Selçuk Özdağ: Sedat Peker, Türk demokrasisine katma değer sağlıyor
AKP'nin eski genel başkan yardımcılarından Gelecek Partili Selçuk Özdağ, son dönemde yayımladığı videolarda bulunduğu iddialar ve ifşalarla gündemde olan Sedat Peker hakkında konuştu.
Son dönemde yayımladığı videolarda iddialarda bulunan ve gündemde olan organize suç örgütü liderine ilişkin de konuşan Özdağ, "Sedat Peker, Türkiye demokrasisine katma değer sağlıyor, katkıda bulunuyor. Başka suçtan yapmış olabilir, cezasını çekmiş olabilir, aranıyor olabilir. Onları ben bilemem ama bu konulardaki kendisinin, şimdi söylediklerine bakarım ben" diye konuştu.
Özdağ'ın polemikhaber.com'a yaptığı açıklamalardan öne çıkanlar şu şekilde:
"Geriye doğru baktığım zaman '12 Eylül' keşke olmasaydı diyorum. 12 Eylül dönemi öncesinde iki milyon genç heder edildi. Sağcısıyla solcusuyla; Türkiye'nin yetişmiş beyni, aslında geleceği, geleceğiydi. Solcusu da böyleydi, milliyetçisi de böyleydi, devrimcisi de böyleydi. Bunların ideolojileri konusunda tartışmalar yapılabilir... Keşke konuşabilseydik, tartışabilseydik, anlaşabilseydik ve keşke dövüşmeseydik.
Kenan Evren ve arkadaşları; darbeciler, heyecanlarımızdan istifade ederek iktidar oldu Türkiye'de. Birileri dövüştürdü; Türkiye'nin aydınları, siyasetçileri,askerleri, gazetecileri bize konuşmayı değil bize kamplaşma öğrettiler, kutuplaşma öğrettiler. İdeolojilerin esiri olmamızı öğrettiler. İdeolojiler, idraklerimize giydirilen deli gömlekleriydi. Çıkaramadık o deli gömleklerimizi.
Sayın Bahçeli düne kadar Recep Tayyip Erdoğan'a ve AK Parti'ye neler söylüyordu? Ki Bahçeli'nin söyledikleri, eleştiri sınırlarının ötesinde, hakaretti. Ama ardından sayın Bahçeli, Recep Tayyip Erdoğan'la birlikte yolculuk yapmaya karar verdikten sonra; bu sefer de Kılıçdaroğlu'nu Meral Akşener'i, Ahmet Davutoğlu'nu, Ali Babacan'ı eleştirmeye başladı. Hatta bu eleştiriler zaman zaman hakarete, iftiraya varıyordu. İşte 'bunlar projedir. Bunlar 'Gelecek' olacakmış 'Deva' olacakmış 'İyi' olacakmış... Pensilvanya projesi' gibi afaki şeyler söylüyor.
Ben de kendisine: Sayın Bahçeli geçmişte Ahmet Davutoğlu'na Davutoğlu size gelip dört tane hükümet kurma teklifi yaptığı zaman kabul etmemiştiniz. Şimdi aynı düşüncede misiniz?' diye soru sordum. Ve ardından evimin önünde saldırıya uğradım. Sabahleyin cuma namazına gidiyordum. Şoförüm arabayı ters yöne çevirmişti. Yani camiye gideceğimiz yöne, beni görmüyor arabanın içerisinde, pardösü omzumda çıktım ve arkadan saldırıya uğradım İkisi silahlı üçü sopalı 5 kişi tarafından. Ve ölümden döndüm. Hastaneye 2-3 dakika gecikmiş olsaydım doktorların ifadesiyle ölmüştüm.
Bu organize bir faaliyetti. Türkiye'de siyaset sopayla, silahla, iftirayla, yalanla yapılmaz. Siyaset sözlerle yapılır; kelimelerle, kalemle; bilgisayarla yapılır. Sesimizi değil sözümüzü yükselteceğiz... Bu saldırı ifade hürriyetine, eleştiri hürriyetine, siyaset ve aynı zamanda basın özgürlüğüne karşı yapıldı. Bu saldırı bir Ankara'nın göbeğinde, başkentte siyasi terör saldırısıdır. Benden önce de saldırıya uğrayanlar oldu: Camide, karakolda, evlerinde, evlerinin önünde, iş yerlerinin önünde...
Yaralandığım zaman hastanede söyledim: Bizi öldürebilirler ama cesedimiz konuşur, mezarımız konuşur...
Türkiye'ye demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve şeffaflık gelecek... Keser dönecek, sap dönecek bir günde hesap dönecek....
Bugün görevini yapmayan emniyet olabilir. Bugün görevini tam ve kamil manada yapmayan yargı olabilir. Siyaset grubundan çekiniyor olabilir. Ama 1 yıl sonra Türkiye'de hükümet değişecek. Ve daha sonra bu olayların hepsini inceleyen bir terör savcısı arkasında kimler var? HDS kayıtlarına kadar tek tek çıkaracak bunların hepsini. Böyle gençlere güvenerek 3-5 çocuğun eline silah vererek, sopa vererek, tahrik ederek bu işleri yapmak doğru değil... Durumdan vazife çıkartmak da doğru değil. Bu gençleri tahrik etmek de doğru değil. Bu gençlere de tavsiyede bulunuyorum: Ben de oralarda bulundum. Elinize silah değil, sopa değil ve ağzınıza küfür ve hakaret değil yalan değil; elinize kalem, bilgisayar alın ve siyasetinizi böyle yapın...
Sedat Peker aranan bir kişi. Diyor ki; Süleyman Soylu bana haber gönderiyor 'yurt dışına çıkmamı istedi... Araştırılması gerekmiyor mu? Süleyman Soylu, Yalıkavak Marina'dan bahsetti, bilmiyorduk. Mehmet Ağar'ın yönetim kurulu başkanı olduğunu doğru çıktı mı? Çıktı. Tolga Ağar, Elazığ milletvekili orada yönetim kurulu üyesi olduğu ortaya çıktı mı? Çıktı. Peki bu şahıslar şimdi istifa etti mi? Etti. Doğruysa niye istifa ettiler? Yanlışsa niye görev aldılar zamanında? Sonra Mehmet Ağa diyor ki; 'burayı biz almasaydık mafya çökecekti'. Türkiye'de mafya mı varmış? Tüccarı demokratikleşecekti hani Adalet ve Kalkınma Partisi? Cumhur İttifakı hani mafyalarla, çetelerle uğraşacaktı. Bir daha sokaklarda çeteler olmayacaktı. Mehmet Ağar ile Tansu Çiller, AK Parti'yi destekliyor. Ne kadar geçmişte sıkıntılı şeyler söylemiş, sıkıntılı şekilde birileri tarafından aşırı eleştirilen kişiler, hepsi Adalet ve Kalkınma Partisi'ni destekliyor.
Sedat Peker'in söylediği bir diğer husus: Venezuela'ya Binali Yıldırımoğlu'nun gittiği ama Binali Yıldırım savundu. Şu ana kadar oğlu televizyonlara çıkıp konuşmadı... Ve (Binali Yıldırım) dedi ki; 'Oğlum kit ve maske götürdü'. Faturası nerede? Hangi gümrükten çıktı? Hangi vakfa teslim etti? Hangi derneğe vergi yazdı?
'Fatura nerede?' diye sorulunca bocaladılar. 'Hangi gümrükten çıktı?' deyince işte doğru çıktı. İddia olmaktan çıktı, ifşaat haline dönüştü.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'yle beraber, Türkiye'de bir yandan Kılıçdaroğlu, bir yandan Meral Akşener'in çabaları ve onların ittifakı belediyelerde el değişikliği Türkiye'nin normalleşmesini sağladı. Yetmedi yani çok çok az bir normalleşme ardından Ahmet Davutoğlu'nun, Ali Babacan'ın parti kurması ve ardından Temel Karamollaoğlu'nun muhalefet etmesi, omurgalı bir duruş sergilemesi Türkiye'nin normalleşmesine katkıda bulundu... Bu beş adamın Türkiye'de ciddi şekilde duruş sergilemeleri sonucunda Adalet ve Kalkınma Partisi'nin yüzde 40 olan oyları 25'e düştü. 15 puan nerede? Yüzde 11 olan MHP'nin oyu yüzde 5-6'ya düştü. Nerede 5-6 puan? İşte bu bizim çabalarımızla oldu. Bugün Sedat Peker'in sözlerinin daha çok anlamlı hale gelmesi, bu mücadelenin sonucudur... Şu an topladığınız zaman ikisinin oyları 30-31 civarında; yirmi puanlık bir kayıpları var. Çok büyük bir kayıp bu. Eğer bu kayıplar olmamış olsaydı Sedat Peker'in sözleri çok havada kalırdı. Bu kadar gündemden olmaz, hiç de izleyemezdi. Daha çok baskı yaparlardı ama işte mücadelenin sonucunda, Sedat Peker, Türkiye demokrasisine katma değer sağlıyor, katkıda bulunuyor. Başka suçtan yapmış olabilir, cezasını çekmiş olabilir, aranıyor olabilir. Onları ben bilemem ama bu konulardaki kendisinin, şimdi söylediklerine bakarım ben.
Sedat Peker, Adalet ve Kalkınma Partisi'nde biz genel başkan yardımcısıyken miting yapmak istediğini söyledi. Kabul etmedik, 'hayır, yapamazsın' dedik. Gider, gezer, dolaşır ama bizim adımıza miting yapamaz. Daha sonra yaptı...
Sedat Peker'in geçmişte söylediklerini kabul etmemiz mümkün değil. Bu zaten bunları itiraf ediyor kendisi; Kimin söylediğinden ziyade ne söylediğine bakarım ben... Savcılar kimin söylediğine bakmayacak. Ne söylediğine bakacak... Bunu söyledikleri doğru mu değil mi? Kim araştıracak? Bunların araştırılması gerekmiyor mu?
(Süleyman Soylu) Kendisi Suat Hayri Ürgüplü'yü duymamış mı? Gümrük ve Tekel Bakanı... Bakan hakkında Brezilya'dan gelen kahve meselesi oldu; adı geçti. 'Yargılama talep ediyorum' dedi ve istifa etti. Yüce divana gitti, beraat etti. Geldi başbakan oldu... Soylu başbakan olurdu!
Türkiye bir yandan bu dört beş kişinin mücadelesiyle, siyasilerin mücadelesiyle bir diğer yandan tarafsız, bağımsız, özgür medyayız biz diyen, biz hakkı tutarız diyen medya mensuplarının duruşuyla, bir diğer yandan da Sedat Peker'in söyledikleriyle çok büyük bir tehlikeden kurtulmuştur.
Birileri diyordu ki sandık gelir mi acaba? Bütün bu mücadele bu 2017'den bugüne kadarki mücadele 3 buçuk yıllık mücadele... Sandığı getirecekler: Mecburlar, mahkumlar... Sandıkta mutlaka Türkiye'de yönetim el değiştirecek. Ve mutlaka geçmişin hesabı sorulacak. Hukuk, Meclis araştırma komisyonları, soruşturma komisyonlarla hukukta bir devri sabuk yaratılacak.
1960'ın devri değil.... Bunlar yapılacak! Yapılmazsa olmaz... Yapanın yanına kar kaldığı bir Türkiye istemiyoruz biz. Biz Türkiye'de bir sistem inşa etmek istiyoruz. Mülakatın olmadığı, şeffaflığın olduğu bir sistem. Türkiye'de hesap verilebilirliğin, denetlenebilir olduğu bir sistem. Herkesin: Alevi'nin, Sünni'nin, Kürt'ün, Türkmen'in, Laz'ın, Çerkez'in, Boşnak'ın, dininin, dinsizin, Hristiyan'ın devlet dahillerine rahatlıkla girebildiği bir de sistem kurmak istiyoruz.
Türkiye'de tuz kokmuştur ve Türkiye'nin çok hızlı bir şekilde erken seçime gitmesi, sandığın hemen gelmesi lazımdır. Eğer bu yapılanlar bir Avrupa ülkelerinde olsaydı 100 defa millet bunları iktidardan düşürmüş, 100 defa onlar istifa etmiş 100 defa özür dilemiş, 100 defa sokağa çıkamaz hale gelmişlerdi. 5 euroluk çikolatayı devletin kartıyla aldı diye özür dileyen, istifa eden bir bakan var. Burada deveyi yutanlar var; hiçbir şey olmamış gibi geziyorlar. Sayın Cumhurbaşkanı 'dezenfektan alıcı ve satıcı' olan Ruhsar Pekcan'la ilgili muhalefeti kınıyor; yanındayız diyor. Milletimizi ve devletimizi soyanın yanında olursunuz.
Şimdi muhalefet diyor ki 'Bu Kanal İstanbul'a girecekleri uyarıyoruz. Bankalar kredi verecek ödemeyiz, Müteahhitlere söylüyoruz; paranızı vermeyiz diyoruz'... Efendim 'Londra'da söke söke alırlar' diyor. Londra'da hakem var madem tahkim var hangi hukuka göre tahkim var? Madem yerlisiniz de millisiniz niye Türkiye hukukuna göre, Türkiye hukukuna göre, Türkiye yasalarına göre tahkim yok, hakem yok. Tamam Londra'yı hakem tayin ettiniz; hukuk Türkiye'nin olsun. Niye Almanların, niye Fransızların? Niye İngiliz onu da bilmiyoruz. Kimin olduğunu da bilmiyoruz. O da meçhul... Peki 'söke söke alırlar'. Telekom'la Hariri ailesinin 15 milyar dolar götürdüğü söyleniyor... Anlaşma ve tahkim şartı var mıydı, yok muydu? Yoksa suç niye koymadınız? Varsa niye peşine düşüp almadınız? Devletsin alsana!
Türkiye'de ciddi bir sorgulama dönemi başlamıştır. Cumhuriyet tarihinin en sıkıntılı dönemini yaşıyoruz bu 3 buçuk sene içerisinde. Fakirleşmede, yolsuzlukta, yoksullukta, şeffaf olmayışta; denetlenebilirliğin, hesap verilebilirliğinin, özgür basının olmadığı bir noktada ve de aynı zamanda tarafın olduğu yani ciddi bir taraf tutulmasının, partizanlığın olduğu ayıplı bir Türkiye'de yaşıyoruz. Bundan kurtulmamız lazım. Türkiye'nin itibarını sarsmaya kimsenin hakkı yoktur. Güven kalmamıştır, itibar kalmamıştır. Yabancı sermaye buraya gelmez, yabancı sermaye değil yerli sermaye çıkıyor artık Türkiye'den.
Türkiye her geçen gün fakirleşiyor, yoksullaşıyor: Türkiye tarımda zayıf sanayide zayıf, eğitimde zayıf, adalette zayıf, yönetimde zayıf ve böyle bir ülkede de huzur ve saadet yoktur. Bu ülkede sağlıksız bir hayat vardır. Her alanda, sokakta sağlıksız bizi bekler.. İş hayatında sağlıksız bir hayat bizi bekler veyahut da evimizde sağlıksız, hastanede sağlıksız bir hayat bizi bekler. Ben sağlıklı bir Türkiye özlemi içerisindeyim. Hem vatandaş hem kamu düzeni hem de yöneticiler olarak sağlıklı bir Türkiye özlemi içerisindeyiz.
Gelecek Partisi olarak iddialı bir partiyiz. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin; Cumhur İttifakı'nın rakibi deği, alternatifiyiz... 1950'de Menderes'in, 1963'te Demirel'in, 1970'te Demirel'in, 1983'te Özal'ın, 2002'de Recep Tayyip Erdoğan'ın yaptığını yapmak istiyoruz: Tek başımıza iktidar...
Bugünü değerlendirmek istiyoruz: Gelecek Partisi programları: EYT'ye nasıl bakıyor, kanun hükmünde kararnamelere nasıl bakıyor, Kanal İstanbul'a nasıl bakıyor, ekonomiye nasıl bakıyor, dış politikaya nasıl bakıyor, eğitime nasıl bakıyor, adalete nasıl bakıyor? Bunları millete bize doğru takdim ederek tek başımıza iktidar olmak istiyoruz. Kendi amblemimizle, kendi milletvekili adaylarımızla, kendi partimizin adıyla seçime girmek istiyoruz...
Bugünkü konjonktür bize bunu emrediyor. Yarınki konjonktürü bilmiyoruz... Doğmamış çocuğu elbise biçilmez. Deveyi görmeden paçayla sıvamayız. Bugünü değerlendirmek zorundayız ve inşallah aydınlık bir geleceğe açılsın istiyoruz o gelecek. Güzel bir gelecek olsun, özgür bir gelecek olsun diyerek o an geldiğinde konuşacağız, görüşeceğiz. Milletimiz bize ne talimat verirse bu aziz millet bize ne derse biz onu yapacağız.
Ama herkes şunu bilsin ki 'Gelecek' bir kadro harekatıdır. Lider tecrübelidir; Dışişleri Bakanıdır, Başbakandır ve Genel Başkandır; iyi bir akademisyendir, iyi bir aile reisidir...
Temiz eller siyaset belgemiz var. Temiz siyaset belgesini oluşturduk... Böyle bir ortamda da biz en çok bize yakışır Türkiye'de temiz eller operasyonu yapmak diyoruz. Türkiye'nin bir temiz elleri operasyonuna ihtiyaç var. Türkiye'nin büyük bir temizliğe ihtiyacı var. Türkiye'nin çok ciddi şekilde bir temiz eller operasyonuna ihtiyacı var. İtalya yaptı da biz neden yapamayalım.
Bu devlet o kadar zengin değil. Bu millet, bu devletin imkanlarını, bu millete adil dağıtacak; 1 kişiye 9, 9 kişiye 1 pul vermeyecek bir sistem özlemi içerisinde yaşıyor. Hep kısır döngü devam mı edecek?"