CHP'den Saray'a: Ne oldu milli bayram alerjiniz mi tuttu?

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Sözcüsü Faik Öztrak, partisinin Merkez Yürütme Kurulu toplantısı sonrası açıklamalarda bulundu. Öztrak, 30 Ağustos kutlamalarının yasaklanmasına tepki gösterdi.

CHP'den Saray'a: Ne oldu milli bayram alerjiniz mi tuttu?

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Sözcüsü Faik Öztrak, partisinin Merkez Yürütme Kurulu toplantısı sonrası açıklamalarda bulundu.

Öztrak, 30 Ağustos kutlamalarının yasaklanmasına böyle tepki gösterdi: "Ayasofya açılışında bin kişiyi bir araya getiren, 15 Temmuz'u 3 bin kişilik etkinlikle ananlar 30 Ağustos Zafer Bayramı'nda vakaların zirve yaptığı dönemdeki tedbirlere geri dönüldü. Ne oldu milli bayram alerjiniz mi tuttu?"

Öztrak'ın açıklamasının tamamı şöyle;

Hafta sonunda Giresun ve ilçelerinde büyük bir sel afeti yaşadık.

İkisi asker olmak üzere,

Toplam 8 vatandaşımızı yitirdik.

Hala kayıp olan vatandaşlarımız var.


İki Genel Başkan Yardımcımız ve 7 milletvekilimizden oluşan

9 kişilik bir heyet,

Genel Başkanımızın talimatlarıyla bölgeye intikal etti.

Heyetimiz, akşam 19.00’da Giresun’da afetle ilgili bulgularını açıklayacaklar.


Konuyla ilgili şu ana kadar yapılan açıklamalara baktığımızda,

Bölgede yapılan HES’lerin ve kaçak yapılaşmanın önüne geçilememesinin,

Yaşanan afette önemli bir etken olduğu anlaşılıyor…


Yine HES kapaklarının kontrolsüz şekilde açıldığı

Ve barajların duvarlarının yıkıldığı iddia ediliyor.Yine,

Yıkılarak askerlerimizin suya kapılmasına neden olan menfez için

İki İl Genel Meclis üyemizin bundan bir yıl önce,

İl Genel Meclis Başkanlığına,

Yani dönemin Valisine dilekçe vermişler.

Bu dilekçede, menfezin sağlamlaştırılması için önlem alınması gerektiği söyleniyor.

Ancak o günden bugüne kadar bu işlem yapılmıyor.

Dolayısıyla yaşananlarda ciddi bir ihmal de var.

Dahası bu sel felaketi Giresun’un başına ilk defa gelmiyor.

2009 ve 2016 yıllarında da Giresun ve ilçeleri sel felaketleriyle karşılaştı.

Böyle bir afetle karşılaşan şehrin yıllar içerisinde,

Olası yeni bir afete hazırlanması beklenir.

Fakat görünen o ki Giresun’da gereği yapılmamış.


Tarım ve Orman Bakanı,

“Çok dere var, taşkınları önlemek imkansız” diyor.

Vatandaşları gerekli tedbirleri almamakla itham ediyor.

Sonra da, “Bunların bir daha olmaması için gerekli tedbirleri alacağız” diye açıklama yapıyor.

Doğu Karadeniz master planı çerçevesinde yatırımların sürdüğünü söylüyor.


Bir afet yaşanmış,

Üstünden 10 sene geçmiş, hala tedbir alınmamış, master plandan bahsediyorlar.

Vatandaşları suçluyorlar.

Devlet yönetimi bilgi, yetenek, tecrübe, liyakat

Ve her şeyden önce ciddiyet ister.

Tek özellikleri Saraya sadakat olduğu anlaşılan atanmış Bakanlarla,

Kurumsal kapasite yok oluyor.


Bu; ülkenin yaşadığı başlı başına bir afet,

Bu afeti engelleyemediğimizde, diğer afetler de kaçınılmaz oluyor.


Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyoruz.

Yakınlarına, Giresun halkına ve milletimize sabır ve başsağlığı diliyoruz.

Mağdur olan vatandaşlarımızın mağduriyetlerinin giderilmesi için

Tüm gerekenlerin bu defa vakit geçirilmeden yapılmasını bekliyoruz.


Değerli Basın Mensupları,

Her milletin tarihinde bazı önemli dönüm noktaları vardır.

Bizim zengin tarihimizde de önemli dönüm noktaları bulunur.

26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi,

29 Mayıs 1453 İstanbul’un fethi.

30 Ağustos 1922 Büyük Zaferi gibi…

Milletimizin Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde,

Emperyalizme karşı savaş meydanında kazandığı

30 Ağustos Zaferi’nin yıl dönümü yaklaşıyor.


Ayasofya Cami açılışında binlerce kişiyi bir araya toplayan,

Vatandaşları krediyle tatile gönderen,

15 Temmuz’u, 3 bin etkinlikle kutlayan,

Öğrencileri pandemide sınava sokan Saray Hükümeti

30 Ağustos törenleriyle ilgili olarak,

Birdenbire salgının zirve yaptığı dönemdeki önlemlere döndü.


Salgının yayılmasını önlemek için gerekli her tedbir alınmalı.

Ancak bu tabloda bir dengesizlik var.


Pandemide ikinci dalga mı başladı?

Yoksa sarayın her milli bayramımızda yakalandığı alerji mi depreşti?

30 Ağustos’ta, başka hangi etkinlikler yasaklandı?


***


Değerli Basın Mensupları,

Geçtiğimiz hafta,

Karadeniz’de doğal gaz bulunduğunu sevinçle öğrendik.


Enerjide dışa bağımlılığımızı azaltacak her gelişme,

Elbette tüm milletimiz gibi bizleri de sevindirir.

Yeraltı kaynaklarını arama kapasitemizi artıran adımları atan

Gelmiş geçmiş tüm hükümetlere,

Bu keşfi yapan teknik ekibe teşekkür ediyoruz.


Ancak, bu müjde konusunda

Altını çizmemiz gereken önemli hususlar var.


İlki bu müjdenin açıklanma şekliyle ilgili…

Erdoğan iki gün öncesinden

“Müjde randevusu” vermeye başladı.

“Türkiye’de yeni bir dönem açılacağı” söylenerek

Önemli bir beklenti yaratıldı.


Erdoğan’ın “Cuma günü müjde vereceğim” açıklamasından önce

7,40 TL’ye yakın bir seviyede seyreden doların değeri,

Önce 7,30 TL’ye düştü.

Saray’ın açıklamasından yarım saat önce ise

Dolar 7,21 TL’ye kadar indi.


Açıklamanın hemen ardından doların ateşi yine yükseldi.

Açıklamanın akşamında dolar kuru yeniden 7,35 TL’ye dayandı.


Saray’ın müjde randevusuyla beraber,

Kamu bankalarının doların değerini aşağı çekebilmek için

Önemli miktarda döviz sattığını biliyoruz.

Anlaşılan millete müjde hazırlığı yapılırken,

Birileri, punduna getirmiş, ucuz dövizleri kapatmış…


Bu ucuz dolarlar kimlere satıldı?

Kim bu dolarları kamu bankalarından aldı, soruyoruz.


7,21 TL’lik kurdan 10 milyon dolar satın alan bir kişi,

Aynı gün 7,35 TL’den satınca,

Bir günde 1,4 milyon TL kazandı.

Bunlar kim?

Bunları arıyoruz!


Yine daha müjde randevusu verilir verilmez,

Borsada enerji hisseleri jet hızıyla yükseldi.

Anlaşılan birileri bu müjdenin ne olduğunu önceden biliyordu.


Ardından basına;

“Karadeniz’de 800 milyar metreküp doğal gaz bulundu” haberleri yayıldı.

Enerji hisseleri üç gün boyunca tavan yaptı.

Bu dönemde 10 milyon TL’lik enerji hissesi alan bir kişi

1 milyon TL ile 2,7 milyon TL arasında para kazandı.


Karadeniz’de doğal gaz bulunduğunun resmen açıklanmasının ardından da,

Senetler bu sefer tepe taklak aşağıya gitti,

Neredeyse, ilk açıklamadan önceki seviyelerine döndü.


Hisseler asansör gibi inip çıkarken,

Birileri milyonlarına milyonlar kattı,

Deveyi hamuduyla götürdü,


“Gel gel” denerek küçük yatırımcıya da zarar ettirildi.

Soruyoruz kim herkesten önce,

Müjdenin enerjiyle ilgili olduğunu duyup pozisyon aldı?


Yasalarımıza göre içeriden öğrenenlerin yaptığı ticaret suçtur.

Sermaye Piyasası Kanunu açıktır.

Yasanın “Bilgi Suistimali” başlıklı 106. Maddesine göre;


“Sermaye piyasası araçlarının;

Fiyatlarını,

Değerlerini

Veya yatırımcıların kararlarını etkileyebilecek nitelikte olan

Henüz kamuya duyurulmamış bilgilere dayalı şekilde,

Bu sermaye piyasası araçları için alım ya da satım emri verenler,

Verdiği emri değiştirenler veya iptal edenler,

Bu suretle kendisine veya bir başkasına menfaat temin edenler,

3 yıldan 5 yıla kadar hapisle cezalandırılır.”


Şimdi Sermaye Piyasası Kurulu’na düşen bir görev var.

Bu birkaç gün içerisinde,

Kimler enerji hisselerinde oynayıp milyonlarına milyon kattı?

Sarayın beslemeleri, yanaşmaları bu işin neresinde?

Kurul, bunu mutlaka kamuoyuyla paylaşmalıdır.


Eğer Sermaye Piyasası Kurulu bu incelemeyi başlatmaz

Ve sonuçlarını kamuoyuyla paylaşmaz ise

O da suça ortaktır.


Tabi haklı olarak milletimiz soracaktır.

Memlekette kanunlar var da uygulanıyor mu?

Hiç merak etmesinler bunun hesabı bugün sorulmazsa,

Yarın bizim iktidarımızda sorulacaktır.

Hesap sormayanlardan da bu hesabı yarın sorarız.


***


Değerli Basın Mensupları,


İkinci önemli husus,

Bulunduğu söylenen gaz rezervinin saray tarafından,

“Sosyete Damat güzellemesine” döndürülmesidir.

Bu durum, işin ciddiyetini sorgulatmaktadır.


Havuz medyasına, sarayın besleme yazarlarına talimat verilmiş,

Her köşede Sosyete Damat güzellemesi yapılıyor.

Bu tam bir müflis bezirgan siyaseti.


Son altı ayda ülkenin net döviz rezervlerini 60 milyar dolar eriten,

Bütçe açığını patlatan,

İşsiz sayısı 10 milyonun üstüne çıkarken,

Çokomel- Puf kek tartışması yapan Sosyete Damat,

“Gaz onun sayesinde bulundu” denerek yere göğe sığdırılmıyor.


Damat da bu keşfin;

“Cari açığı kapatacağını”,

“Döviz ve cari fazla vermemizi sağlayacağını”

“Türkiye için eksen değişikliği yaratacağını” gemi güvertesinde “babacığına” söyleyerek,

Gaz vermede onlardan geri kalmıyor.


Önce ekonomide eksen falan bırakmayacaksın,

Sonra eksen değişikliği müjdesi vereceksin,

Önce devletin hazinesindeki döviz rezervlerini tüketeceksin,

Sonra “Karadeniz’de rezerv bulduk” diye ekseni düzeltmekten söz edeceksin.


Bu damat yakında atıcılıkta kayınpederi geçer.

Türkiye hem damadın,

Hem de kayınpederinin beceriksizliği ve yanlış ekonomi stratejileri nedeniyle,

İlk 6 ayda yaklaşık 60 milyar dolar net rezerv eritti.


60 milyar doları kuş edip,

Faizcilerin ve yandaşların cebini ucuz dövizle dolduracaksın,

Sonra, “milleti gaza getirip” yaptıklarını saklamaya uğraşacaksın…


Enerji ve Tabii Kaynakları Bakanı,

Bulunan doğal gazın değerinin

65 milyar dolar olduğunu ifade ediyor.


Türkiye, 65 milyar dolarla mı eksen değişikliği yaşayacak.

65 milyar dolarla mı cari açık sorununu çözecek?


Sarayın Damadının ekonomiden hiçbir şey anlamadığı bir kere daha görülüyor.

Sadece son 10 yılda enerji ithalatı için Türkiye dışarıya ne kadar ödedi?

Ben söyleyeyim: 455 milyar 756 milyon dolar ödedi.

Yani son 10 yıldaki ortalamayla hesaplarsak,

Yılda yaklaşık 46 milyar dolar.


Bu hesapla, bulunan rezervin tamamı,

Türkiye’nin 17 aylık enerji ithalatı faturası kadar.


Eğer bu rezerv işi bir “damat-kayınpeder güzellemesi” değilse,

Bunu millete ispatlayın.


Önce işe,

Son 18 yılda doğal gazda yaptığınız

Milyarlarca dolarlık “al ya da öde anlaşmalarını” güncelleyerek başlayın.


Bir yandan enerjide yerlilik ve millilik edebiyatı yapılırken,

Rusya’ya enerjide bağımlılığımız her geçen gün artırdılar.


Doğal gazda da Rusya’ya bağımlıyız.

Türk Akım Projesini yaptırdılar.

Sonra çıktılar “Türk Akım projesinin ismini Putin koydu” diyerek övündüler.

Ama Putin boruları bizim denizlerimize ve topraklarımıza döşedi.

Doğalgaz da indirimi ise Bulgaristan’a yaptı.

Rusya’dan en pahalı enerjiyi kullanan ülke biziz.


Türkiye, bu konuda dünya ülkeleri tarafından

“Kötü örnek” olarak gösteriliyor.


Moldovalılar ödedikleri gaz faturalarına tepki gösterince,

Ülkenin Ulusal Gaz şirketi açıklama yapıyor.

“Türkiye gazı bizden iki kat pahalıya alıyor” diyerek,

Vatandaşlarını sakinleştirmeye çalışıyor.

Moldova’nın ehven-i şer hikayesindeki “şer” Türkiye oluyor.


Bizim Rus gazını elin oğlundan neden iki kat,

Avrupa serbest piyasasındaki fiyata göre neden üç kat daha pahalıya aldığımızı ise

(Yunanistan)

Ne damat ne de kayınpeder millete izah edebiliyor.


Haydi buyurun,

Yeni bulunan rezervin avantajını millet için hemen kullanın.

Pahalı doğal gaz almamıza neden olan anlaşmaları yeniden masaya getirin.

Fiyatları indirtin.

Buradan edilecek tasarrufla,

Çiftçinin, işçinin, iş insanının, memurun, emeklinin, yani vatandaşın derdine derman olun.

Biz de sizi alkışlayalım.


Önce ekonomik kriz, sonra da Korona salgınında alınan önlemler nedeniyle esnaflarımız perişan oldu.

Tüm dünya esnaflarına karşılıksız nakdi destek verirken,

Siz esnafa sadece faizle borç verdiniz.


Şimdi keşfedilen gazı kullanıp Türkiye’yi ihya edin,

Enerji maliyetimizi düşüren anlaşmaları imzalayın.


Hiç vakit kaybetmeden de,

Önümüzdeki bir yıl boyunca elektrik, gaz faturalarının altında ezilen esnafımızın,

Elektrik ve doğal gaz faturalarını devlet ödemesi için düzenleme yapın.


Milletin bir yılda katlanan elektrik, gaz faturalarını yarıya indirin.

Çoluk çocuk pandemi nedeniyle okula gidemiyor.

Televizyonda ders yapıyor.

Vatandaş elektrik düğmesine basmaktan korkar oldu.


Sanayicimiz enerji maliyetleri nedeniyle zorlanıyor.

Enerji maliyetlerine indirimi yansıtın, sanayicinin rekabet gücünü artırın.

Müjde mi diyorsunuz?

Millete verilecek müjde işte böyle olur.


***


Değerli Basın Mensupları;


Bu memleketin

Her yerinden petrol, doğal gaz fışkırsa,

Hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü olmadan,

Birinci sınıf bir demokrasi olmadan,

Millete karşı sorumlu bir ekonomi yönetimi

Ve akıllı politikalar olmadan sorunların üstesinden gelinemez.

Ortadoğu’daki ve Güney Amerika’da petrol zengini ülkelerin durumu ortada…


Örneğin Venezuela, dünyanın en büyük enerji kaynaklarına sahip…

Ama bu ülkede sefalet kol geziyor.

Vatandaşını doyuramayan, 11 kilo zayıflatan Venezuela Hükümeti,

“Milleti Maduro Diyetine soktular” diye eleştiriliyor.

Ve Saray bu enerji zengini ama fukara Venezuela’dan

Peyniri vergisiz ithal etmeye karar veriyor.

Trakya’daki, Ezine’deki, Kars’taki peynir üreticileri dururken,

Venezuela üreticisine destek veriliyor.

Türkiye’deki çiğ süt üreticisine destek verilmiyor,

Venezuelalı üretici destekleniyor.


Türkiye’deki süt destekleri seçimden önce 25 kuruşa çıktı.

Seçimden sonra 10 kuruşa indirildi,

Ardından da 15 kuruşa çıkarıldı.


Girdi fiyatları sürekli artarken,

Artırılması gereken destek, süt üreticisinin cebinden kepçeyle alındı,

Sonra damlalıkla bir kısmı geri verildi.


Geçen yıl dünyada ayçiçeği ithalatında birinci olduk.

Bu yıl da ayçiçeğinde hasat sürüyor…

Biz buradan 3,5 lira “taban fiyatı” diye bağırırken,

Yine Venezuela’dan vergisiz ayçiçeği ithalatının önü açıldı.


Tek adam rejimi altında ezilen,

Ekonomisinde ciddi sıkıntılar ve gıda kıtlığı yaşayan

Venezuela’ya olan bu muhabbetin sebebini biz de öğrenmek istiyoruz.


Ne diyoruz hep?

Bunlar milletin derdine kör ve sağırlar.

Milletten koptular.

Saraylarından milletin halini görmüyorlar.

Kayınpeder ve damadının pembe tabloları

Vatandaş için bir şey ifade etmiyor.


Esnaf perişan,

Salgından yediği darbe yetmez gibi artan masraflarla uğraşıyor.

Elektrik, su, gaz faturaları almış yürümüş.

Şimdi bir de ertelenen borçları ödeme vakti geliyor.

Esnaf kara kara düşünüyor.


Kırtasiyeci, kantinci, servisçi zor durumda…

Verilen kredilerin, vergilerin ödemesi geliyor,

Bu mesleklerde vatandaşlarımız salgın nedeniyle iş yapamıyor

Ama kira çalışmaya devam ediyor.

Boğaza kadar borç ve belirsizlik içinde

“Yarın ne olacak?” diye bekliyorlar.


Kıraathaneler boş, kıraathane esnafı “Ne yapacağız?” diye soruyor.


Engelli vatandaş isyan ediyor.

“Ekmek alacak para bulamıyorum” diyor.


Çiftçi zaten perperişan…

Milletvekillerimize,

Genel Merkezimize dert mektupları, yardım çağrıları adeta yağıyor.


Tarım kredi borçları yüzünden takipler başladı.

Zaten borcunu ödeyemez haldeki çiftçi

“Ekim’de de borcumu ödeyemezsem hem tarla gidecek hem hapse gireceğim” diye dert yanıyor.

Tekrar borç erteleme konusunda yardım istiyor.


Manisa’dan sultaniye üzüm üreticisi,

Sulamada kullanılan elektriğin fiyatından şikayetçi.

“Mazot, gübre, ilaç fiyatları altında ezildik” diye dert yanıyor.

TARİŞ’ten fiyat bekliyor.

Yaş üzüm alıcılarının kendi aralarında anlaşıp çiftçinin emeğini

Yok pahasına aldığını söylüyor.

Emekli kış yaklaşırken evini nasıl ısıtacağını düşünüyor.


Vatandaş hayat pahalılığı altında ezilmiş…

Pazara giren dar gelirli vatandaş “yandım Allah” diye kaçıyor.

Yaz zamanı bile 5 liranın altında doğru dürüst meyve yok.

O da en ucuzu…


Kiraz, üzüm lüks olmuş.

Marketler, bebek mamasına, sıradan çikolataya alarm takıyor.

Millet ucuzcu marketlerde günü geçmiş ürün kovalıyor.


Eskiden “Avrupa’da böyleymiş” denirdi,

Vatandaşımız da şaşırırdı,

Artık Türkiye’de de marketlerde karpuz ikiye üçe bölünerek satılıyor.


İşsiz sayımız 10,5 milyonu aşmış.

Damadın yönettiği ekonomide 3 milyon 208 bin kişi işinden olmuş.

Milletin üniversite mezunu evlatları evde anasının, babasının eline bakıyor.


İşte Türkiye’nin gerçek sorunları bunlardır.

Milletin çözüm beklediği dertleri bunlardır.

İşte bu iktidarın müjde gazıyla üstünü örtebilirim sandığı da bu manzaradır.


Yönetenlerden beklenen, algıyı değil, ülkeyi yönetmesidir.

Göbels tarzı, “şok ve ölü kedi stratejileri” uygulaması değil,

Vatandaşın aklıyla alay etmeye kalkmadan

Çözüm üretmesidir.


Tek adam vesayet rejimi sıkıştıkça,

Yönetimde kalmak için baskı unsurlarını artırıyor.


İstanbul Belediyesi’nin hemşerilerini bilgilendirmek için astığı

Kanal İstanbul afişleri,

Valilik emriyle,

Polislerce gece operasyonuyla indiriliyor.


Yasa gereği bölücü ve yıkıcı olmayan afişler,

Ancak mahkeme kararıyla kaldırılabilir.

Ama hukuku, yasayı dinleyen kim?

Balık baştan kokuyor.


Yetmiyor, bir Cumhurbaşkanlığı kararıyla

İstanbul’da Takviye Hazır Kuvvet Müdürlüğü kuruluyor.

İstanbul Emniyeti İstanbul Valisi’ne bağlıyken,

İstanbul’da kurulan “takviye kuvvetin” neden

İstanbul Valiliği’ne değil,

Doğrudan Ankara’ya bağlı olduğu ise soru işareti.

Soruyu tekrarlıyoruz:

İstanbul’da kurulan bu takviye kuvvet neden Ankara’ya bağlı?

Devletin işleyişine aykırı olan bu düzenlemenin gerekçesi ne?

Bu kuvvete neden ihtiyaç duydunuz?

Bu kuvvet kimlerden oluşacak?

Bu kuvveti hangi yasal dayanağa göre kurdunuz,

Kadrolarını hangi yasaya göre verdiniz?


***

Değerli Basın Mensupları,

Ebru ve Aytaç adlı iki genç avukat,

Aylardır açlık grevinde…

Partimiz, açlık grevlerine karşıdır.

Genç avukatların aileleri de bu açlık grevine son verilmesini istiyorlar.

Biz bu avukatların açlık grevini bir an önce sonlandırmalarını,

Yetkililerin de buna yardımcı olmalarını bekliyoruz.


Bu iktidarın artık ülkeyi yönetme kabiliyeti kalmadı.

Milletimizin de tahammülü kalmadı.

Müjde işsizliği çözmüyor. Müjde boş tencereyi doldurmuyor.


Türkiye’nin ve ekonomimizin potansiyeli çok büyüktür.

Milletin derdini çözmeye kararlı ehil bir kadroyla,

Doğru bir ekonomi programıyla,

Hukuk devletini, kuvvetler ayrılığını güçlendiren,

Çağdaş bir parlamenter demokrasiyle,

Vatandaşı kucaklayan,

Hiç kimseyi açıkta bırakmayan,

Çocukların yatağa aç girmesine müsaade etmeyen

Bir sosyal devlet anlayışıyla,

Tüm bu sorunların üstesinden gelebiliriz.


Milletimiz kendisinden kopanlara,

Sesini duymayanlara,

Halini görmeyenlere,

Kendisi yarın yiyeceği ekmeğin hesabını yaparken

Lüks Saraylarında vatandaşın parasıyla keyif çatanlara,

İlk fırsatta gereken yanıtı verecektir.


Milletimiz ne yaptıklarını görüyor.

Notlarını veriyor.

İlk sandıkta, Saraya ve ortağına yerini gösterecek,

Evlerine gönderecektir.

Etiketler
Ağustos Faik Öztrak Saray