Faik Öztrak'tan Erdoğan'a Nazım Hikmet göndermeli uyarı: Çok korktuğu için çok konuşuyor!
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, CHP MYK toplantısı sonrası yaptığı açıklamada AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ekonomi politikaları ile yükselişe geçen enflasyonun yurttaşlara yüküne dikkat çekti.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, CHP MYK toplantısı sonrası açıklama yaptı.
Faik Öztrak açıklamasında AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Faiz neden, enflasyon sonuç" ekonomi modelini uygulamaya geçirmesinin ardından enflasyondaki yükselişe dikkat çekti.
Erdoğan'ın politikalarının sonuçlarına dikkat çeken Öztrak, "Herkes yaptığının hesabını adalete verir. Erdoğan da bunu biliyor. Panikledi, iç savaş çığırtkanlığına başladı. Biz Erdoğan’ın korku ve telaşını çok iyi anlıyoruz. Ne diyor Nazım: “Hiçbir korkuya benzemez, Halkını satanın korkusu.” Biliyoruz; Erdoğan “çok korktuğu için çok konuşuyor!” Erdoğan artık konuşmayı bıraksın. Bu ucube rejimi, Milletin başına musallat eden kendisi." ifadelerini kullandı.
Faik Öztrak'ın açıklamalarının satır başları şöyle oldu:
"ERDOĞAN'IN ZAMLARI MİLLETİN TENCERESİNİ BOŞALTTI"
Bugün kahraman polisimiz, Fethi Sekin’in şehadetinin beşinci sene-i devriyesi. Hain teröristlerce İzmir adliyesine düzenlenen saldırıya, cesaretle karşı koyan ve bu esnada şehit olan, kahraman polisimiz Fethi Seki’yi saygıyla, rahmetle anıyoruz.
Bugün, Merkez Yönetim Kurulu Toplantımızda, ülke gündemini işgal eden sorunlar vardı.
Türkiye’miz, Erdoğan Şahsım Hükümeti yönetiminde, kapkara bir kışa girdi. Cehli mikapla, malul siyasi eşkıyalık, zam oldu, zulüm oldu, milleti acımasızca vurdu. Memur, emekli, emekçi, milyonlarca dar gelirli, 2022’nin hemen başında, perişan edildi. Maaş, ücret ve aylıklar hesaba yatmadan, Erdoğan’ın zamları, milletin cebini de, tenceresini de boşalttı. Sofraların bereketini kaçırdı. Millet yeni yılı kutlamayı unuttu. Umutları yeşermeden soldu. Ertesi gün sofrasına ne koyacağını düşünmeye başladı.
"BUNUN ADI SİYASİ EŞKIYALIKTIR"
Erdoğan’ın zamları, milletimizi silindir misali ezdi. Erdoğan, tam da yılbaşı gecesi, millete korkunç bir tuzak kurdu. Akaryakıttan, köprü geçiş ücretlerine, doğalgazdan, elektriğe, harçlardan, vergilere kadar, her şeye fahiş zamlar yaptı.
Esas bunun adı, “Siyasi eşkıyalıktır.” Erdoğan’ın yılbaşı gecesi yaptığı, “Siyasi eşkıyalığın” daniskasıdır. Siyasi eşkıyalık, eşkıyalığın en vahim olanıdır, sıradan eşkıya gözüne kestirdiğini soyar. Siyasi eşkıya topyekûn milleti soyar.
Tekrarlıyorum; Sıradan eşkıya gözüne kestirdiğini soyar. Siyasi eşkıya topyekûn milleti soyar. Sıradan eşkıya yol keser. Siyasi eşkıya, milletin cebinden yandaşlarının kesesine, dolar, avro garantili yol döşer.
Sıradan eşkıya alenen soyar. Soyulduğunuzu bilirsiniz. Siyasi eşkıya; “Dış güçler” , “Faiz lobileri” , “Dolar baronları”, “Dövize endeksli mevduat”, “Zamlara tarife değişikliği”, “Enflasyona fiyat artışı” diyerek, “İpteki cambazı” gösterir, milleti çaktırmadan soyar.
Sıradan eşkıya, paranızı, cüzdanınızı, malınızı gasp eder. Siyasi eşkıya, milletin geleceğini, hayallerini, umutlarını, gülümsemesini gasp eder. En acısı da; Sıradan eşkıya sizi seçer. Siyasi eşkıyayı ise siz seçersiniz. Siyasi eşkıya da işte bundan güç alır. “Beni seçen, sonuçlarına katlanır” rahatlığıyla hareket eder.
Siyasi eşkıya, Hukuk ve adaleti bitirir. Kendini her şeyin üstünde görür. Kimseye hesap vermez. Bilinen bir kuraldır: “Bir ülke ya ilimle, ya da zulümle yönetilir.” Siyasi eşkıyanın ilmi yoktur. Ama zulmü çoktur.
"SON 20 YILIN EN YÜKSEK ÜRETİCİ ENFLASYONU"
Erdoğan, “Faiz sebep, enflasyon sonuç” dedi. “Ekonominin kitabını ben yazdım” diye kibirlendi. “Ben ekonomistim” diye böbürlendi. Bu kibriyle, cahil cesaretiyle ekonomiyi yönetmeye kalktı. Türkiye üç ayda, 1980’lerin, 1990’ların enflasyonlarına geri döndü.
Erdoğan ekonomi ilminden hiç anlamadığını gösterdi. Geçtiğimiz yılın son ayında, Tüketici enflasyonu yüzde 13,6’ya sıçradı. Bu 1994 Nisan ayından bu yana, tek bir ayda gerçekleşen, en yüksek aylık enflasyon.
Erdoğan bunu görünce, her zaman yaptığını yaptı. Sorumluluktan kaçmak için; “Enflasyon sadece bizim değil, Tüm dünyanın sorunudur” dedi. Millete Amerika’yı, Almanya’yı gösterdi. Bizde tek bir aydaki enflasyon, ABD’deki yıllık enflasyonun iki katı. Almanya’daki yıllık enflasyonun 2,5 katı. Komşumuz Yunanistan’daki yıllık enflasyonun 3 katı.
Bizdeki enflasyonla, ABD’yi, Almanya’yı karşılaştırmak için, insanın izanını kaybetmesi gerekir. Ama daha da kötüsü, milletimiz Erdoğan sayesinde, Türkiye’deki enflasyon yetmezmiş gibi, Bir de ABD’deki enflasyonun yükünü çekiyor.
Geçilmeyen köprülerin, otoyolların faturası, hem dolarla, hem de Amerikan enflasyonuyla milletin sırtına yıkılıyor. Gerçekler acıdır. Erdoğan’ın Yönettiği Türkiye’de, yıllık enflasyon yüzde 36. Türkiye, dünya üzerinde en yüksek enflasyona sahip, ekonomi. Erdoğan 20 yılın sonunda ülkemizi, en yüksek gelire sahip 20 ekonomi liginden düşürdü. Ama enflasyon liginde ilk 10’a soktu. Bu ligde beraber olduğumuz ülkeler, Suriye, Surinam, Zimbabve…
Erdoğan 2002’de iş başına geldiğinde, devir aldığı tüketici enflasyonu yüzde 29,7 idi. Şimdi yüzde 36. Bu son 20 yılın en yüksek enflasyonu. Erdoğan iş başı yaptığında, üretici enflasyonu yüzde 30,8 idi. Şimdi üretici enflasyonu da yüzde 79,9.
Bu da son 20 yılın, en yüksek üretici enflasyonu. Bunlar da, TÜİK ’in makyajlı rakamlarıyla…
"UFUKTA HİPER ENFLASYON ÇİRKİN YÜZÜNÜ GÖSTERMEYE BAŞLADI"
Nitekim bağımsız ekonomistlerden oluşan, Enflasyon Araştırma Grubu’na göre, 2021’de tüketici enflasyonu yüzde 83. TÜİK ’in enflasyonun neredeyse 2,5 katı. Bunlar gerçekten korkunç, gerçekten ürkütücü rakamlar.
Ancak işin daha da kötüsü, turpun büyüğü heybede. Üretici ve tüketici enflasyonu arasındaki fark, tam 44 puan. Yani fabrikadaki, toptancıdaki fiyatlar, tüketiciye daha tam yansımamış. Üretici fiyatlarının alt detayları, döviz kurundan gelen nispi rekabet gücünün de, girdi maliyetlerindeki artışla, hızla silindiğini gösteriyor.
Son bir yılda enerji fiyatları yüzde 123, ara malı fiyatları yüzde 92 artmış. Türkiye çok acı bir şekilde, Kur-Enflasyon-Kur artışı kısır döngüsüne sıkıştırıldı. Ufukta hiper enflasyon, çirkin yüzünü göstermeye başladı.
Ne yazık ki, üreticiden, tüketiciye doğru, Korkunç bir enflasyon tsunamisi geliyor. Erdoğan’ın yılbaşı gecesi, milletin sırtına bindirdiği son zamlar, yaklaşan tsunamiyi daha da yıkıcı hale getirdi. Doğalgaza zam, elektriğe zam, akaryakıta zam, motorlu Taşıtlar Vergisi'ne zam, pasaport ücretine zam, ehliyet harcına zam, Avrasya Tüneli'ne zam, araç muayene ücretlerine zam, köprü geçiş ücretlerine gizli zam.
Millet önceden yılbaşı sabahı, Milli Piyango'nun sıralı kazanan listesine bakardı. Şimdi Erdoğan’ın, sıralı zam listesine bakar oldu. “Siyasi eşkıyalık” işte tam da budur.
Siyasi eşkıya, bir gecede böylesine acımasızca, milletini soyup, soğana çevirir. Siyasi eşkıya; emeklisini, memurunu, emekçisini, hayat pahalılığının pençesine, göz göre göre böyle terk eder. Erdoğan, kasaba, manava, bakkala, “Fiyatları indirin” diye baskı yaparken, aba altından sopa gösterirken, fiyatlara en büyük bindirimi kendisi yapmıştır. Erdoğan’ın yaptığı bu zamlar, dalga, dalga, ilerleyen günlerde etkisini gösterecek.
Allah Aşkına! Önümüz kara kış, ve elektriğe yapılan zammın büyüklüğüne bir bakın Erdoğan elektriğe, Yüzde 52 ile yüzde 127 arasında zam yaptı. Bu cumhuriyet tarihimizin en fahiş elektrik zammı. Tarihi bir rekor…
Ayda 200 kilovatsaat elektrik tüketen, Dört kişilik bir ailenin elektrik faturası, bir gecede 183 liradan 309 liraya çıktı. Milleti elektrik değil, Erdoğan çarptı. Elektriği, İtalyan Fizikçi Alessandro Volta keşfetti. Ampulü, Edison keşfetti. Ampulü yakan elektriğe, gece yarısı yüzde 127 zam yapmayı da, Erdoğan keşfetti.
Ama artık milletimiz de, Elektriğe daha fazla zam gelmemesi için, ampulü söndürmenin şart olduğunu keşfetti.
"YARI CAHİL KÖR CAHİLDEN BETERMİŞ"
Peki, enflasyon üç ayda neden şaha kalktı? Cevap basit. Erdoğan’ın kibri ve cehli yüzünden şaha kalktı. Erdoğan, “Faiz sebep, enflasyon sonuç” buyurdu. Enflasyon artarken, Merkez Bankasına politika faizini 5 puan indirtti.
Ama ne oldu? Aynı dönemde yıllık enflasyon, yüzde 19,6’dan, yüzde 36,1’e çıktı. Demek ki neymiş? “Faiz sebep, enflasyon sonuç” değilmiş . Demek ki neymiş? “Yarı cahil, kör cahilden betermiş.”
Rahmetli Osman Bölükbaşı’nın çok güzel bir sözü var: “Zengini hayırsız evlat, Siyasetçiyi kuru inat batırır.” Erdoğan’ın inadı, sadece kendini batırsa hadi neyse diyeceğiz.
Ama Erdoğan’ın inadı, Hem milletimizi, hem ülkemizi batırdı. Erdoğan kendi etti, kendi buldu. Milletimiz de Erdoğan’ın elinde, Gül gibi sararıp, soldu. Döviz şahlandı, Enflasyon coştu. Paramız pul oldu. Malımız mülkümüz kelepir oldu. Erdoğan ipin ucunu elinden kaçırdı.
Ülke yangın yerine dönünce de olan bitene kulp takmaya çalıştı. “Çin işi” , “Japon işi” dedi. TL’nin erimesine, “rekabetçi kur” dedi. Olmadı. İzmir İktisat Kongresi kararlarından, Atatürk’ten medet ummaya kalktı, Ama alışmadık ağızda, Bu da tutmadı.
"BÖYLESİ BİR ACİZLİĞE SİYASİ HAYATIMIZDA HİÇ RASTLANMADI"
Erdoğan bu sefer, “Faizi indirmek, nassın gereği” dedi. Ama yine kimse inanmadı. Herkes dövize koşmaya devam etti. Sonunda çıktı, parasını pul ettiği milletimize, “Rabbimiz sizi biraz korku ve açlıkla, mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınar” diyerek, beceriksizliğine Yüce Allah’ın ayetlerini, Kılıf yapmaya kalktı.
Açık söyleyeyim, böylesi bir mülevvesliğe, böylesi bir pespayeliğe, böylesi bir acizliğe, siyasi hayatımızda hiç rastlanmamıştır. Erdoğan; elini de, dilini de, gözünü de, bu milletin dininden ve diyanetinden çekmelidir. Siyasi menfaat devşirmek için, milletin kutsallarını kirletmeye kalkmamalıdır.
Bu yıkımın sorumlusu Erdoğan’dır. Bad-el Harab-ül Basra, Yani Basra yıkıldıktan sonra, Erdoğan çıktı: “Sebebi ne olursa olsun, Vatandaşın yüzde 36 enflasyonla, Karşılaşmasından üzgünüz” dedi. Timsah gözyaşları döktü. Milleti ezen enflasyonun sorumluluğunu, Yine başkalarına yıkmaya kalktı.
Tekrarlıyorum; Bu yıkımın tek sorumlusu vardır: O da Erdoğan’dır. Biz uyardık. “84 milyonluk koca bir ülkeyi, Ve 800 milyar dolarlık bir ekonomiyi Safsatalarını test etmek için, Canlı laboratuvar olarak kullanma” dedik.
Milletimiz, Feryat, figan uyardı. Ama ne bizim sesimiz; ne de milletin feryadı, Saray'ın kibir duvarlarını bir türlü aşamadı. Şimdilerde Erdoğan, “Dövizin köpüğünü aldım Enflasyon üzerindeki köpüğü de alacağım” demeye başladı. Ama döviz hala köpürmeye devam ediyor. Tıpkı Bakan Nebati’nin gözleri gibi, döviz hala kıpır kıpır.
Kendisine tavsiyemiz: Köpük hüpletmeyi bırak, milletin haline bak. Bu ülkede her 100 kişiden 10’u, 65 yaş ve üzerinde. 9,5 milyon emeklimiz,üç kuruşla yaşama tutunmaya çalışıyor.
Ama Erdoğan’ın yönettiği ülkemizde, Tek bir kişinin aylık yaşam maliyeti 4 bin 927 lira. Emeklilerimiz, Erdoğan sayesinde kan ağlıyor. Yaş almış bu yurttaşlarımız kara kışı, nasıl aşacağını kara kara düşünüyor. 2500 lirayla emeklilerimiz bu karakışı geçiremez.
Tekrarlıyorum; “Enflasyonda turpun büyüğü heybede.” Üretici fiyatlarından, Tüketicilerimize doğru görülmemiş bir tsunami geliyor. Emeklilerimizi yaklaşan tsunamiye ezdirmeyin. Sopayla, tehditle bu işler çözülmez. Adamakıllı tedbir şart.
"ERDOĞAN'IN FAİZ POLİTİKASINDAN HERKES KAYBETTİ"
Sayın Genel Başkanımız sizi, “Kara Kış Fonu kurun” diye çok uyardı. “En düşük emekli aylığı 4253 lira olsun” diye, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Kanun teklifi de verdik. Ama Erdoğan bizi dinlemedi. Bunu emeklilerimizin takdirine sunuyoruz.
Erdoğan’ın “Faiz sebep, enflasyon sonuç” diyerek, Attığı taş, ürküttüğü kurbağaya değdi mi? Enflasyon düştü mü? Hayır, arttı. Peki, faiz düştü mü? Hayır, o da arttı. Merkez Bankası Saray'ın talimatıyla politika faizini, Yüzde 19’dan yüzde 14’e indirdi. Ama aynı dönemde, vatandaşların kullandığı, ihtiyaç kredisi faizleri 5 puan, taşıt kredisi faizleri 5 puan, 5 yıllık devlet tahvilinin faizi 7 puan 10 yıllık devlet tahvilinin faizi 6 puan arttı.
"BUNLARA 10 MİLYAR DOLARI ERDOĞAN ÖDEMEDİ Mİ?"
Erdoğan’ın faiz politikasından, emekçi, emekli, memur, esnaf, çiftçi, sanayici, çalışan, çalışmayan herkes kaybetti. Peki, kim kazandı? Faiz lobisi kazandı. Merkez Bankasından yüzde 14’le borçlanan bankalar, Şimdi millete yüzde 30’la, Yüzde 40’la ticari kredi vermeye başladı.
Sevgili Peygamberimiz, “Bir kimsenin kıldığı namaz, Tuttuğu oruç sizi aldatmasın! O kimsenin dirhem ve dinarla ilişkisine bakın” diye, ne güzel buyurmuş. Erdoğan şimdilerde, “Bizim paramız belli, o da Türk Lirası” diyor.
Ama fikriyle zikri hiç tutmuyor. Beşli çeteye, milletin kesesinden, milletin geçmediği köprüler, kullanmadığı otoyol ve tüneller için, dolarla, avroyla garantileri Erdoğan vermedi mi? Buralardan geçiş ücretlerini, Dolarla avroyla Erdoğan belirlemedi mi? 2016 başından, bugüne kadar, Bunlara 10 milyar doları Erdoğan ödemedi mi?
Ülkemizin güneşinden, rüzgârından, derelerinden ürettiğimiz, yerli ve milli enerjiye bile, dolarla garantiyi yine Erdoğan vermedi mi? Bu şekilde lisansa bağlanmış, 105 milyar kilovatsaatlik tesis var. Yenilenebilir enerjinin kilovatsaatine, yaklaşık 9 sent ödüyoruz. Döviz elden kaçınca, haliyle elektrik fiyatları da arşa çıkıyor.
Madem yerlisiniz, madem millisiniz, bu santrallerde üretilen elektriğin kilovat saat fiyatını, yeni kurulacak tesislere ödeyeceğiniz tarifeye çeksenize. Bu milleti, yılda 82 milyar liralık koca bir külfetten kurtarsanıza.
Bitti mi? Hayır, bitmedi. En son, Türk Lirası mevduata, 84 milyonun kesesinden, dolarla faizi Erdoğan giydirmedi mi? Daha 10 gün geçmedi. Dolara endeksli mevduat için, Hazine’ye binecek yük, yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Merkez Bankası 27 Aralık tarihinde, dolar garantili mevduat için, 11 lira 44 kuruş dolar kuru açıkladı.
Bugün dolar kuru ne kadar? 13 lira 30 kuruş. Dolar kuru bundan sonra hiç değişmese, bankaya 1 milyon lira mevduat yatıran zenginin cebine, 3 ay sonra 1 milyon 162 bin 862 lira girecek.
Bu, 162 bin 862 liralık faizin, 42 bin 500 lirasını banka ödeyecek. Geriye kalan 120 bin 362 liralık faizi, yani bankanın ödeyeceği faizin üç katını, bu milletin Hazinesi, garip, gurebanın kesesinden ödeyecek. Bir milyon liradan fazla mevduatı olanların tamamı, dövize endeksli faize geçiş yapsa, 3 ayda Hazine’nin sırtına binecek yük, 44 milyar 389 milyon lira yapar.
Rahmetli Özal, DÇM belasından kurtulduğumuzda boşuna, “İnşallah gençlerimiz bundan ders alır, Bir daha böyle hesapsız, kitapsız hatalar yaparak, Gelecek nesilleri zor taşınan yük altına sokmazlar” dememiş. Rahmetli sanki bugünleri görmüş.
"ERDOĞAN'IN GÖZÜNDE FAKİR, 'ZATEN ÇALMASINI BİLMEDİĞİ İÇİN FAKİR'"
Erdoğan’ın sebebi olduğu, bu ev yapımı krizden yararlananlar belli: Faiz ve döviz baronları. Erdoğan “köpük” deyip; Küçük tasarrufçunun alın terini çarpıyor. Faiz lobisi ve döviz baronlarına hüplettiriyor. Emekçiyi, emekliyi, çiftçiyi, esnafı, KOBİ sahibini batırıyor.
Onun gözünde fakir, “Zaten çalmasını bilmediği için fakir.” Ama Erdoğan’ın hakir gördüğü fakir, Erdoğan’a açıktan ah ediyor. Ve şunu bu topraklar çok iyi biliyor; “Mazlumun ahı indirir Şahı.” Erdoğan da artık kendisi için, yolun sonunun geldiğini görüyor. O nedenle de yandaşlarıyla, beslemeleriyle, yanaşmalarıyla, Han-ı yağmaya hız veriyor. Siyasi eşkıyalığın zirvesine çıkıyor.
Ne yazık ki milletin alın terini, Emeğini, birikimini yağmalamaktan çekinmeyen, Beytülmali talan edilecek ganimet gören, Sapkın bir zihniyetle karşı karşıyayız.
İşte bu çürük zihniyetin, Beyin kıvrımlarından çıkan şu sözler, Esasen her şeyi özetliyor: “700 ton altınımız var. Merkez Bankasında şu kadar dolarımız var. Bunu kime bırakacaksınız? Hırsızlara mı bırakacaksınız?” Ne demişler? “Bir lafa bakarım, laf mı diye, Bir adama bakarım, adam mı diye?” Ne o altınlar, Ne de Merkez Bankasındaki dövizler, Bu hükümet ve onun yanaşmalarının malı değil. Onlar 84 milyonun, 99 yıllık alın teri, göz nuru, emeği. Zaten bu çürük kafayla, Merkez Bankası kasasını yağmalaya, yağmalaya, Bankaya ait tek sent bırakmadılar. 128 milyar doları işte bu sakil zihniyet yağmaladı.
Hala da yağmalamaya devam ediyor. 24 Aralık itibariyle, Merkez Bankası Kasasındaki döviz açığı 56 milyar dolar. Erdoğan, “Faiz sebep, enflasyon sonuç” testine başlamadan önce, 10 Eylülde, Kasadaki açık 39 milyar dolardı. Sadece 3 ayda Merkez Bankası döviz kasasındaki açık, 17 milyar dolar arttı. Bu talanın 9 milyar doları da, 20 Aralık Finansal Kumpası, Ve ardından gelen birkaç günde gerçekleşti.
Erdoğan, Kendisinden sonra gelecek hükümete, Yani millet ittifakına, Talan edilmiş bir Hazine, Eksi 100 milyar dolara düşmüş bir döviz rezervi bırakmadan, Anlaşılan rahat etmeyecek. Şimdilerde Meclise getirdikleri her yasa, Talanı hızlandırmaya yönelik. 22 limanın işletme hakkının peşkeşine yönelik teklif, Mecliste görüşülüyor. Kendileri, beşli çeteleri yetmedi.
"KATARA GIK ÇIKARAMIYOR"
Han-ı yağmaya Katar’ı da ortak ediyorlar. Türkiye’nin gözbebeği Antalya limanı, İhalesiz, hesapsız, kitapsız, 2047’ye kadar, Katar’ın üstüne yapılmaya çalışılıyor. Erdoğan’ın bu Katar sevdası nedir? Bu para, pul işlerinde, Katar’a tanınan imtiyazların ardında, Nasıl bir ilişki vardır? Bunları artık tüm dünya biliyor. Erdoğan’ın bir dönem ağzından düşürmediği, Mavi Vatanımızda, Emperyal devletler sondaj yapmak için, Şimdi Katar devletine ait şirketleri kullanıyor.
Erdoğan da nedense, Katar’a gık çıkaramıyor. Yine Meclise bir kanun maddesi sunuldu.
“Merkez bankasındaki, Yabancı ülke merkez bankalarına ait para, Alacak, mal ve varlıklar haczedilemez, Üzerlerine ihtiyati tedbir konamaz” deniyor. Bu düzenlemeyi hangi ülke, neden istedi? Veya neyin karşılığında istedi? Erdoğan sonuna geldiği bu yağma düzenini, Ali’nin külahını Veli’ye, Veli’nin külahını Ali’ye giydirerek, Milletten gizlemeye çalışıyor. İşte geçtiğimiz yılın son günü yaşananlara bir bakın. Merkez Bankası bilançosunda, 30 Aralık gününe kadar, 70 milyar liralık zarar varken, 31 Aralık gününde, yani sadece tek bir günde, 60 milyar liralık kâra döndü. Ortada 130 milyar liralık, Yani yaklaşık 10 milyar dolarlık bir hokus, pokus var.
İşin daha da vahimi, Bunun danışıklı döğüş olması. Hazine finansman programında, Bu muhasebe oyununun ön görülmesi. Biz bu konuda bir soru önergesi hazırladık. Konuyu Meclis gündemine taşıyoruz. Yine dikkatimizi çeken bir başka usulsüzlük daha var. Merkez Bankası 3 Ocak 2022 tarihinde, Bir uygulama talimatı yayımladı. Bu talimatla İhracat bedeli dövizin yüzde 25’inin, Merkez Bankasına satılmasını düzenledi.
Biz merak ediyoruz; Bu düzenlemeye dayanak teşkil eden, İhracat Genelgesi’nin Ek 1’inci maddesi, Acaba ne zaman yayımlandı? Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun, Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karar, Hala ortada dururken, İhracatçılarımızı mağdur eden böyle bir düzenleme, Basit bir uygulama talimatıyla nasıl yapıldı? Biz bu konuyu da Meclis gündemine taşıyoruz.
"MECLİS DENETİMİNDEN ŞİMDİLİK KAÇTIM DİYE SEVİNMESİN"
Çok açık söyleyeyim, Bu saatten sonra, TCMB ve Hazine dehlizleri arasında, Şüphe uyandıran, Kural ve teamüllerin arkasından dolanan her iş, Soruşturma konusudur. Sayın Genel Başkanımız, Bu konuda zaten bir milat belirledi: 18 Ekim 2021. İşini düzgün yapan, Hukukun arkasından dolanmayan, Dürüst devlet memurlarımızın hepsi rahat olsun. Artık az kaldı. Vatandaşlarımız da müsterih olsun.
20 Kasım Finansal Kumpasında, Milletin alın terine, Emeğine, yılların birikimine, Bir gecede çöküp, Servetlerine servet katanlar, Milletin geleceğini köpük görüp hüpletenler, İlkin sandıkta millete, Sonra da hukuk önünde adalete, Hesabını mutlaka verecek.
Kimse Meclis denetiminden, şimdilik “kaçtım” diye sevinmesin. Bu saatten sonra şeriatın kestiği parmak acımaz.
Herkes yaptığının hesabını adalete verir. Erdoğan da bunu biliyor. Panikledi, iç savaş çığırtkanlığına başladı. Biz Erdoğan’ın korku ve telaşını çok iyi anlıyoruz. Ne diyor Nazım: “Hiçbir korkuya benzemez, Halkını satanın korkusu.” Biliyoruz; Erdoğan “çok korktuğu için çok konuşuyor!” Erdoğan artık konuşmayı bıraksın. Bu ucube rejimi, Milletin başına musallat eden kendisi.
Bunu yaparken, “Ülkeyi şirket gibi yöneteceğiz” diyordu. Şirket batıran ne yapar? Ya istifa eder, ya da hissedarlar iş akdine son verir. Erdoğan’da gereğini yapsın.
Ya istifa etsin. Yok, istifa etmiyorsa, Sandığı milletin önüne getirsin. Bu ülkenin 84 milyon hissedarı zaten gereğini yapar. Erdoğan’ın iş akdini tazminatsız fesih eder. Ardından da hissedarlar, “Zararın tazmini” davasını açar. Artık o sandık gelecek. Millet de sözünü söyleyecek. Milletin sözünün üstüne söz olmaz. Bunu Erdoğan’da öğrenecek.