Muharrem İnce Ayşe Arman'a konuştu: Yapılan en büyük hata...
CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, Hürriyet gazetesinden Ayşe Arman'a açıklamalarda bulundu...
Muharrem İnce, 24 Haziran seçimi gecesinde yaşananlardan, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'yla ilgili konulara kadar pek çok soruyu yanıtladı.
İnce, Kılıçdaroğlu'nun rakibi olmayacağının altını çizerek, "Ben kurultay istemeyeceğim, kesinlikle böyle bir talebim olmayacak! Ama CHP örgütleri göreve davet ederse, kendisi de 'Ben ayrılacağım' derse, hazırım" diye belirtti.
İnce, ayrıca "En büyük hata adaylığımın geç açıklanması" dedi.
İnce'nin Arman'la yaptığı röportajın şöyle:
(Ayşe Arman habere İnce hakkında düşüncelerini anlatarak başlıyor...)
"Karşındakini küçümseyerek değil, tam tersine, gözünde büyüterek...
Ben zaten onu meydanlarda sevmiştim. Ama karşımda kanlı canlı görünce daha çok sevdim. Diriliğini, ataklığını, zekâsını, gülümsemesini, gençliğini, muzipliğini, hazırcevaplığını, samimiyetini, cesaretini, açık sözlülüğünü... Benim için gelecek, Muharrem İnce! Böyle insanlar, böyle siyasetçiler seviyorum. Açık, şeffaf... Gözlerinden bulutlar geçmiyor. ‘Poker surat’ değil. “Ne dedi şimdi?” demiyorsun. Kafan karışmıyor. Gizlisi saklısı yok. “Şunu sorsam mı?” diye korkmuyorsun. Saygı sınırında her şeyi sorabilirsin. Karşında bir ‘insan’ duruyor. Duygularıyla, zaaflarıyla bir insan. Özür diliyor, “Hata yaptım” diyor, yenilince rakibini tebrik ediyor. Açık, apaçık. Üstelik eleştiriye de açık! Biz alışık değiliz böyle birine. Beni çok umutlandırdı. Bence Muharrem İnce uzun yol koşucusu, öyle olması dileğiyle. Güç diliyorum, kolaylıklar diliyorum ona. Galiba beni en çok, “O âşık olmadıysa ben n’apim!” lafıyla yakaladı. Mizah duygusu da güçlü, güldürdü beni. Huzurlarınızdan ayrılmadan şunu da itiraf etmek istiyorum: Onda şeytan tüyü var. Gerçekten öyle. Çok sempatik ve insanı feci etkileyen bir karizması var. Sevmemeye olanak yok, etkilenmemeye de... Bu kadar kısa zamanda bu kadar çok oy almasının sebebi de bu, hepimizi bir şekilde yakaladı. Valla ne diyeyim, siyaseti hiç bırakmaması dileğiyle..."
Seçimi kaybettiniz ama bu seçimin ‘kazananlarından’ biri oldunuz, insanların gönlünde taht kurdunuz. Samimisiniz, sahicisiniz ve çok şeffafsınız. Bu özellikleriniz, bir siyasetçi olarak başınıza bela olmuyor mu?
- Başlangıçta evet. İlk anda yanlış anlaşılıyorum. Çünkü pek alışkın olunmayan bir durum bu. Ama uzun vadede kazanıyorum. Ben hep olduğum gibi olmaya çalışıyorum. Şiir okuyan Muharrem İnce. Öfkelenen Muharrem İnce. Ağlayan Muharrem İnce. Gülen Muharrem İnce. İnsan Muharrem İnce...
Şiir demişken, şiirlerinizin de ‘tutkulu’ yerlerinin altı çizildi, etrafta dolaştı. Rahatsız etmedi mi?
- Hiç problem değil. Onları ben yazdım, arkasındayım. Yaptığım hiçbir şeyden pişman değilim. Öfkem yapamadıklarıma...
Cumhurbaşkanlığı adaylığınıza bu kadar ilgi bekliyor muydunuz? Şaşırdınız mı?
- Hayır, çünkü bu benim milletle ilk karşılaşmam değil. 16 yıldır milletvekiliyim. Daha önce iki kez genel başkan adayı oldum. Grup başkan vekilliği yaptım. Referandumda 106 yerde miting yaptım. Bu seçimde müthiş kalabalıklara hitap ettim ama referandumda da polis kayıtlarına göre İskenderun mitingimiz 55 bindi örneğin.
Ama yine de bu seçimde iş başka bir şeye dönüştü.
- Doğrudur. Az önce telefonuma baktım, telefonum bozuldu gelen mesajlardan! WhatsApp mesajları 5 bine yaklaşmış. Okuyamıyorum. Sürekli geliyor, geliyor, geliyor...
Ne yazıyorlar?
- “Sakın bu işi bırakma! Devam et! Biz senin yanındayız!” Bu 5 bin mesajın 4 bini, 30 yaş altı. Zaten miting meydanlarında da, “30 yaş altındakiler el kaldırsın!” dediğimde, yüzde 70’i 30 yaş altıydı. Buna çok mutlu oluyorum. Gençlere de hitap edebilen siyasetçi olmak istiyorum.
"Hiçbir polemikten yenilerek çıkmadım"
Sizi neden ‘umut’ gördü insanlar? Erdoğan’la polemik yapabildiğiniz için mi? Mitinglerinize büyük kalabalıklar toplayabildiğiniz için mi? Anneniz, ablanız kapalı olduğu için mi?
- Siyasette laf sokma, meydanlarda cebelleşme var. Ben de girdiğim polemiklerde yenilmiyorum. Bunu pek çok iletişim uzmanıyla konuştum. Hiçbir polemikten yenilerek çıkmadığımı söylediler. Apolet sökme dahil. Dedim ya generale, “Apoletini sökerim!” Benim ortalama bir dilim var. Bir profesörle bir çöpçünün kesişim kümesi vardır, işte ben o kesişim kümesine hitap ediyorum. Siyasette doğrusu da bu bence. İnsanlar beni kendilerinden biri gibi gördüler, bence sırrım bu. Bu önemli. Ama annemin ve kız kardeşimin başörtülü olmasının bir önemi yok. Öyle olsaydı, Yalova’daki bütün oyları almam lazımdı. Öyle olmadı.
Peki buna bozulmadınız mı?
- Hayır bozulmadım. Yalova, 81 vilayetten insanın toplandığı bir yer. Küçük bir Türkiye. Bir de ben Yalova milletvekili adayı değil, cumhurbaşkanı adayıydım.
"Her iki kişiden birinin oyunu almaya çalışacağım"
Mitinglerde büyük kalabalıklar vardı ama oylara yansımadı. Neden? İstanbul mitingine 5 milyon insan gelmedi mi mesela? Rakamlar abartılı mıydı? Yoksa gelenler oy mu vermedi?
- Mitinge gelenler oy vermemiş olabilir, dinlemeye gelmiş olabilir ya da seçmen olmayabilirler. Daha genç olabilir, 17 yaşında olabilirler. Ya da mükerrer olabilirler, yani hem Kocaeli mitingine gelir hem İstanbul mitingine gelir. Bunun çok çeşitli nedenleri var. Ama benim aldığım o 15 milyon oy, az mı? Her üç kişiden birinin oyunu almışım! Bundan sonra her iki kişiden birinin oyunu almaya çalışacağım! Hedefim bu.
Sonuç sizin için ne kadar büyük bir hayal kırıklığı oldu?
- Tabii ki üzüldüm ama hayatıma devam ediyorum. Bakın, ben bahane üretmem, kendime bakarım. Kendi hatalarımı, eksiklerimi bulup bir sonrakinde onları tamamlamak, kendimi hazırlamak isterim. AKP’nin oyu düştü diye sevinmem. Ben üç muhalefet partisinin oylarının yüzde 20’nin üzerinde olacağını düşünmüştüm. Öyle olacak ve biz ikinci tura kalacağız. Ama onlar düşük kalınca hesap tutmadı. Arkadaşlar bana sorduklarında “Hedefim 35’in üzerine çıkmak!” dedim. “Hayal görüyorsun” dediler. “Hayır, hayal görmüyorum!” dedim. Beşi istemeyen üçü alamaz! Siyaset iddiadır. Evet, bazı yerlerde hata yaptık. En iyi yaptığımız iş, ‘Herkesin Cumhurbaşkanı’ sloganıydı. Rozeti çıkarıp Türk bayrağını takmaktı. ‘Herkesin Cumhurbaşkanıyım’ sloganına devam edeceğim. Göreceksiniz bunu başaracağım ben! Bunu burada bırakacak halim yok, iddiamın arkasındayım! Allah sağlığıma bir şey vermesin. Sağlığımda bir sıkıntı olmazsa, yeniden cumhurbaşkanı adayıyım.
"En büyük hata adaylığımın geç açıklanması"
En büyük hata neydi peki?
- Geç açıklandım! 50 günde ancak bunu yapabildik. Bunun 100 gün olduğunu düşünün. Örneğin 13 ile gidemedim, 68 ile gittim. O 13 ile de gitmek isterdim.
Gelelim o geceye... Ne kadar süre “Seçimde hile yapılmıştır!” diye düşündünüz?
- Bunu biraz açalım: Islak imzalı tutanaklar var. Benim konumumdaki biri, Türkiye’yi karış karış bilir. Siz bana bir il, ilçe söyleyin, ben size tahmini oyları söyleyeyim. Şimdi hile olabilir mi? Olabilir! Olmuş mudur? Olmuştur! Fakat ben 16.50’de YSK’nın önüne gittim, iki arkadaşımla birlikte. Dedim ki, “Ben buradayım. Görevinizi doğru yapın! Referandumda olduğu gibi mühürsüz oylar geçerlidir falan böyle kararlar almayın!” Şimdi size soruyorum; YSK, toplumu rahatsız edecek bir karar aldı mı? Almadı. Peki yüzde 50.1’e yüzde 50.06 gibi bir sonuç var mı ortada? Yok. Ortada kazanılmış bir seçim var. Rakibim -mutlu olalım, olmayalım- seçimi kazanmış. Bana diyorlar ki, “İnsanları sokaklara niye davet etmedin!” Neden edeyim? Etmem için ortada belgelenmiş bir hırsızlık olması lazım. Var mı? Yok! Partinin ıslak imzalı tutanakları var. Tutuyor mu? Tutuyor. YSK’nın vicdana, hukuka aykırı bir kararı var mı? Yok! E niye sokağa davet edeceğim milleti? Sadece iş olsun diye mi? “Bak helâl olsun!” desinler diye mi?
Rozetim yoktu çünkü ceketime ayran döküldü
Peki o gece niye ses vermediniz? Ortadan kayboldunuz. Tamam, “Tam emin olmak istedim, bekledim” dediniz. Ama bu millet ikna olmadı. Tehdit edildiğinizi, Afgan askerlerinin geldiğini, iç savaş çıkmasını önlemek için tavır değiştirdiğinizi filan söylüyorlar. Bunlara ne diyeceksiniz?
- Komik bunlar, gülüyorum. Olacak şey mi? Bir yere kaçmadım, kaçırılmadım, karım da kaçırılmadı! Deli saçması bunlar! Perde arkasını tam anlatayım: 16.50’de YSK’ya gittim. Saate baktım, tam 6 dakikada. Sonra geri döndüm karargâh yaptığımız yere. O zaman da saate baktım, 7 dakikada gelmişim. Yani ben sadece 6-7 dakikalık bir mesafedeydim. Yanımda kimler vardı? CHP’nin grup başkanvekili Engin Altay, Meclis Başkanvekili Yaşar Tüzün, eşim, kardeşlerim vardı. Sistem kurulmuştu, televizyonlar vardı, bana seçimde yardımcı olan bürokratlar vardı. Adım adım Türkiye’yi oradan takip ediyorduk. Islak imzalı tutanaklar nereye geliyor? Partiye geliyor. E sen de takip ediyorsun. Ortada benim YSK’nın önüne gidip “Çaldırmayacağım size, yaptırmayacağım!” diyeceğim bir şey yok ki! YSK kötü bir karar aldı mı? Almadı. Peki elimizdeki ıslak imzalı tutanakta ne yazıyor? Muharrem İnce 150 oy, işlenen de 150 oy yazıyor. E ne diye bağıracaksınız? Anormal olan, müdahale gereken bir durum yoktu ki!
Peki nereden çıkıyor bu laflar?
- Bunlar delirmiş! Bunları yazanlar gerçekten hasta. Yok eşimi kaçırmışlar, yok sarayda albaylar varmış... Ya rüya gördüler ya gerçekten hastalar! Başka bir açıklaması yok.
Belki de sizi desteklemek için böyle söylüyorlar.
- Aman yok, böyle destek olmaz olsun! Bunlar tehlikeli insanlar! Diyorlar ki, “YSK’nın önüne geldiğinde neden ceketinde Türk bayrağı rozeti yoktu? Yoksa bu bir mesaj mıydı? Hep oluyordu, ama o anda yoktu!” Ona dikkat etmişler.
Neden yoktu peki?
- E çünkü yolda giderken ayran döküldü ceketime! Ben de o anda ceketi değiştirdim ve unuttum rozeti takmayı. Engin Altay’a böyle bir yorum gelmiş, bana söyledi, inanamadım dikkat ettikleri şeylere, hemen taktım. Ama yani bundan çeşitli mesajlar çıkarmak akıl kârı mı? Bunlar paranoyak! İnanın böylelerinin desteği olmaması daha iyi. Resmen kötülük yapıyor. Türkiye’de böyle kime hizmet ettiği belli olmayan bir kesim var. Sözde Atatürkçü, sözde cumhuriyetçi ama aslında değil, ortalığı karıştırmaktan başka bir şey yapmıyorlar!
Ama o akşam uzun bir sessizlik olduğu da doğru.
- İyi de ne yapabilirdim ki? Sonuçların tamamlanmasını bekliyordum.
Evet ama kritik zamanlardı. Önce “Sandıkları terk etmeyin!” dediniz. Daha sonra “YSK’nın önünden ayrılmayın!” dediniz. İnsanları motive ettiniz, sonra yok oldunuz. Haliyle insanlar şaşırdı, sizden bir açıklama bekledi, yapmadınız.
- Ben, “Sandıklardan hiçbir şart altında ayrılmayın” dedim. Ve sonucu bekliyordum. Yüzde 50.6 çıksaydı ne yapacaktım? YSK’nın önünde tek tek oyları saydıracaktım. Ama çıkmadı. Millet de şuna takılmış, “Bir milyon 300 bin oyluk dalavere varsa, ikici tura kalabilirdin.” Peki bu şartlar altında ikinci tura kaldığımda, parlamento çoğunluğu da iki partinin elinde -Cumhur ittifakının elinde- ve siz yüzde 49.7 ile kaldınız. Ertesi turda alabileceğinizi mi düşünüyorsunuz? Mümkün değil ki! Tekrar ediyorum, hırsızlık olmuş mudur? Her seçimde olduğu gibi bu seçimde de olmuştur! Ama sonucu değiştirecek bir hırsızlık değil, bunu anlatmaya çalışıyorum. Ben bahane üretmem. Ben 15 milyon oy almışım, rakibim 25 milyon. Bir dahaki sefere o 25 milyonu ben nasıl alırım diye uğraşırım. Karşıdakini küçüksemek bir işe yaramaz!
"Bu rüzgâr 50 günlük bir rüzgâr"
500 günlük bir rüzgârı düşünebiliyor musunuz!
Heyecanlandırdığınız kitlelerde bir bozgun havası yaşanmadı mı?
Bir daha böyle bir rüzgâr yakalanabilir mi?
- Çok daha fazlasını yakalarız, emin olun! Bu rüzgâr 50 günlük, 500 günlük bir rüzgârı düşünebiliyor musunuz?
"DİP DALGA DEĞİL TSUNAMİ BU!"
‘Dip dalga’ya ne oldu? Aslında öyle bir dalga yok muymuş?
- Olur mu? Tam tersine, vardı, hatta tsunami bu! Bakın barajın önündeki sette bir tek tuğla düştüğünde, o baraj yıkılır. Biz o tuğlayı düşürdük. Kritik eşiği aştık biz. 1977’den bu yana yüzde 30’un üzerine çıkamadık. İlk kez aştık.
Yüzde 30’u aşan 50’yi de aşacaktır!
GAZETECİ GAZETECİ OLSUN AMA İNSANLIĞI DA BİR KENARDA DURSUN!
İsmail Küçükkaya’ya yolladığınız “Adam kazandı” mesajı hâlâ tartışılıyor. Hatalı buluyor musunuz kendinizi?
- Evet, hatalıyım.
Gazeteciye, “Bunu yazma!” demezseniz yazar. Bu kuralı unuttunuz mu?
- Ben gazeteci olsaydım “‘Tayyip Erdoğan kazandı’ diye mesaj attı İnce” derdim. ‘Adam’ lafını kullanmazdım. Gazeteci gazeteci olsun bir itirazım yok ama insanlığımız da bir kenarda dursun!
TABİİ Kİ O GECE ERDOĞAN’LA GÖRÜŞMEDİM
O gece Erdoğan’la görüştüğünüz doğru mu?
- Tabii ki hayır! Böyle bir şey olabilir mi?
Nereden çıkıyor bu laflar?
- Söylüyorum, kendimize karargâh yaptığımız yerdeydim. Eşim ve kardeşlerim dışında dört milletvekilimiz ile mitinglerde beraber olduğum 40-50 kişi de vardı yanımda. Hiçbir yere gitmedim, kimseyle görüşmedim. Arkadaşlar, “Açıklama yap!” dedi ama “Gerek yok, sabah yaparım” dedim.
Bunlar komplo teorisiyse, bu durum neyi gösteriyor? Türk halkının bir kısmı, Erdoğan’ın bu kadar sevildiğine inanmıyor mu?
- Diyorum ya, düşmana gerek yok. Bizim kendi içimizdeki bu mentalitemiz bize yetiyor. Ama bu böyle olmaz. Çamur at izi kalsın... Bir yarışa girmişsin, kaybettiğinde oturacaksın, hatalarını göreceksin, “Nerede eksik yaptık?” diyeceksin, yeniden hazırlanacaksın. Bakın 1699’dan 1922’ye kadar Osmanlı, 223 sene hep kaybetti. Neden biliyor musunuz? Türk generalleri Osmanlı ordusunu yönetemiyordu. Geri çekilmeyi bilmiyorlardı. Mustafa Kemal Paşa ilk kez geri çekilmeyi bildi. Kurtuluş Savaşı’ndan önce pek çok yerde yenildik. Sonra geri çekildi, hazırlandı, Kurtuluş Savaşı’nı gerçekleştirdi ve kazandı! Yenilmişseniz geri çekileceksiniz, savunmanızı, hazırlıklarınızı iyi yapacaksınız, sonra tekrar saldıracaksınız. Ona buna suç bularak olmaz. “Yanlış yaptım!” diyeceksin. Karşındakini küçümseyerek de olmaz. Tam tersine, rakibini gözünde büyüterek...
BEN YILMAZ ÖZDİL’İ YUHALATMADIM!
Yılmaz Özdil’i yuhalatmanızın sebebi ne?
- Hayır efendim, asla böyle bir şey olmadı! Ben onu yuhalatmadım. “Denizli ve Antalya mitinglerinde” diye yazmış. Kendisini aradım. “Böyle bir şey olmadı!” dedim. Denizli’de adı bile geçmedi. Ben Antalya’da “Bugün beni çok üzen bir olay oldu. Her gün zevkle okuduğum bir köşe yazarı böyle böyle yazmış!” dedim. Bir-iki ses yükseldi. O kadar. Yuhalatma olmadı. Adını bile söylemedim.
Tam olarak ne dediniz?
- “Beni üzen şeyler yazdı, yazısını beğenmedim!” dedim. Gerçekten de yalan yanlış bir sürü şey yazdı. Ben eşimle alışveriş yaparken güya Anadolu Ajansı çekmiş. Anadolu Ajansı kime aitmiş? Erdoğan’a! Yani bunların hepsi ayarlanmış. Bir kere doğru değil, dersini iyi çalışsın. Anadolu Ajansı yoktu orada. Bakın sabahtan beri burada, kapının önünde kameralar vardı, az önce gittiler. Ben Murat Karayalçın’ın ofisine gittim, orada da çıkışta vardı kameralar. Benim evimin önünde günün 15 saati kamera var, onlar bilinen kameralar, bilinmeyenleri ben de bilmiyorum. Yani benim her gittiğim yerde kamera var. Ofisimin önünde var, evimin önünde var. Köydeki evimin gece 1’de önünde insan var. Sabah 5’te var. Dışarıda bekliyorlar. Ama söylüyorum, o gün orada Anadolu Ajansı yoktu. Bilgisi doğru değil. Orada benim gördüğüm Fox ve Demirören Haber Ajansı vardı. Yılmaz Özdil’in benimle ne özel derdi var bilmiyorum. Sözcü Gazetesi’yle bir derdi var da benim üzerimden bir hesaplaşma mı yapıyor onu da bilmiyorum. Ama o anlar buradan ne demek istediğimi. Yazdıkları doğru değil ve çirkin. Erdoğan’la böyle bir pazarlığı yapan şerefsizdir, böyle bir pazarlığı yapmadan bunu yaptı diye yazan da şerefsiz oğlu şerefsizdir! Herkes haddini bilecek, ahlaklı olsun herkes, benim canımı sıkmasınlar. Herkesi ahlaklı olmaya davet ediyorum. Erdoğan’la 16 yıldır mücadele ediyorum. Onlarca davam var, el insaf! Bir de yalan yanlış bilgiler yazıyor. “Ekmeleddin’den bile az oy aldı” diyor. Hiç mi matematik bilmiyorsun? Ekmeleddin İhsanoğlu kimin adayıydı? CHP ve MHP’nin çatı adayıydı, ben çatı adayı değildim. İyi Parti var mıydı o zaman? Yoktu. Ekmeleddin yüzde 38 aldı. Peki o zaman şu anda toplarsak, CHP kaç aldı 30-31, MHP 11 küsur, etti 42, İyi Parti 7... Yüzde 49 yapar o zaman benim oyum.
"KILIÇDAROĞLU’YLA AYRIŞIYORUZ BEN KAZANANI TEBRİK EDERİM"
Seçim gecesi CHP yöneticilerinin, AA verilerine inanmayıp “YSK sonuçlarını bekleyin!” açıklaması stratejik hata mıydı?
- Bence öyle...
Kılıçdaroğlu sizin Erdoğan’ı tebrik etmenizi eleştirdi.
- Hayır, aslında eleştirmedi. “Ben tebrik etmem” dedi. O da onun fikri. Ben de ederim. Ayrışıyorum ondan. Bunda ne var? Yarışırım ama yenilirsem tebrik de ederim. Bu benim demokrasiye olan inancım. Ben de bu seçimin adil olmadığını biliyorum. Devletin bütün imkânlarıyla yarışan Erdoğan’dı, benim öyle bir durumum yoktu. Ama “Bu seçim adil değil!” diyorsak hiç seçime girmeseydik o zaman, sonuçta girdik. E girmişsek ve kazanmışsa, ben de tebrik ederim. Geçmişte Kemal Bey’in de böyle kutlamaları vardı medya yoluyla. Saraya da gitti, Yenikapı’ya da gitti. Bugün neden öyle dediğini bilmiyorum. Ama ben yarın bir seçime gitsem, kaybetsem, kazanan kişiyi her zaman tebrik ederim!
SEÇİM MEYDANLARI MİZAHI HATIRLADI! MAREM ABİ- BADEM ABİ- MERAL ABLASI- DOĞU ŞEYSİ- TEMEL DEDE
Bu seçimde meydanlar mizahı hatırladı. Kırklareli’nin bir köyünde çok güldüm. Alt alta hepimizin oylarını yazmışlar ama şöyle: Marem Abi, Badem Abi, Meral Ablası, Doğu Şeysi (hatırlamıyor soyadını), Temel Dede… Çok sempatikti. Mizah güzel şey, sonra ilk kez meydanlarda bu kadar genç vardı. Ve ilk kez CHP’li bir adayın mitinglerinde bu kadar çok türbanlı vardı. Pek çok ilk vardı yani...
BUNLARI YAZANLAR GERÇEK SATILMIŞLAR!
Deniyor ki, “Ortada bir toplum mühendisliği var. Erdoğan’ın rakibi olarak İnce hedefe alındı ama Meral Akşener’e özellikle dokunulmadı ki, oyu artmasın.” Her şey, ince ince Erdoğan’a yarasın diye planlanmıştı yani! Tüm bunlar sizde nasıl bir his yaratıyor? Kısacası sizin satılmış olduğunuzu söylüyorlar.
- Bunları yazanlar, gerçekten satılmış olanlar! Bir kampanyaya çıkmışız, bu kampanyada Muharrem İnce öne çıkabilir, Demirtaş öne çıkabilir, Akşener öne çıkabilir, Karamollaoğlu öne çıkabilir... Erdoğan mı özellikle birini öne çıkaracak? Burada hiç mi benim payım yok? Ben öne çıktıysam kabahat benim mi? Benden daha fazla miting yapan var mıydı?
Belki de sizi, dişine göre buldu?
- Öbürleri değil miydi? Böyle şey olur mu? Nasıl bir mühendislikmiş bu! Bunlar istemeden Erdoğan’a hizmet ediyorlar. Türkiye’de şunu değiştirmemiz lazım: “Abdullah Gül’le kavga etsinler, biz aradan çıkalım!” Bu tehlikeli bir kafa. Bitmez tükenmez komplo teorileri... Ben her şeyi ortada olan, dümdüz bir adamım. Doğal, içten, samimi, olduğu gibi söyleyebilen biriyim. Hiçbir pazarlığım yok. Bu seçime girerken kazanacağıma inanarak girdim ve her şeyimi ortaya koydum. Olmadı. Olsun, pes etmem. Devam...
Beni cumhurbaşkanı adayı yapmış bir genel başkanın karşısına çıkmam
BÖYLE BİR VEFASIZLIK YAPMAM!
Sizi aday gösterdiği için Kılıçdaroğlu’nun da hakkını teslim etmek gerekmez mi?
- Kesinlikle evet! Herkesin yapabileceği bir iş değil. Bunu da her yerde söyledim, söylerim.
Peki Kılıçdaroğlu’nun son açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Ne diyeyim şimdi? Son açıklamalarını beğenmedim.
“Arkadaşlarımız, İnce’ye gittiği illerde destek olacaklardır” biraz üstten bir tavır değil mi?
- Evet öyle. Olmayacaklar mı zaten? Ben CHP’nin bir üyesi değil miyim? Hoş değil bunlar, hem ne gerek var? Birbirimizi topluma ispat etme derdinde değiliz biz. Daha güzel götürebiliriz işi. Ben kurultay murultay demiyorum, böyle bir şey istemiyorum. Partide koltuk falan da istemiyorum, Türkiye’yi yönetmek istiyorum. Ben beş yıl bu seçimin sürmeyeceğini düşünüyorum.
Kılıçdaroğlu’nun “Şimdi ben kalkıyorum bu koltuktan, sen gel Muharrem kardeşim” demesi mi gerekiyor sizce?
- Ben kurultay istemeyeceğim, kesinlikle böyle bir talebim olmayacak! Ama CHP örgütleri göreve davet ederse, kendisi de “Ben ayrılacağım” derse, hazırım. Ama burası çok önemli. Sakın yanlış bir şey yazılmasın: Ben karşısına çıkıp rakip olmayacağım! Beni cumhurbaşkanı adayı yapmış bir genel başkanın karşısına çıkıp böyle bir vefasızlık yapmam!
Yeni bir parti?
- Hayır, öyle bir şey yok. İllere gittiğimde de sadece CHP binalarını ziyaret etmeyeceğim. İttifakın diğer partilerini de ziyaret edeceğim. Ben bu 15 milyon oyu nasıl 30 milyon yaparız derdindeyim.