Bülent Tezcan'dan 'üstü çizildi' iddiasına ilk yorum
Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Bülent Tezcan, CHP'de yaşanan kurultay tartışmasına ilişkin açıklamalarda bulundu.
İPEK ÖZBEY - HÜRRİYET - CHP; seçim sonrası tartışmalarda kritik güne geldi. Bugün muhalifler saat 17.30’a kadar yeterli imzayı toplarsa parti kurultay kararı alacak. Peki bu noktaya nasıl gelindi? Yönetim seçim sonuçlarıyla ilgili nasıl bir muhasebe yaptı? CHP neden iktidar olamıyor ve hep aynı tartışmada kitleniyor? Partinin seçim gecesinden bu yana en tartışılan isimlerinden Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Bülent Tezcan’la konuştuk. Tezcan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘üstünü çizdiği’ iddialarına da yanıt verdi…
Bugün CHP için önemli bir gün. “Pazartesi sendromu” yaşıyor musunuz?
Hayır. Kendi açımızdan sonucun ne olacağını görüyoruz. Kaldı ki, sendrom yaşayacak tablo yok. Partinin delegesi tüzüğe uygun, yeterli sayıda imzayı toplarsa ekstra yöntemlerle bunun önüne geçme, hukuk dışı önlemler alarak bu süreci tıkama gibi bir düşüncemiz yok. Delegenin iradesi önemli. Böyle bir irade oluşursa sendrom yaşamaya gerek yok. Ama oluşmazsa da herkes sonucu kabul edecek ve bundan sonra yolumuza bakacağız.
İmzalar toplandı mı toplanmadı mı?
Bize gelen bilgi yeter sayıya ulaşmadığı yönünde…
Diyelim ki yeter sayıda imza toplanamadı, 500-600’de kaldı. Bu sayının size verdiği bir mesaj yok mu?
Kuşkusuz imza sayısı siyaseten belli mesajlar ifade eder. Bu çerçevede hem Sayın Genel Başkan hem Merkez Yönetim Kurulu (MYK) hem de Parti Meclisi oturup değerlendirme yaparız. Ancak sonucu partide bir genel başkan değişimi eksenine sıkıştırmak doğru değil.
Doğru olan nedir?
Partinin geleceğe hazırlanması. Önümüzde ilk olarak bir yerel seçim var. İlk hedef bu. Sonra da genel siyasetin şekillendirilmesi gerekiyor.
Her seçimden sonra CHP seçmeninde şöyle bir kanı oluşuyor: “Bu CHP’den bir şey olmaz!” Seçmenin serzenişini nasıl değerlendiriyorsunuz?
EN BÜYÜK PROBLEM...
İnsanlar iktidar istiyor. “Bu CHP’den bir şey olmaz” sözü her seçim sonrası seçimi kazanamamanın verdiği bir yeni arayış. Bu bize neyi öğretmeli? Biz seçim sonrasında doğru değerlendirme yapmalıyız. Bakın bizim en büyük problemlerimizden biri şu: 28 yıldır bu partide çalışıyorum. 28 yıldır hiçbir seçim görmedim ki, seçimden sonra genel başkanlık ya da genel merkez ekseninde bir kurultay tartışması olmasın. Biz her seçim sonrası seçim değerlendirmesi tartışması değil, kurultay tartışması yapıyoruz. Ve o kurultay tartışması hep bir iç iktidar yarışı ekseninde yürüyor. “Sen bırak, ben geleyim!” meselesi bundan önce de vardı. Ben o zaman da karşı çıkardım. İç iktidar yarışması ekseninde tartışırsanız doğru, sağlıklı bir değerlendirme yapamazsınız. Kurultay isteyen diyor ki, “Yönetim değişsin, her şey güllük gülistanlık olacak…” Yönetimi değiştirmek için bütün duygularını sel gibi akıtıyor. Parti içi iktidarsa bir savunma psikolojisi içine giriyor ve süreç bunun üzerinden yürüyor.
DEĞİŞİNCE NE OLACAK
Başkan değişince örneğin Sayın İnce, Kılıçdaroğlu’nun yapamadığı neyi yapabilecek?
O iddiada olanlara sormak lazım. Ben Muharrem İnce ekseninde bakmıyorum meseleye, isim üzerinde konuşmayı da doğru bulmuyorum. Ben diyorum ki; bizim seçimden sonra esaslı bir değerlendirmeye ihtiyacımız var. Yenme-yenilme yarışında ortak aklı paylaşamıyoruz. Belki de kurultay isteyen arkadaşlarımızın çok önemli görüşleri var. Bunları oturup tartışamıyoruz. Şimdi biz üç aşamalı bir seçim değerlendirmesi üzerinde çalışıyoruz. ODTÜ’lü akademisyenler teknik rapor hazırlıyor. İkincisi sandık bazında siyasi bir analiz yapılıyor. Üçüncüsü bütün illere yazı gönderdik. “Danışma kurullarınızı toplayın, seçim değerlendirmenizi yapın, tek tek oyların arttığı ve azaldığı mahalleleri çıkarın, bu niye böyle oldu, tartışın” dedik. 19 Ağustos’a kadar örgüt çalışmasını bitirecek. Sonra il başkanları toplantısı yapılacak. Sonra milletvekilleriyle ve daha sonra parti meclisiyle. Tabii ki kurultay demokratik bir haktır, buna itiraz edemem ama sağlıklı değerlendirme böyle olur, yoksa biri gitse, başkası gelse bunun kıymeti yok.
İnce’nin partinin üstünde oy alabildikten sonra genel başkanlığa aday gösterilmesi eleştirilecek bir şey midir?
Bunu doğru bulmuyorum. Zaten kendisi de genel başkan adayı olmayacağını, genel başkanın hiçbir faninin yapamayacağı şeyi yaptığını ifade etti. Ayrıca şu değerlendirmeyi de doğru bulmuyorum: Yüzde 30 oy Muharrem İnce’nin, yüzde 22.5 oy Kemal Kılıçdaroğlu’nun. Yüzde 30 da yüzde 22.5 da hepimizin. Eğer bunu söylersek, şunu sormak lazım: “Sayın Muharrem İnce Erdoğan ile mi yarıştı, partiyle mi?”
HAYATIN İÇİNDE TOPLUMU ÖRGÜTLEYECEĞİZ
Kimle yarıştı peki?
Partiden fazla oy alması çok doğaldır. Biz de destekledik bunu. Bu yüzden kampanya Muharrem İnce üzerine kuruldu. ‘81 milyonun cumhurbaşkanı’ algısı verilsin diyeydi. Beraber bir kampanya yürüttük. Bir kere zaten başkanlık rejimlerinde başa güreşen iki aday partilerinden fazla alırlar. 24 Haziran’a kadar Kılıçdaroğlu’nun attığı hiçbir adım eleştirilmedi. İYİ Parti’ye 15 milletvekilinin gönderilmesiyle büyük bir inisiyatif aldı, herkesin morali düzeldi. Millet İttifakı kuruldu, muhteşem bir şeydi. 13 ilde ilk kez milletvekili çıkardık. İttifakın kurulmasıyla AK Parti parlamentodaki salt çoğunluğu alamadı. Kılıçdaroğlu iki kere kendisine karşı aday olan arkadaşımızı “Doğru aday budur” diyerek iç iktidar hesabına teslim olmadan aday yaptı. Bunlar başarıydı. Bu stratejinin başında Kılıçdaroğlu vardı. Bu doğru hamlelere rağmen yeterli oy alınamadıysa genel başkanı sorgulayarak bu sorunu çözemezsin, bu sığ bir iç iktidar savaşı. Partinin sorunu nedir, buna bakmamız lazım. Bu demek değil ki, Kılıçdaroğlu ilanihaye genel başkan olacak, öyle bir iddiası da yok.
SİYASET TARZI
“CHP neden iktidar olamıyor” sorusunun bir cevabı var mı?
Var tabii. Partinin çalışma tarzını, dil ve üslubunu, örgütlenme yapısını değiştirmek zorundayız. 21.yüzyılın materyalleri çok farklı. Örgütlerimizi bunları en üst düzeyde kullanabilecek hale getirmeliyiz. Partinin siyaset yapma tarzını yeniden ele alacağız.
Dil ve üslup değişmeli derken?
Sadece bizim sempatizanlarımıza hoş gelen siyaset dilinden uzaklaşacağız. Bulunduğu bölgenin hedef kitlesini anlayabilen, kampanya dönemi dışında da iletişim kuracak örgüt yaratmamız lazım.
TEMAS ZORLUĞU
“Parti halka inanmıyor” mu diyorsunuz?
Hayır, öyle demiyorum. Hepimiz halkın içindeyiz. Şunu söylüyorum: Parti örgütlerimiz bulundukları bölgelerde kanaat önderleriyle temas etmekte zorlanıyor. Bunun önünü açmamız lazım. Siyaset sadece seçim çalışması, panel, miting, kampanya döneminde afiş, broşür ve kahve gezmeleri olarak algılanıyor. Böyle bir siyaset yapma tarzı yerleşmiş, bunu değiştirmek zorundayız. Hayatın içinde toplumu örgütleyeceğiz. Her bölgede sözü dinlenir kanaat önderlerini bulup ilişki kuracağız.
Bu anlattıklarınız zaten siyaset yapmanın ABC’si değil mi? Bugüne kadar nasıl yapmamış olabilirsiniz?
Ama uzun süredir kampanya dönemlerine sıkıştırılıyor siyaset. Parti okulu bunun için çalışıyor şimdi, bu ilişkileri nasıl kuracağını öğretiyor. Parti kadrolarımız sadece parti içi yarışlara odaklı olmayacak. Bizim örgütlerimiz parti içi yarışlara odaklanmayı siyasetin önceliği zannediyor. Oysa asıl olan parti dışı yarıştır.
İKİNCİ TURA KALACAĞINA İNANIYORDUK
Sayın Kılıçdaroğlu “Partide ciddi değişiklikler olacak” dedi ve ortaya “Genel Başkan en yakınındaki Bülent Tezcan’ın üstünü çizdi” iddiası atıldı. Üstünüz çizildi mi sahiden?
Siyaseti hiçbir zaman kişisel makam hırsı üzerinden yapmadım. Sadece ben değil, merkez yönetim kurulundaki arkadaşlarımız için de aynı şey geçerlidir. Seçimden sonraki ilk MYK toplantısında tüm arkadaşlarımızla birlikte Sayın Genel Başkan’a “Herhangi bir biçimde yenilenme, değişim ihtiyacı gerektiğinde elinizi rahatlatmaya, görevi bırakmaya hazırız” dedik.
Ne zaman ‘gerekir’?
Genel başkan ne zaman buna ihtiyaç duyarsa. Bakın, partide yoğun bir tartışma süreci yaşanıyor. Bu süreçte istifaların konuşulması partide daha büyük bir dağınıklık olduğu görüntüsü verir. İmza toplanırsa yapılacak iş belli. Kurultaya gidilir, sonuç şekillenir. İmza toplanmayacaksa, bu mesele gündemden kalkar. Parti, yeni bir yapısal dönüşümü ve gelecek planlamasını konuşur. Bunu konuşabilecek fırsatı bulur ve nefes alır. Bu çerçevede MYK değişecekse değişir. Bülent Tezcan’ın üstü çizilecekse kendi çizer üstünü. Başkasına bırakmaz. Benim üstümün çizilmesi CHP’yi rahatlatacak ve önünü açacaksa hiç tereddüt etmeden ben çizerim üstümü. Bundan dolayı da hiçbir rahatsızlığım olmaz, çünkü ben parti kültüründen gelen biriyim.
İsminiz niçin gündeme geliyor dersiniz?
Partinin göz önünde isimleri her zaman hedefe konulur. Örgütten sorumlu genel başkan yardımcılığı yükü en ağır görevlerden biridir. Bu noktada görev alan her arkadaşımız benzer zamanlarda benzer eleştirilerin hedefinde olmuştur. Buraya gelen bunu bilerek gelir. Bir aday belirleme süreci yaşadık. 5 binin üzerinde beklentisi olan insan var. Bizim grubumuz 144 kişi. Düşünün bu kadarı hoşnut olacağı yere yazılıyor, geri kalanların tamamı yeriyle ilgili memnuniyetsiz yaşıyor. Bu süreçte ismimiz öne çıktı. Doğal bir ruh halidir.
24 Haziran akşamı o açıklamayı yapmanızın bunda bir payı olmuş mudur?
Mutlaka olmuştur. Ancak ben partinin sözcüsüyüm. Bugüne kadar ki seçimlerin dışında bir şey yaptık. Dedik ki, tek merkezden açıklama yapalım. Parti sözcüsüyüm, doğal olarak açıklamayı ben yapacağım. O açıklamaların hepsi, daha önceden partide toplanıp yönetim kurulu veya genel başkanla istişare ederek yapıldı. Hiçbiri benim keyfi açıklamam değildi. O açıklamalarda yanlış bir şey de yok. Ama görüyorum ki, toplumda büyük bir hayal kırıklığı ve hüsran oluşmuş.
Nedenleri üzerine düşündünüz mü, bir muhasebe yaptınız mı?
Tabii yaptım. Taban çok inandı, beklenti çok yüksekti. Biz de çok inandık. Biz ikinci tura kalacağına inanıyorduk. Aslına bakarsanız ben de o akşam “İkinci tura kaldık” diye bir açıklama yapmadım. Rakamları eğip bükmedim. Çok tartışılan açıklamamda, “Erdoğan’ın oyu yüzde 51.77, İnce’nin yüzde 33.65’tir. Böyle giderse büyük olasılıkla ikinci tura kalacağız” dedim. Daha açılmamış 110 bin sandık, bize ulaşmamış 40 milyon oy vardı. “Bunların sisteme girmesini takip edeceğiz, önemli olan bizim verilerimiz” dedik. Sonra yaşanan hayal kırıklığına baktığımda “Nerede yanlış yaptık” diye düşündüm.
Bir sonuca vardınız mı peki?
İnanmıştık. Bizdeki ve toplumdaki inanç açıklamadaki heyecan dozunu arttırdı ve “ikinci tura kaldık” diye anlaşıldı. Kalmayınca bir büyük çöküş yaşandı. Eğer seçimi ikinci tura bıraksaydık kahraman olacaktık. Diyeceklerdi ki, “Helal olsun, gece boyunca kamuoyunu, bizi bilgilendirdiler, sandıkları terk etmedik, sonucu aldık…” Kalamayınca, yani beklenti karşılanmayınca doğal olarak “Bizi kim yanılttı” sorusunun peşine düştü insanlar. Bunlar doğal şeyler, eleştirmiyorum. Hiç açıklama yapmasaydık da sorumlu olacaktık. “Bir kere televizyona çıkmadılar, bir kere bilgilendirmediler, o yüzden herkes Anadolu Ajansı verilerine kandı, sandıkları terk etti, kaybettik, sebebi sizsiniz” diyeceklerdi.
GÖNÜL KOYMAM
Üstünüzün çizildiği iddiasından sonra bu konuyu Genel Başkan ile konuştunuz mu?
Hayır, hiç konuşmadık. Sayın Genel Başkan çok nazik bir siyasetçidir, çalıştığı arkadaşlarına güvenir. Altı yıldır beraber çalışıyorum, altı yıl sonra “Biraz kenarda dur” derse “Yanlış yaptı” demem, gönül koymam mümkün değildir. Ancak şu anda sayın Genel Başkan’ın bu çerçevede ifade ettiği bir irade yok. Bu her seçim sonrasında konuşulur. Benim ismim de çok konuşulmuştur.
SİYASETİN GERÇEĞİNİ OKUYALIM
Kurultaycılara göre 9 seçim yitirmiş bir lider artık görevde kalmamalı. Sizce?
Bir kere bu tekerleme oldu. Bunu söyleyen seçimleri saymıyor. 2010 yılında genel başkan oldu, 2 ay sonra kucağında referandum buldu. Yarısı referandum bunların… 2011’de partinin oyunu yükseltti. Siz buna nasıl başarısızlık dersiniz? Sayın genel başkan gelinceye kadar CHP’de kim, kaç seçim kazandı? Siyasetin gerçeğini okuyalım. Bizim görevimiz bu kötü kaderi kırmak. O yüzden Sayın Genel Başkan yapısal dönüşümden bahsediyor.
Yeni örgütlenme modeliyle ilgili bir çalışma mı?
1983’ten beri Türkiye’de iktidar olan partilere bakın. Sağ partiler iktidar olmuştur. Sol partiler açısından iki istisna vardır; biri SHP-DYP koalisyonu -ki orada da üçüncü partiyken iktidarı paylaştık- diğeri de ANAP-DSP-MHP koalisyonudur. Türkiye’yi yöneten hiçbir partinin tüzüğü bizim kadar demokratik değil. Buna rağmen onlar seçim kazanıyor, biz kaybediyoruz.
İÇTEN YANMALI MOTOR!
CHP seçmeninin karakteristik özelliğini tanımlayabilir misiniz?
Fedakâr bir seçmen. Haklı olarak fedakârlığının karşısında sesi çok çıkan bir seçmen. Dünyanın en eski partilerinden biriyiz. 95 yıllık bir partinin yükü, bagajı, muhasebesi ağırdır. Toplumda sevgi bağı güçlüdür. 95 yılın tek parti dönemini çıkarırsanız kalan sürenin yüzde 80’inde muhalefette kalmış bir partiyiz. Buna rağmen parti dağılmamış. Muhalefette partisini bu kadar omzunda taşıyan bir seçmen ve taban yoktur.
İktidar olmadan ayakta kalmanın bir sırrı var öyleyse…
Bunu ben de düşünüyorum. Belki de sebeplerinden biri iç iktidar mücadelesi. İçten yanmalı motor gibi tarif ediyorum kendimizi bazen. Enerjiyi buradan da üretiyor olabiliriz. Bu iç iktidar mücadelesi partimizin dağılmaması için bir avantaj ama dış iktidarı elde etmesi konusunda bir dezavantaj.
DELEGEMİZ İSTASYONDA TREN BEKLEYEN FIRSATÇI YOLCU DEĞİLDİR!
Yazarımız Deniz Zeyrek köşesinde kurultaycı ekibin belediye başkanlarını arayıp, “İmzalar toplandıktan sonra trene binmenin bir faydası olmayacak” dediğini aktardı. Güneydoğu’daki bir il başkanına da “10 kadron hazır, kurultay için imza ver” denilmiş... Siz de duydunuz mu bunları?
Bizim de kulağımıza geliyor ama partinin genel başkan yardımcısı olarak “Bu tür şeyler vardır” tartışmasının parçası olmayı partiye de kendime de yakıştıramam. Bizim partimizde böyle işler olmamalıdır. Bu tren lafı çok geçti. Şunu herkes bilsin ki, Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurultay delegesi tren istasyonunda bekleyen, trene atlama telaşındaki, fırsatçı yolcu değildir. Her kimi desteklerse desteklesin partinin ortak vicdanını temsil eder.
İddiaya göre siz de imzalarını geri çekmeleri için kurultay delegesine baskı yapmışsınız..
Böyle bir şey mümkün değil.
Peki partiden Alevilerin tasfiye edildiği doğru mu?
Bunlar yakışık alan iddialar değil. CHP sosyal demokrat bir partidir. Etnik temel, inanç temeli üzerinden siyaset yapmayız.
İmza toplanamazsa kurultaycı ekiple bir arada çalışmayı sürdürecek misiniz?
Tabii ki çalışacağız. Onlar bizim partilimiz, hepimiz aynı partinin yoldaşlarıyız. İmza sürecine bakmaksızın yine partinin yenilenmesi ve değişimi için sağlıklı bir zeminde el ele verip, partiyi seçimlere ve iktidara hazırlayacağız.