Erdoğan'ın Akşener'e hem 'gelin' hem de 'hanım' demesi boşuna değilmiş!
Prof. Dr. Tanju Tosun, siyaset, mafya ve devlet ilişkilerindeki gündemden düşmeyen olayları değerlendirdi.
Türkiye Siyasal Hayatı, Oy Verme Davranışı, Karşılaştırmalı Siyaset, Seçim Analizleri başlıklı çalışmaları bulunan olan Prof. Dr. Tanju Tosun, siyaset, mafya ve devlet ilişkilerindeki gündemden düşmeyen olayları Cumhuriyet'ten İpek Özbey'e değerlendirdi.
İYİ Parti lideri Meral Akşener'in 20 Mayıs’ta ziyaret için gittiği Rize’de saldırıya uğramasının sorulduğu Tosun çarpıcı açıklamalar yaptı. İşte Tosun'un o soruya cevabı:
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İYİ Parti lideri Akşener’e “Gelin hanım” hitabında küçümseme var mı?
Bu hitabın ardında, kendisini destekleyen seçmen kitlesine “Ben onu bir siyasi aktör olarak yok sayıyorum, dikkate almıyorum, benim için ifade ettiği anlam siyaset alanının dışında, karşı cins kimliği ile sınırlı, bir politik özne olarak yok hükmünde” olduğu şeklinde bir mesaj verme isteği yatıyor.
Aslında Erdoğan, Akşener’in kendisi için çok güçlü bir rakip, siyasetin yükselen yıldızı olduğunun farkında. Kadının adı olmayan, erkeklik hallerinin egemen olduğu bu coğrafya ile kültürde, Akşener’in yöre ile irtibatının eş durumunun ötesinde bir anlam ifade etmediği algısı yaratılıp Karadenizlilerle arasına mesafe konarak, İYİ Parti’nin yöredeki potansiyel yükselişinin de önünü kesme isteği olduğu kanaatindeyim. Hem gelin, hem de hanım adlandırması tesadüf olarak yan yana getirilmemiştir.
Siyasette yerliliğin çok baskın olduğu Karadeniz’de seçmenlere “şimdi sizin yanınızda, ama sizin coğrafyanızın yerlisi olmayan”, üstelik elinin hamuruyla erkek işi siyasete bulaşan “hanım” olarak resmedilme isteği de göz ardı edilmemeli. Hangi açıdan bakarsak bakalım, bu politik dil geleneğin her türlü kültürel kodlarını referans alan, eşitsizlikçi, dışlayıcı, onun aracılığıyla karşısındakini tanımlayan bir dil.
- “Gayet güzel bir ders verildi. Yine dua et ki çok ileri gitmediler. Daha neler olacak neler” söylemi bundan sonra korku siyasetinin dozunu artıracağının işareti mi?
Söylem bağlamında bakıldığında, ardındaki maksat Akşener ve İYİ Partililere yönelik girişimi olumlama, tasvip etme, meşru görme odaklı, çünkü, girişimde bulunanlar iman eder derecesinde Erdoğan’a bağlı politik müminler ve onlar yanlış yapmazlar! Ders verirler.
“Daha neler olacak neler” cümlesi, şartlar hasıl olduğunda had bildirmeye kadar uzanabilir. Söylemde belirginleşen, son yıllarda çeşitli hukuk dışı eylemlerle somutlaşan bu korku siyaseti, gündelik hayatta hem üreticisi iktidar elitleri, hem de tüketmek zorunda kalan sade yurttaşlar nezdinde bir karşılık buluyor.
İktidar elitleri kitlenin baskı, yaptırım yoluyla sessizce köşelerine çekilmeleri karşısında daha cüretkâr davranabilmekte, bu da korku siyasetinin kurumsallaşmasına aracılık etmektedir. İktidarın sorunsuz sürdürülebilirliği için sayısal çoğunluğu kaybetmeme adına korku siyasetinin dozunun artırılması olasılık dahilinde tabii ki.
Bu büyük ölçüde Carl Schmitt’in siyasalın var olması için bir dost-düşman tasavvuruna ihtiyaç olması gerektiğini vurgulayan yaklaşımıyla örtüşüyor. Fakat unutmayalım ki Türkiye dünyanın bir ucunda ıssız bir ada değil. Uluslararası politik taahhütleri, ekonomik ilişkileri, uluslararası toplumla bağları veri alındığında, sınırın aşılmasına cesaret etmek de pek akıllıca değil.