AKP Sözcüsü Çelik AB'ye seslendi: Türkiye olmazsa Avrupa'nın güvenliği nasıl sağlanacak?
AKP Sözcüsü Ömer Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın AKP’li vekillerle yaptığı toplantının ardından konuştu. Çelik'in gündeminde Rusya'nın işgal girişiminden, AB üyeliğine, NATO'dan amirallerin Montrö bildirisine kadar farklı konular vardı.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin genel merkezinde milletvekilleriyle kahvaltıda bir araya gelmişti.
Toplantıya ilişkin açıklama AKP Sözcüsü Ömer Çelik’ten geldi.
“TÜRKİYE'NİN ANAHTAR ÜLKE OLMASINA DESTEK VERMEMELERİ GÖRÜLDÜ”
Çelik, açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
"Her türlü işgal girişimini, meşru egemen devletin haklarının yok edilmesini karşı buluyoruz. Ukrayna'nın egemenliğinin, toprak bütünlüğünün hedef alınmasının yanlış olduğunu söylüyoruz.
Türkiye'nin ortaya koyduğu girişimlerin kıymetini bilmeyen, masada olmasın politikaları devam ettirmeye çalışanlar var. Türkiye'nin durduğu nokta, Cumhurbaşkanımızın temasları Türkiye'nin anahtar bir ülke olduğunun altını çizmiştir. Müttefiklerimiz büyük bir vizyonsuzluk ortaya koydu. Türkiye'nin anahtar ülke olmasına destek vermemeleri görüldü. Şimdi Türkiye'nin kıymetli bir ülke olduğunu ifade ediyorlar.
Müthiş bir akıl tutulması yaşanıyor. Türkiye'nin perspektife sahip olmuş hali iyi değerlendirilmeli. Hem batı hem doğuyla konuşabilen bir ülkeyiz. Bölgemizde böl-yönet değil hep beraber zengin olmak kazan-kazan formülüyle ilişkiler inşa etme deneyimi olan bir ülkeyiz.
MÜZAKERE SÜRECİ
Bu saldırılar başladıktan sonra Cumhurbaşkanımız görüşmeler yaptı. Bütün taraflarla bu süreci devam ettiriyor. Önemli olan ateşkesin sağlanması. Bir egemen devlet parçası olan Kırım'ın tanınmasını istemek irrasyonel bir yaklaşım. Müzakere masasına oturulduğunda ortak zemin üzerinde çalışmanın faydası olacaktır. Şu anda Cumhurbaşkanımızın diplomatik girişimleri barış masasının sağlamlaştırılması yönündedir.
Şimdiye kadar Türkiye, prensip olarak BM yaptırımlarına katılmıştır. Türkiye kendi durumu açısından bunu değerlendirecektir. Psikolojik harekatlar ortaya çıkıyor.
"İNSAN HAKLARI PASTA DİLİMİ GİBİ BÖLÜNEMEZ"
Biz burada Avrupa'nın savaştan kaçan Ukraynalıları kabul etmesini takdirle karşılıyoruz. Ukraynalılara sahip çıkmasının altını çiziyoruz. Ama insan hakları bir bütündür. Bu kapılar açılırken, Yunanistan'ın Suriyelileri ölüme itme yaklaşımını da devam ediyor. Bir yandan takdir ettiğimiz tablo çıkarken, diğer taraftan ihlal eden yaklaşımlar utanç verici bir durumdur. Ukrayna'dan çıkışta bazı eziyetler söz konusu oldu. İnsan hakları pasta dilimi gibi bölünemez. Avrupa'daki ırkçılara, demokratların söyleyeceği söz kalmaz. Bu çifte standart görülüyor.
Bizim ülkemizde de dünyanın başka yerlerinde kadınlar üzerinden mukayese yaparak cinsiyetçi bir yaklaşım söz konusu oluyor. Bu nefret suçları, nefret dilinin ne kadar yaygınlaştığını, bunun olağan hale getirildiğini gösterilmeye çalışılıyor. Bu cinsiyetçi, ırkçı yaklaşımlara karşı insan olmanın şerefinin sesinin yükseltilmesi gereklidir.
Ukrayna'nın ülkesini korurken müzakere masasına imkan açmasını kıymetli buluyoruz. Bu müzakere masasına oyalama değil, çözüm üretecek mekanizma olarak değer vereceğine inanıyoruz.
UKRAYNA'DAN TAHLİYE ÇALIŞMALARI
Vatandaşlarımızın tahliyesine yönelik çalışmalar sürüyor. Tren kaldırılıyor. Vatandaşlarımızın güvenliği için yolların açılması, güvenliğin sağlanması gerekiyordu. Bunu istismar eden bir parti çıktı. Esas olan, tahliye sırasındaki vatandaşlarımızın güvenliğinin sağlanmasıdır. Burada bir savaş durumu vardır. Karayoluyla tahliye söz konusu olduğunda hem tren hem otobüsle taşınma gerçekleşiyor.
MONTRÖ SÖZLEŞMESİ NASIL UYGULANACAK?
Bütün dünyanın en çok tartıştığı konu Montrö Sözleşmesi'nin nasıl uygulanacağıdır. Türkiye bunu savaş olarak tanımladı. Birincisi Montrö'nün objektif hükümleri ne içeriyorsa uygulanacaktır. Türkiye'nin takdirine bağlı hükümler varsa, Türkiye hiçbir şekilde savaşı derinleştirecek bir tutum içine girmeyecektir.
SORU-CEVAP: “HANGİ KRİTERİ GETİRİRLERSE GETİRSİNLER TÜRKİYE BUNLARI YERİNE GETİREBİLECEK POTANSİYELDEDİR”
AB'ye üyelik süreci: Ukrayna konusunda Avrupalıların yaptığı tanım Türkiye için geçerlidir. Türkiye 100 yıldır Avrupa demokrasisidir. AB'deki muhataplarımızın bunu yerli yerine oturtamadıklarını söyledik. Mülteciler konusunda yapılan anlaşmanın tek maddesi yoktu.
Fasılların açılması, Gümrük Birliği gibi geniş bir ajandaya sahipti. Avrupa Birliği bir mahalle dayanışmasına döndü. Güney Kıbrıs bir yapı olarak sınır sorunu var ve AB'ye alınmaması lazım. Bunun gibi birçok hata önümüze geliyor. Türkiye konusunda yaptıkları hata ise; AB üyesi olan birçok ülkeden daha çok kritere sahiptir Türkiye. Türkiye'ye dönük olarak ekledikleri bazı maddeler oldu. Onların hepsini yerine getirebilecek potansiyeldedir Türkiye. Türkiye ile fasıl açmayı müzakere konusu yapıyorlar. O faslı açsalar, Türkiye'nin onun gereklerini yerine getirmesinden çekiniyorlar. Bugün hangi kriteri getirirlerse getirsinler Türkiye bunları yerine getirebilecek potansiyeldedir.
AB'nin küresel güç, bölgesel güç olmak için Türkiye'yi ihtiyacı vardır. Genişleme sürecini kapattılar, arkasından Türkiye'yi dışlayan, müzakereleri ortadan kaldıran bir noktaya geldiler. Şimdi Türkiye olmazsa Avrupa'nın güvenliği nasıl sağlanacak?
Çeşitli zamanlarda dini gerekçelerden, nüfustan, coğrafi konumdan bahsettiler. Bunların bahane olduğunu görüyoruz.
* Türkiye-NATO ilişkileri: Birkaç sene evvel Fransa başta olmak üzere Türkiye'nin NATO üyeliğini tartışmaya açıyorlardı. Türkiyesiz NATO olmaz. Türkiye, NATO güvenlik mimarisi içinde gerçek bir zamanlamayla görevlerini yerine getirmiş bir ülkedir. Fransa Cumhurbaşkanı Macron, NATO'nun beyin ölümünün gerçekleştiğinden bahsediyordu. Şimdi 'Doğu kanadının güçlendirilmesi için elimizden geleni yapacağız' diyor. Gerçeklerle karşılaşmanız için ağır bir kriz mi çıkması gerekiyor? Halen bazı müttefiklerimiz bir NATO müttefiki olan, ortak güvenliğin en büyük mimarlarından olan Türkiye'ye ambargo uyguluyorlar. Sizin herhangi bir şekilde NATO üyesi bir ülkenin parası ödenmiş bir şekilde ihtiyaçlarının karşılanmaması NATO'ya zarar veriyor. Herhangi bir kriz olduğunda 'Türkiye ne yapacak' diye soruyorlar.
* Kılıçdaroğlu'nun güvenlik zirvesi eleştirisi: CHP'nin genel başkanları bu tip kriz durumlarında değer sağlayan pozisyonlar üretmişlerdir. Şimdi ise karşımızdaki ülkelerden duymadığımız şeyleri duyuyoruz. Kendi hükümetini karşısına alan şeyler söylüyorlar. Sayın Kılıçdaroğlu benim için 'Niçin devlet adına konuşuyor' demiş, ben parti görüşlerini açıklıyorum. CHP'den birisi 'Ukrayna'daki vatandaşlar terk edildiği' dediği zaman, çalışmaları biliyorum, bu iftirayı atmayın diyorum. Libya'da Türk askerini tehdit eden Hafter'e destek veren açıklama yapıyor. Ben de bundan uzak durmanız lazım diyorum. Mavi Vatanı savunmamız karşısında bir CHP milletvekili 'Türkiye'yi zor duruma düşürür' diyor, Mavi Vatanı savunmak devleti savunmaksa savunacağız. Burada problem bizim durduğumuz yerde değil, CHP sözcülerinin başka devletlerin tezlerini Türkiye karşısında değerlendirmesidir.
Cumhurbaşkanımız, MGK dahil tüm devlet kurumlarını çalıştıran, mesai mevhumu gözetmeksizin çalıştıran bir liderdir. Sayın Cumhurbaşkanımız devletin başı olarak çeşitli kriz dönemlerinde tecrübe toplamış isimleri toplayarak beyin fırtınası yaptırır. Devletin tüm birimlerinden, birikimlerinden Sayın Cumhurbaşkanımız faydalanır.
Hükümete posta koyar gibi bir şey yayınladılar. 'Montrö ile ilgili hassasiyet göstermiştik, işte çıktı' diyorlar. Montrö ile ilgisi ne? Bir gece yarısı mantığıyla geçmişteki o muhtıraları hatırlatır şekilde planlanmış şekilde plan ortaya koyacaksınız, Montrö ile ne ilgisi var? Birileri çıkıyor, TSK adına emekli olduğu halde hak ve yetkileri gasp etmeye çalışıyor. Kriz zamanlarında en önemli şey, eleştiri yapacaksınız tabi ki ama Türkiye'nin pozisyonunu desteklemektir. Sürekli siyasi sabotaj içinde davranmanın alemi yok. Bir de 'işe yaramaz' diye bir ifade kullanmış, yaşını dikkate alarak bir cevap vermeyeceğim. Bu yakışıksız üslubunu iade ediyorum."