Davutoğlu: Bahçeli ve Perinçek, Erdoğan’ı 'suç ortaklığına' davet etmekte
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, "Bahçeli ve Perinçek AK Parti ve Erdoğan’ı 'suç ortaklığına' davet etmektedir. Erdoğan ve AK Parti bir yol ayrımındadır." dedi.
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, "Bahçeli ve Perinçek AK Parti ve Erdoğan’ı 'suç ortaklığına' davet etmektedir. Erdoğan ve AK Parti bir yol ayrımındadır. Eğer bu suç ortaklığını kabul ederlerse bu eski Türkiye artıkları ilk fırsatını buldukları anda en büyük darbeyi Erdoğan’a vuracaklarından emin olabilirsiniz. AK Parti bir an önce bu tehdit diliyle, bu mafya tarzıyla, bu düşman kafasıyla hareket edenlerle ne yapacağına karar vermelidir" açıklamasını yaptı.
"İktidar ve koalisyon ortakları bu siyasi terör saldırılarını açık bir şekilde kınamaktan dahi imtina etti"
Davutoğlu haftalık basın toplantısında, "Geçtiğimiz hafta güvenlik, kamu düzeni, adalet, ekonomi ve sağlık alanında yaşadıklarımız ülkemizin bu iktidar elinde yaşamakta olduğu derin yönetim krizini açık bir şekilde ortaya koymuştur. Güvenlik alanında, Genel başkan Yardımcımız sayın Selçuk Özdağ ve gazeteciler Sayın Orhan Uğuroğlu ve Afşin Hatipoğlu’na başkentin göbeğinde organize ve senkronize gerçekleştirilen saldırıların failleri ve azmettiricileri tam olarak ortaya çıkarılamadığı gibi başta Cumhurbaşkanı ve Bahçeli olmak üzere iktidar ve koalisyon ortakları bu siyasi terör saldırılarını açık bir şekilde kınamaktan dahi imtina etmişlerdir." dedi.
İrfan Fidan tepkisi
Davutoğlu, "Kamu düzeni alanında, bu düzenin asli iki sorumlusu olan Adalet ve İçişleri Bakanları kamuoyu önünde söz dalaşı yaparken Cumhurbaşkanlığı Sistemi ile bütün güçleri elinde toplayan Cumhurbaşkanı bu yönetim anarşisini sıradan bir olaymış gibi izlemiştir. Adalet alanında, yerleşik kurallar ve gelenekler bypass edilerek Yargıtay üyeliğine atanan Cumhuriyet Başsavcısı bu kurumda herhangi bir hizmette bulunmadan Anayasa Mahkemesine de atanmış ve yargı sisteminin ana kurumu olan Yargıtay bir atama istasyonu haline dönüştürülmüştür." diye konuştu.
Davutoğlu, "Ekonomi alanında, ülkemizde dünyanın 17 katı faiz uygulaması sürerken Cumhurbaşkanı sanki bu süreçte hiçbir yetkisi ve sorumluluğu yokmuş gibi yüksek faize karşı olduğunu ifade etmeye devam ederek siyasette az görülen bir pişkinlik sergilemeyi sürdürmüştür." düşüncesini dile getirdi.
"Cumhurbaşkanı ve iktidar tam bir yönetim acziyeti içinde"
Davutoğlu, "Sağlık alanında hem aşı temini hem de aşının yapılması süreçlerinde tam bir yönetim kaosu ve siyasi etik aymazlığı yaşanmıştır. Bir hafta içinde yaşanan bu vahim tablo iki hususu açık bir şekilde ortaya koymuştur: elinde her türlü yetkiyi bulunduran Cumhurbaşkanı ve iktidar tam bir yönetim acziyeti içindedir ve de Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi tam anlamıyla tıkanmıştır." ifadesini kullandı.
Davutoğlu, "Öncelikle Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcımız ve Manisa eski milletvekilimiz Sn. Selçuk Özdağ’a ve gazeteciler Sayın Orhan Uğuroğlu ve Afşin Hatipoğlu’na Ankara’daki yönlendirilmiş bir grup tetikçi tarafından yapılan 'sopalı ve silahlı' alçak saldırıyı sizlerin huzurunda tekrar kınıyorum. Bu konuda gerek bizleri arayarak gerekse kamuoyuna yaptıkları açıklamalarla destek ve kınama beyanlarında bulunan bütün siyasi liderlere ve sivil toplum temsilcilerine bir kez de sizlerin huzurunda teşekkür ediyorum. Maalesef son günlerde bizzat iktidar eliyle bir kaosun içerisine çekilmek istenmektedir." değerlendirmesini yaptı.
Davutoğlu'nun açıklamalarından başlıklar şöyle:
"Dünyanın her yerinde iktidarlar huzurla ayakta kalırlar; bu koalisyon iktidarı ise hır-gürle ayakta kalmaya çalışıyor, dünyanın her yerinde iktidarlar terör kelimesini bile telaffuzdan kaçındıkları oranda milletten destek alacağına inanır, bu iktidar terör demeden cümle kuramaz hale gelmiştir, dünyanın her yerinde iktidarlar için darbe kelimesi yasaklı kelimedir; bu iktidar gün geçmiyor ki kendisine karşı darbe yapıldığını veya hazırlandığını iddia etmesin.
Emin olun dışarıdan birisi baksa, bu kadar darbe tehdidine rağmen bu iktidarın tesadüfen iktidarda kaldığını düşünebilir. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçtiğimizden beri siyasetin alanı daralmakta, ekonomimiz küçülmekte, demokrasimiz irtifa kaybetmekte ve hukuk devleti işlevsizleşmektedir.
"Bu krizden tek çıkış yolu daha fazla demokrasi"
Bu krizden tek çıkış yolu daha fazla demokrasi iken koalisyon iktidarı açık bir şekilde ülkemizin her geçen gün demokrasiden uzaklaşmasına sebep olmaktadır. İktidar koalisyonunun küçük ortağı ise açık bir şekilde siyaseti sokağa indirmekte ve siyasal sabotajlardan medet ummaktadır.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, son zamanlarda sıklıkla asgari nezaket ve sorumluluk anlayışından uzak bir tutum içerisinde siyasi ve toplumsal barışı tehdit etmektedir. Bu gücünü açık bir şekilde, milletin vermediği bir iradeyi AK Parti’den almış olmasından kaynaklanmaktadır.
"Davul AK Parti’nin omzunda, tokmak Bahçeli’nin elinde"
AK Parti bu duruma dur demediği sürece de Bahçeli bu üslubunu ve tarzını sürdürecektir. Davul AK Parti’nin omzunda, tokmak Bahçeli’nin elindedir. Ve istediği gibi çalmaktadır. Erdoğan ise AK Partililere hiç itiraz etmeden dinlemelerini tavsiye etmektedir.
Bahçeli kalkar AK Parti’nin Genel Başkan Vekiline açıkça hakaret ve tehdit eder; Ne o genel başkan vekili kendi siyasi onuruna sahip çıkabilir ne de bir tek AK Partili Bahçeli’ye sen kime hakaret ediyorsun diyebilir? Ondan sonra da sağda soldaki bunamış, eski Türkiye artığı tiplerin saçma sapan laflarından büyük darbe tehditleri çıkarıp dururlar. Sokak ortasında siyasilere, gazetecilere, yazarlara saldırılsın… Siz bir tek cümle bile edecek cesaret göstermeyin…
Cesaretinizle, ahlakınızla ve vicdanınızla destan yazıyorsunuz. Nasıl olsa rezil olmuyoruz, rezil olamıyoruz… O halde sonuna kadar devam edelim. Nasıl olsa Bahçeli’ye bir şey diyemiyoruz, sağa sola cevap yetiştirip gürültüyle bu durumu kapatalım diyorsunuz. Aferin size, devam edin. Bahçeli de bu durumu izleyip her gün hukuk devleti ve demokrasi karşıtlığında çıtayı biraz daha yukarı çıkarsın.
İktidar denklemi içerisinde üstlendiğini farzettiği hayati fonksiyonuna dayanarak, her gün büyük bir sorumsuzluk, pervasızlık ve nezaketsizlikle siyasi iklimi ve toplumsal barışı zedelesin. Siyasetçi, akademisyen, kanaat önderi ve gazetecileri isim vererek hedef gösterilmekte, hedef gösterilen kişiler kısa süre içerisinde saldırıya uğramaktadır.
"Saldırıların asıl hedefi, ülkemiz"
Son saldırıların hedefi Gelecek Partisi olsa da bu saldırıların asıl hedefi, ülkemiz, milletimiz, demokrasimiz ve ekonomimizdir. Siyasi partileri hedefe koyan, gazetecileri tehdit eden, sokaklara şiddet salan ve siyaseti kriminalize eden yaklaşımın asıl hedefi de sorumlusu da Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti’dir.
Bahçeli Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın gücünü kullanmakta, iktidar içindeki konumunu istismar ederek kişisel hesabını görmekte, ülkeyi ateşe atmaktadır. Namuslu, haysiyetli, cesur, hakikatleri yazmaktan, dürüstçe gerçekleri kamuoyu ile paylaşmaktan başka hiçbir derdi olmayan gazete ve gazetecilere karşı geliştirdiği şiddet dili ve hedef gösterme ise tam anlamıyla acizliktir.
"1980 öncesi sokak şiddetinden nasıl bir Türkiye çıktığını ve neleri kaybettiğimizi çok iyi biliyoruz"
Hiç laf kalabalığına gerek yok. 1980 öncesi sokak şiddetinden nasıl bir Türkiye çıktığını ve neleri kaybettiğimizi çok iyi biliyoruz. 28 Şubat’ta irtica ile mücadele ediyoruz kılıfı altında Bahçeli’ye de ömründe ilk iktidar ortaklığını veren nasıl bir vesayet rejimi oluşturulduğunu hepimiz gördük.
Terörle mücadele ediyoruz diye yola çıkıp bütün ülkeyi faili meçhuller ve ağır insan hakları ihlalleri mezarlığına çevirenleri hepimiz gördük. Terörü bitireceğiz diyerek yola çıkanların terörle mücadeleyi otoriter bir düzene dönüştürdüklerini hepimiz gördük. Bugün aynı cürümlerin işlenmesine asla müsaade edemeyiz. Bütün bu cürümler 1970’lerde de, 1980’lerde de, 1990’larda da sokakta başladı,
"Siyasilere, gazetecilere, entelektüellere, akademisyenlere sokak saldırılarıyla, suikastlarla başladı"
Siyasilere, gazetecilere, entelektüellere, akademisyenlere sokak saldırılarıyla, suikastlarla başladı
Sn. Bahçeli açıkça hedef göstermeyi, şiddete teşvik etmeyi bilinçsizce yapıyor olamaz.
Buradan yetmişli, seksenli ve doksanlı yıllarda olduğu gibi ülkemizde önce kaos sonra da kalıcı bir otoriter rejim kurma heveslisi herkese ve onlara destek veren arkasındaki güçlere de sesleniyoruz, Geçmişte olduğu gibi Gladyo oyuncağı olacak gençler yok artık, Bu ülke sizin başka başkentler adına nöbet tutacağınız bir ülke değil,Kirli tezgahlarınızın tamamını bu millet bozacak, Çünkü bu vatanın ev sahibi bu aziz millettir; siz değilsiniz, Bu ülkenin tapusu bu millete ve onların atalarına aittir, Bu ülkede hiçbir dar grubun, mafyatik siyasetin, çete aklının ve vesayet heveslilerinin millete ev sahipliği taslamalarına müsaade etmeyeceğiz,
Haddinizi bileceksiniz, Bu durumdan en fazla, 1970’leri, 80’leri ve 90’ları çok iyi hatırlayan MHP’li kardeşlerimizin olduğunu biliyoruz. Önce onlar çocuklarının tekrar bu Gladyo taşeronlarının elinde harcanmasına asla müsaade etmeyeceklerdir.
"Bahçeli ve Perinçek AK Parti ve Erdoğan’ı 'suç ortaklığına' davet etmekte"
Bahçeli ve Perinçek AK Parti ve Erdoğan’ı 'suç ortaklığına' davet etmektedir. Erdoğan ve AK Parti bir yol ayrımındadır. Eğer bu suç ortaklığını kabul ederlerse bu eski Türkiye artıkları ilk fırsatını buldukları anda en büyük darbeyi Erdoğan’a vuracaklarından emin olabilirsiniz. AK Parti bir an önce bu tehdit diliyle, bu mafya tarzıyla, bu düşman kafasıyla hareket edenlerle ne yapacağına karar vermelidir.Cumhurbaşkanı Erdoğan ülkenin yüzde 90’ınından fazlasının hayır dediği bu köhne zihniyetle ne yapacağına karar vermelidir. Cumhurbaşkanı ve AK Parti acilen nasıl bir Türkiye görmek istediğine karar vermelidir.
Tehditlerin, kaosun ve şiddetin kol gezdiği bir Türkiye mi, milletin arzuladığı huzurlu bir Türkiye mi? AK Parti; siyasi partilerin kapatılmayla, parti liderlerinin ölümle, siyasetçilerin ve gazetecilerin şiddetle tehdit edildiği bir Türkiye mi görmek istemektedir? AK Parti meşru siyasetin, gazetecilerin ve yazarların mafyatik bir dille tehdit edildiği bir Türkiye mi arzulamaktadır? AK Parti binlerce insanımızın faili meçhullere kurban gittiği 1990’lara dönen bir Türkiye mi görmek istemektedir? AK Parti sağı solu sorumsuzca tehdit eden cüretkâr bir kayyım tarafından maceraya sürüklenmekten razı mıdır?
Türkiye geçmişte bu türden şiddet tahriklerinin ve eylemlerinin ülkemizi nerelere götürdüğünü acı bir şekilde tecrübe etmiştir. Açık bir şekilde şiddete davet edenler, siyasi partileri ve gazetecileri tehdit edenler, sivil siyaseti açık bir şekilde terörize etmek üzere çağrılar yapanlar bu ülkenin barışının ve huzurunun düşmanıdır.
Yaşanmakta olan bu süreçten 1980’ler ve öncesinde mağduriyetler yaşayan MHP’ye gönül veren kardeşlerimizin de ciddi şekilde rahatsız olduklarına kuşkumuz yoktur. Türkiye’nin geçen yüzyıldaki tabularından, çatışmalarından ve çekişmelerinden tekrar beslenmek isteyenlerin ülkemizin bugününe de yarınlarına da söyleyecek hiçbir sözleri bulunmamaktadır.
"Bu ülkede milletten başka ev sahibi yok"
Siyasetin demokratik diline karşı mafyanın tehdit dilini, vatandaşlarımızın huzur arzusuna karşı şiddeti yüceltenlere milletimiz hak ettiği cevabı verecektir. Türkiye yıllardır kendisini ev sahibi milleti de kiracı zanneden güruhun kuru gürültüsünden çok geçti. Bu ülkede milletten başka ev sahibi yoktur. Kendisini ev sahibi zannedenlerin, devletin sahibi zannedenlerin hatta milletin sahibi zannedenlerin kuru gürültüsü kimseyi korkutmasın.Tekrar ediyoruz: Bu ülkede hiç kimse ev sahibi pozlarıyla siyasete ve millete ayar vermeye kalkmasın.Bu ülke de bu vatan da bizim. Millete kiracı muamelesi yapmaya kalkan akıl Türkiye düşmanıdır.
"Serok Ahmet' diyerek milyonlarca Kürt'ün diliyle hakaret ettiğini zannedenler millete küfretmektedirler"
Bu ülkenin sahibi millettir, milletin her bir ferdidir.Kürtlere ve Kürtçeye sabah akşam hakaret edenler, "Serok Ahmet” diyerek milyonlarca Kürdün diliyle hakaret ettiğini zannedenler millete küfretmektedirler.
Sivas’tan öteye gitmeye ne cesareti ne aklı ne de ahlakı olanların tek bir projesi vardır: Türkiye’yi küçültmek.Bunlar Kürtçe'ye hakaret ederler çünkü vatansever değillerdir. Bunlar sokakta terör estirir çünkü vatansever değillerdir. Bunlar tehdit dilinden başka dil kullanamaz çünkü vatansever değillerdir. Bunlar ne zaman iktidarın ve devletin biraz yakınına gelirlerse ekonomimiz batar, ekmeğimiz küçülür, huzurumuz bozulur.
Geçen hafta şöyle seslenmiştim: Açıkça savcıların tehdit edildiği bir ülkede siz Adalet Bakanı olmaktan hicap etmiyor musunuz? Açıkça sokaklarda terör estirilen bir ülkede siz iç İşleri Bakanı olmaktan hicap etmiyor musunuz? Siz bakanlık yapmak yerine twitter’dan birbirinize laf sokasınız diye mi atandınız o makamlara!
"Beyler, kendinize gelin kendinize"
Bir İçişleri bir gün tweet atar açıkça kendisine imtiyaz ister, diğer gün başka bir tweet atar kendisini polis, savcı ve yetmez hakim yerine koyup ahkam keser. Beyler, kendinize gelin kendinize. Tamam anladık ağır bir cehalet ve ciddiyetsizlik içerisindesiniz. Ne çapınız ne ahlakınız ne de liyakatiniz o makamları taşımıyor. Ama bu ülkeyi ateş yerine çevirmenize müsaade edilemez, etmeyeceğiz.
Bir ülkenin iç işleri ve adalet bakanı twitterdan atışmaya başlamışsa o ülkede adalete ve kamu düzenine dair söylenecek söz kalmamış demektir.
Siz twitterda trollük yapmaya başlarsanız, ülkede adaleti sokak çeteleri ve mafya sağlamaya, kamu düzenini kendisini devletin sahibi zanneden bir siyasi parti lideri sağlamaya kalkar.
AK Parti bir an önce bu tehdit diliyle, bu mafya tarzıyla, bu düşman kafasıyla hareket edenlerle ne yapacağına karar vermelidir.
Sn. Erdoğan bir yol ayrımındadır. Ya kendisini ülkenin, devletin ve AK Parti’nin ev sahibi ve efendisi gören bu bölücü ve kindar akla iktidarın anahtarını teslim edecektir ya da Türkiye’nin tekrar bir hukuk devleti ve demokrasi olması için adım atacaktır. Bir gün reform çağrısı yapıp ertesi gün gazetecilere ve siyasilere yapılan silahlı saldırılara sessiz kalarak bu iş yürümez. Bugün itibariyle başka bir tercih imkanı kalmamıştır.
"Bu koalisyon iktidarı artık ciddi ve sorumlu bir yönetim sergileme kabiliyetini tamamen kaybetmiş"
Bu koalisyon iktidarı artık ciddi ve sorumlu bir yönetim sergileme kabiliyetini tamamen kaybetmiştir,
Hatta daha açık söyleyelim, Bu iktidar sivil ve siyasi bir iktidar olma özelliğini de kaybetmiştir, Konu ne olursa olsun bu kadar terörden bahseden, sorun ne olursa olsun eski Türkiye mahkeme, polis ve apolet diliyle konuşan bu koalisyon iktidarının ne sivilliği kalmıştır ne de siyasi tabiatı, kendi yandaşlarından bir kişiye dört maaş verirken, ağzını açan her bir vatandaşa da dört terör örgütü üyeliği vermekteler, koalisyonun büyük partisi AK Parti programını artık tamamen inkâr eder düzeye gelmiştir, Etnik, bölgesel ve dinsel milliyetçilik ayaklarımızın altında sloganlarıyla yola çıkan AK Parti bugün eski Türkiye’nin bütün ötekileştirmelerinin şehvetli savunucusu haline gelmiştir.
"İkdarın sözcülüğü ise Sayın Erdoğan’a kalmıştır"
Evet, milyonlarca Kürt vatandaşımıza kayyım atamışlardır, siz kendinizi yönetemezsiniz demişlerdir, Ama aynı AK Parti kendi kendisine de kayyım atamıştır, Bugün koalisyon iktidarının vasisi 17/25 FETÖ saatinin önünde poz veren kişidir, bu iktidarın sözcülüğü ise Sayın Erdoğan’a kalmıştır. AK Parti programı, ilkeleri, değerleri ve siyaseti atanan kayyımla fiilen yok edilmiştir, artık AK Partili kardeşlerim MHP’li taklidi yapabildikleri oranda kendilerine AK Parti’de yer bulabilir hale gelmiştir, AK Parti, Sivas’tan ötesini ise kendisine yasaklı bölge ilan eden küçük, dar, marjinal ve radikal iki küçük partinin vesayeti altına girmiştir, ben AK Partili kardeşlerimin tıpkı oyları yok sayılan milyonlarca Kürt kardeşimiz gibi kayyıma hayır dediklerini biliyorum.
Çünkü bu kayyım iktidarının Türkiye’ye, milletimize ve yarınlarımıza sunabileceği hiçbir şey bulunmamaktadır, milletimizin derdi ekmektir, bu koalisyon iktidarının derdi milletin içerisinde fitne ve korku tohumları ekmek, milletimizin derdi hak ve özgürlüklerdir, bu koalisyon iktidarının derdi bir gün daha fazla imtiyazlı iktidarlarını devam ettirmek, milletimizin derdi huzur ve emektir, bu koalisyon iktidarının derdi kamu malına biraz daha çökmek, Gelecek Partisi’nin derdi Türkiye’dir, bu koalisyon iktidarının derdi Türkiye’yi küçültmek!
Ekonomimiz küçülüyor, iş imkanları küçülüyor, ekmeğimiz küçülüyor. Ne zaman hamaset yükselirse, milli ve dini duyguları istismar artarsa, demokrasi ve hukuk devletinden uzaklaşılırsa ekmek de küçülür ekmek de! Ondan sonra çıkar bu iktidar askıda ekmek kampanyası başlatır. Bu koalisyon iktidarı yönünü tamamen kaybetmiştir, hiçbir başlıkta zerre tutarlılık sergileyememektedir.
"Bu iktidar ve trol medyası gündemi değiştirmek için yapmayacağı şey yok"
Bu iktidar ve trol medyası gündemi değiştirmek için yapmayacağı şey yok. Biliyorsunuz düzenli bir şekilde ayda bir darbe kampanyası yapmaları gerekiyor, hatta geçenlerde bir iktidar bülteni gazetede marketlerin yaptıkları zamları darbe girişimi olduğu bile yazıldı.
"Gündemi değiştirmek için devreye bu sefer Bahçeli giriyor"
Bütün bu zırvalar yetmezse gündemi değiştirmek için devreye bu sefer Bahçeli giriyor. Zam yağmurunu, bir litre sütün 8-9 lira olmasını, doğal gaz ve elektrik faturalarını, eğitim alamayan, interneti ve bilgisayarı olmayan çocukları unutturmak için Bahçeli devreye giriyor. Şimdi geçen çıkmış bizler için "Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’den ne anladıklarını milletle paylaşsınlar” diyor. Sayın Bahçeli biz sizden ciddi bir akademik emekle hazırladığımız Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerimizi paylaşmak üzere randevu istedik; siz bu randevuya bile asgari nezaketle cevap vermediniz.
Şimdi kime ne anlatalım? Kamuoyuna açıkladığımız sistem önerimizi okursanız siz bile anlayabilirsiniz. Çekinmeyin, sizleri “kemikleşmiş bir muamma” değil milletimizin arzuladığı, sade bir Türkçe ile yazılmış, memleketin hayrına bir öneri bekliyor.
“Karnınızdan konuşmak, suya yazmak” yerine okuyun, anlayacağınızı düşünüyoruz. İktidarla birlikte sabah akşam onu hain bunu darbeci şunu işbirlikçi ilan edip hakaretler savurmak ne size ne de memlekete bir şey kazandırmıyor.Biz kendilerine seslenelim:
"İlla darbe arıyorlarsa iki tane darbe oldu bu ülkede son iki yılda"
İlla darbe arıyorlarsa iki tane darbe oldu bu ülkede son iki yılda, Onların faillerinin peşine versinler, Birincisini Erdoğan’ın damadı, ikincisini de ortağı Bahçeli yaptı, Damat ekonomiye darbe yaptı, ülkeyi yangın yerine çevirdi, bütün mutfaklar yanıyor, esnaf yanıyor, Çiftçi yanıyor, Tüccar yanıyor; sonra da Erdoğan affıyla kaçtı gitti. siyasette darbeyi ortağı yaptı, ülke nefes alamıyor, siyasi parti liderleri ölümle tehdit ediliyor, gazeteciler ve akademisyenler ölümle tehdit ediliyor, mafya liderleri ortalıkta arzı endam ediyor, sokak ortasında insanlara saldırılıyor, kan akıyor, sonra da Bahçeli de Erdoğan affıyla hiçbir şey olmamış gibi iktidar ortağı olmaya, hatta iktidarın kayyımı olmaya devam ediyor.
Bu ülkeye bu ikisinden daha büyük darbe vuran kimse olmadı, Trol medyası Allah’ın her günü ıvır zıvır işlerden darbe çıkaracağına alsınlar bu iki darbeyi önlerine koysunlar, başka da darbeci ve kötülük aramalarına gerek kalmadığını görsünler.
Dünyada hem gelişen hem de gelişmekte olan ülkelerde enflasyon ve faizler sıfıra düşmüşken; Türkiye’de enflasyon %14’ü, kredi faizleri %20 yi geçti. Pandeminin başında hibe verilmesi gerekenlere kredi veren, krediye ihtiyacı olmayanı kredi almaya teşvik eden cahil ekonomi yönetimi ise Erdoğan affı ile kaçıp gitti. Yerine gelenler 3 yıldır oluşan “itibar açığı”‘nı kapatmanın yolunu faizleri yükseltmekte buldular. Hem de Sayın Erdoğan’a karşı.
Görev dağılımı şöyle, Erdoğan’da ha bire faize ne kadar karşı olduğunu söyleyip duruyor. Merkez Bankası ha bire toplanıp faizleri artırıyor, Sonra Erdoğan’a sorunca “bunlar beni dinlemiyor” diyor, MB Başkanı Naci Ağbal’a sorunca da kargaların güleceği “Merkez Bankası bağımsızdır” şakasını yapıyor.Bakın bunların durumunun ne olduğunu açıkça söyleyeyim size, Bu liyakatsiz ve vurdumduymaz koalisyon iktidarının tek bir derdi var: Krizleri yönetemeyince topu taca atmak, Sorunları çözemeyince gündemi saçma sapan şeylerle değiştirmek, dünyanın bize benzeyen ve gelişmiş olan ülkelerine göre en az 17 katı faiz veriyoruz, dünyanın bize benzeyen ve gelişmiş olan ülkelerine göre enflasyonumuz en az 15 kat daha fazla.
"Bizim muadilimiz ülkelerle bile kıyaslanmayacak kadar kötü durumdayız"
Bütün bu enkazın, felaketin ve kötülüğün sahibi bakan ise Erdoğan affı ile sıvıştı kaçtı, kaçarken de faturayı millet bıraktı, şimdi sanki millet bu faturayı öderken canı yanmıyor, fark etmiyormuş gibi Erdoğan damadının bu enkazını da yok sayıyor, bu ekonomi yönetiminin, bu iktidarın ortaya çıkardığı ağır faturadır bu, sıkışınca bu fatura duyulmasın diye dış mihrak, faiz lobisi diye bağırmaya başlıyorlar, Erdoğan ne zaman faiz lobisi dese biz anlıyor ki faizler artacak, zam yağmuru devam edecek, ama siz bırakın bunların faiz lobisi boş laflarını, bunlardan daha büyük bir faiz lobisi yok zaten dünyada,
Dünyanın ilk 25 ekonomisi içerisinde en fazla faizi veren ülke biziz, eğer bir faiz lobisi varsa bu koalisyon iktidarıdır, Erdoğan iktidarıdır.
"Bu iktidarın dönüştüğü şeyin ismi cahiliyye lobisi"
Ben size Türkiye’deki en büyük lobiyi söyleyeyim, Bu iktidar eliyle işletilmektedir, elini sürdüğü her şeyi kurutmaktadır, hukuk devleti nedir bilmez, yolsuzluk yapamayınca elleri titremeye başlar, bunlara helal-haram bir anlam ifade etmez, sabah akşam ona buna küfür eder, sabah akşam onu hain bunu işbirlikçi ilan eder,fanatik bir şekilde akıl, liyakat ve ahlak görünce kontrolü kaybeder, saldırganlaşır.
"İktidarın dönüştüğü şeyin ismi cahiliyye lobisi"
Bu ne lobinin ismi nedir biliyor musunuz? Cahiliyye lobisi! Evet bugün bu iktidarın dönüştüğü şeyin ismi cahiliyye lobisidir, zaten ancak böylesi bir cahiliyye lobisi elinde güzelim ülkemiz üç dört yılda tanınamaz hale getirilebilirdi, biz bunlara 1 trilyon dolara doğru giden bir ekonomi bıraktık, kendilerine bıraktığımızı bozmasalardı bugün 1 trilyon doların üstünde bir ekonomiydik, Vatandaşlarımız AB ülkelerinde serbest dolaşımlarını aşmış olacaklardı, kişi başına gelirimiz 15 dolara ulaşacaktı, ama bu cahiliyye lobisi, Erdoğan’ın liderliğinde, damadının komutasında, Bahçeli’nin vesayetinde ülkeyi bugünkü şartların içerisine soktular, cehaletlerini kabul etmek yerine yalana sarılıyorlar, skor tabelasında maç skoru değiştirmekle maç kazanacağını zanneden cahiller gibi TUİK marifetiyle sayılarla oynayarak ülkede işsizliği, enflasyonu, büyümeyi düzelteceklerini zannediyorlar…
Yahu bu cahiliye lobisi salgını yönetmek yerine sayıları yönetmeye kalkmadı mı? Biz onlara şeffaflık yaşatır , karartma öldürür demedik mi?
"Aşı krizi devam ediyor"
Bu cahiliye lobisinin en son vukuatını gördünüz değil mi? Bu iktidarın ülkenin acil gündemini konuşmamak için yapmayacağı şey kalmamıştır. Aşı krizi devam etmektedir. Günde 1,5-2 milyon kişiyi aşılayacağını ilan eden bu iktidar bir haftadır ancak bir milyon kişiye aşı yapabildi. Zaten birkaç gün daha devam ederlerse eldeki aşı bitiyor. Ama bunların palavraları bitmez. Çıkar hiçbir şekilde sorularımıza cevap vermeden başka bir yalanı rahatlıkla söylerler. İşte iki hafta önce, bakın yandaşlarınıza aşı yaptırmayın, herkes ahlaklı bir şekilde sırasını beklesin dedik. Ne yaptı bunlar.
"Doğrudan kendileri aşı oldular!"
Sözümüzü dinlediler. Allah razı olsun. Bu sefer önce yandaşlarına vermediler.
Doğrudan kendileri aşı oldular! Her felaketin, her yıkımın, her depremin maalesef fırsatçıları, ahlaksızları ve vurguncuları hep olmuştur. Maalesef Korona salgınında da durum değişmedi. Farklı olan tek şey bu salgının en büyük vicdansızı ve fırsatçısının bizatihi iktidar olmasıdır.
"Bütün AK Parti MKYK’sını aşılandıkları için tebrik ediyorum"
Bütün ülke, kronik hastalıkları olanlar, yaşlılar, her ay 5-6 bin yakını koronadan kaybedenler aşı vurulmayı beklerken büyük bir arsızlıkla AK Parti MKYK’sı herkesten önce aşı vurulmuştur.Bu iktidar Korona fırsatçılığını, salgın vurgunculuğunu kendisine yakışır bir şekilde kimseye bırakmamıştır.
Bütün AK Parti MKYK’sını aşılandıkları için tebrik ediyorum.
80 milyon aşı beklerken öncelikli olarak aşılanmaları kendilerine çok yakışan bir uygulama olmuş. Eminim ki akraba ve yakınlarını, yandaşlarını, şoförden genel müdüre, yandaş müteahhitten eski belediye başkanlarına, magazine yıldızlarından liyakat sahibi rektörlere, milletimizin adım atmadan önce muhakkak örnek almak istediği bütün mühim adamlarınıza kadar hepsini aşılamışsınızdır, aferin size, Ahlak da vicdan da hukuk da böylesi bir tavrı gerektirirdi zaten!
"Cumhur İttifakı’ndaki bütün MKYK üyelerinin de en kısa zamanda aşılanması yerinde olur"
Hatta size önerim; Cumhur İttifakı’ndaki bütün MKYK üyelerinin de en kısa zamanda aşılanması yerinde olur. Bir tek ortağınız Perinçek’e gerek yoktu. Zira onun Çin aşısına ihtiyacı yok! Oysa işsizlik bu kadar artmışken, gelir dağılımı bu kadar bozulmuşken ve yoksulluk tavan yapmışken “itibar açığı”’nı azaltmanın başka yolları da vardı ama yapamadılar.
Milletin rezervlerini arka kapıdan satan, pandeminin ortasında ihtiyacı olana ve olmayana kredi vermesi için icat çıkaran siyasileri ve bürokratları korumak için faizleri artırdılar.
Oysa bu hatalarla yüzleşseler ve bunların sorumlularından hesap sorulacağını söyleyip uygulamaya geçirseler “itibar açığı” azalır ve faizleri bu kadar arttırmaya gerek kalmazdı. Hâlâ eski ekonomi yönetiminin hatalarını yoksulun cebinden örtmeye çalışıyorlar.
Geçtiğimiz hafta içinde bir gün Mardin’de ve Midyat’ta başka bir gün İstanbul, Ankara ve Konya sokaklarındaydık. Karşılaştığımız tablo, işittiğimiz şikayetler vahim! Türkiye’de yoksul sayısı 17,2 milyona , yoksulluk oranı %21,3’e yükseldi. Ayda 1,000 TL üstünde geliri olanın yoksul sayılmadığı bir durumda bile her 5 vatandaşımızdan biri yoksul. Bu hükümet vatandaşımızı yeni bir kavramla tanıştırdı: “Çalışan yoksulluğu” Çalıştığı halde insanca yaşayabileceği bir gelir elde edemediği için en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamama durumuna “çalışan yoksulluğu” denilmektedir. Gelişmiş ülkelerde %1 civarında olan çalışan yoksulluğu, Türkiye’de %14,4’e çıkmıştır.
"Hepsinin gerçekle bağı kopmuş"
Nasıl çıkmasın kardeşlerim? İşte geçen hafta gördünüz bir LT sütün fiyatı indirimli marketlerde 5-6 TL, normal marketlerde 8-9 TL’ye çıkmış. Bu elektrik ve gaz faturalarıyla çalışanlar yoksul olmasında ne olsun? Pandemi dönemiyle de çalışan nüfusun üçte biri “yoksul” hale geldi. Nüfusun üçte biri ise 2 günde bir et/tavuk/balık içeren öğüne erişememekte. Bu veriler ortada iken Aile ve Çalışma bakanı Türkiye’de yoksulluğun sorun olmaktan çıktığını, Cumhurbaşkanı kapan dükkânlar ve şirketlerin olmadığını iddia edebiliyor. Belli ki hepsinin gerçeklikle bağı kopmuş.
Sormak isteriz, kapanan dükkan ve şirket yoksa 3,7 milyon çalışan ücretsiz izin ve kısa çalışma ödeneği alarak keyfinden mi, evde oturmakta? Ama bu sorularımızın bir muhatabı var mı, emin değiliz? Çünkü Sayın Erdoğan zerre umursamıyor, ben söylerim geçerim diyor, millet yoksulluktan kırılıyor, faturaların altında eziliyor, mutfağında yangın var; Sayın Erdoğan “eve ekmek götürme diye bir sorun yok, abartmayın” diyor.
Restoranlar kapanmış, kafeler kapanmış, büyük bir kısmının bir daha açması da mümkün değil; ama Sayın Erdoğan “kapanan dükkanların” varlığına inanmıyor, Faizler yüzde 17’ye, kredi faizleri yüzde 20’lere çıkmış; sanki Latin Amerika’da bir iktidar yapmış gibi Sayın Erdoğan faiz artırımına karşı olduğunu söylüyor. Faizleri artıran Erdoğan’ı, faiz artışına karşı çıkan Erdoğan eleştiriyor; millet de aklınıza mukayyet olup bu traji-komediyi izleyin diyorlar. Bu koalisyon iktidarının bir dediği diğerini tutmuyor.
"Cumhurbaşkanı Avrupa Birliği’ni hatırladı"
Şimdi de birden sayın Cumhurbaşkanı Avrupa Birliği’ni hatırladı, tekrar döndük başa.
Ülkeyi kimsenin ağzını açamadığı bir askeri garnizona dönüştürüp sonra da “Türkiye’nin yeri Avrupa’dır” demeye başladı, bir gün Avrupa en büyük tehdit, diğer gün yerimiz Avrupa, bir gün Avrupa en büyük düşman, diğer gün hedefimiz AB üyeliği, bu nasıl bir savrulmadır, bu nasıl bir ciddiyetsizliktir. bu şekilde değil devlet kabile yönetilmez. Bu millet bunları hak edecek ne yaptı size?
Türkiye hızla yeniden demokrasi eksenine dönmediği sürece ne ekonomik kalkınma olur ne de itibarlı bir devlet, denklem çok basit: ne kadar demokrasi o kadar ekonomik refah, ne kadar demokrasi o kadar ekonomik kalkınma, bu koalisyon iktidarının gündeminde demokrasinin d’si bile yok, işte gündemlerini görüyorsunuz, nasıl milyonlarca vatandaşın oy verdiği bir partiyi kapatırız, nasıl tabipler birliğini kapatırız, nasıl üniversite kapatırız, kafayı kapatmaya takmışlar,
Ancak buna biz şaşırmıyoruz, çünkü kendilerine yüzde elli oyla teslim ettiğimiz iktidarı götürüp Türkiye’nin yarısında olmayan bir kayyıma teslim etmenin sonucudur bu, Dünyada kendi kendisine kayyım atayan ilk iktidar partisi AK Parti olmuştur, Kayyımın keyfi yerinde, Her gün talimatlar yağdırıyor, ülkenin cumhurbaşkanı bu talimatların altında inim inim inliyor, arada bir hesap vermeye gidiyor, kayyım beğenirse hesabı devam ediyorlar, Allah’ın her günü kayyım ne sorun çıkaracak diye titreyerek bekleyip duruyorlar, buradan AK Partili kardeşlerime açıkça sesleniyorum, AK Parti bu kayyım düzeniyle devam ederse sonunda bir AK Parti kalmayacak,
Bundan emin olabilirsiniz, Zaten 2002’deki AK Parti’den eser kalmamıştır. 2002’nin AK Partisi bugün olsa Bahçeli kapatalım der Erdoğan gayri milli ve terörist ilan eder. Böyle demiyorlarsa bir tek sebepten dolayıdır: Çünkü AK Parti kapatılmıştır!
"Bugün AK Parti tabelası yazan partinin 2002’deki AK Parti ile zerre alakası yok"
Zaten AK Parti’ye bakan ve kendisini kandırmak istemeyen hiç kimse AK Parti’yi görmemektedir. Maalesef AK Parti’nin üzerindeki Bahçeli vesayetini, Bahçeli mührünü ve Perinçek gölgesini görmektedir. Bugün AK Parti geçmişini inkar ettiği ve geleceğini yok edebildiği ölçüde var olabilen bir yapıya dönüşmüştür. Milletin asırlık birikimi kişisel hırs ve bütün değerlerinden istifa etmiş bir şekilde biraz daha iktidarda kalmak için milletin yüzde 90’ından fazlasından yüz bulamayan marjinal, hiçbir Türkiye vizyonu ve millet derdi olmayan partilere ipotek edilmiştir.
"Erdoğan nereye gitse, ne yapsa ve ne söylese bu ağır ipotek altında söylemekte"
Erdoğan nereye gitse, ne yapsa ve ne söylese bu ağır ipotek altında söylemektedir, yapmaktadır.
Türkiye geçmişte de yıllarca koalisyon iktidarları gördü. Türkiye geçmişte de yıllarca vesayet rejimini tecrübe etti. Ancak ne böylesine ucube bir koalisyon gördük ne de böylesine millet iradesini yok sayan vesayet rejimi gördük.
"Bahçeli’nin ve diğer eski Türkiye artıklarının kuracakları ilk tuzakla da AK Parti’den geriye kalan ne varsa yok edilecek"
Yüzde 50 ile teslim ettiğimiz AK Parti önce MHP’ye ipotek edildi ardından da Bahçeli vesayeti altına sokuldu.
Bu vesayet rejiminin devam ettiği her gün ülkemiz kaybetmekte, AK Parti ise tükenmektedir.
Bahçeli’nin ve diğer eski Türkiye artıklarının kuracakları ilk tuzakla da AK Parti’den geriye kalan ne varsa yok edilecektir.
Bütün bu vahim tablo karşısında dahi ümitlerinizi asla kaybetmeyiniz. Kamu düzeninin, adaletin, güvenliğin, özgürlüğün ve insan onuruna yakışır bir ekonomik ve siyasal düzenin sözcüsü ve habercisi Gelecek Partisidir. Bugün bu odakların partimize böylesine insafsızca saldırmalarının ana sebebi de budur.
Çünkü onlar biliyorlar ki; biz gördüğümüz yanlışlıklar karşısında dilsiz şeytan gibi susanlardan olmayız. Biz terörist başının resimlerinin siyasi parti duvarlarına asılmasına da, bir seçim kazanma uğruna ondan mektup postacılığı yapma ikiyüzlülüğüne de asla prim vermeyiz. Biz manevi değerlerin istismarının yapılmasına da, ülkenin bir yolsuzluklar diyarı kılınmasına da izin vermeyiz. Biz ne korkarız ne korkuturuz, biz ne susarız ne sustururuz. Biz ne aldanırız ne aldatırız.
"1 Şubat Pazartesi günü 'Yolsuzluklara Karşı Temiz Siyaset Belgemizi açıklayacağız"
Samimiyetle, basiretle ve cesaretle çıktığımız yolda Gelecek Partisi’nin kurulmasıyla birlikte siyasetin doğası da, seyri de değişmiştir. Gelecek Partisi’nin kurulmasından sonra 27 yeni siyasi partinin kurulmasındaki cesaretin de, Artan siyasi temasların da, ykselen özgürlük ve adalet arayışlarının temelinde de partimizin cesur, samimi ve dirayetli duruşu vardır. Bir taraftan bütün adaletsizlikleri ve yanlışları alternatif çözüm önerileri ile cesurca ortaya koyduk; Diğer taraftan da başta Tam Demokrasi için Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem teklifi ve pandemi şartlarında Ekonomide Gelecek Modeli olmak üzere reform çerçevelerini kamuoyumuza sunduk.
Önümüzdeki hafta 1 Şubat Pazartesi günü de “Yolsuzluklara Karşı Temiz Siyaset Belgemizi” açıklayacağız. Daha sonra da adım adım sağlıkta, tarımda, eğitimde, üretimde, enerjide ve diğer bütün alanlarda model önerilerimizi sizlerle paylaşacağız ta ki kimse alternatif yok diyemesin. Gelecek Partisi varsa çözüm vardır, alternatif vardır, umut vardır."