Bir siyasi tarih hatırlatması: Türkiye Çiller’e yeniden ihtiyaç duyar mı?
28 Şubat, faili meçhuller, Sivas katliamı, örtülü ödenek yolsuzlukları, Susurluk skandalı... Hepsi onun döneminde oldu. 2002'de son tangosunu yapıp sahneden çekildiğini düşünüyorduk ama Tansu Çiller yeniden gündemde. Peki ülkenin Çiller'e ihtiyacı var mı?
ANALİZ / SAMİ MENTEŞ / GERÇEK GÜNDEM
İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Koray Aydın’ın dün dile getirdiği iddia, Türkiye siyasetinin gündemine oturdu. Aydın’ın iddiasına göre; eski başbakanlardan Tansu Çiller, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından görevlendirilmişti, parti kurma hazırlığındaydı.
Koray Aydın, Çiller’in hedefini ise şöyle anlattı:
“Bu partinin görev alanı, tek hedefi sadece İYİ Parti'dir, yüzde yüz böyledir, bunun şüphesi yok. Tansu Çiller, AK Parti'den oy koparan İYİ Parti'nin oylarını kırmaya çalışmak için Erdoğan tarafından görevlendirilmiş."
ÇİLLER’DEN İMALI YALANLAMA
Koray Aydın’ın iddiasının ardından Tansu Çiller önce avukatı aracılığıyla iddiayı yalanladı ardından da Hürriyet yazar Abdulkadir Selvi’ye konuştu.
Çiller, Türkiye siyasetini yakından takip ettiğini belirtip, “Şu anda parti kurma gibi bir kararım yok” dedi.
Sözlerinin en ilgili çeken kısmı, siyasete dönmeye açık kapı bıraktığı kısımdı:
“Ben bir sandalye için, koltuk için siyasete girmem. Türkiye açısından bir ihtiyaç var mı, ona bakarım. Bir de ‘Ben bu ihtiyaca cevap verebilir miyim?’ diye değerlendiririm.”
Demek ki, Çiller kendisine ihtiyaç olduğunu düşündüğünde tekrar siyaset arenasına çıkacak!
90’LAR YENİDEN Mİ
Önümüzdeki seçimlerde ilk oyunu kullanacak genç seçmenler Tansu Çiller’i tanımayabilir. Öyle ya, 3 Kasım 2002 seçimlerinde baraj altında kaldıktan sonra Doğru Yol Partisi’nin başkanlığını bıraktı ve siyaset sahnesine havlu attı.
Ancak, Çiller, Türkiye’nin yakın tarihinde önemli bir alan kaplayan siyasetçi.
90’lı yılların Türkiye’sinde Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanı olmasının ardından Doğru Yol Partisi’nin genel başkanlığını devrettiği Çiller, Başbakanlık, Başbakanlık Yardımcılığı gibi önemli görevler üstlendi.
Normalde tarihin sayfalarına emanet edilmesi gereken Tansu Çiller, AKP’nin yeni politik hamleleriyle yeniden gündeme geliyor. Tıpkı, adı karanlık bir takım işlere karışan Mehmet Ağar gibi.
Zaman geçiyor, aktörler değişiyor ama bazı isimlerin gölgesi kalmaya devam ediyor.
SUSURLUK’TAN FAİLİ MEÇHULLERE…
Çiller, Süleyman Demirel'in çağrısıyla 1990 yılı kasım ayında Doğru Yol Partisi'nde siyasete girdi.
Siyasi kariyerini değiştiren olay ise bir dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın 17 Nisan 1993'te ani ölümü oldu.
Özal’ın ölümünün ardından boşalan Cumhurbaşkanlığı koltuğuna Meclis’te yapılan seçimlerin ardından Süleyman Demirel getirildi.
Doğru Yol Partisi’nin Genel Başkanlığı ve Başbakanlık makamı boştaydı. Çiller, gözünü buraya dikti. Partinin kongresinde zorlu adaylarla yarıştı ve istediğini aldı. 25 Haziran 1993'te II. DYP-SHP Hükümetini kurarak Türkiye'nin ilk kadın başbakanı oldu.
Koltuktaki ilk günleri sonra olacakların haberdarı gibiydi…
Çiller'in, hükümetin başına geçmesini izleyen iki hafta içinde Sivas (2 Temmuz) ve Başbağlar (6 Temmuz) katliamları yaşandı. PKK’ya yönelik operasyonları arttırması, Güneydoğu bölgesinde aldığı sert önlemler yaygın insan hakları ihlallerine neden oldu.
Operasyonları askeri bürokrasiyle uyum içerisinde götürüyordu. Ankara’da koltuklarında oturanlar durumdan memnundular. Dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, operasyonlarla ilgili bilgi verirken, “Başbakan Çiller tak diye söyler ben şak diye yaparım” ifadelerini kullanmıştı. Bu söylem, Güreş’in adını “Tak şak paşaya” çıkarmıştı.
Tansu Çiller’li Türkiye, faili meçhul cinayetlerle sarsılırken, tetiği çeken isimler kendilerine yaratan karanlık koridordan geçerek izlerini kaybettirdiler! 90’lı yılların suikastları hala aydınlatılmayı bekliyor.
Aslında, Türkiye’deki karanlık yapıların deşifresi için bir fırsat ele geçmişti.
3 Kasım 1996'da Balıkesir'in Susurluk ilçesi yakınlarında yaşanan trafik kazasında, bir kamyonun çarptığı 06 AC 600 plakalı Mercedes marka siyah renkli otomobilin içindekilerden Emniyet müdürü Hüseyin Kocadağ, üzerinde Mehmet Özbay kimliği bulunan Abdullah Çatlı ve Melahat Özbay sahte kimlikli Gonca Us ölmüş, DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak yaralı olarak kurtulmuştu.
Kazanın oluş şekli, otomobildeki kişilerin ilişkileri ve bulunan silah ve dokümanlar devlet-mafya-siyaset üçgeninden yoğunlaşan tartışmaları başlattı.
Çiller 26 Kasım 1996 tarihinde yapılan DYP Meclis Grubu konuşmasında kazayla ilgili olarak "Bu millet uğruna, ülke uğruna, devlet uğruna kurşun atan da yiyen de her zaman bizim için saygıyla anılır. Onlar şereflidirler..." yorumunu yaptı.
Çiller'e en yakın isimlerden biri olan İçişleri Bakanı Mehmet Ağar kazadan çok kısa bir süre sonra istifa etmek zorunda kaldı. Koalisyonun özellikle DYP kanadını etkileyen bu kaza, kısa süre sonra Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık Eylemlerinin başlamasına neden oldu.
Susurluk Kazasıyla ilgili önemli gelişmeler yaşanmadı değil. Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş'ın hazırladığı Susurluk raporu devleti yönetenleri önlem almaları konusunda uyardı. TBMM’de kurulan Susurluk Komisyonu, ciddi çalışmalar yaptı.
Ancak, bir duvar vardı ve duvarın yıkılması için çekilmesi gereken tuğla çekilemedi.
EKONOMİDE İSTENİLENİ VEREMEDİ
Tansu Çiller, siyasete ilk başladığında DYP’nin Ekonomi kurmayıydı. Başbakan olduktan sonra da ekonomide ciddi adımlar attı. Ekonomiyi doğrudan ya da dolaylı olarak yönlendiren tüm kamu kuruluşlarını; Merkez Bankası, kamu bankaları, Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığı, SPK, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı, DPT, Tanıtma Fonu, Yüksek Planlama Kurulu Başkanlığı, Para-Kredi ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı’nı kendisine bağladı.
Ülke ekonomisinin tek patronu kendisiydi. Hazine'den Sorumlu Devlet Bakanı olduğu dönemde fikir ayrılığına düştüğü Merkez Bankası Başkanı Rüşdü Saracoğlu, Çiller'in DYP'nin genel başkanı seçilmesi ve başbakan olarak atanması ile Temmuz 1993'te başkanlık görevinden istifa etti.
Tansu Çiller'in faizleri yapay biçimde emirle düşürme girişimi, 1994 başlarında mali piyasalarda krize neden oldu. Krizin etkilerini yumuşatmak için yürürlüğe konan programla birlikte 1994’te 5 Nisan Kararları alındı. Tansu Çiller’in imza attığı 5 Nisan kararları kapsamında TL'de yüzde 51 oranla cumhuriyet tarihinin 3. en büyük devalüasyonunu gerçekleşti.
Sıcak para girişini hızlandırmak için Hazine bonosu, tahvil ve repo gelirlerinden alınan yüzde 5’lik vergi oranı kaldırıldı. Serbest bırakılan döviz kurları bankaların inisiyatifine terkedilirken, 24 Ocak 1980’de KİT’lere tanınan zam yapma yetkisi geniş bir şekilde kullanıldı.
Özellikle TEKEL ürünlerine büyük oranlarda zam yapıldı ve ek vergiler getirildi. Akaryakıt vergileri yüzde 10’dan yüzde 25’e çıktı. 8 Temmuz’da 14 aylık bir stand-by anlaşması imzalanarak IMF’nin maddi desteği alındı. 14 aylık süre sonradan altı ay uzatıldı ama 1995’in sonlarında erken seçim kararı alınınca istikrar programı yarım kaldı. Bunun üzerine stand-by anlaşması da fiilen sona erdi.
Başbakan, başbakan yardımcısı ve ekonomiden sorumlu devlet bakanı olarak koalisyon hükûmetlerinde bulunduğu 1991-1997 döneminde Türkiye ekonomisi ortalama yıllık %4,9 oranında büyümüştü. Başarısızlığı anlamanız için, 1950'den günümüze kadar olan dönemin ortalamasının %5 olduğunu hatırlatmakta yarar görüyoruz.
MALVARLIĞI VE ÖRTÜLÜ ÖDENEK TARTIŞMASI
Tansu Çiller, kendi ‘malvarlığıyla’ da gündeme gelen bir isimdi.
17 Haziran 1994'te Milliyet gazetesi Washington temsilcisi gazeteci Turan Yavuz’un haberi, Ankara’da şok etkisi yaramıştı. Haberde, Tansu Çiller ve eşinin ABD'de otel, alışveriş merkezi ve villadan oluşan, milyonlarca dolarlık gayrimenkulu olduğu yazıyordu.
Bu malların Çiller'in ekonomiden sorumlu devlet bakanlığı döneminde edinildiğinin basında yer alması büyük bir tartışma başlattı. Gayrimenkullerin Çiller'in başbakanlığa aday olduğu 8 Haziran 1993'teki mal beyanında yer almadığı da ortaya çıktı. Bunun üzerine Çiller, söz konusu gayrimenkullerin Marsan Holding tarafından satın alındığından kişisel mal bildiriminde bulunmadığını açıkladı. Muhalefet partileri tarafından konu TBMM’ye taşındı. Çiller, ANAP'ın önergesinin TBMM'de görüşülmesinden bir gün önce açıkladığı mal varlığı listesinde 1973'te babasından miras kalan 437 bin liranın en verimli alanlarda işletilerek 677 milyar liraya çıkarıldığını öne sürdü ancak eşiyle sahip oldukları şirketlerin vergileriyle ilgili iddialara ise bir açıklama getirmedi. 15 Temmuz 1994’te Çiller’in malvarlığının araştırılmasını isteyen önerge TBMM Genel Kurulu’nda reddedildi. 1995 seçimlerinden önce ABD'deki malvarlığını Zübeyde Hanım Şehit Anaları Vakfı'na bağışlayacağını açıklamasına rağmen daha sonra bundan vazgeçti.
Peki, örtülü ödenek iddiaları? Bu da Türkiye dolandırıcılık tarihine de geçen büyük bir siyasi skandaldı.
24 Aralık 1995 seçimlerinden kısa süre önce Tansu Çiller'i arayan Türkiye’nin en önemli dolandırıcılarından Selçuk Parsadan, emekli Orgeneral Necdet Öztorun'un adını kullanarak “emekli ve muvazzaf askerlerin seçimlerde DYP'ye çalışmak istediklerini” belirterek kendisinden para talebinde bulundu.
Çiller, heyecanlandı, Parsadan’ın gerçekten Öztorun sanarak para talebini kabul etti. Başbakanlık Örtülü Ödeneğinden Parsadan'a 5,5 milyar lira ödeme yapıldı. Mayıs 1996'da patlak veren bu skandalda Parsadan, dolandırıcılıktan dolayı yargılandı ve mahkum oldu.
Çiller’e ne oldu diye sorduğunuzu duyar gibiyiz.
Çiller, örtülü ödeneği siyasi çıkarı için kullandığı gerekçesiyle bir süre eleştiri oklarının hedefi oldu.
Örtülü ödenekle ilgili tek skandal bu değildi…
Tansu Çiller'in başbakanlığı döneminde örtülü ödenek ile yaşanan ikinci skandal Çiller'in, Başbakanlık görevini ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'a devretmeden hemen önce örtülü ödenekten usulsüz biçimde 500 milyar TL çektiği iddia edildi. 11 Mayıs 1996 tarihinde Hürriyet'te yayımlanan 13 Şubat 1996 tarihli belgede bu miktarın örtülü ödenek hesabının tutulduğu Vakıfbank Merkez Şubesi'nden çekildiğini gösteriyordu. Çiller iddiaları şiddetle reddetti, 19 Haziran 1996'da, Çiller hakkında verilen "örtülü ödenek" önergesi TBMM'de reddedildi. Yani Meclis, devletin parasının nereye gittiğini araştırmayı reddetti.
28 ŞUBAT’IN KRİTİK İSMİ
Seçimlerde ilk oyunu kullanacak gençler, 28 Şubat döneminde yaşamadılar. Ancak, AKP’nin siyasi olarak dönemi ranta sağlama çabaları nedeniyle, sıklıkla 28 Şubat tarihini duydular.
Aslında, Milli Güvenlik Kurulu’nun 28 Şubat 1997’de irticai faaliyetlere karşı, Türkiye Cumhuriyeti’nin korunmasına yönelik aldığı bir takım kararlardı.
Kararlara ne o dönem Başbakan olan Refah Partisi lideri Necmettin Erbakan ne de herhangi biri itiraz etmişti. Milli Güvenlik Kurulu’ndan kararlar oy birliğiyle geçmiş, Çiller ve Erbakan ikilisinin oluşturduğu koalisyon hükümeti kararları uygulamaya başlamıştı. O döneme dair AKP’nin eleştirdiği ne varsa altında Çiller’in de imzası bulunuyordu. Ve yıllar sonra açılan 28 Şubat davasında tanık olarak dinlenen Tansu Çiller, toplantıda kararları imzalamaları için askerlerden bir baskı görmediklerini söylemişti.
Başbakan Erbakan, koalisyon ortağı Tansu Çiller’e, yaptıkları protokol gereği Başbakanlık koltuğunu devretmek için Başbakanlıktan istifa etti. Ancak, devreye Cumhurbaşkanı Demirel girdi. Herkes, hükümeti kurma görevini yani Başbakanlık vazifesini Çiller’e vereceğini düşünürken, Çiller’den rahatsız olan Demirel görevi Mesut Yılmaz’a verdi.
ÇİLLER YENİDEN SAHNEDE PARLAYACAK MI
Kimileri için Türkiye’nin karanlık döneminin imparatoriçesi kimileri için de her zaman kullanılacak bir siyasi malzeme… 90’ların başında siyaset sahnesinde parlayan Tansu Çiller, son tangosunu 3 Kasım 2002’de yaptı ve sahnelere veda etti. Ya da AKP’nin ajandasındaki sayfa kendisini işaret edene kadar biz veda ettiğini düşündük.
15 Temmuz darbe girişiminin ardından yeniden görünmeye başladı. Erdoğan’ı destekleyen açıklamalar yaptı, yan yana fotoğraf verdi.
Artık tarihin konusu olmasını beklerken, yeniden üzerine analizler yazılıyor. Tıpkı, en yakınındaki isim Mehmet Ağar gibi.
Yukarıda demiştik, zaman değişiyor bazı aktörlerin gölgeleri kalmaya devam ediyor.
90’ların simaları bugün yeniden manşetlerde. Dileriz ki 90’ların karanlığı ülkeye yeniden tam anlamıyla çökmez.