CHP'li Özel: İnandığım uğurda dayaktan yılmamayı yatılı okulda öğrendim
CHP Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı, CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, Adana’nın Seyhan ilçesinde CHP Gençlik Kolları Üye Katılım Töreni’ne katıldı.
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, Adana'da gençlere seslendi: "Partinin sizlere çok ihtiyacı var. Siz eğer isterseniz bu parti de bu ülke de bir daha kimsenin yolundan çıkartamayacağı bir istikamette, Atatürk’ün gösterdiği ve hepimizin hak ettiği çağdaşlık yolunda çok önemli mesafe alabilir."
CHP Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı, CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar, CHP Adana milletvekilleri ile birlikte Adana’nın Seyhan ilçesinde CHP Gençlik Kolları Üye Katılım Töreni’ne katıldı.
Özel, üye katılım töreninde gençlere, esprili bir dille gençlik anılarını anlattı. Özel’in konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
"Yerel seçimlerde çok yorulduğumuz bir İstanbul akşamında bir yerde yemek yiyorduk. Bir anda nereden çıktığı belli olmayacak şekilde iki genç arkadaş, evlenme yıldönümlerini kutluyorlarmış. Bir pasta çıktı ortaya. Geldiler bir fotoğraf çektirdik. Öyle olunca ben de ayağa kalktım. Ayağa kalkınca restorandaki herkes bağırmaya başladı, konuş konuş diye. Konuşacağız da ne konuşacağız.
Orada şu anımı anlattım: Ben her seçimde partinin adayları tanıtılıyor, aday tanıtım sürecinde birçok yerden çağırıyorlar. Adana’ya da gelmiştik. Türkiye’de 2019 seçimlerinde Mart’a kadarki süreçte 41 ilde 246 tane aday tanıttım. Bir günde 6, 7 tane adayın tanıtıldığı, 2 hatta 3 farklı ile gidildiği en az 6, 7 bazen de 9 tane miting yapıldığı günler… Mikrofon elimden hiç düşmüyor. Sabah uyanınca bazen nerede olduğumu birkaç dakika zor hatırlıyorum. O sırada çok zor bir iş oldu. Malazgirt’teki bir adayı tanıttık, oradan Muğla’ya geçmek gerekti. Genel merkezin öyle bir talimatı oldu. Planı bozduk. Muş’tan İstanbul aktarmalı İzmir’e uçacağım. Uçak şöyle denk geldi. Birazcık erken gittik, uçağın aktarma vermediği uçağa yetiştik. 4 saat erken İzmir’e indim. Didem’i aradım, çok uzun süredir eşim ile görüşmüyoruz. Didem dedim, bir cuma akşamı kazandık. Didem dedi ki, ‘Biz Hatice’lerdeyiz, yemeğe geldik, eczacılar arkadaşlarla… Hadi sen de gel’ dedi. Gittim, evin bahçesinde birazcık oturduk. Hava soğur gibi oldu, içeri girdik. Bütün eşyalar çok güzel, harika bir televizyon var. Televizyonun koca bir kumandası, arkasında koca klavyesi var. Ortasında kocaman yuvarlak bir düğme var. Baktım bu ne dedim. Mete cevap verdi, ‘Abi, ona basınca sesli komut, söylüyorsun, dediğini yapıyor, açılıyor, kapanıyor.’ Aa dedim, tam elime aldım. Didem döndü, ‘Özgür ona da mı konuşacaksın’ dedi. 41 ilde 246 konuşmanın arasından böyle televizyon kumandasının mikrofonundan heyecanlanıp konuşmaya kalkan birisine mikrofon verip konuş demek benim açımdan hep keyifli hem arkadaşlara ne anlatalım açısından zor.
"BEN BİRAZ ERKEN SUSANLARDANDIM"
Ben 10 yaşında yatılı okula gittim. Bornova Anadolu Lisesi’ne. Resmim var, paylaşmıştım. 10 yaşında ayakkabılarımı bağlarken dayım, ‘Özgür’ dedi, bir fotoğraf çekti. Böyle büyük endişeler ile gidersiniz yatılı okula. Hakikaten de elde diş fırçası sıra beklersiniz, önünüzdeki gel yanıma der, o tıraş oluyordu 17 yaşında bir abi. Bana hep soruyorlar, nasıl oluyor, nasıl gidiyor, lider nasıl olunur, sözünüz nasıl dinletilir. Bendeki müktesebat hep yatılı okula ilişkin. Şöyle lider olunuyor. Yatılı okulda ilk gece herkes ağlıyor. Birisi erken susuyor. O erken susan terlikleri giyiyor. Sonra öbür ağlayana gidiyor, dürtüyor, ne ağlıyorsun diye. İşte ben biraz erken susanlardandım.
Hızla büyüyorsunuz, abilerle etkileşiyorsunuz, biz o dönemde çok düzgün abilerle etkileştik. Sonra bir gün diyorlar ki sana, ‘Sen nasıl konuşuyorsun bakalım, bir görelim’ diyorlar. Ve Bornova’da pazaryerinde bir portakal kasasını ters çeviriyorlar. Portakal kasasının üstüne çıkıyorsunuz ve elinizde bir mikrofon varmış gibi etraftakilere hayat pahalılığını, bunları işte bu hükümetin yaptığını, tek çarenin sol, sosyalist bir devrim gerçekleştirmek gerektiğini anlatıyorsunuz. Etrafınızdan Fitnat Teyze’ler, hacı amcalar, bu çocuk deli mi, bu yaşta çıkmış kasanın üstünde bir şey anlatıyor diyor. Onda da sözü alınca dinletmeyi, konuşmaktan utanmamayı, her seferinde eğer ikna edemeseniz de yılmamayı ve bir daha denemeyi öğreniyorsunuz. Ben yatılı okul hayatımda öyle çok fazla kimseyi dövmedim. Büyük sınıflardan çok dayak yedik. İzmir Atatürk Lisesi’nden çok dayak yedik. Bir maç sonrası çevik kuvvetten çok acayip dayak yedik. Ama onun sebebi politik bir sebep değildi.
"HAKİMİYET MİLLETİNDİR"
Anayasa görüşmelerinde 5’inci madde var. Genel başkan dedi ki, ‘Bu madde geçerken o kadar kolay geçmemesi lazım.’ Meclis’in yetkilerinin Cumhurbaşkanı’na önemli bir kısmının devredildiği madde. O madde geçerken CHP elinden gelen her şeyi yapsın. Geçerse de bu tarihe bir iz bırakın. Aramızda oturduk, konuştuk. Dedik ki kürsü işgali yapalım. 5’inci maddede konuşmayı ben aldım. O kolay kolay 15 dakikalık konuşma mümkün değildir Meclis’te. İyi de bir konuşma hazırladım. Konuşmayı yaparken 10’uncu dakikadan sonra her zaman öyle olmaz. Konuşmayı ben de çok beğendim. Konuşmaya acıdım. Keşke birazdan olacaklar olmasaydı da bu konuşma gerçekten bu madde kayıtlara konuşulan yönüyle geçseydi diye. Orada aramızda anlaşmıştık, 10’uncu dakikadan sonra gruba haber verilecekti. Birkaç arkadaşımız bir tanesi Veli Ağbaba olmak üzere grubu gezmeye başladı. Herkes kafa sallıyor. Bazı büyüklerimiz, ‘emin misiniz’ falan diyor. Konuşma biterken ben dedim ki, ‘Bu yetkileri size o kadar kolay kolay devrettirmeyiz. Elbette elinizi kaldırıp bunu yapabilirsiniz ama biz, ‘Hakimiyet milletindir’ Amasya Genelgesi’nden beri bu Meclis’in duvarına, milletin gönlüne kazımış bir parti olarak kolay kolay devretmeyiz, grubumuzu kürsüye çağırıyorum’ dedim. Grup geldi. Sarıldılar, etrafımızda yer aldılar.
"BEN YATILI OKULDA İNANDIĞIM UĞURDA DAYAKTAN YILMAMAYI ÖĞRENDİM"
Birkaç saat boyunca bütün televizyonlar işte Meclis’teki kürsü işgalinden bahsetti. Sonra karşı taraf 300 kişi geldiler, saldırdılar ve istenmeyen görüntüler altında bir anda o bir buçuk tonluk kürsü üstüme yıkıldı. O kürsü ayağımın üstüne değil ama o aradaki boşluğun üstünde duruyor. Ömer Fethi Gürer, Seyit Onbaşı gibi geldi, o bir buçuk tonluk kürsüyü iki eliyle kaldırdı. Ben ayağımı kurtardım. Gözlüğümü de iki parça kurtardık, köşeye gittik. Tabii Meclis’in çalışma imkanı yok. Ama karşı taraf yine de bir şeyler söylemek istiyor, bir yaka mikrofonu ayarladılar. Onların grup başkanvekili, döndü ve dedi ki, ‘İşte öyle kurallara uygun davranmazsanız başınıza bu gelir’ deyip beni gösterdi. Gösterdiği kadar varın gerçekten. 45 gün boyunca karanlıkta giyindim, eşim görmesin diye. 60’tan fazla ayak izi vardı sırtımda, morluklar. Ben de kendisine dedim ki, ‘Beyefendi, biz 10 yaşında yatılı okula gittik. Ben yatılı okulda adam dövmeyi öğrenmedim. Ama inandığım uğurda dayaktan yılmamayı öğrendim. Size teslim olmayacağız’ dedim.
"ATATÜRK'ÜN GÖSTERDİĞİ YOLDA..."
Partinin sizlere çok ihtiyacı var. Siz eğer isterseniz bu parti de bu ülke de bir daha kimsenin yolundan çıkartamayacağı bir istikamette, Atatürk’ün gösterdiği ve hepimizin hak ettiği çağdaşlık yolunda çok önemli mesafe alabilir.”
CHP Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı da, Adana Seyhan’da CHP Gençlik Kolları üyelerine seslendi, partiye katılan gençlere dayanışma duygusuna dair anılarını anlattı ve şunları söyledi:
"ÇOK GENÇ BİR PARTİYİZ"
“CHP Gençlik Kolları’na katılan genç arkadaşlarımız. Bugün bana dediler ki ilçe örgütünü ziyaretimizde; bugün doğum günü olan ve bugün itibariyle 18 yaşını dolduran ve bugün itibariyle 18 yaşını doldurduğu gün CHP’ye katılacak arkadaşlar var dedi. Arkadaşlar bu çok önemli bir şey. 18 yaşını doldurduğu gün CHP’ye katılmak, birçok noktada göğsümüzü kabartan bizi gerçekten bu mücadelenin doğruluğunu tekrar tekrar gösteren çok kıymetli bir şeydir. Şimdi ben size çok eskilere gidip eskilerden anılarımı anlatmayayım. Anlatacağım şeylerden bir tanesi, Gezi protestolarından hemen önce. 2013 yılında Gezi Protestoları sırasında ben İstanbul İl Başkanıydım. Ben de 39 yaşında il başkanı oldum ama olduğumda dediler ki bu çocuk nereden çıktı? Yaş 39, düşünün. Ama bu çocuk nereden çıktı, diyorlardı. Az önce Özgür Başkan da söyledi. Evet, biz yaşlı bir partiyiz. Yani kuruluşumuzdan bugüne 98. yaşımızı kutluyoruz. Ama o anlamda yaşlı değiliz. O anlamda çok yeni bir partiyiz. Çok genç bir partiyiz. Kucaklayıcı, Atatürk’ün ilkelerini sahiplenen bir partiyiz. Ama gençleri daha fazla ön plana çıkarmamız gereken siyasetçiler olarak yaşlanmış bir siyasi partiyiz. Onun için gençlere ihtiyaç var. Genç liderlere daha fazla ihtiyaç var.
"YOL ARKADAŞI OLMA DUYGUSUNU CHP'DE ÖĞRENDİK"
2013 yılında Gezi protestoları başlamadan hemen önce 1 Mayıs var. AKP biliyorsunuz biz 1 Mayıs’ta Taksim’i açtık diye bunu bir propaganda haline getiriyordu. 2013 1 Mayıs’ını yasakladılar. Dediler ki Taksim Meydanı’nda çalışma var. Göstericiler o çalışmalardan dolayı etkilenmesin, onların can güvenliği açısından biz yasaklıyoruz 1 Mayıs’ın Taksim Meydanı’nda yapılmasını. Kitle örgütleri de bizim de içinde bulunduğumuz dediler ki, biz Beşiktaş Meydanı’nda toplanacağız ve Taksim’e yürüyeceğiz. Birçok sol siyasi parti var, demokratik kitle örgütü var. Biz toplandık Beşiktaş’ta. Polis hoş geldiniz, dedi. Bazı arkadaşlar gözaltına alındı. Ama ondan önce ben il başkanı olduğumdan dolayı sürekli bana muhalefet eden beni eleştiren bir ağabeyimiz var. Ben 40 yıllık parti üyesiyim diye sürekli bizi eleştirir. Çok iyi CHP’lidir. Neyse biz Beşiktaş’ta o 1 Mayıs günü polis müdahale etti. Ama öyle bir müdahale etti ki aynı anda her yere gaz attı. Kaçacak yerin yok. Ben tabi il başkanıyım. İl başkanları kaçmaz. Biz hızlı adımlarla gidiyoruz. Bir baktım o bizi sürekli eleştiren abi, yerde asfaltın üzerinde dedik ki alalım onu. Aldık onu. Bir ağacın altına götürdük onu. Tabi orası biraz daha havadar. Gazdan daha az etkileniyor. Sonra arkadaşlarımız ambulans çağırdı. Ağabeyimizi aldılar hastaneye götürdüler. Ağabeyimiz kendisine geldi, diyor ki ya beni buraya kim getirdi? Ben diyor en son asfaltın üzerine yığıldığımı hatırlıyorum. Diyorlar ki seni Oğuz Başkan getirdi. Oğuz beni getirmez, diyor. İkna oluyor sonuçta benim getirdiğime. Hastaneden çıkıyor, ertesi gün beni aradı. Dedi ki Oğuz başkanım ben sana çok teşekkür ediyorum. Abi dedim niye teşekkür ediyorsun? Ya dedi sen beni o halde almışsın hastaneye getirmişsin. Dedim abi teşekkür edecek bir şey yok. Aynı durumda Oğuz Kaan Salıcı olsaydı sen de hastaneye götürmez miydin? Götürürdüm tabi. Siz CHP’de bunu öğreneceksiniz. Bu yoldaşlık arkadaşlar. Bu yoldaşlık. Bazen hepiniz eleştirebilirsiniz. Tartışıyoruz. Nezaket sınırları içerisinde tartışıyoruz. Çünkü, partiyi ileri götürmek için tartışıyoruz. Ama o dayanışma duygusunu, o paylaşma duygusunu o yol arkadaşı olma duygusunu CHP’de öğrendik. Bir siyasi mücadele içerisinde öğreniyorsunuz. Yerde yatan kişi bizden. Ona sahip çıkacaksın. Birbirimizden çok şey öğrendik. Siz de öğreneceksiniz.”