Erdoğan'dan Kürt sorunu açıklaması: 'Yok şudur, yok budur...'

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Yok Kürt sorununu çözmektir, yok şudur, yok budur… Türkiye’de böyle bir sorun yok. Biz bu işi çoktan çözdük, aştık, bitirdik" açıklamasını yaptı.

Erdoğan'dan Kürt sorunu açıklaması: 'Yok şudur, yok budur...'

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler 76'ncı Genel Kurulu için gittiği New York'ta açılışını yaptığı Türkevi'nde gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Erdoğan burada son günlerde tartışma konusu haline gelen Kürt sorununa ilişkin konuştu.

Erdoğan, "Yok Kürt sorununu çözmektir, yok şudur, yok budur… Türkiye’de böyle bir sorun yok. Biz bu işi çoktan çözdük, aştık, bitirdik" açıklamasını yaptı.

Erdoğan'ın gazetecilere yaptığı açıklama şöyle:

''-Birleşmiş Milletler 76’ncı Genel Kurulu toplantılarına katılmak üzere bulunduğumuz New York’taki programlarımızı tamamladık.

BM Genel Kurul toplantıları bu yıl ilk kez karma bir formatta gerçekleşti. Üye ülkelerin neredeyse üçte ikisi devlet ya da hükümet başkanı veya bakan düzeyinde fiziken katılım sağladı. Geçtiğimiz yıllardan farklı şekilde etkinliklerin bir bölümü çevrim içi olarak icra edildi. Bu kapsamda biz de BM Gıda Sistemleri Zirvesine ve BM Yüksek Düzeyli Enerji Diyaloğu Toplantısına video konferansla katıldık.

Amerika’daki temaslarımızda ilk olarak 19 Eylül Pazar günü Türk-Amerikan ve Amerika Müslüman toplumu temsilcileriyle bir araya geldik. Bu toplantıda hem ABD’de yaşayan vatandaşlarımızla ve Müslüman kardeşlerimizle kucaklaştık hem de daha adil bir dünya özlemimizi bir kez daha vurguladık.

20 Eylül günü yeni Türkevi binamızın resmi açılışını gerçekleştirdik. Bu güzel günümüzde bize BM Genel Sekreteri, çok sayıda devlet ve hükümet başkanı, dışişleri bakanı, üst düzey yerli ve yabancı misafirlerimiz ile dostlarımız eşlik etti. New York’un siluetine kazandırdığımız bu yeni başyapıtın Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan vatandaşlarımıza ve ülkemize hayırlı olmasını Rabbimden niyaz ediyorum.

Yine pazartesi günü Dış Politika Derneği isimli düşünce kuruluşu ve SETA DC tarafından tertiplenen etkinliğe katıldık. Bu toplantıda, dış politika alanındaki değerlendirmelerimizi Amerika Birleşik Devletleri’nde düşünce dünyasının önde gelen temsilcileriyle paylaştık. Ayrıca çeşitli Amerikan basın yayın kuruluşlarının temsilcilerine mülakat verdik.

Ekonomi alanındaki temaslarımız çerçevesinde, Türk Amerikan İş Konseyi tarafından düzenlenen 11. Türkiye Yatırım Konferansı’na iştirak ettik. Bu toplantıda, Amerikan iş dünyasının önde gelen temsilcileriyle ülkelerimiz arasındaki ekonomik ilişkileri değerlendirdik.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu açış oturumundaki konuşmamızda, uluslararası barış ve güvenliği ilgilendiren meseleler hakkındaki görüşlerimizi açık yüreklilikle ortaya koyduk. Daha adil bir dünyanın mümkün olduğunu, bunun için uluslararası topluma ne gibi sorumluluklar düştüğünü Genel Kurul kürsüsünden dile getirdik. İnsanlığın, salgın tehdidi ve tabii felaketler ile bunların ağır sonuçlarının cenderesi altında bunaldığı bir dönemde, iş birliği ve dayanışmanın önemini tekrar hatırlattık. Afganistan’daki son gelişmeler başta olmak üzere Suriye’den Libya’ya, Kudüs ve Filistin meselesinden Kafkasya’ya, Türkistan’dan Kıbrıs’a kadar geniş bir alanda ülkemizin yaklaşımlarını ifade ettik.

Birleşmiş Milletler Genel Kurul kürsüsünden, Paris İklim Anlaşması’nın onay sürecini tamamlayacağımız müjdesini dünyayla ve kendi kamuoyumuzla paylaştık. Dünyamızın bu hale gelmesinde en çok payı olanların, iklim değişikliğinin yol açtığı sorunların çözümünde de en çok katkı sağlaması gerektiği görüşümüzü açıkça muhataplarımıza söyledik. Orman varlığını artıran, nispeten modern teknolojik altyapısı sayesinde oldukça düşük karbon salımı değerlerine sahip bir ülke olarak bu konuda da üzerimize düşeni yapmakta kararlıyız. Ülkemize söz verilen desteklerin sağlanmasıyla birlikte ve ulusal katkı beyanımız çerçevesinde, Paris İklim Anlaşması’nda belirtilen hususlara uygun adımlarımızı atacağız. Karbon nötr hedefini, 2053 vizyonumuzun ilk ve en önemli hedeflerinden biri olarak milletimize armağan ediyoruz. Avrupa Yeşil Mutabakatına uyum için gereken eylem planını da devreye almış bir ülke olarak, bu süreci başarıyla yürüteceğimize yürekten inanıyoruz.

Son 3 gündür pek çok devlet, hükümet, uluslararası kurum ve sivil toplum kuruluşu temsilcisiyle görüşmeler yaptık. Bu çerçevede, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin yanı sıra Hırvatistan, Slovenya, Gine Bissau, Polonya, Ukrayna, Finlandiya, Burundi ve Irak cumhurbaşkanları ile Birleşik Krallık, Gürcistan ve Arnavutluk başbakanlarıyla ve Libya Başkanlık Konseyi Başkanı ile görüşmelerim oldu. FIFA Başkanı ile de bir görüşme gerçekleştirdim. Bir başka ifadeyle, Amerika’da bulunduğumuz süre zarfında toplam 14 ikili görüşmemiz oldu. Bu görüşmelerin, Genel Kurul’a hitabımın hemen ardından gerçekleşen biri hariç tamamına, Türkevi binamız ev sahipliği yaptı.

Ziyaretimizin ve temaslarımızın, güncel meselelere dair tutum ve önceliklerimizin, uluslararası camianın dikkatine getirilmesi bakımdan son derece verimli olduğuna inanıyorum.''

SORU-CEVAP

Orhan Sali: BM Genel Kurul hitabınızda Afganistan vurgunuz önemliydi. Afgan halkının yanında olma noktasında önemli bir mesaj verdiniz. Türkiye'nin bu süreçte Afganistan’daki rolü ve stratejisi ne olacak?

Burada önceki gün Amerika’nın önemli bir yayın organıyla yaptığımız mülakatta da söyledim; 20 yıl önce Amerika Afganistan’a niçin girdi? Afganistan’da ne işi vardı ve şimdi Afganistan’dan niye çıkıyor? Herhalde bunun bir bedelinin olması lazım? Ve bunca mülteci şu anda nereye gidecek? Türkiye’nin kapıları açması ve bunları kabul etmesi düşünülemez. Burası bizim için bir açık hava koridoru değil. Böyle bir şeyi kabullenmek öyle kolay da değil. Bunun bir maliyeti var, bir bedeli var. Amerika burada “kapılar açılsın ve Afgan halkı Türkiye’ye girsin” diyemez. Nitekim böyle bir şeye biz açık da değiliz, müsaade de etmeyiz. Afgan halkı bizim için kardeş halktır. Tarihe dayalı bir geçmişimiz var fakat bu kuru kuruya bir kardeşlik olmuyor. Aynı şeyi biz Suriye’de de yaptık. Aynı durum Irak'ta oldu. Bunları böyle toparladığımız zaman, geçmişten alırsak girip çıkanla neredeyse 10 milyona varan bir sayı söz konusu. Şu anda bunun 5 milyonu Türkiye’de kaldı. Burada bu bedeli ödemesi gereken Amerika’dır.

Amerika’nın bununla ilgili adımlar atması lazım. Fakat şu ana kadar böyle bir hava görünmüyor. Amerika’nın bu noktada kapıları açmak gibi bir derdi şu anda yok gibi. Fakat kapsayıcı, kuşatıcı bir yönetim Afganistan’da oluşursa, bu yönetimle bazı görüşmelerimiz olabilirse ve gerçekten sağlıklı bir iletişim kurabilirsek, bundan sonra ne olabileceğinin adımlarını bu görüşmelerden sonra atabiliriz. Afganistan’da şu ana kadar bizim ciddi yatırımlarımız oldu; alt yapı ve üst yapı yatırımlarımız oldu. Bu yatırımlardan da rahatsız değiliz. Bundan sonraki süreçte de bu tür adımları atabiliriz. Ama Taliban’ın şu andaki yaklaşım tarzına bakıldığında kucaklayıcı, kuşatıcı bir yönetim maalesef oluşmadı.

Şu anda sadece bazı sinyaller geliyor; bazı değişikliklerin olabileceği, yönetimde bazı kuşatıcı, kapsayıcı bir havanın oluşacağı istikametinde. Bunu tabi daha henüz görmüş değiliz. Eğer böyle bir adım atılabilirse o zaman birlikte neler yapabileceğimizi kendileriyle görüşme, konuşma noktasına gidebiliriz. Kaldı ki kendi içlerinde de şu anda bazı sıkıntılar yaşanıyor. Bu sıkıntıları aşabilirlerse ve ondan sonra Türkiye ile bazı görüşmeler olursa, adımlar atılabilirse bunları nasıl gerçekleştiririz, nasıl bir yol haritası belirleriz, ona bakar ona göre de Afganistan’la böyle bir adımı gerçekleştirmiş oluruz.

Mehmet Acet: “DAHA ADİL BİR DÜNYA MÜMKÜN” isimli kitabınızın başında Birleşmiş Milletler’in, özellikle de Güvenlik Konseyi’nin kapsamlı bir reforma ihtiyacı olduğu yönündeki görüşünüzü dile getiriyorsunuz. Bu konuda umutlu musunuz?

Tabi umutsuz bu işler olmaz. Yola çıkarken bir umutla yola çıkıyorsunuz ve tüm dünyaya, tüm insanlığa bir sinyal veriyorsunuz. Nedir bu sinyal? Türkiye şöyle bakıyor; artık dünya Birinci Dünya Savaşı’nın şartlarında değil, İkinci Dünya Savaşı’nın şartlarında da değil. Öyleyse biz insanlığa bir sinyal verelim. 194 ülke hep birlikte bir dayanışma içerisinde olabilirsek, bu işin şartlarını zorlayabilirsek, tüm medya dünyası, STK’larla hep birlikte bu şartları zorlarsak o zaman yeniden bu daimi üyeler kendilerini kontrol etmek zorundadır. Bu 5 daimi üyenin iki dudağı arasında bir dünya düşünebilir miyiz, böyle bir şey olabilir mi? 10 geçici üye, 5 daimi üye, 15 kişi bir araya gelsinler, dünyayı istedikleri gibi yönlendirsinler; böyle bir şey olmaz! Zaten bundan bu 10 geçici üye de şikayetçi.

Çünkü onlara “Kaldır elini, indir elini” diyorlar. Nasıl isterlerse öyle… Böyle bir şey olabilir mi? Zaten oradaki 10 geçici üye de vitrin süsü olduğunu biliyor. Artık onlar da herhalde vitrin süsü olmaktan nedamet getirmektedir. O zaman öyle bir adım atalım ki, bu adımı atmakla bir defa daimi üyeleri zorlamamız lazım. Türkiye olarak biz zorlayacağız ve zorluyoruz. Bütün uluslararası toplantılarda da bunu söylüyoruz, söylemeye de devam edeceğiz. Geçici üyelere de diyoruz ki, siz de zorlayın. Afrika’ya sesleniyoruz; “Afrika sen hep böyle mi gideceksin? Geçici üye olarak Birleşmiş Milletlerde bulunmak suretiyle ne yapıyorsunuz? Yapabildiğiniz bir şey var mı? Herhangi bir şeyi, oyunu değiştirebiliyor musunuz?” Yok.

Öyleyse bu oyunu değiştirebilmek için biz diyoruz ki gelin hepinizin daimi üye olma şansınız olsun. Yani bunların hiç umursamadığı herhangi bir Afrika ülkesi bile BM Güvenlik Konseyi’nde daimi üye olma şansına sahip olmalı. Bunu başarabildiğimiz zaman dünyadaki tüm devletlere gerçekten bir hak teslim edilmiş olur. Aksi takdirde, böyle bir dünya yaşanılır bir dünya değildir.

Türk-Amerikan ilişkilerinde sağlıklı bir sürecin işlediğini doğrusu söyleyemem. Niye? Bakın biz F-35’leri aldık, 1 milyar 400 milyon dolar ödeme yaptık ve bu F-35’ler bize teslim edilmedi. Amerika önce bunu bir defa halletmeli. Bize S-400 konusunu bahane edip F-35’leri vermemek, her şeyden önce bir defa devletler arası ilişkilerde ne diplomasi noktasında ne de münasebetler noktasında bir kimlik ortaya koymadır. Amerika’nın önce bunu bir defa düzeltmesi lazım. Tabi biz uluslararası hukuka dayalı olarak ne yapılması gerekiyorsa bunu yapacağız. Bize sürekli S-400’ü dayatmalarını bir defa bizim kabul etmemiz mümkün değil. Bizim için S-400 işi bitmiştir. Buradan geri adım atmamız da mümkün değil. Amerika’nın bunu uluslararası diplomaside, ilişkilerde doğru bir yere oturtması gerekir. Ama şu ana kadar bunu oturtamadılar. Biz Türkiye olarak dürüst davranıyoruz, duruşumuz dürüsttür ama Amerika maalesef dürüst davranmadı, davranmıyor. Bizim şu anda Amerika ile ilişkilerimizde zaten 20 milyar dolar civarında bir ticaret hacmimiz var. Bu ticaret hacmimizin artmasını biz arzu ediyoruz, ederiz de… Savunma sanayiine yönelik de biz adımlarımızı atıyoruz ve atmaya da devam edeceğiz. Şunu da bilmeleri gerekir ki artık eski Türkiye de yok. Bu Türkiye başka bir Türkiye. Savunma sanayiinde de biz her geçen gün daha ileri gidiyoruz, daha ileri gideceğiz. Ama yarın “Niçin F-35’i almıyorsun?” diyemezler. Vermezsen almayız. O zaman biz daha başka kapılara da müracaat ederiz. Burada CBS ile yaptığım röportajda onlara da onu söyledim. “Yani başka yerlerden almayı mı düşünüyorsunuz?” diye sordu. “Gerekirse alırız” dedim. Sen bana şimdi Patriot vermeyeceksin, ondan sonra biz S-400’ü aldığımızda “Niye S-400'ü aldın?” diyeceksin. Türkiye kendini savunmasına yönelik ne gerekiyorsa onu alır. Gerekirse bunları üretmeye de başlar. Zaten şu anda başladık. Bundan sonra bunu daha da ileri safhalara taşıyacağız. İnşallah kendi insansız savaş uçaklarımızı da üreteceğiz. Bunu da görecekler. Bu adımları da inşallah atıyoruz. Temennim odur ki iki NATO ülkesi olarak birbirimizle hasmane değil, dostane davranalım. Ama iki NATO ülkesi olarak şu andaki gidiş pek hayra alamet değil. Benim Başbakan, Cumhurbaşkanı olarak yaklaşık 19 yıllık yöneticilik hayatımda Amerika ile olan münasebetlerimde geldiğimiz nokta maalesef iyi bir nokta değil. Ben oğul Bush ile iyi çalıştım, Sayın Obama ile iyi çalıştım, Sayın Trump ile iyi çalıştım ama Sayın Biden ile iyi başladık diyemem.

Halime Kökçe: Paris İklim Anlaşmasının Meclis onayına sunulacağını ifade ettiniz. Türkiye’nin çekinceleri vardı, çünkü gelişmiş ülkeler ve gelişmekte olan ülkeler arasında bir yükümlülük farkı var. Bunun adil olmadığına dair bizim yaklaşımımız vardı. Türkiye çekincelerinden vaz mı geçti? Yoksa karşı tarafta bir tutum değişikliği mi oldu? Yoksa bu süreci zorlayacak yeni bir sürecin başlangıcından mı bahsediyoruz?

Biz bu tutumdan vazgeçmiş değiliz. Böyle bir şey yok. Ancak o dönem Hollande dönemiydi. Hollande döneminde de Sayın Şansölye Merkel’le üçlü bir konferansımız olmuştu. Bu üçlü konferansta da biz dedik ki “Türkiye gelişmiş ülkeyse ayrı değerlendirmek lazım. Eğer gelişmekte olan ülkeler kategorisindeyse ayrı değerlendirmemiz lazım. Her şeyden önce bunun kararını vermeniz lazım. Bu karara göre de bize yapmanız gereken ödemeyi de yapmanız lazım.” Tabi o zaman bunlar bu ödemeyi yapacaklarını söylüyorlardı ama bu olmadı. Şu anda geldiğimiz noktada ise tabi bütün incelemeleri ilgili arkadaşlar yapacaklar ve Meclis’in açılmasıyla birlikte de biz bunu Meclis’e taşıyacağız. Meclis’e taşıyarak, bu süreci özellikle Glasgow'da gündeme getireceğiz ve Türkiye olarak iklim değişikliği noktasında düşüncemizi Glasgow’da vereceğimiz mesajlarla da ortaya koyacağız.

Nermin Yurteri: Sosyal medya düzenlemesi merakla bekleniyor. Çalışma hangi aşamada. Hangi adımların atılması planlanıyor?

Şu anda bununla ilgili arkadaşlarımız gerek İletişim Başkanım gerek Medya Tanıtım Başkanım birlikte çalışmalarını sürdürüyorlar ve Meclis’in açılmasıyla birlikte de biz hazırlıklarımızı Meclis’e sunacağız. Böylece sosyal medya konusundaki atacağımız adımların ülkemiz için, milletimiz için hayırlı olmasını temenni ediyorum. Çünkü sosyal medyanın maalesef tahribatı çok açık ve net ortada. Bu tahribatın artık bitmesinden yanayım. Artık bu tahribatı bitirmenin vaktinin geldiğine inanıyorum. Arkadaşlarımız da hazırlıklarını yaptılar ve Meclis’e bunu sunacaklar.

Sinan Burhan: Geçtiğimiz günlerde HDP Eski Eş Genel Başkanı Sezai Temelli “Kürt sorununda çözümün adresi İmralı’dır” açıklaması yaptı. Selahattin Demirtaş’ın da bir açıklaması oldu, o da HDP’yi işaret etti. Sayın Kılıçdaroğlu da bu yönde bir açıklama yaptı; “Kürt sorununu HDP çözer” dedi. Seçimlerin yaklaşmasına yakın bir dönemde bu tür ittifaklar, bu tür açıklamalar nasıl değerlendirilir? Bir de HDP kendi arasında ikiye mi bölünüyor?

Hayırlı olsun. Bu konuyla eğer biz meşgul olursak yazık olur. Yani İmralı mıdır, değil midir, onların sorunu. Varsın onlar bu şekilde yola devam etsinler; yani HDP midir, şu mudur, bu mudur… Biz diyoruz ki bu ülkede şu anda Cumhur İttifakı bu işin tek çözüm noktasıdır ve Cumhur İttifakı olarak da biz bu çözümün mücadelesini sürdürüyoruz. Çünkü bizim şu anda kitabımızda birlik var, beraberlik var, kardeşlik var ve bununla da bu yolda devam ediyoruz. “Yok Kürt sorununu çözmektir, yok şudur, yok budur…” Türkiye’de böyle bir sorun yok. Biz bu işi çoktan çözdük, aştık, bitirdik. Eğer birliğe, beraberliğe, kardeşliğe inananlar varsa buyursunlar hep beraber yola devam edelim.

Yücel Koç: Fahiş fiyat konusuyla ilgili bizzat ilgileneceğinizi söylemiştiniz. Bu konuyla ilgili tespit ettiğiniz problem başlıkları neler? Nasıl bir yol haritası izlenecek?

Bu konuda kısmen özellikle bu zincir marketlerin sınırsız uygulamaları var. Bu sınırsız uygulamalar karşısında biz de Ticaret Bakanlığı olarak bunların üzerine üzerine gideceğiz. Zincir marketlerin bu uygulamalarıyla mücadelede Ticaret Bakanlığımız gerekli olan her türlü tedbiri alıyor, alacak ve bunlara da gerekli operasyonları yapacaktır.

Yücel Koç: Tek problem zincir marketler mi?

Ağırlıklı olarak iş orada toplanıyor. Bütün üreticiden tüketiciye olan yerde zincir marketlerin buradaki yoğun ürünleri toparlaması… Bu da 5 tane zincir market. Bunlar bütün o ürünü toparlıyor. Bu 5 tane zincir marketin topladığı ürünle piyasalar alt üst oluyor. Bunlar eğer bu noktada daha adil davranırlarsa hem vatandaş uygun fiyatla ürün alabilecektir hem de üretici şu an itibarıyla kazanımını, parasını zamanında alma şansına ulaşacaktır.

Etiketler
Kürt sorunu Kürt Recep Tayyip Erdoğan Türkiye