İsmail Saymaz: Bugünün meselesi 'Erdoğan iktidarı verir mi?' sorusudur

Sözcü yazarı İsmail Saymaz, bugünkü yazısında "Bugünün meselesi darbe değil, her muhalifin içini kemiren 'Erdoğan iktidarı verir mi?' sorusudur" değerlendirmesini yaptı.

İsmail Saymaz: Bugünün meselesi 'Erdoğan iktidarı verir mi?' sorusudur

Sözcü yazarı İsmail Saymaz, bugünkü yazısında "Bugünün meselesi darbe değil, her muhalifin içini kemiren 'Erdoğan iktidarı verir mi?' sorusudur" değerlendirmesini yaptı.

Saymaz, "Dört yıl önce Türkiye, OHAL koşullarında başkanlık referandumuna götürüldü. Sayım sürerken kurallar değiştirildi. İYİ Parti katılmasın diye erken seçime gidildi. CHP kazandığı için İstanbul'daki yerel seçim iptal edildi. HDP'li belediyelere kayyum atandı. Devletin kurumları, araçları, zor gücü ve kaynakları AK Parti'nin iktidarda kalması için seferber ediliyor. Geçmişte 'Asker bize iktidarı verir mi?' diye kaygılananlar bugün muhalefete 'Erdoğan iktidarı verir mi?' diye sorduruyor. İktidar bu kaygıyı gidermelidir." ifadelerini kullandı.

Sözcü'den İsmail Saymaz'ın yazısı şöyle:

“Eski Türkiye”nin son yılıydı. Anketlere göre AK Parti 3 Kasım 2002'de yapılacak olan genel seçimin favorisiydi. O günlerde Radikal Gazetesi'ni yöneten İsmet Berkan ile Ankara Temsilcisi Murat Yetkin, nabzı tutmak için partiyi ziyaret etti. Erdoğan'ın makamında sohbet sürerken, sonradan Milli Eğitim Bakanlığı koltuğuna oturacak olan Hüseyin Çelik, “Seçimi kazanırız da asker bize iktidarı verir mi?” diye sordu.

Gazeteciler olumlu görüş bildirince Erdoğan, “Evet, bence de” dedi.

Bu diyalog yaşanalı 19 yıl, Berkan'ın hatırasını anlattığı “Asker Bize İktidarı Verir Mi?” adlı kitap çıkalı 10 yıl geçti.

AK Parti, 19 yıldır iktidar olmasına rağmen hâlâ darbe ihtimalinden söz ediyor.

Şimdi de 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, gazeteci Can Ataklı, eski Kültür Bakanı Fikri Sağlar hakkında 81 şehirde suç duyurusunda bulunacağını açıkladı.

Yöneltilen suçlama, halkı kin ve düşmanlığa tahrik.

AK Parti'nin açıklamasında şöyle deniyor:

“Sadece bu üç örnek dahi, Türkiye'nin 97 yıllık Cumhuriyet tarihinde elde ettiği milli iradenin üstünlüğünü esas alan kazanımları hala hazmedemeyenlerin, vesayet ve darbe dönemlerinin özlemiyle yanıp tutuştuğunu göstermeye yeterlidir.”

TARİH KİTABINDAN DARBE ÇIKARMAK

Açıklamaya bakarsanız biri emekli orgeneral, diğeri gazeteci, sonuncusu siyasetçi olan üç ismin cunta planı yaparken suçüstü yakalandığını zannedersiniz.

Sanki Başbuğ'u karargahta emir yağdırırken…

Sağlar'ı TBMM'ye son sürat ilerleyen bir tankın içinde…

Ataklı'yı denizaltının dümeninde kıskıvrak ele geçirdiler.

Nedir bu insanların bağışlanmaz suçu?

Başbuğ'unki şöyle:

Yakın bir zamanda çıkan “Türkiye Cumhuriyeti'nde Güç Odakları” adlı kitap serisinin 1961-1980 yıllarını ele alan üçüncü cildi için Cumhuriyet Gazetesi'ne demeç verdi. Söyleşide, Adnan Menderes'in 27 Mayıs'tan iki gün önce seçim tarihini açıklaması halinde darbenin önlenebileceğini vurguladı.

AK Parti, muhalefetin erken seçim çağrısı ile Başbuğ'un 27 Mayıs değerlendirmesini uç uca ekleyerek, darbe sonucu çıkarıyor.

KİTAPLA MI DEVİRECEK?

Başbuğ'un dile getirdiği 27 Mayıs'a ilişkin bu yorum, ilk kez ifade edilmiyor.

Örneğin, siyasi tarihçi Şevket Süreyya Aydemir'in 1969 yılında basılan “İhtilalin Mantığı ve 27 Mayıs İhtilali” kitabı ile gazeteci Altan Öymen'in 2013 yılında yayınlanan “Ve İhtilal” kitaplarında bu ihtimale yer veriliyor.

Bugüne kadar kimsenin aklına Aydemir ve Öymen'i darbecilikle suçlamak gelmedi.

Şimdi geriye bakınca; Aydemir, bugünlerde yaşamış olsaydı kitabın adından ötürü “İhtilalin mantığı mı olur ulan!” diye tutuklanabilirdi.

TSK'dan 2010 yılında emekliye ayrılan Başbuğ, elinin altında 750 bini aşkın silahlı personeli varken aklından geçirmediği darbeyi, şimdi kitap yazarak mı gerçekleştirecek?

Kalemle mi iktidarı devirecek?

Klavyeyle mi sıkıyönetim ilan edecek?

Dalga mı geçiyorsunuz?

ATAKLI VE SAĞLAR'A KATILMIYORUM FAKAT!

Can Ataklı, sahilde sabah sporuna çıktığı sırada kaydettiği gündeme dair eleştirilerini YouTube kanalında yayınlıyor. Geçen günkü kayıtta Erdoğan'ın seçimle gitmeyeceğini savunurken, “En düşük ihtimal” diye andığı darbe meselesine değiniyor. Darbenin mümkün olmadığını ve zaten karşı olduğunu belirtiyor.

Ardından Erdoğan'ın ne yolla iktidarı bırakabileceğine dair fikir jimnastiği yapıyor.

Bana göre, gazeteciler bu türden komplo teorilerine girişmemeli.

Fakat Ataklı'nın sözlerinden darbe heveslisi olduğu sonucu çıkmaz.

Ne yani?

Ataklı, sabah koşusunda önünden geçtiği 1. Ordu Komutanlığı'na dalıp yönetime el mi koyacak?

Aynı şekilde, Sağlar'ın da düşüncelerine katılmıyorum.

Ne dün FETÖ'cü hakim savcıların, ne de bugün siyasi kanaatlere göre hüküm verenlerin başında örtü, çehresinde sakal var.

Eleştirebilirsiniz ancak…

Sağlar'ın sözlerinde herhangi bir suç yok.

MUHALEFETE KARA ÇALMA

AK Parti dilekçesinde “Bu söylem ve yaklaşımların iyi niyetli olmadığı, arkasında farklı ajandaların ve gayelerin bulunduğu açıktır” diyor.

Muhalefete darbeci diye kara çalarak, dağılan ve uzaklaşan kitlesini çevresinde ve zinde tutmak istiyor.

Böylece, yoksulluktan ah çekenlerin iniltisini, İŞKUR kapısında bekleyen işsizler ordusunun bedduasını, çöpten meyve ayıklayan annelerin gözyaşını ve yoğun bakım ünitelerinden yükselen kara haber hıçkırıklarını bastırmayı umuyor.

Oysaki bugünün meselesi darbe değil, her muhalifin içini kemiren “Erdoğan iktidarı verir mi?” sorusudur.

Dört yıl önce Türkiye, OHAL koşullarında başkanlık referandumuna götürüldü.

Sayım sürerken kurallar değiştirildi.

İYİ Parti katılmasın diye erken seçime gidildi.

CHP kazandığı için İstanbul'daki yerel seçim iptal edildi.

HDP'li belediyelere kayyum atandı.

Devletin kurumları, araçları, zor gücü ve kaynakları AK Parti'nin iktidarda kalması için seferber ediliyor. Geçmişte “Asker bize iktidarı verir mi?” diye kaygılananlar bugün muhalefete “Erdoğan iktidarı verir mi?” diye sorduruyor.

İktidar bu kaygıyı gidermelidir.

Etiketler
İsmail Saymaz