilir seçilmez işe koyuldu. Hedefi İstanbul’u hak ettiği yönetime kavuşturmak. Kararlı ve inançlı. Bu duruşu bile iktidar sahiplerini tedirgin etmeye yetiyor. “Hak mücadelesi verenlerin katledildiği bir Türkiye’de bana yapılanlar açıkcası beni şaşırtmadı” diyor. Hem devletin en yüksek makamlarından hedef gösteriliyor hem de devlet tarafından korunuyor. Hiç istemediği halde emniyet kendisine bir koruma polisi tahsis etmiş. Kaftancıoğlu ile bir araya geldik. İstanbul’u, seçimleri ve daha pek çok konuyu masaya yatırdık.
- Öncelikle çalışmalarınızdan bahsedelim isterseniz...
Göreve başladığımızdan beri nefes almadan çalışıyoruz. Talep açtığım ilk gün demiştim ki “Biz bundan sonra söylediklerimizi yapacağız. Yapmayacaklarımızı da söylemeyeceğiz.” Bunun için de nefes almadan çalışmaya devam etmemiz gerekiyor. Neler yapıyoruz? Kendi içimizdeki mekanizmaları yeniden gözden geçirdik. Daha planlı programlı çalışmak üzere görevlendirmeleri yaptık. İl binamızın tadilatına başladık. Kurultayımızı da bitirdik. İstanbul örgütü olarak nerede olmamız ve neyi yapmamız gerekiyorsa onlara dair çalışmalarımıza devam ediyoruz.
- Güne kaçta başlıyorsunuz?
Ben zaten oldukça erken kalkarım. Her gün 06.30’da benim için gün başlıyor. Göreve geldikten sonra uyku saatim birazcık azaldı. Günde ortalama 4 saat uykuyla ancak işleri kısmen yoluna koyabiliyorum. Günün kaçta biteceği belli olmuyor.
- Aileniz 2019’a kadar Canan’ı kaybettik diye mi düşünüyor?
Evet, çok haklısınız. Pek mutlu olmamakla birlikte ‘Türkiye kazanacaksa eğer biz bu durumu memleket adına kabul ediyoruz’ diyorlar. En azından şimdilik. İleride duyguları ne olur bilemiyorum.
- İl başkanlığı koltuğuna oturmak hayaliniz miydi?
Bugüne kadar hiçbir koltuğa oturmak ya da oturmamak üzerine hayalim olmadı. İstanbul İl Kongresi’ne yaklaşılan dönemde de adaylık gibi bir düşüncem yoktu. Yaşamım boyunca çok az yere talep açmışımdır. Bir işi benden daha iyi yapacağını düşündüğüm insanların talep açtığı yerde de hiç talep açmışlığım yoktur. Kongre sürecinde, örgütten birlikte siyaset yaptığımız, birbirimizi tanıdığımız, mücadelelerimizi ortaklaştırdığımız arkadaşlarımız beni ikna ettiler.“Bu bir görev ve sen bu görevden kaçamazsın” demeleri üzerine, açıkçası kongreye kısa bir süre kala karar verdim.
- Ya seçimi kazandıktan sonra olanlar?
Türkiye’de hak mücadelesi veren insanların geçmişte de bugün de saldırıya uğradıkları, katledildikleri gerçeği karşısında bana yapılan saldırılar da beni şaşırtmadı. Bu saldırılar, ne yazık ki bir takım yalanlar üzerinden üretildi. Giderek seviyesizleşti. O tweetler olmasa ben eminim ve inanıyorum ki saldıracak başka şeyler bulunacaktı. Bir kadının, yeni bir kadın siyasetçinin çıkıp iddia ortaya koyması, ‘Ben de varım’ demesi, erkek egemen bakışı rahatsız edecekti. O nedenle gürültülü geldim ama her yerde söylediğim gibi çevreye verdiğim rahatsızlıktan dolayı son derece mutluyum.
- Cumhurbaşkanı Erdoğan en büyük tepkiyi verdi… Bu sizi öfkelendirdi mi?
Ben kendisini AKP’nin genel başkanı zannediyordum. AKP’nin İstanbul İl Başkanı da kendisiymiş herhalde. Kendileri bilir. Hiç öfkelendirmedi. Çok açık söyleyeyim. Öfkeyle siyaset yapanların ne durumda olduğunu Erdoğan’dan görüyoruz. Ben öfkeyle siyaset yapmıyorum. Herkese her şekilde öfkelendiği için, bana da öfkelenmiş olmasından dolayı sadece gülüyorum.
- Çok güzel de destek aldınız...
Cumhurbaşkanı sağolsun... Bugün hem örgütümüzde, hem de partili olmayıp CHP’ye destek vermiş gönüllülerimizde, hep birlikte çalışalım duygusu var. Benim görevim de bu duyguyu örgütlemek. Genel Başkanımızın da söylediği gibi ev ev sokak sokak yapacaklarımızı anlatmak... Bunu yaptığımızda zaten işin zor kısmını başarmış olacağız. İşimiz bir anlamda da kolay aslında. Çünkü bir umut ve inanç var. O inancı örgütlemek de bizim işimiz.
- Tehdit mesajlarıyla ilgili işlem yapıldı mı?
Çok ciddi tehdit mesajları aldım. Halan devam eden mesalar var. Daha da acısı aileme dönük tehdit mesajları geldi. Biz bu topraklarda insanların tehdit mesajlarından sonra nasıl katledildiklerini de biliyoruz. Demirden korksaydık trene binmezdik. Bütün tehdit mesajlarıyla ilgili tek tek başvuru yaptım. Yasal süreç devam ediyor. Mesajların önemli bölümü Aktrollerden gelenlerden oluşuyor.
HUKUK MÜCADELESİ VERİYOR
- Hakkınızda açılan soruşturma ne aşamada?
Bir kaç tane soruşturma var. HDP’nin eş başkanları tutuklanınca bir parti meclisi bildirisi yayınlamıştık. Bu nedenle ‘Halkı kin ve düşmanlığa teşvik’ ve ‘Cumhurbaşkanı’na hakaret’ten açılmış bir soruşturma vardı. İl başkanı olduktan sonra soruşturmalar katlanarak artıyor. Tazminat davası da var. Yasal süreç devam ediyor.
- Tazminat davası niçin açıldı?
Çok trajikomik şeyler. Bana ait tweetlerle ilgili. Örneğin 2012 yılında Fethullah Gülen’le ilgili şöyle bir tweet atmışım: “Koskoca memleketi ilkokul mezunu, şizofren bir meczuba yönettirdin ama...” Onların bugün söylemeye çalıştıklarını, onlar yan yana, kol kola giderken ta o zaman söylemişim ve bugün sözde FETÖ’yle mücadele eden AKP iktidarı, bunun için bana 50 bin liralık tazminat davası açmış. Ben bu tweetlerin paha biçilemez olduğunu söylüyorum. Örneğin bir tweette “RTE, dindar değil kindar bir nesil yetiştireceklerini söylemişti. Son yaptıklarıyla da bunun ne kadar haklı olduğunu gösterdi” demişim. Alın size 50 bin liralık bir dava daha. Yine bir tweetimde “2012 ile 2014 yılları arasında son yapılanlarla Anayasal suç işleniyor. Anayasal suç işleyenler yargılanmalı” demişim. Alın size 50 bin liralık dava daha. Böyle böyle, 700 bin lira gibi rakamı buluyor. Bu davalar beni korkutmadı. Türkiye'nin bir çok yerinden telefon açıp, maaşımızın bir kısmını size göndermek istiyoruz diyen birçok insan oldu. O insanların desteği benim için çok önemliydi.
- Birileri sadece sizi takip ediyor ve soruşturma mekanizmalarını harekete geçiriyor...
Kuşkusuz. İktidarın diliyle, iktidarın silahşörlüğünü, kalemşörlüğünü yapan, sizlere hakaret olur diye gazeteci diyemeyeceğim kimi tetikçiler de eksik olmasınlar bunları irdeleyip bulma konusunda oldukça mahirler.
- Twitter suç yaratma aracına dönüştü... İnsanlar 'barış' kelimesini yazmaktan çekiniyor.
Türk Tabipleri Birliği’ne yapılan operasyonlar, Halkevleri yöneticilerinin sırf bununla ilgili cümleler kurdukları için gözaltına alınması ne yazık ki öyle. İktidar ve Saray’daki ‘Benim ağzımdan çıkan her şey hukuk ve kanun’ diyor. Hukukun ve kanunun ne olduğunu belki onlar bilmiyor ama biz bildiğimiz için doğru bildiklerimizi söylemeye devam edeceğiz.
- İnsanlar korkuyor mu?
Korku çok anlaşılır. Böyle bir ortamda korkmuyorum demek cengaverlik olur. Korkuyu yıkmak ya da korku ikliminde korkmamayı sağlamak hepimizin görevi ve sorumluluğu. Korkarak gerçekleri söylemezsek işte o zaman korkunun egemenliğini kurmuş oluruz. Tarih boyunca şu hep bilinen ve görülen bir gerçektir ki en çok zalimler korkar. Zalimler korktukça da zulümleri artar. Biz tüm bu baskı ve zulme rağmen korkmadığımızı göstererek, asıl korkanların korkularıyla yüzleşmelerini sağlamak ve korkuya karşı hep birlikte cesareti ve umudu artırmak zorundayız.
- Cumhuriyet gazetesi de şehitlerle ilgili manşeti nedeniyle hedef gösterdildi...
Muktedirin çizdiği sınırlar var. Ne dersek diyelim ya da ne demezsek demeyelim onlar bizlerle ilgili yaftalamalarını yapacaklar. Kendimizi hakikatin yanında konumlandırdığımızda bundan kurtuluruz diye düşünüyorum.
YOKLUKTAN GELİYOR
- Tanımayanlar ya da az tanıyanlar için Canan Kaftancıoğlu kimdir, nasıl biridir?
Yıllarca Anadolu’nun bir köyünde öğretmenlik yapmış bir babanın, ilkokul mezunu bir annenin yokluk, yoksulluk içinde doğmuş bir çocuğu. Cumhuriyetin kazanımları sayesinde, her türlü imkansızlığa rağmen, o yokluktan kurtulmanın tek yolunun eğitim olduğunu görüp üniversiteyi bitirmiş ve tıp doktoru olmuş. Uzun yıllar boyunca hekimlik yaparken bir yandan da öğrenci derneklerinde, tabip odasında ve diğer demokratik kitle örgütlerinde inandığı mücadeleyi vermeye çalışmış. Çok sevdiği Adli Tıp ihtisasını tamamladıktan sonra üniversitede kadro bulamayıp, özel sektörde çalışmak durumunda kalmış. Özel bir sağlık kuruluşunun kurucularından biri olmuş. Hekimliği yaklaşık 20 yıldır rafa kaldırıp, profesyonel yöneticilik yapan birisi. Meslektaşım, çocuk doktoru Önder Kaftancıoğlu’yla evliyim.15 yaşında, 2 Kasım 2002 doğumlu bir kızım var. Doğum tarihini neden söylüyorum? 3 Kasım’da seçimler vardı. Yani seçimden bir gün önce adı Çağım Işık olan, benim de yoluma ışık olan kızım dünyaya geldi. Bir de altını çizerek söylüyorum, Rocky isiminde dört ayaklı oğlu olan bir anneyim.
- CHP’de siyasete nasıl başladınız?
Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanı olmasının ardından, düşündüğüm doğruları, inandığım idealleri hayata geçirebilmek için orada olmalıyım dedim. 2009’dan itibaren geçmişte verdiğim siyasi mücadeleyi CHP’de de vermeye başladım. İl yöneticiliği, parti meclisi üyeliği görevlerinde bulundum.
- Motosiklete binmeyi sevdiğinizi okuduk...
Doğru. Günlük yaşamda da bir dönem biniyordum. Motosiklete binmek için önce hazırlanmanız gerekiyor. Giyinmeniz, programınızı yapmanız lazım. Benim gibi binenler için zaman istiyor. Bu dönem yoğunluktan binemiyorum. Sanıyorum İstanbul’da racing dediğimiz spor motor kullanan bir kaç kadından biriyim. Eşim hiç hoşlanmazdı. Benim merakımla o da motorcu olmuştur. O şimdi benden daha yoğun kullanıyor. Ailecek fırsat bulduğumuzda motorlarımızla keyifli ve güvenli sürüşler yapıp yaşamdan keyif almayı seviyoruz.
- Toplumsal Bellek Platformu’nun çalışmaları sürüyor mu?
Doğru bulmadığım bir cümleyle başlayayım. Platformu Canan Kaftancıoğlu kurdu-kurmadı gibi bir takım şeyler konuşuluyor. Ben Toplumsal Bellek Platformu ailelerinin bir araya gelmesine vesile oldum. Platformu, ne yazık ki geçmişten bugüne aydınları katleden ya da katledilmesine kim vesile olduysa o zihniyet, o yapı kurdu. Yakınları katledilen aileler hep vardı. Ayrı ayrı hak hukuk mücadelesi veriyorlardı. 2009 yılında, bir araya gelerek, topluma ‘Bu insanlar sizler için ölümü bile göze aldılar’ mesajı vermek için bu birliktelik kuruldu. Aileler de yalnız olmadıklarını gördü. Kendi içimizde geniş bir aile olduk. Ama bu geniş aile hiç büyümesin istedik. Hep Sabahattin Ali’den Hrant Dink’e kadar demiştik. Umarız Hrant Dink’ten sonra ailemize yeni bir birey katılmaz demiştik. Ama ne yazık ki faili meçhuller devam etti. Platform olarak birlikteliğimizi sürdürüyoruz.
- Faili meçhul cinayetler kimi zaman siyaset malzemesi de oldu...
Platform olarak dedik ki; biz acılarımızı kendi içimizde yaşarız, hiçkimseden gözyaşı istemiyoruz. Sadece devlet görevini yapsın, bu ölümler bir daha olmasın. Hukuksal süreçler doğru işletilsin. Ne yazık ki devleti yönetenler ölülerimizi de ayrıştırmaya çalışıyorlar. Bunu platform olarak baştan reddediyoruz. AKP iktidarı döneminde istense çok şey yapılabilirdi ama bunun yapılabilmesi için Sivas katliamı avukatlarının bakan olmasını sağlayan bir siyasi irade ve mekanizma olmaması lazımdı. Sivas davası gibi pek çok olayın faillerini, hukuk karşısındaki sorumlularını, siyaseten bir yerlerde var eden mekanizmanın içinden gelen muktedirden siyasal ve hukuksal olarak bir şey beklenmez. Tarihimizle yüzeleşecek ve gerçeklerin ortaya çıkması yönünde irade koyacak bir iktidar ve yönetim sistemine ihtiyaç var.
İSTANBUL’DA MUTLUYUM
- CHP İstanbul İl Başkanı olarak İstanbul’u nasıl görüyorsunuz? İstanbul’da yaşamaktan mutlu musunuz?
Ben İstanbul aşığıyım. İstanbul dışına çıktığımda en çok İstanbul’a dönüşü seviyorum. İstanbul’da yaşamaktan mutluyum. Kenti nasıl görüyorum. Cumhurbaşkanı’nın sözleriyle yanıt vereyim. Hakikaten kente ihanet ettiler. Doğasına, dokusuna, çevresine, insanına ve gelecek kuşaklara ihanet ettiler. İhanetler bitince, halkın İstanbul’u olduğunda burası daha yaşanılır bir şehir olacak.
- Neresini seviyorsunuz en çok? Özel köşeleriniz var mı?
Karadenizliyim, deniz çocuğuyum. İstanbul’un da denizini seviyorum. Bütün kültürlerin, halkların ve farklılıkların yanyana olabildiğini gördüğüm için seviyorum. İstanbul benim için farkılık demek, heyecan demek, birden bire kuşların karşınıza çıkması demek, hiç bilmediğim bir kültürden biriyle birdenbire tanışabilmek demek, enerji demek, üretim demek. İstanbul’un hareket halindeki her yerini çok seviyorum.
- Kanal İstanbul gibi ‘çılgın’ projeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sosyal demokrat bir yerel belediyecilik yapmaz ve buna inanmazsanız her şeyinizi mega yapmak zorundasınız. Bu biraz popülizmin dayattığı bir politikadır. Örneğin çok büyük adalet saraylarımız var. Peki İstanbul’da ve Türkiye’de adalat var mı? Yok. İstanbul’un dokusunu, kentini, doğasını katlederken mecburen mega mega projeler sunmak zorunda kalırsınız ki arkadaki tahribat ve yozlaşmayı bir şekilde saklayabilesiniz. İstanbul’un öyle mega, janjanlı projelere ihtiyacı yok. İstanbul’un çok sade, ufacık dokunuşlara, değişikliklere ihtiyacı var. O zaman emin olun İstanbul, İstanbul olacak.
- Maçka Parkı’ndan da tünel için ağaçlar söküldü...
Normalde tünel ne zaman yapılır? Elbette ulaşımı rahatlatmak için yapılır ancak yeşili, doğayı korumak için tünel yapılır. İstanbul’da bir park yok edilerek tünel yapılıyor. Ne diyorlar trafiği rahatlatacağız. İstanbul’da lastik geçişli araçlarla trafiği rahatlatmak teknik ve bilimsel olarak mümkün değil. Maçka Parkı’ndaki tünel çıkışı, trafiğin daha da kilitlenmesine yol açacak. Şişli, en az yeşil alanın olduğu ilçelerimizden biri. Neden tünel? Yapımı ve yapanın hak edişi çok da ondan. Yüzde 99’luk İstanbullu için değil, bu rantlardan zengin olan yüzde birlik kesimler için bunlar yapılıyor. Bunun aksini hiçbir şekilde ispat edemezler. Halkımız da artık bunun farkında. Bunu çok net görüyorum.
- İstanbul’a dair çalışmalarınızdan söz eder misiniz?
Ben 2019 yerel seçimlerini Saray’dan alıp halka vermek için başkan oldum. Önümüzdeki günlerde 39 ilçe başkanlığımızla ‘OHAL’de İstanbul’ çalışmamızı başlatıyoruz. Hem çalışmalarımızı, hem de OHAL koşullarındaki Türkiye’yi İstanbul üzerinden görünür kılacağız. İstanbul’da 14 belediyemiz var. Hepsi de AKP belediyeleriyle kıyaslanmayacak ölçüde, sosyal demokrat belediyeciliğin çok güzel örneklerini veriyorlar. En kısa zamanda, örnek işlerimizi tüm İstanbul’a ve Türkiye’ye sunarak, CHP belediyesinde yaşamanın, halkın yaşamını ne kadar kolaylaştırdığını anlatacağız. Zaman içinde diğer projelerimizi de paylaşacağız sizinle. CHP olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni yeniden halka vereceğiz. Buna hiç bu kadar yakın olmamıştık. İstanbul’da rant için popülist siyasete, İstanbul’a ihanet edilmesine izin vermeyeceğiz. İstanbul’u İstanbul’dan yöneteceğiz, birileri gibi Ankara’dan değil.
- İnsanlarda sandık güvenliği endişesi devam ediyor mu?
Devam ediyor ama bu düşünceden insanlarımızı kurtarmak da bizim görevimiz. Ben görevlendirmeleri yaparken yeni başlıklar açtım. Hukuk ve seçim işlerini ayırdım. Üç bölgede, seçim ve sandık güvenliğinden sorumlu yardımcılarım var. Son referandumda YSK aracılığıyla da seçim sonuçlarının değiştirebileceğini gördük. YSK’ye ve her türlü olumsuzluğa rağmen, oylarımıza sonuna kadar sahip çıkacağımızın sözünü veriyorum. Ama bu sorumluluk sadece CHP’de değil,her vatandaşımızda. Halkımız umutsuz olmasın. Ciddi altyapı ve yöntem çalışmalarımız var. O sandığa giren oy kesinlikle doğru şekilde sayılacak.
- Cumhurbaşkanlığı seçimlerine dair muhalefetten bir beklenti var. Ortak ilkelerde buluşma noktasında. Bir de aday konuşmanın erken olduğunu düşünenler var. Katılır mısınız bu görüşlere?
Ben Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP Genel Başkanı’nın aday olmasını doğru bulanlardanım. CHP’nin geçmiş seçimlerde aldığı oylar üzerinden yorumlar yapılması bana göre çok yanlış. Halkımızı yanıltmaya dönük matematiksel hesap. Öte yandan, laik demokratik sosyal bir hukuk devletini yeniden tesis etme paydasında mücadele edecek herkesin yan yana olmasının, açıkçası bir ittifak olarak ifade edilmesini doğru bulmuyorum. İktidar ne yapıyor? MHP ile ittifak kurarak dışarıda kalan herkesi de terörize etmenin yolunu arıyor. Referandumda her türlü baskıya, devletin her türlü imkanının kullanılmasına karşın, halkın yüzde 50’nin üzerinde bir sonuç çıkardığını gördük. Bu seçimlerde, demokratik parlamenter sistemin savunusunu yapanların da oldukça yüksek bir farkla sandıktan çıkacağını görüyoruz. Gayrı meşru OHAL rejimini meşru hale getirecek tek adam yönetimi mi, yoksa demokratik parlamenter sistem ve Cumhuriyet’in savunusu mu? Bunu oylayacağız.
İKTİDARI KADINLAR DEĞİŞTİRECEK
- 8 Mart yaklaşıyor. Kadınlar ne durumda?
Şu bir gerçek. AKP iktidarı döneminde kadınlar daha fazla kaybettiler. Böyle giderse daha da fazla kaybedecekler. Tarihe bakacak olursak, dünyayı değiştirenler de kadınlar olmuşlardır. Benim bu kadar gürültü çıkarmamın sebeplerinden biri de bu. Kadın mücadelesinden korkan bir iktidar, erkek gegemen bir bakış var. Bu cinsiyetçi bakış bizlere de bir mücadela alanı açıyor. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü önemsiyorum. Bir kez daha kadın mücadelesini görünür kılacağız. Kadınların dönüştürücü olmadığı bir yerde erkek egemen bakış iktidar olur. Bunu yıkmanın yolu her türlü olumsuzluğa rağmen bu mücadeleyi büyütmekten geçiyor.
- Kadınlara bu kötülük neden yapılıyor?
İktidar bu kötülüğü tüm topluma yapıyor. Kendi ideolojik bakışını hakim kılmak için bunu yapıyor. Düşünsenize ‘kadının sokağa çıkması günahtır’ demese, Türkiye’deki işsizliği kadının çalışmasın bağlamasa, ‘Kadınlar kelebektir, annedir’ demese bugünün muktediri sizce muktedir olarak kalmaya devam edebilir miydi? Hayır. İktidar, iktidarını devam ettirmenin yolunun erkek egemen bakışın hakim kılınmasından geçtiğini biliyor. İdeolojik politikalarıyla örtüşen bir iş yapıyorlar. Kadınların güçlü olması demek erkek egemen bakışın yok olması demek. Erkek egemen bakışın yok olması demek dünyada çıkarlar uğuran savaşın olmaması demek, kadının emeği görünürken, üretimdeki herkesin hakça üleşmesi demek, eğitimde de ekonomide de hayatın her alanında eşit dağılım demek. Bunlar olduğunda muktedir orada olamayacağını biliyor. İşimiz çok zor ama hep birlikte iktidarı değiştireceğiz. Bunu inanın kadınlar yapacak. O yüzden iktidar kadınlardan korkuyor.
- Son olarak bir mesajınız var mı?
Her birimiz bulunduğumuz yerde korkmadan, yılmadan, inandığımız şekilde görevlerimizi yaparak, dayanışarak, topluma anlatarak öyle ya da böyle tek adam diktatörlüğünü Türkiye’den göndereceğiz. Yeniden hep birlikte aydınlık bir Türkiye’de buluşacağız. Cumhuriyet gazetesinden tutuklu arkadaşlarımızın şahsında, haksız, hukuksuz yere tutuklanmış, esir alınmış, bedel ödemeye devam eden arkadaşlarımıza yoldaşça bir selam yollayarak, aydınlık bir Türkiye’de yeniden yan yana olup kucaklaşmak umuduyla diyorum.