KARAR yazarı 'sağın ahlâksızlığının' faturasını 'sol'a kesti!
"Bizde hem sağ siyasetin hem de dindarlığın düşünce ve ahlakta olumlu gelişme kaydedememiş olmasında, bu “sol”un da kusuru var. Aynı şeyler tersinden de doğrudur."
Eski İstanbul Müftüsü ve KARAR yazarı Mustafa Çağrıcı, son günlerde tarikat ve cemaatlerde ortaya çıkan cinsel istismar olayları ile yeniden tartışmaya açılan siyaset-din ilişkisi konusunu işlediği "Bizim ‘sol’ ve din" başlıklı yazısında, sağdaki ahlaki çöküşün faturasını da Türk soluna kesti.
"Dine ve dinî kültüre bakışta dünyadaki bütün 'sol'lar değişti ama bizim 'sol'un hâkim kesimi, İslam ve dinî kültürümüz karşısındaki ilgisizliğini sürdürüyor." diyen Çağrcı, "Bu nedenle de bizim “sol”, ülkemiz ve insanlık için bir türlü soylu bir düşünce üretemedi. Tıpkı bizim dindar “sağ”ın üretemediği gibi. Yine bizim “sol” dinî ve siyasi anlamda “sağ”a da yapıcı-eleştirel katkı sağlayamadı. Kanaatimce bizde hem sağ siyasetin hem de dindarlığın düşünce ve ahlakta olumlu gelişme kaydedememiş olmasında, bu “sol”un da kusuru var. Aynı şeyler tersinden de doğrudur. " diye yazdı.
Çağrıcı'nın yazısı şöyle:
Bizdeki dogmatik ulema ve cemaatçiler gibi sol ve sosyalist kesimler de Allah’ın verdiği zihinsel yetenek ve birikimlerini bu ülkenin ve insanlığın hayrına kullanmayı bir türlü başaramadılar. Ne kadar “fakir fukara, işçi emekçi” deseler de, pozitivist etkilerle -sözde- bilimsellik mağarasında kaldıkları için, eğer din rengi ve kokusu taşıyorsa, hiçbir eski ve yeni düşünceye dönüp bakmadılar bile. Bunda bizdeki hâkim “sol”un –Kant’ın deyimiyle- “dogmatik inançsızlığı”nın da etkisi olabilir. Hâlbuki o mağaradan çıkarak dünyayı ve dini özgür zihnin berrak atmosferinde görebilselerdi, din-dünya, din-hayat, din-insan, din-siyaset, din-ekonomi ilişkisi gibi konulara ışık tutacak düşünce ve bilgiler üretir, din ulemasının ve onların informe ettiği toplum kesimlerinin dogmatik uykularından uyanmalarına da katkılar sağlayabilirlerdi.
Keşke birçoğunun birikimli ve erdemli olduğunu bildiğimiz sol entelektüellerimiz, Batılı sosyalist entelektüellerin Hıristiyanlık ve Yahudiliği ne kadar iyi bildiklerini, hatta İslam’a bile bizim solculardan daha çok aşina olduklarını görüp ibret alsalardı!
***
Dünya ve İslam tarihine baktığımızda dinin, doğuşundan bir süre sonra siyasallaştırıldığı, kitleler nezdindeki saygınlığından yararlanılarak siyasal, ekonomik vs. yönlerden istismar edildiği bir gerçek. Ama bu, dinlerin ortaya çıkışlarındaki öz yapıları, manevi ve ahlaki öğretileri itibariyle insanlığın asli ihtiyaç ve arayışına doğru ve uygun bir cevap oluşturduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Bu gerçek sebebiyledir ki din öylesine kabul görmüştür. Hatta istismar edilmesinin nedeni de bu kabuldür.
Bu sebeple Marx gibi solun büyük isimlerinin asıl dinî öğreti ile tarihsel kurum olarak din arasındaki farkı göremeyeceklerini sanmıyorum. Marx ve solun diğer üstatlarının dine dair nihai kanaatleri hakkında söz söylemek bana düşmez. Marx’ın “Kapital”inden şöyle böyle anladıklarımdan ve bazı sol yazarlarından okuduklarımdan cesaret alarak şu kadarını söyleyebilirim ki, Marx’ın, “afyon” benzetmesi dâhil, dinin bizatihi kendisini mahkûm ettiği söylentisi doğru değil gibi görünüyor. Nietzsche gibi Marx da ezenlerle işbirliği yapıp onların çıkarları için ezilenleri uyuttuğunu değerlendirdiği tarihî-kurumsal dini, kilise Hıristiyanlığını eleştirmiştir.
Buna rağmen, dünyanın birçok yerinde solun dine bakışı değişirken ülkemizde sol, dini bir kez kapitalizmin işbirlikçisi olarak damgalamış ve orada kalmıştır. Hâlbuki sol için önemli olan asıl insanlık sorunları açısından dini okursak, dünyanın –bildiğim kadarıyla- bütün dinlerinin ilkesel olarak daha çok sol felsefeyle uyuştuğunu görürüz. “İslâmî sol” denilen bazı Müslüman fikir çevrelerinden de buna benzer sesler çıkıyor. Fakat gerek ülkemizin gerekse diğer Müslüman toplumların sol oluşumlarından bu yönde etkileyici ve kalıcı bir hareket çıkmadı.
Elbette din, dünyanın en eski ve en köklü insan, hayat, dünya ve ahlak perspektifi olarak her insani alan için olduğu gibi siyaset için de fikir ve felsefe oluşturmada ilham kaynağı olmalıdır. Ama din siyaset kurumu gibi kullanılamaz; siyasetin temizi olur kirlisi olur; onun yanında din de kirletilmemelidir. Din, en basit işlerimizi, tercihlerimizi olduğu kadar siyaset, hukuk, ekonomi gibi alanlardaki en geniş kapsamlı, ülke ve dünya çapında sonuçlar doğuracak işlerimizi de Allah’a, vicdanımıza ve insanlığa hesabını verebileceğimiz şekilde temiz, dürüst ve adil yapmamızı buyurur. Bunun nasıl olacağı ise insana, onun aklına ve bilgi birikimine kalmıştır.
Bu söylediklerimiz solun da hedefleri ve asıl davası olduğuna göre, neden bizim “sol”un hâlâ dine sırt çevirmekte ısrar ettiğinin makul bir açıklamasını şahsen ben bulamıyorum.
'Şeyhler sahte ya da gerçek olamazlar, sadece uydurma olabilirler'