'Erdoğan, Boğaziçi Üniversitesi için bugünlerin işaretini üç yıl önce vermişti'
Sözcü yazarı Saygı Öztürk, AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 2018 yılında Boğaziçi Üniversitesi Mezunları Genel Kurulu'ndaki konuşmasına atıfta bulunarak, "Erdoğan, Boğaziçi Üniversitesi için bugünlerin işaretini üç yıl önce vermişti" dedi.
Sözcü yazarı Saygı Öztürk, AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 2018 yılında Boğaziçi Üniversitesi Mezunları Genel Kurulu'ndaki konuşmasına atıfta bulunarak, "Erdoğan, Boğaziçi Üniversitesi için bugünlerin işaretini üç yıl önce vermişti" dedi.
Saygı Öztürk'ün Sözcü'deki yazısından ilgili kısım şöyle:
“Kervan yolda dizilir” denildi, binası, öğretim görevlisi olmadan üniversiteler açıldı. Sonra seçim meydanlarında, ülkemizdeki üniversite sayısıyla övünüldü. Bazı üniversitelerimiz de başbakanlığı döneminde olduğu gibi cumhurbaşkanlığında da Recep Tayyip Erdoğan'ın eleştirilerine hedef oldu.
Cumhurbaşkanı'nın sevmediği üniversitelerin başında Boğaziçi, ODTÜ geliyor. Üniversitelerle ilgili eleştiriler yapılırken bu üniversitelerin dünyanın gelişmiş 500 üniversitesi arasında niçin yer almadığı da sorgulanır.
İŞARETİ VERİLMİŞTİ
Tam üç yıl önceye gidelim. 7 Ocak 2018'de Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Boğaziçi Mezunları'nın 14. Genel Kurulu'nda konuşuyordu. Erdoğan'ın hedefinde Boğaziçi vardı. Bugünlerin işaretini o gün şu sözlerle vermişti:
“Dünyanın en iyi üniversitelerinden eğitim görmekle yerli ve milli duruş sahibi olmak, asla birbirinin zıttı değildir. Çünkü asıl mesele, fiziken nerede olduğunuzdan ziyade zihin olarak nerede durduğunuz meselesidir. Boğaziçi Üniversitesi ülke ve milletin değerlerine yaslanamadığı için uluslararası alanda beklediği yere gelememiştir. Bakınız hep söylenir; eğitim-öğretim özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, bunlar hep konuşulur. Konuşulması güzel de acaba uygulamaya gelindiği zaman, diyelim ki Boğaziçi Üniversitesi, buradaki hocalarımız, bu işe nereye kadar acaba şöyle pergellerini açıyorlar? Burası çok önemli. Çünkü belli bir fikrin savunucusu olanlara kapıyı aç, belli bir fikrin savunucusu değilse ona kapıyı kapa. Bu mu özgürlük? Çünkü eğitim öğretim kurumlarının bu noktada bir defa kefeni yırtması lazım.”
TEK SEÇİCİ
Rektör atamalarını, bizdeki gibi uygulayan tek ülke Yunanistan. ABD ve İngiltere başta olmak üzere birçok Batı ülkesinde, rektör ataması yapılacağı önceden duyuruluyor. Adaylar başvurularını, bilimsel çalışmalarını da ekleyerek yapıyor. Rektör adayını belirleyecek kurul, bunları ön elemeden geçiriyor. Elemeye kalanlar eşleriyle birlikte üniversiteye davet ediliyor.
Toplantılar, konferanslar düzenleniyor. Öğretim görevlileri, öğrenciler sorular yöneltiyor. Sonunda mütevelli heyeti, adaylardan en başarılı bulduğunu rektör olarak atıyor. Bizde üniversite öğretim görevlilerinin oyları, YÖK'ün aday sayısını 3'e indirmesi, Cumhurbaşkanının da bu adaylardan birisini rektör olarak ataması uygulaması varken bu da kaldırıldı.
Rektör, dört yıllığına seçiliyor. Seçim sisteminin sakıncası da rektörün gelecek dönem yeniden seçilebilmek için bazı tavizler verdiği iddialarıdır. Bunun da çözümü var. Rektör iki dönem değil, bir dönem için seçilirse bu sakınca ortadan kalkar. Ama unutmayalım, başarılı bir rektörün ikinci kez seçilmesinin de önünün kapatılması sadece üniversiteye zarar verir. Yani bir orta yol bulunabilir.
YIKIMA SÜRÜKLER
Üniversiteye atama yapan Cumhurbaşkanı aynı zamanda bir siyasi partinin genel başkanıdır. Bu yüzden yapılan her atamanın altında tarafsızlık değil, “Siyasi görüş”ün öne çıktığı kabul edilir. Atatürk Cumhuriyeti, “Yaşamda en doğru kılavuz bilimdir” ilkesi üzerine kuruludur. Bilim kurumlarının, özerklikleri çiğnenerek işlevlerini yapamaz duruma düşürülmesi, ulusa ve giderek insanlığa yapılan kötülüktür. Üniversitelere siyasetçi eliyle yönetici atanmasının gündemde olduğu, tartışıldığı şu günlerde seçkin bilim insanı Prof. Dr. Özer Ozankaya'yı dinleyelim:
“Bilim kurumlarının özgürce işlemesini önlemek, gerçekte ülkede bilim üretilmesini önlemek, bir ulusun yaşam kaynaklarını kurutmak demektir. Osmanlı aydını, ‘Malumdur ki fısk (bozgunculuk) ile olmaz cihan harab – Eyler müdahene-i aliman (bilginlerin dalkavukluğu) onu harab' derken, bilimin özgür olmamasının, toplumda bozgunculuktan daha büyük yıkım nedeni olduğunu söylerken bu gözlemi yapmaktaydı. Bilim kurumlarının siyasal iktidarın güdümüne sokularak çürütülmesi, başta devlet, tüm toplumu yıkıma sürükleye gelmiştir. Tüm Yakın Çağ tarihi bunun tanığıdır.”
Rektör atamasında üniversitenin, Yükseköğretim Kurulu'nun tamamen devre dışı bırakılmasının beraberinde bazı sancılar getirdiği görülüyor. Tüm baskılara rağmen öğrenciler, öğretim görevlileri atamayı protesto ediyorsa bunların da dikkate alınması gerekir.
MEDRESE VE ÜNİVERSİTE
Üniversitelerle ilgili tartışmaların yaşandığı şu günlerde, eski rektör, YÖK eski Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz'ün “Medrese ve Üniversite – Geri Kalmanın ve İlerlemenin Karşılaştırmalı Tarihçesi” kitabı, İnkılap Yayınları'ndan çıktı. Eğitimi günden güne çökmekte olan ülkemizde çok ihtiyaç duyulan güvenilir bilgilerin yer aldığı kıymetli kitap, mutlaka yaygın biçimde ve özellikle üniversite öğrencileri tarafından okunmalı.