Faik Öztrak'tan Binali Yıldırım'ın Erkan Yıldırım savunmasına 'Filistin'li yanıt
Faik Öztrak, Binali Yıldırım'ın oğlu Erkan Yıldırım hakkında iddialara verdiği yanıta tepki gösterdi.
CHP Sözcüsü Faik Öztrak, organize suç örgütü lideri Sedat Peker'in Youtube kanalındı yayınladığı 7. videoda hedef aldığı AKP Başkanvekili Binali Yıldırım'ın oğlu Erkan Yıldırım ve iddialar hakkında açıklama yaptı.
AKP Genel Başkan Vekili Binali Yıldırım, organize suç örgütü lideri Sedat Peker'in oğlu Erkan Yıldırım hakkında ortaya attığı iddialarla ilgili yaptığı açıklamada, "Oğlum Venezüella'ya gitmiştir. Orada bahsedildiği gibi ocakta şubatta değil, geçen sene aralık ayında gitmiştir. Ve beraberinde covid ile mücadele amacıyla orada ihtiyaç sahiplerine test kiti, maske gibi bir takım malzemeler götürüp dağıttı" ifadelerini kullanmıştı.
Faik Öztrak, Yıldırım'ın açıklamalarına "Vaka sayısı Venezuela’nın dört katı olan Filistin’e yardım etseydiniz ya. Aziz milletimiz bu yapılan açıklamalardan “Mutmain” olmamıştır." ifadeleriyle tepki gösterdi.
Faik Öztrak: Çürük duvardan çekilmesi gereken hangi tuğla varsa artık çekilmeli
Faik Öztrak'ın açıklamaları şöyle oldu:
Memleket, memleket olmaktan çıkmış. “Narcos” setine dönmüş. Mafya konuşuyor, Ama asıl konuşması gerekenler susuyor. Adalet Bakanı susuyor. Bağımsız ve tarafsız yargı susuyor. Cumhuriyet Savcıları susuyor. Havuz medyası susuyor. Bir İçişleri Bakanı konuşuyor, O da milletvekillerini zan altında bırakıyor, TBMM Başkanı susuyor. Ama en önemlisi; İşler iyi giderken “Bu ülkede her şeyin sorumlusu benim ben” diyen Erdoğan’ın Şimdi gıkı çıkmıyor. Hiçbir şey yokmuş gibi “Dördüncü yargı paketi yolda” masalları anlatıyor.
Binali Yıldırım'dan Sedat Peker'in 'Erkan Yıldırım' iddialarının ardından ilk açıklama
BİNALİ YILDIRIM'IN OĞLU ERKAN YILDIRIM HAKKINDA
Fakat bugüne kadar açıkladığı her pakette Yargıda işler düzelmeyi bırakın, Hep daha kötüye gitti. İnsan sadece konuştuklarından değil, Sustuklarından da sorumludur. Hele hele böyle dönemlerde, Konuşması gerekenler susarsa, “Sükût ikrardan gelir.” Ucube tek adam vesayet rejiminin düğmesine basıldığından beri, Ülkemizde; Hukuk devleti yok hükmünde. Yargı, etik, ahlak iflasta…
Siyasi keyfilik tavanda… Pudra şekerleri beslemelerin burnunda… “Venezuela peyniri” ise yandaşlar arasında pek revaçta. Tekirdağ’daki, Edirne’deki, Kırklareli’ndeki, Balıkesir’deki, Kars’taki Hasılı ülkedeki yerli ve milli üreticilerden almak yerine 11 bin kilometre uzaktaki Venezüella’dan peynir almaya kalktılar. O da toz çıktı. Son Başbakan’ın oğlu Venezüella’ya yardım için, Test kiti ve maske götürmüş. Gittiği dönemde, Türkiye’de günlük vaka sayıları 15 bin 755.
Venezüella’da 317. Filistin’de ise 1.329. Venezuela’ya maske ve test kiti taşıma görevini Oğlunuza kim verdi? Resmi heyetle Venezüella’da nasıl denk geldi? Madem, bir yardım yapılacaktı, Vaka sayısı Venezuela’nın dört katı olan Filistin’e yardım etseydiniz ya. Aziz milletimiz bu yapılan açıklamalardan “Mutmain” olmamıştır. Memleketteki bu hazin tablonun sorumlusu bellidir. 20 Temmuz sivil darbesinin ardından başlayan otoriterleşme süreci, Devleti tahrip etmiştir. “Devlet güvenliği” diyerek, Hukuk güvenliği yok edilmiştir.
Rahmetli Uğur Mumcu’nun yıllar önce dediği gibi; “Bir ülkede devletin güvenliği ile Hukukun güvenliği eş anlamlıdır. Devlet güvenliği adına, Hukuk güvenliğinin ortadan kaldırılması, Demokrasi ve hukuk devleti için, İleride onarılamaz yaralar açar.”
İşte bugün Türkiye’de olan da, tam budur. Bu ucube vesayet sistemi, bu tek kişi rejimi, Hukuku katlediyor. Bu ucube düzende, Kurumlar çöküyor. Hak, Hukuk, Adalet çöküyor. Ahlak, edep, adap çöküyor. Liyakat çöküyor. Tüm bunlarla beraber de, Bir zamanlar dünyada yükselen yıldız olan bir ekonomi çöküyor. Millet aşını, işini, varını-yoğunu yitiriyor.
Ne güzel söylemiş Mehmet Akif: Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa koyunu, Gelir de adli ilahi sorar Ömer’den onu. Sayın Erdoğan, 19 yıldır bu ülkeyi yöneten sizsiniz. Olan bitenin hesabını vermesi gereken de sizsiniz. Bu anlatılanlar karşısında hiçbir şey yapmayıp susuyorsanız, Siz de sorumlusunuz. Ortalığa saçılan korkunç iddiaların üstü, Beka hamasetiyle kapatılamaz.
Esas bunların üzerine gidilmemesi devletin bekasını tehlikeye atar. Bugün devletimizi ve demokrasimizi korumak için, Yapılması gerekenler bellidir: Hukuku işletmek. Adaleti çalıştırmak. Millet iradesinin tecelligahı Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni devreye sokmak. Sandığı milletin önüne getirmek. Türkiye bağırsaklarını ancak bu şekilde temizler. Çürük duvarlardaki tuğlalar Ancak böyle yerle bir edilir. Erdoğan ve Adalet Bakanı bu saatten sonra suskun kalamaz. Yargı ve Cumhuriyet Savcıları suskun kalamaz.
Mayfa-Siyaset-Ticaret ekseninde, Ortalığa dökülen bu iddiaları araştırmak için, Cumhuriyet Savcıları derhal harekete geçmelidir. Siyasetle ilgili kirli iddialar, Mutlaka Meclis’te soruşturulmalıdır. Bu iddiaları TBMM’den kaçıranların, Milletin iradesine saygısı yoktur. Siyaset pisliğe bulaştığında Bunun temizliği öncelikle, Millet iradesinin tecelligâhı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Siyaset kurumu tarafından yapılmalıdır.
"MECLİS SORUŞTURMA KOMİSYONU DERHAL KURULMALIDIR"
Bu çerçevede bir Meclis Soruşturma Komisyonu Derhal kurulmalıdır. Şahsım Hükümeti Rejimi, Meclis’in Cumhurbaşkanı Yardımcıları ve bakanlardan hesap sormasını Adeta imkânsız hale getirmiştir. Soruşturma açılmasını istemek için bile Yeni Anayasa’ya göre Meclis üye tamsayısının salt çoğunluğuna Yani 301 imzaya ihtiyaç var.
Bu nedenle TBMM Başkanı, Parlamentodaki grupların başkan vekillerini davet etmeli, Ve Meclisin inisiyatif almasını sağlamalıdır. Son olarak tüm bu olayların göbeğindeki İçişleri Bakanı, Bir milletvekilinin bir suç örgütü lideri tarafından, “Ayda 10 bin dolar maaşa bağlandığını” iddia etmiştir.
Milletvekillerini zan altında bırakmıştır. TBMM Başkanı derhal İçişleri Bakanını çağırmalıdır. Bu konuda kendisinden bilgi almalı, Ve gereğini yapmalıdır. 600 milletvekilini zan altında bırakan bu iddia, Öyle orta yerde kalamaz. Tekrarlayayım; Bugün yaşanan her bir skandal, 1996’da kamyon kasasında patlayan, Susurluk skandalından çok daha beterdir. Susurluk kazasından; 4 gün sonra dönemin İçişleri Bakanı hakkında gensoru verilmişti. 5 gün sonra bakan istifa etmiş, 8 gün sonrada soruşturma başlatılmış, 9 gün sonra TBMM’de Araştırma Komisyonu kurulmuştu.
Bugün ortada; Ne işletilen bir yargı süreci, Ne işleyen bir parlamento denetimi, Ne de birkaç istisna dışında, bu skandalları yazan bir medya var. Türkiye, ne yazık ki, bu ucube rejimle 1990’ların bile gerisine gitmiştir.
Bu hükümet artık sadece metal yorgunu değildir. Birçok bakımdan şaibe altındadır. Artık kimseye güven vermemektedir. Çözüm bellidir. Sandıktan korkmayın, Milletten kaçmayın.