CHP Sözcüsü Faik Öztrak: Kin ve nefretin vücut bulmuş hali çocuklarımıza da musallat oldu
CHP Parti Sözcüsü Faik Öztrak, CHP MYK gündemiyle ilgili basın toplantısı gerçekleştirdi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, CHP MYK gündemiyle ilgili basın toplantısı gerçekleştirdi.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün Trabzon’da açılış töreninde konuştu. Erdoğan konuşurken kürsüye bir çocuk çıkarıldı. Mikrofonu alan çocuk, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu için “hain” dedi, AKP’ye oy istemişti.
Çocuğu kürsüye çıkaranın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu olduğu ileri sürülmüştü.
Faik Öztrak yaşananlara açıklamasında tepki gösterdi. Öztrak, "10 yıldır yattığı hapisten, Babasını kurtarmak için, Kendisinden yardım isteyen bir çocuğumuzu kullandı. Koltuğunu korumak için, Küçücük çocukları istismar edecek kadar, gözünün döndüğünü gösterdi. Böylesi çirkin bir istismarı, siyasi tarihimizde görmedik, duymadık. Kin ve nefret şeytanidir, sevgi ve hoşgörü Rahmanidir. Bu nedenle tertemiz çocuk kalplerine, kin ve nefret tohumlarının ekilmesini, asla ama asla kabul edemeyiz." ifadelerini kullandı.
Faik Öztrak'ın açıklaması şöyle oldu:
"TÜRKİYE'MİZ GÜLÜŞÜNÜ KAYBETTİ"
Sözlerime başlarken, kıymetli hocam, Atatürkçü Düşünce Derneği Kurucu Genel Başkanı, bağımsız ve çağdaş bir Türkiye idealinin savunucusu, Prof. Dr. Muammer Aksoy'u katledilişinin 32. yıl dönümünde bir kere daha saygı ve rahmetle anıyorum.
Testinin içinde ne varsa, dışına da o sızar. Türkiye’miz, içi kin ve nefretle dolu, oy için her yolu mubah gören, kibirli bir kişinin elinde, gülüşünü, neşesini, huzurunu, ne yazık ki uzunca bir süredir kaybetti.
Milletine hizmet yerine, üstatlarının, “Kininin, öcünün davacısı bir gençlik...” hülyasının değirmenine su taşıyan, bu gözü dönmüş zihniyet, bu kibirli dil; Bugüne kadar, milleti bölüp, parçalayarak, kutuplaştırarak, karşısında suni düşmanlar yaratarak, ömrünü uzatmak için, her türlü nefret suçunu işledi.
İşlemeye de devam ediyor. Kininin esiri bu zihniyet, kimi zaman etnik kimlikler, kimi zaman inançlar, kimi zaman toplumsal cinsiyet üzerinden, milletimizi bölüp parçaladı. Bu amaç için, yeri geldi Kabataş, yalanlarını tedavüle soktu.
"TERTEMİZ ÇOCUK KALPLERİNE KİN VE NEFRET TOHUMLARI EKİLMESİNİ ASLA KABUL EDEMEYİZ"
Yeri geldi cami mihraplarında, sanatçıları dillerini kopartmakla tehdit etti. Yeri geldi kendisini eleştirenleri, vesayeti altındaki yargıya talimat verip hapse attırdı. Ve dün, bu kin ve nefretin vücut bulmuş hali, çocuklarımıza da musallat oldu.
10 yıldır yattığı hapisten, Babasını kurtarmak için, Kendisinden yardım isteyen bir çocuğumuzu kullandı. Koltuğunu korumak için, Küçücük çocukları istismar edecek kadar, gözünün döndüğünü gösterdi. Böylesi çirkin bir istismarı, siyasi tarihimizde görmedik, duymadık. Kin ve nefret şeytanidir, sevgi ve hoşgörü Rahmanidir. Bu nedenle tertemiz çocuk kalplerine, kin ve nefret tohumlarının ekilmesini, asla ama asla kabul edemeyiz.
Koltuğunu kaybetme korkusuyla, nefretten, kinden, hınçtan medet uman, siyaseten meflûç bir zihniyetin elinden, çocuklarımızın tertemiz beyinlerini, yüreklerini, mutlaka ama mutlaka kurtarmak zorundayız. Milletimizle birlikte bu nefret dilini, sandıkta koparacağız.
Ama sandık gelene kadar da ailelerimizden bir istirhamımız var. Bu kin ve nefretin, evlerinize, çocuklarınızın tertemiz dimağına, ulaşmasına izin vermeyin. Kin ve nefret tohumlarının, televizyonlardan, radyolardan sızarak, çocuklarımızın akıllarını karıştırmasına fırsat tanımayın. Ebeveyn kontrolünü elden bırakmayın. O kibirli ses televizyondan duyulduğunda, o kibirli yüz ekranda görüldüğünde kanal değiştirin.
Çocuklarımızı zehirlemesine izin vermeyin. Çocuklarımıza sevgi ve hoşgörüyü öğretin. Çünkü bu toprakların inancında; sevgi, acıyı bal, bakırı ise altın eder. Artık açıkça görülüyor ki, yeniden seçilme umudunu yitiren sarayın kibirlisi, kin ve nefret söylemlerini, baskıyı daha da artırmaya kararlı. Kalpleri daha da dağıtarak, akılların birleşmesini engellemeye çalışacak.
"AKILLAR BİRLEŞİRSE..."
Çünkü biliyor ki akıllar birleşirse: atanamadığı için yaşamına kıyan, Şanlıurfalı Murat öğretmen konuşulur. Bankalara, Tarım Kredi Kooperatifi’ne, kredi borçlarına ödeyemediği için, yaşamına kıyan Ardahanlı çiftçi, Fuat Avşar gündem olur.
Traktörüne fiyatı iki kattan fazla zamlanan, mazotu koyamayan, bir yılda fiyatı beşe katlanan gübreyi tarlasına atamayan, Borca batan çiftçilerimizin, Perişan hali konuşulur. Yüksek elektrik faturalarına dayanamadığı için, dolaplarını iade eden bakkalın, buzdolabını kapatan kasabın, dikiş makinesini, ütüsünü çalıştıramayan terzinin, hali sorgulanır.
Doğal gazı kısılan, elektriği kesilen, üretemediği için, milyarlarca dolarlık kayba uğrayan sanayicinin ve zaten hayat pahalılığının acımasızca ezdiği çalışanlarının, Uğradıkları zarar tartışılır. Kalpler dağınık kalmaz, akıllar birleşirse; Hükümetin dünyanın en büyüğü, en moderni, en güvenlisi diye pazarladığı, İstanbul Havalimanı karda kapanırken,tek adamın “yetersiz” diye kapattığı, sonra da kendi uçaklarına tahsis ettiği Atatürk Havalimanı’na, bakanlarının neden indikleri tartışılır.
"AKILLARIN BİRLEŞMESİNİ ENGELLEMEYE ÇABALIYOR"
Kibirli şahsım yönetiminin, dolarla, avroyla milyarlarca liralık garanti verdiği, İstanbul Havalimanı’nın hava şartları nedeniyle kapanmasının, kargo terminalinin çökmesinin faturasını, kimin ödeyeceği konuşulur. Hava alanında, yerde kartonların üzerinde yatan yolcuların, çevre yolunda saatlerce mahsur kalan yurttaşlarımızın, zararlarının nasıl tazmin edileceği sorgulanır.
İşte bunun için şahsım yönetimi, kifayetsizliği, basiretsizliği, beceriksizliği, liyakatsizliği, duyulmasın, görülmesin, tartışılmasın diye, kalpleri dağıtarak, akılların birleşmesini engellemeye çabalıyor.
Hazreti Mevlâna, “Ayırmak değil bizim işimiz, bizim işimiz birleştirmek” diyor. Biz de hem kalpleri hem de akılları birleştirmekten vazgeçmeyeceğiz. Milletimizin çalınmak istenen geleceğine, çalınmak istenen refahına, huzuruna, çalınmak istenen gündemine, Sonuna kadar sahip çıkacağız.
"SİYASİ ARSIZLIĞIN BU KADARINA DA PES"
Bu müflis bezirgân siyasetinin, Kalp gözü millete kapanmış. Utancı gidenin kalbi de ölürmüş. Bunların hali işte tam da bu. İmralı’nın sözcülüğüne soyunacaksın. Terörist başına hâkim cüppesi giydirmeye kalkacaksın. Fethullah Gülen’le yan yana fotoğrafı olan şahsı, Hazine ve Maliye Bakanı yapacaksın. Ömrü Fethullah Gülen’e övgü düzmekle geçmiş bir kişiyi, daha iki gün önce, Adalet Bakanlığı'na hem de üçüncü kez atayacaksın. Sonra da çıkıp, Kuvayı Milliye ve Müdafaa-i Hukuktan neşet eden, Cumhuriyet Halk Partisi'ni, terör örgütleriyle yan yana anmaya cüret edeceksin. Siyasi arsızlığın bu kadarına da pes!
Buna psikoloji de “yansıtma rahatsızlığı” denir. Ciddi bir hastalıktır. Kişi kendindeki kusurları, karşısındakine mal ederek, karşısındakine yansıtarak, rahatlamaya çalışır. İşte karşısındakini kendisi gibi zanneden bu kibir abidesi, sıkılmadan bizlere, “Çoluklarının, çocuklarının yüzüne bakabilmeleri için, Kendilerine çeki düzen vermeleri gerekir” diyor. Allah’a çok şükür.
Bizlerin arasından evladına, “Evlerdeki paraları sıfırla” talimatı veren çıkmadı. Evlatlarımızın evlerinden boy boy kasalar çıkmadı. O kasalardan “dolarlar, avrolar” fışkırmadı. Yine çok şükür bizlerin arasından, 30 yaşındaki bir İranlı dolandırıcının, “Önüne yatmaya” kalkan bakanlar da çıkmadı.
"BİR DE KENDİNİ BİLMEYİP, SAĞA, SOLA NASİHAT VERMEYE KALKAR"
Elbise askılarında, çikolata kutularında, rüşvet almakla suçlanan ve aklanmadan, Ülkemize büyükelçi yapılan bakan hiç çıkmadı. Çok şükür bizim alnımız ak. Çoluğumuzun, çocuğumuzun yüzüne, huzurla bakabiliyoruz. Çoluğunun, çocuğunun yüzüne, hangi yüzle bakacaklarını, bunları yapanlar düşünecek.
Bizler değil. Hazreti Ali, “Edep, had tanımaktır” diye buyurmuş. edebi giden ne yazık ki ne had tanır ne de hudut… Bir de kendini bilmeyip, sağa, sola nasihat vermeye kalkar.
TÜİK TARTIŞMASI
Ülkemizde Bakanlar, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanları, TÜİK başkanları artık mevsimlik işçiye döndü. Ülkeye “istikrar getirecek” diye pazarlanan, Ucube Şahsım Rejimine Ne bakan ne de bürokrat dayanıyor. Bu ucube rejim, 3 yıl 6 ay 20 gündür fiilen yürürlükte. 3 yıl 6 ay 20 günde, tam 7 Bakan değişti. Yine son 3,5 yılda; 3 Hazine ve Maliye Bakanı, 4 Merkez Bankası Başkanı, 5 de TÜİK Başkanı gördük.
Son TÜİK Başkanı da Daha yılını tamamlayamadan, hem de “kul hakkı yemem” dedikten hemen sonra, “Vay sen misin kul hakkı yemeyen” denerek, ocak ayı enflasyonunu açıklamaya bir haftadan az kalmışken, görevinden alındı.
Kuralları belli teknik bir iş yapan TÜİK ’e, Acaba neden Başkan dayanmaz? Tabii ki, “Tayyib’i Üzmeyen İstatistik Kurumu” haline getirmek için. Ocak ayına ait enflasyon rakamları, bu Perşembe açıklanacak…
Hükümetin yeni yıla girerken yaptığı dev zamlar, Türk parasını pul etmesinin fiyatlara yansıması, üretici fiyatlarındaki yüzde 80’lik artışın, tüketiciye etkisi, meyve ve sebze fiyatlarındaki olağanüstü artışların katkısıyla, ocak ayı enflasyonunun, Yüzde 13 ile yüzde 16 arasında bir yerde olacağı, Şimdiden belli.
Uzmanlar zaten bunu yazıp çiziyor. Ocak ayında 12 aylık enflasyon yüzde 50’yi aşacak. Merkez Bankası ’da Şubat-Haziran döneminde, enflasyonun yüzde 50-55 arasında kalabileceğini, son Enflasyon Raporuyla kamuoyuna açıkladı. Ama durum bu kadar açıkken hem sarayın kibirlisi hem de yeni atadığı Nebati Bakan, pembe enflasyon tabloları çizmeye başladılar. Peki, bu nasıl olacak? Herhalde sürekli TÜİK başkanı değiştirerek.
ENFLASYON KRİZİ
Her seferinde daha fazla kul hakkı yemeye teşne, emir kulu bürokrat atayarak… Milletin cebini yakan elektrik faturalarının, TÜFE’deki ağırlığını törpüleyerek… Nasıl Merkez Bankası faizini işlevsizleştirdilerse, nasıl Merkez Bankasının bağımsızlığını bitirdilerse, TİSK’in de güvenilir istatistik üretme işlevini, tamamen bitirerek. Kurumu sarayın istediği rakamı, tabelaya yazar hale getirerek. Ama kimse uyarmadı demesin.
Artık enflasyon rakamlarında en ufak bir kuşku olursa, Bunun müsebbipleri, Kendilerini yargının huzurunda bulacaktır. Arjantin’de, Yunanistan’da, Brezilya’da yaşananlar ve Genel Başkanımızın uyarıları, Herkesin kulağına küpe olsun… Veriler konusunda bol tezvirat yaşanan bir başka alan da Türkiye’nin doğal gaz depolarının durumu.
DOĞAL GAZ VE ENERJİ KRİZİ
EPİAŞ daha önce ülkemizin doğal gaz deposundaki stoku, Gün, gün açıklıyordu. En son açıklanan veri; 18 Ocak tarihinde takıldı kaldı. O tarihte doğal gaz rezervlerinin, Yüzde 30’lara kadar gerilediği görülüyordu. Son iki haftalık veriye artık ulaşılamıyor. Tuz Gölü’ndeki stoklarla ile ilgili veriler ise, “Veri bulunamadı” denerek, tamamen karartılıyor. Anlaşılan Tuz gölünde, 1 metreküp bile doğalgazımız kalmadı. Ama AK Parti Genel Başkanı, “Bizim böyle sıkıntımız yok, Doğal gazımız var, Tuz Gölünün altında stoklarımız var” diyerek, Zaman kazanmaya çalışıyor. Tuz Gölü’nün altında doğal gaz varsa, Verileri neden karartıyorsunuz? Gün gün açıkladığınız verilere neden sansür uyguluyorsunuz?
Mugalatayı bırakın. Depoda ne kadar gaz kaldı, onu açıklayın. Sayın Genel Başkanımız, Ağustos’tan bu yana, “Doğal gaz stokunu tahkim edin” diyerek kaç defa uyardı. Ama kibir abideleri söz dinlemedi. Bu ay sanayiye verilen doğalgazda yapılan yüzde 40, Elektrikte de üç günlük kesintinin ardından, Önümüzdeki ayda da Sanayiye verilen doğalgazda, Yüzde 20 kesinti devam edecek. Sanayiciye kesintiye uymazsanız, Gazınız kesilecek diyen uyarılar, halen gidiyor. Madem gazınız var. Sanayiciye neden tenkisatla gaz veriyorsunuz?
Bu kesintiler ne kadar sürecek? O da belli değil. Kış ağır geçiyor. İran doğal gazındaki basınç sorunu devam ederse, Gaz tedarik anlaşmalarının yenilenmesindeki basiretsizlik ve stok yönetimindeki beceriksizlikler nedeniyle, Daha zor günler bizi bekliyor. Ne yazık ki Cumhuriyet tarihimizde görmediğimiz, Büyük bir enerji krizi yaşıyoruz. Son bir yılda; Sanayide kullanılan doğal gaza yüzde 435, Elektrik üretiminde kullanılan doğal gaza, Yüzde 290 zam yapıldı. Yine sanayide kullanılan elektriğe; Yüzde 200’e yakın zam geldi. Ama bu zamlara rağmen sanayicimiz, Enerji tedarikinde sıkıntı yaşıyor.
En pahalı enerji, olmayan, erişilemeyen enerjidir. Gerçekten bunun faturası ekonomimize çok ağır… Enerji fiyatları düşükken kontratları yenilemeyenler, Şimdi Azerbaycan’dan Rusya’dan çok yüksek fiyatla, Doğal gaz alıyorlar. Spot piyasadan yüksek fiyatla alınan LNG ’de cabası… Ülkemizin enerji arz güvenliğiyle kumar oynayan ve kaybeden kifayetsiz yönetimin sebep olduğu, Yüksek enerji maliyetleri de Yüksek enflasyon olarak, Milletimize fatura ediliyor. Ama en az bunun kadar vahimi, Sanayicimize, ihracatçımıza, Dışarıdaki müşterilerin güveni hızla azalıyor. Türkiye enerji krizi yaşıyor, Taahhüdünü yerine getirmeyebilir diyerek, Müşteriler yeni üretim üsleri arıyor. Vatandaşımıza iş imkânları azalıyor. Pandemi sonrasında, Ülkemiz için ortaya çıkan avantajları, Beceriksiz yönetim nedeniyle, kaybediyoruz. Evlerimizdeki enerji faturaları çok can yakıyor. Özellikle elektrik faturaları, Milletimizi perişan etmeye başladı.
Evlerden “hakkımı helal etmiyorum” feryatları yükseliyor. Milletin bedduası arşa çıkıyor. Sarayın ampulleri cayır cayır yanarken, Vatandaşlarımız 500 liralık elektrik faturalarını, Nasıl ödeyeceğim diye kara kara düşünüyor. Benzine, mazota yapılan zamlar da cabası…
DOLAR KURUNDAKİ YÜKSELİŞ
Dolar 13,5 lira civarında sabitlendi. Ama benzin ve mazot fiyatları aldı başını gidiyor. Son bir yılda, Benzin yüzde 94, Mazot yüzde 115 zam gördü. Akaryakıtta yeni zamların eli kulağında. 2 Şubat tarihinde, Benzin ve Motorine, 60 kuruş civarında yeni zam yapılacağı söyleniyor.
Buradan sesleniyoruz, Madem Doları 18 Liradan düşürdük diye övünüyorsunuz. O zaman 20 Aralık’tan bu yana, Gaza, elektriğe, akaryakıta yaptığınız tüm zamları geri alın. Milleti bu kış günü perişan etmekten vazgeçin. Gazdan, bebek bezinden, undan, tuzdan, Milletin yediğinden aldığınız vergilerden vazgeçin. Tüm dünya enflasyonla mücadele için, Elindeki tüm silahları kullanıyor. ABD Merkez Bankası Mart ayından itibaren faizleri artıracak.
Brezilya, Rusya, Meksika gibi ekonomiler, Üretici fiyatlarından, Tüketici fiyatlarına gelen dalgayı, Faiz silahıyla kırmaya çalışıyor. Ama herkes gidiyor Mersine, Bunlar gidiyor tersine.
Sarayın kibirlisi, "Faizi indireceğiz ve indiriyoruz. Bilin ki enflasyon da inecek, daha da düşecek" diyor. Ama ne enflasyonun, Ne de faizin düştüğü var. Bu kafayla düşeceği de yok. Madem enflasyon düşecekti. Neden bu ay politika faizini, sıfırlamaya cesaret edemediniz? Enflasyon bu ay yüzde 50’yi aşacak. Neden buna seyirci kaldınız? Yine vatandaşın muhatap olduğu faizler, Son dört aydır düşmek bir yana, Arttıkça arttı.
İHTİYAÇ KREDİLERİ FAİZLERİ
İhtiyaç kredileri 8 puan, Taşıt kredileri 7 puan sıçradı. Ticari krediye yüzde 46 faiz isteyen bankalar var. Yine Hazine’nin beş yıllık borçlanma faizi 7 puan arttı. Ama tüm bunların sorumlusu şimdi çıkmış, Özel bankaları sömürü çarkını devam ettirmekle suçluyor. Kamu Bankalarına gidin diyerek, Hem Sermaye Piyasası, Hem de Bankacılık Kanununu alenen paspas ediyor. Erdoğan’ın bu sözüne, Bankalar Birliği acaba ne zaman cevap verecek? BDDK ne zaman işlem yapacak? Türkiye ne yazık ki giderek, Serbest piyasa ekonomisinden uzaklaşıyor. İşte en son 29 Ocak tarihinde yayımlanan bir tebliğle, Bankaların referans faiz oranına sınır getirildi. Aynı gün Sarayın kibirlisi, “Faizi indireceğiz ve indiriyoruz” diyerek, Merkez Bankası Para Politikası Kuruluna, Şubat ayında alacağı faiz kararını, Şimdiden tebliğ etti. Anlaşılan korktukları için, Bu ay pas geçtikleri faiz indirimini, Şubat ayında yapacaklar. Politika faizi, Nebati Bakanın Aralık ayında ağzından kaçırdığı, Yüzde 12’ye çekilecek. Bakalım yüzde 50’ye çıkan enflasyon ortamında, Yüzde 12 faizi dayatarak, Paramızın değeri nasıl korunacak? Merkez Bankası kerameti kendinden menkul, Liralaşmayı nasıl sağlayacak?
Şimdi Hazine ve Maliye Bakanlığı, “Kur Korumalı Mevduat Kamu Spotu” yayımlamaya başladı. “Haydi! sen de TL’ye değer kat; Sen kazan ki, Türkiye kazansın” diye, bir de akıllara zarar, Slogan bulmuşlar. Türk Lirası mevduatı dolara endeksleyerek, TL’ye nasıl değer katılacak? Döviz kurları arttığında, Hazine’nin ve dolayısıyla vergi mükelleflerinin yükü artarken, Türkiye nasıl kazanacak? Bu ikisinin bir arada olması mümkün değil. ABD Merkez Bankasının, Faizleri artırmaya başlayacağı bir dönemde, Milletimizin cebindekini pey sürerek, Tıpkı doğal gaz da olduğu gibi, Sonucu belli bir kumar oynamaya, kimsenin hakkı yoktur. Bu politika sürdürülemez. Uyarıyorum: Takla atarız. Bu takladan çok güvendiğiniz, Körfez şeyhlerinin parası da sizi kurtaramaz. Körfezin emlakçıları, “Beklediğimiz müjde çok şükür çıktı” diyerek, Talan İstanbul Projesi için, 17 Ocak’ta askıya çıkan imar uygulamasından, Sevinçle bahsetmeye başladı. Körfez şeyhlerine hizmet eden bu emlakçılar, “ Talan İstanbul Projesi ” etrafındaki, Tarım arazilerinin imarlı arsaya dönüşeceğini, Tarlaları kapatmış yabancı müşterilerine müjdeliyor. Parsel numaralarını, Talan İstanbul etrafındaki kupon arazileri, Müşterilerine pazarlıyor. Tabi sadece Körfez Baronlarının değil, Damadın da buralarda kupon arazi kapattığını, Tüm Türkiye öğrendi. Garip gurebanın çoluğu çocuğu, Miting meydanlarında istismar edilirken, Millete ipteki cambaz gösterilirken, Ülkemizin arsaları, çocuklarımızın geleceği, Körfez sermayesine ve yandaşlara peşkeş çekiliyor. Millete yerlilik, millilik edebiyatı yaparlarken, Ülkemizin en güzel tarım arazilerini, En stratejik alanlarını yabancıların eline teslim ediyorlar. Doların yeşili için, Şehit kanlarıyla vatan yapılmış topraklarımızı, Yabancılara peşkeş çekmeye hazırlanıyorlar.
Ama biz bu peşkeşe asla izin vermeyeceğiz. Bunu da herkes böyle bile… Son 3 yıl 6 ay 20 günde yaşadığımız acı tecrübeler, Bu ucube rejimin ülkemize çok dar geldiğini, Açıkça gösterdi. Biz bu ülkenin ihtiyacı olan elbisenin modelini de, Nasıl dikileceğini de çok iyi biliyoruz. Ülkemizde; “Adaleti sağlayarak”, “Üreterek büyüyerek”, “Hiç kimseyi geride bırakmayarak, herkesi kucaklayarak”, “Sürdürülebilir politikalarla” Yeni ve güçlü bir kalkınma stratejisiyle; Ülkemize hak ettiği, Son model elbiseyi giydireceğiz.
Devlet vatandaşıyla, Özel sektörle yeni, çağdaş, katılımcı, Ve hesap veren bir kurumsal işbirliği içinde hareket edecek. Ülkemizin dijital altyapısını, Dünyadaki gelişmiş ülke standartlarına getireceğiz. Yeşil mutabakata uyum sağlayacağız. Gıda ve sağlıkta kendimize yeterli hale geleceğiz. Bunun için kamucu politikalar uygulayacağız. Orta gelir tuzağından çıkacağız. Dünyada ilk on büyük ekonomi arasına gireceğiz.
İktidara gelir gelmez ilk işimiz, Bu elbiseyi dikeceğimiz kumaşın, Eksiğini gediğini anlamak için, Stratejik Planlama Teşkilatını kurmak olacak. Hızla hareket edeceğiz. Derhal mevcut iktidarın açıklamadığı, Bilgi vermediği, gizlediği borcu, harcı, Devletin, milletin kasasının durumunu tespit edeceğiz. Sonra Ekonomik ve Sosyal Konseyi toplayıp, Toplumun tüm kesimlerinin görüşünü alarak elbiseyi dikeceğiz. İstişare edeceğiz. Adil olacağız. Yükü de, kazancı da adaletle paylaşacağız. Biz bunları “Üç Yeni K” ile yapacağız. Yeni kadrolar, Yeni kurumlar, Yeni kurallar. Biz ülkemizi rahatlatmak, Milletimize şahsım hükümeti döneminde, Yitirdiklerini geri vermek, Kaybettiklerinin hesabını sormak, Patinaj yapan rejimin bize kaybettirdiği zamanı, Telafi etmek için hazırız.