Deniz Baykal: Erdoğan ile onun talebi üzerine 22 Şubat 2003'te...
CHP'li siyasetçi Deniz Baykal, Hürriyet gazetesinden Abdulkadir Selvi ile buluştu ve merak edilenleri yanıtladı. Baykal, geçtiğimiz günlerde Zülfü Livaneli'nin yaptığı çıkışla ilgili de değerlendirme yaptı.
CHP'li siyasetçi Deniz Baykal, Hürriyet gazetesinden Abdulkadir Selvi ile buluştu ve merak edilenleri yanıtladı. Baykal, geçtiğimiz günlerde Zülfü Livaneli'nin yaptığı çıkışla ilgili de değerlendirme yaptı.
Abdulkadir Selvi'nin köşesinden aktardığı söyleşiden bir bölüm şöyle:
DENİZ Baykal’la ilk tanışmam, siyasi yasakların kaldırılmasından sonra Gaziosmanpaşa’daki bürosunda olmuştu. 12 Eylül sonrası siyasete güçlü bir dönüş yaptığı dönemden sonra SHP Genel Sekreterliği sürecinde, Erdal İnönü ile girdiği genel başkanlık yarışında hep izledim. CHP’nin yeniden açılma sürecinde ise büyük bir risk almış, adeta siyasete yeniden başlamıştı. Çevre Sokak’taki tarihi genel merkezde sohbetlerimiz olurdu. SHP’nin koalisyon hükümeti olduğu bir dönemde CHP’nin yeniden açılması siyaseten bir riskti belki ama Baykal o riski aldı ve sonunda kazanan o oldu.
RAHŞAN ECEVİT GİBİ DEĞİLDİ
Uzun bir süredir izlememe rağmen Baykal’ın evine hiç gitmemiştim. Önceki gün Angora Evleri’nde Baykal ailesiyle bir araya geldim. Doğrusu bu kadar sıcak bir ortam beklemiyordum.
Oran Sitesi’ndeki evinde Ecevit’le röportaj yaptığım bir sırada mutfaktan tıkırtılar gelmişti. Ecevit’e “İçeride biri mi var?” diye sorduğumda, “Rahşan mutfakta” demişti. Rahşan Hanım selam vermekle yetinmişti.
OLCAY HANIM, ASLI BAYKAL, YILMAZ ATEŞ
Baykal’ın evindeki tablo ise farklıydı. Olcay Hanım hep bizimle beraber oldu. Aynı masanın etrafında sohbet ettik. Baykal’ın yakın kurmaylarından Yılmaz Ateş bize eşlik etti. Kızı Aslı Baykal ise bir orkestra şefi gibiydi. Aslı Baykal bir tıp profesörü ama babasının basın danışmanı gibi hareket ediyor.
Siyasetçilerin, hele Deniz Baykal gibi 1970’li yıllardan beri siyasetin zirve noktalarında bulunmuş insanların yurt ve dünya olaylarına ilişkin değerlendirmeleri elbette ki önemli. Tecrübe imbiğinden süzerek anlatıyorlar. Ama onların bir de insani yönleri var. İstedim ki, ikisi birlikte bu söyleşide yer alsın.
OLCAY’LA AŞKIMIZ ÇOK ESKİLERE DAYANIYOR
KENDİMİZİ tatlı bir sohbetin içinde bulduk. Sohbet ettik dediysem öyle kuru bir laf değil. Deniz Bey’le Olcay Hanım’ın aşkıyla başladı sohbetimiz.
Eski Meclis Başkanı Hikmet Çetin, Baykallarla üniversiteden arkadaş... Hikmet Çetin, “Deniz, Hukuk Fakültesi mezunu ancak birçoğu onu siyasal mezunu bilir. Çünkü Deniz bizim kantinden çıkmazdı. Sonra bunun sebebinin Olcay olduğunu anladık” demişti. Bunu paylaşınca hem Olcay Hanım hem Deniz Bey epey güldüler. Ama hikâyenin devamı da var. Deniz Bey anlattı.
“Doğru. Beni hukuk mezunu değil, Siyasal mezunu olarak bilirler. Olcay’ı da hukuk mezunu olarak bilenler vardır. Çünkü Olcay’la sabahleyin hukukun ve siyasalın ders programını ortaya koyardık, benim izleyeceğim siyasaldaki hocalardan birinin dersi varsa ben Siyasal’a ya da Olcay’ın izleyebileceği hukukta bir ders varsa Olcay hukuka gelirdi. Bunu görenlerden, ‘Ben sana mı inanayım, gözüme mi inanayım, Olcay’ı yandaki sırada görüyordum o bizim sınıftaydı’ diye inat edenler vardır.”
“Sizinki kantin aşkı mı?” diye sordum. Baykal, “Yok” dedi. “Bizimki daha eski. Ortaokul-lise yıllarına uzanıyor. Olcay’ın annesi Antalya Ortaokulu’ndan benim öğretmenimdi.”
ANTHONY HOPKINS’İ MERAK EDİYOR
Bu soruyu hem Deniz Bey’e hem Olcay Hanım’a sordum. Deniz Bey klasik müzik ve caz dinliyor. Olcay Hanım ise daha çok alaturkayı tercih ediyor. Baykal, gezi programlarından, yemek pişirme programlarına kadar iyi bir TV izleyicisi olduğunu söylüyor. Tartışma programları ve haberler de düzenli olarak izleniyor. Baykal, Oscar ödüllü ‘The Father’ filmini izlemeyi istiyormuş ama henüz izleme imkânı olmamış. Özellikle de Anthony Hopkins’i merak ediyor.
LİVANELİ ADINA ÜZÜLDÜM
ZÜLFÜ Livaneli, Baykal’ın 3 Kasım 2002 seçimlerine sokulmayan Erdoğan’ın siyasi yasağının kaldırılmasına verdiği desteğin, bir siyasi pazarlık sonucu olduğunu iddia etmişti. “Livaneli sizi aradı mı?” diye sordum. “Hayır hiçbir temas olmadı” diye yanıt verdi. Baykal’ın canının sıkıldığı anlaşılıyor. Ve şunu anlatıyor: “Geriye bakınca kendime ‘İyi ki bir cevap vermeye kalkmadın’ diyorum. Çünkü çok kolayca duygusallaşarak insanın içini rahatlatacak laflar da söylenebilir ama şimdi yaşanmışlıkları görünce ‘İyi ki Deniz, hiç konuşmaya girmedin, açmadın’ diyorum.”
Peki Zülfü Livaneli’ye kırgın mı? Polemiği sürdürmek istemediği belli. Ama, “Zülfü Bey adına şaşırdım. Onun bu lafları söylemesi tabii ki beni çok üzdü. Ama inanıyorum onu da çok üzmüştür, üzmüş olmalıdır. Ben onun adına da üzüldüm” diyor.
TAYYİP ERDOĞAN’LA PAZARLIK YAPTI MI?
“Siyasi yasağının kaldırılması karşılığında Erdoğan’la bir pazarlığınız oldu mu?” diye sordum. Baykal, net bir şekilde yanıt verdi: “Tayyip Bey’le onun talebi üzerine 22 Şubat 2003 tarihinde buluşmuşuz. Zaten aralık ayının içinde (22 Aralık) anayasa değişikliği yapılmış, siyasi yasağı kalkmış. Her şey çok açık. Neyin pazarlığını yapacaksın? İnsanların şunu anlaması lazım; kardeşim herkes bir pazarlıkla bir şey yapmaz, bazen de buna inanıyordur. Biz demokrasi diye, hukukun üstünlüğü diye, insan hakları diye yola çıkmışız ve benim bilinçli siyaset çizgimde bu ilkeler hep belirleyici olmuştur.”
12 MART’A DA KARŞI ÇIKTIK
Yasaklara ve darbelere karşı ilkeli bir duruşa sahip olduğu için Erdoğan’ın yasağının kalkmasına destek verdiğini anlattı. “Al gülüm ver gülüm pazarlığı olmadı” dedi. Ecevit’le birlikte 12 Mart’a karşı çıkışlarını örnek gösterdi. 27 Mayıs’ı destekleyen CHP’de 12 Mart’a karşı çıkış bir kırılma noktasıydı. İlkeli bir duruştu. Ecevit’ten de dinlemiştim. “Rahşan’la Ankara’da sokağa çıkamıyorduk. Aydınlar 12 Mart’ı destekliyorlardı” demişti. O nedenle Baykal’ın sözlerini aynen aktarmak istiyorum.
“Biz 12 Mart’ta da, 12 Mart muhtırasının CHP’nin önünü açtığı düşüncesini reddettik ve bunu hiçbir kurnazlık falan yapmadan, sadece demokrasi adına, insan hakları adına Ecevit’le birlikte yaptık. Ben o zaman onun yanında siyasete başlamış bir genç insandım. Ülkenin aydınları, demokratları, herkes, ‘Bunun arkasında bir hesap vardır. ‘Ecevit herhalde kendisi değil, Nihat Erim başbakan oldu diye buna karşı çıkıyor’ dediler. Bu tamamen yanlıştır. ‘Fırsat açıldı CHP’nin önüne, ne karşı çıkıyorsunuz, dalın buradan’ diye düşünüyordu bir sürü insan. Biz buna ‘İnsan haklarına, demokrasiye, hukuk üstünlüğüne aykırıdır, böyle demokrasi olmaz’ diye karşı çıktık.”
CUMHURBAŞKANLIĞI TEKLİFİ YAPILDI MI?
Bir de Erdoğan’ın yasaklarının kaldırılması karşılığında Baykal’a cumhurbaşkanlığı teklif edildiği iddiası var. Onu sormadan, aydınlığa kavuşturmadan olmaz.
“Size cumhurbaşkanlığı sözü verildi mi?” sorusunu yönelttim. Baykal, “Ne münasebet” diye tepki gösterdi. “Aralık ayında o konuda en kritik aşamalar tamamlanmış, anayasa değişlikleri gerçekleştirilmiş, oylamalar yapılmış, biz şubatın sonunda buluştuk. Erdoğan’ın talebiyle. Ben orada neyin pazarlığını yapacağım?”
ERDOĞAN’LA NEYİ GÖRÜŞTÜLER
Peki Erdoğan’la o görüşmede neyi görüştüler?
“1 Mart tezkeresini görüştük. Erdoğan, ne diyorsunuz, ne yapacağız, dedi. Ben Silahlı Kuvvetlerimizin bizimle hiçbir düşmanlık içinde olmayan bir komşu ülkede ne işi var, ayrıca anayasamıza da aykırı, hem hiçbir siyasi yararımız da yok diye düşünüyordum. O nedenle kesinlikle karşıydım. Ayrıca Türkiye’nin en hassas coğrafyasına Amerika asker yerleştirecek, limanlara vesaire ve bu kabul edilebilir mi? Bunu Tayyip Bey’e anlattım” dedi.
BAYKAL SORDU, ERDOĞAN YANITLADI
Erdoğan’la aralarında geçen diyaloğu da aktardı.
Baykal: Tezkere kabul edilirse kaç asker gelecek?
Erdoğan: On binlerce asker. 60 binle 90 bin civarında.
Baykal: Ne zaman çıkacaklar?
Erdoğan: Ben de bilmiyorum.
“Sakın ha, dedim. Tayyip Bey dedi ki, böyle olursa bize ambargo koyarlar, gelirler baskı yaparlar, bu durumda böyle dayanışma içinde olur muyuz, dedi. Ben de ‘Hiç şüphe yok, ne gerekirse yaparız’ dedim. Tayyip Bey daha çok ekonomik mali engeller çıkaracaklar, ek kaynak bulabilir miyiz, derdindeydi. ‘Her türlü işbirliğine gireriz, hiç ondan kuşkunuz olmasın’ dedim.”
KILIÇDAROĞLU SAĞ OLSUN
ZÜLFÜ Livaneli’nin açıklamaları üzerine Kılıçdaroğlu, CHP genel başkanlarını içine alan bir açıklama yapmıştı. Baykal’a Kılıçdaroğlu’nun tavrını sordum. “Sağ olsun. Genel Başkan’ın gösterdiği tepki çok değerlidir. Ben şahsına teşekkür ediyorum” dedi.
CHP YALNIZ BIRAKTI MI?
CHP’den farklı sesler çıktı. Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır başta olmak üzere eleştirenler çıktı. CHP yönetiminden uzun süre açıklama gelmedi. O yüzden Baykal’a, “CHP yeterince arkanızda durdu mu? Bir kırgınlığınız var mı?” diye sordum.
“Genel Başkan’ın tavrı partinin tavrıdır, diye anlayacağız. Tabii partide her düşüncede, her duyguda insanlar bir aradadır. Birbirini seven, sevmeyen, kızan, kızmayan insanlar bir aradadır. Her biri bu etkilerin içinde olaylara tavır takınır ama Genel Başkan ‘Bütün Cumhuriyet Halk Partisi genel başkanları’ diyerek de olsa, beni de içine alarak savundu. Elbette kendisinden bunu beklerdim. Çok memnun oldum, eksik olmasın, sağ olsun” diye karşılık verdi.
BAYKAL’IN SİTEMİ
CHP’de zaman zaman Baykal dönemi mercek altına alınıyor. Baykal olsa HDP ile diyalog kurulamayacağı, diğer muhalefet partileri ile iyi ilişkilerin sağlanamayacağı yönünde eleştiriler yapılıyor. Baykal’a bunu sordum. Sitemkâr bir yanıt verdi.
“Hayır, biz CHP olarak hem sağımızdaki siyasete, hem de solumuzdaki siyasete daima yapıcı bir anlayışla yaklaştık. O nedenle ben bu tür suçlama içine girmenin insaflı, haklı, doğru olduğunu düşünmüyorum” diyor.
ALEVİ VE KÜRT DÜŞMANI MI?
Baykal’la ilgili olarak Alevi ve Kürt düşmanı olduğu yönünde değerlendirmeler mevcut. SHP genel sekreteri olduğu zaman Paris’teki Kürt Konferansı’na katılan Ahmet Türk ve arkadaşlarının ihracı ona bağlandı. CHP genel başkanı olduğu dönemde teşkilatlarda Alevilere yer vermediği iddiaları gündemde oldu. O nedenle, “Kürt ve Alevi düşmanı mısınız?” diye sordum.
Baykal, “Siyasi hayatımın çeşitli dönemlerinde ben o kesimlere yapılan haksızlıklar karşısında tavır takındığım için tam tersi suçlamaların hedefi olduğumu hatırlıyorum ve o doğrultuda yaptığım konuşmalar Meclis zabıtlarındadır. Bu konularda kendimi savunma durumuna düşmeyi yakıştıramıyorum kendime ve reddediyorum” diye yanıt verdi.
ERKEN SEÇİM TALEBİ
Baykal’a 2023 seçimlerini sordum, Baykal ise erken seçimi gündeme getirdi. Önce siyasi kutuplaşmanın giderilmesi için iktidar ve muhalefetin bir araya gelerek ortak bir deklarasyon yayınlamasını gündeme getirdi. 1946 seçimlerinden sonra İnönü’nün yayınladığı 12 Temmuz Beyannamesi’ni örnek gösterdi. Ardından da erken seçim çağrısı yaptı.
BOĞAZİÇİ KARARINA DESTEK
Deniz Baykal iki konuda iktidarın aldığı kararı destekledi.
1) Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi rektörlüğünden alınması.
“Boğaziçi Üniversitesi’nde iktidarın aldığı kararlardan memnunum ama bunun sadece orayla sınırlı bir olay olarak kalmaması ve hükümetin genel tutumuna yansıması önem taşır. Yani kamuoyunun, toplumun tercihlerine duyarlılık ve anlayış gösterilmesi gerektiğinin anlaşıldığını umarım, bu da o doğrultuda bir arayışın başlangıcıdır.”
2) OHAL’le ilgili düzenlemenin kamuoyundan gelen tepkiler üzerine 3 yıldan 1 yıla indirilmesi.
“OHAL’i 3 yıl uzatan torba yasaya bir düzenleme getirerek 1 yıla indirdiler yani seçim tarihini dışarıda bıraktılar, bu da aynı şekilde sevindirici ama bunlarla sınırlı kalmamalı, uzlaşmacı bir yönetim anlayışı haline gelmeli, yaptım oldu demekten çıkmalıyız ve kamuoyu, toplum, tepkiler saygıyla karşılanmalı. Bunları gözeterek tercihler kullanılması gerektiğinin anlaşıldığını umuyorum.”
AFGANİSTAN UYARISI
ESKİ bir Dışişleri Bakanı ve tecrübeli bir politikacı olarak Baykal’a Afganistan konusunu sormasam olmazdı. Baykal, Afganistan’daki ateşin Türkiye’ye sıçrayacağı uyarısında bulundu: “Bu şartlar altında Afganistan’da askeri bir operasyona katılmak sadece evlatlarımızın hayatını tehlikeye atmak değil, Türkiye’ye dönük yeni bir göç dalgasının düğmesine basmak demektir. Bu göç dalgası sadece Türkiye’nin değil, Avrupa’nın ve bölgenin de istikrarına, güvenliğine yönelik çok ciddi tehlikeleri göze almak anlamına gelir. Bu mücadele havaalanı sınırları içinde kalmaz, hatta Afganistan sınırları içinde kalmaz. Türkiye’ye de sıçrar, başka yerlere de sıçrar, Taliban gibi yaygın bir uluslararası terör organizasyonunun hedefi haline gelmeyi kabul etmek çok yanlış, ne için olduğu bile belli değil.”