CHP Sözcüsü Faik Öztrak'tan Berat Albayrak'a: Bu kitabın adı 'Kasada No Papel' olmalıydı
CHP Sözcüsü Faik Öztrak, MYK gündemi hakkında yaptığı açıklamada eski bakan ve AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın damadı Berat Albayrak'ın yazdığı "Burası Çok Önemli" kitabını "Bu kitabın adı “Kasada No Papel” olmalıydı." ifadeleriyle eleştirdi.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, Merkez Yönetim Kurulu (MYK) gündemi hakkında açıklama yaptı.
Faik Öztrak, AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın damadı ve eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın yazdığı kitabı "Ama anlaşılan damat, “Bu ülkede her şey olabilirsiniz; Ama rezil olamazsınız” sözüne inanmış. “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” sözüne fazlaca itimat etmiş. Kitap yazmış. Milletle alay eder gibi, Adını da “ Burası çok önemli ” koymuş. Bu kitabın adı “Kasada No Papel” olmalıydı." ifadeleriyle eleştirdi.
Faik Öztrak'ın açıklamalarının satır başları şöyle oldu:
"TENCERELER KAYNAMAZ OLDU"
Çinlilerin, “Tuhaf zamanlarda yaşayasın” diye bir deyişi var. Bu, bir çeşit kötü dilek… Son bir kaç yıldır, ülkemiz, bölgemiz ve dünyamız tuhaf zamanlardan geçiyor. Ülkemizde ucube tek kişilik rejim, 2018 yılında fiilen hayata geçti.
Çakma oligarklarla çevrelenmiş, tek bir kişinin aklıyla yönetilen bu saray düzeni, Ülkemize ardı ardına büyük krizler yaşatıyor. 2018’den bu yana ülkemizde bereket kaçtı. Tencereler kaynamaz oldu. Milletimizin cebi boşaldı.
Merkez Bankası kasasındaki, Milletimizin 128 milyar doları buharlaştırıldı. 2019 sonunda bütün dünyayı sarsan bir sağlık krizi patladı. Saray bu krizi de idare edemedi. Milleti borca batırdı.
"SARAY İMALATI EKONOMİK KRİZ ÇIKARDILAR"
Geçtiğimiz yılın sonbaharında, bu defa tamamen Saray imalatı bir ekonomik kriz çıkardılar. “Faiz sebep, enflasyon sonuç” safsatasıyla, paramızı pul ettiler. Hayat pahalılığı milletimizi silindir gibi ezdi. Milleti benzin ve mazot kuyruklarına, yağ kuyruklarına soktular. Gaz ve elektrik kesintileri sanayimizi vurdu.
Geçtiğimiz ay Rusya, Ukrayna’yı işgal etti. Karadeniz’de tansiyon, dünya savaşından bu yana, hiç olmadığı kadar arttı. Türkiye savaşı bir kenara bıraktı, Rusya’dan, Ukrayna’dan ithal ettiğimiz, ayçiçek yağlarını taşıyan gemileri, ülkeye getirebilmek için uğraştı. Bağıra çağıra gelen bu savaş çıktığında ise, Sarayın kibirlisi Afrika gezisindeydi. Hiç bir önlem almadığı, bu krize de hazırlıksız olduğumuz ortaya çıktı
Çinlilere atfedilen bir başka meşhur söz daha var. “Kriz, aynı zamanda fırsattır.” Ancak krizlerin fırsat olabilmesi için, belli bir hazırlık da şart… Çünkü “talih, ancak hazırlıklı zihinlere güler.”
Bunu yaşadığımız her krizle, Ve ardından kaçan fırsatlarla zaten gördük. İşte yaşadığımız Covid-19 krizi. Ülkemizde ilk vaka, 11 Mart 2020’de tespit edildi. Virüs kaynaklı ilk vefat ise 17 Mart 2020’de gerçekleşti. Yani salgında iki yılı tamamladık.
"KAPATTIKLARI KURUMU AÇACAKLARMIŞ"
Almanya’da yaşayan iki Türk bilim insanı, Geliştirdikleri yeni tip aşıyla, insanlığı büyük bir felaketten kurtardı. Alman ekonomisine de çok büyük katkıları oldu. Hazırlıklı zihinler için salgın fırsata dönüştü. Biz de ise Cumhuriyetin en önemli eserlerinden biri olan, Hıfzısıhha Enstitüsü’nü kapatmışlardı. Bu nedenle dışarıdan gelecek aşıyı beklemeye mahkûm olduk.
Kapattıkları kurumu açacaklarmış. Yani akılları giderayak başlarına geldi. Salgında milletimiz sadece canıyla değil, cebiyle, cüzdanıyla da sınandı. Başta düşük gelirliler ve esnaf olmak üzere, toplumun tüm kesimleri büyük bedeller ödedi. Başka hükümetler bu zorlu dönemde kesenin ağzını açtılar. Vatandaşlarına doğrudan gelir desteği verdiler. Bizdeki Saray Hükümeti ise Vatandaşa destek yerine borç verdi.
Bunlar kendi vatandaşına IBAN numarası atıp, Para isteyen hükümet olarak tarihe geçti. Millete beş maskeyi bedava veremediler. Pandemide hükümetlerin verdiği doğrudan gelir desteklerinin, Milli gelirleri içindeki paylarına bakıldığında, 185 ülke arasında, sıradayız.
Yani vatandaşa destekte ilk 100’e bile giremedik. Ama milli gelire nispetle borç vermede, dünyada 14. sıradayız. Saray hükümeti salgının ekonomik yükünü, borca batırarak, milletimizin üstüne yıktı. Şimdi herkes çok daha borçlu. Bankalara olan kredi borcu, son iki yılda, 2,7 trilyon liradan 5 trilyon liraya çıktı.
"HALA GERÇEK VEFAT RAKAMLARINI BİLMİYORUZ"
Ülke büyük bir borç tsunamisinin altında kaldı. Saray hükümetinin kifayetsizlikleri, beceriksizlikleri bununla da sınırlı değil. Bu hükümetin pandemideki en büyük günahı; vaka ve ölüm istatistiklerini gizlemesi oldu.
Hala salgında gerçek vefat rakamlarını bilmiyoruz. TÜİK, “ Ölüm ve Ölüm Nedeni ” istatistiklerini hala açıklamıyor. Sağlık Bakanlığı'nın verilerine göre 2 yılda, 97 bin vatandaşımızı bu salgında yitirdik. Tabip Odası’na göre salgında yitirdiklerimizin gerçek sayısı ise 250 bine ulaşıyor. Kaybettiğimiz her bir yurttaşımızın acısı hala içimizde. Biz bir kez daha salgında yaşamını yitiren yurttaşlarımıza, Allah’tan rahmet, kederli ailelerine sabır diliyoruz.
Salgın henüz bitmedi. Toplam vaka sayısında dünyada ilk 10 ülke arasındayız. Ama Sağlık Bakanı, “Salgın tehdit olmaktan çıktı” diye açıklama yapabiliyor. Ülkemizin sağlık sistemi bu salgında, hastane personelinden, hemşiresine, doktoruna, tüm sağlık emekçilerimizin özverileri sayesinde ayakta kalabildi.
Hepsine müteşekkiriz. Cumhuriyetimizin eğitim alt yapısı sayesinde, yetişen nitelikli doktorlarımız, donanımlı sağlık personelimiz, Salgınla mücadelede canlarını ortaya koydu. Daha düne kadar, balkonlardan alkışlanan, “Hakları ödenmez” dedikleri doktorlarımızın, sağlık çalışanlarımızın hakları, Saray Hükümeti tarafından ödenmedi.
"BU ÜLKENİN GENCECİK EVLATLARINA 'GİT' DEDİ"
Bugün 14 Mart Tıp Bayramı… Ve bu anlamlı günün arifesinde, Erdoğan çıktı doktorlarımıza, “Varsın gidiyorlarsa gitsinler. Biz de üniversiteleri yeni bitiren doktorlarımızı Buralarda istihdam ederiz. Gerekirse yurt dışından ülkemize dönmek isteyenleri Süratle davet ederiz. Buralar boş kalmaz” dedi. Afganlı, Suriyeli sığınmacıları buyur eden Sarayın kibirlisi, Bu ülkenin yetişmiş doktorlarına, Gencecik evlatlarına “Git!” dedi.
Erdoğan şoförünü vekil, rüşvetten aklanmamış bakanını Büyükelçi, Pehlivanını banka yöneticisi, damadını Bakan atamayı bildi. Saray sosyetesine bir değil iki üç yerden maaş bağladı. Ama hakkını istedi diye, memleketin iyi yetişmiş, nitelikli, namuslu, liyakatli insanlarını, kapıya koymaya kalktı.
Böylesine bir kibir, böylesine bir nobranlık, okumuş insanlara duyulan haset, dünya üzerinde ne görülmüştür, ne de duyulmuştur! Böyle bir zihniyetin elinde bu ülke krizleri fırsata çevirebilir mi? Böyle bir ülkede bilim yapılabilir mi? Yenilik ve icatlar yapılabilir mi? Milletimize iyi bir sağlık hizmeti verilebilir mi? Bugün sağlık çalışanlarımız, çalışma şartlarının iyileştirilmesi, sağlıkta şiddetin son bulması için, üç gün sürecek iş bırakma eylemine başlıyorlar.
Sağlık çalışanlarının maaş ve çalışma şartlarıyla ilgili iyileştirmeleri içeren bir düzenleme, birkaç ay önce Meclis’e sunulmuştu. Sonra ne olduysa oldu Sarayın talimatıyla geri çekildi. “Düzenleme 14 Mart’a yetiştirilecek” dendi. Bu da yalan çıktı.
Hükümetten, Görevinin idrakindeki bir yönetimden beklenen ülkemizin ihtiyaç duyduğu tecrübeli doktorlara, sağlık çalışanlarına, bu ülkede insanca yaşayacakları ve çalışacakları, imkân ve hakları sağlamasıdır.
Böylece milletimiz de hak ettiği en kaliteli sağlık hizmetini, ihtiyacı olduğu anda, ve sıra beklemeden alabilecektir. Hekimler, elde kalmayınca yalvar yakar ithal ettiğiniz, Ayçiçek yağı değildir. İktidarımızda sağlıkçılara sözümüzdür: Sağlıkta şiddetin önlenmesi için caydırıcı düzenlemeleri Biz yapacağız. doktor ve hemşire dövmeyi, Milli spor zannedenlere göz açtırmayacağız.
Beklenen sağlık personeli atamalarını derhal yapacağız. Kamuda sağlık alanındaki istihdamı, çoklu ve parçalanmış yapısından kurtaracağız. Her bir sağlık mesleği üyesini devlet memuru olarak istihdam edeceğiz. Sağlık çalışanlarının refah düzeyini yükselteceğiz. Hak ettikleri temel ücretleri almalarını sağlayacağız. Çalışma saatlerini, Uluslararası Çalışma Örgütü normlarına uygun olarak insani hale getireceğiz.
Biz bu vesileyle, Başta hekimlerimiz olmak üzere, Tüm sağlık emekçilerimizin 14 Mart Tıp Bayramını kutluyoruz.
"BU REJİM ÜLKEYİ DEVLET KRİZİNE SOKTU"
Saray düzeninde, liyakatin yerini sadakat aldı, Devleti devlet yapan kurumlarımız da yok oldu. Devlet Planlama Teşkilatı, Maliye Teftiş Kurulu, Hesap Uzmanları Kurulu kapatıldı. Dışişleri Bakanlığı gibi ülkenin hafızası olan bir kurum, AK Parti eskilerinin arpalığına çevrildi.
Bu rejim ülkeyi sadece ekonomik krize değil, çok ağır bir devlet krizine de soktu. Bu nedenle dünyada bir kelebek kanat çırpsa, ülkemizde fırtınalar kopuyor. İşte Rusya-Ukrayna Savaşıyla bunu bir kez daha gördük.
Rusya’dan sonra risk primleri, tahvil faizleri en fazla artan, parası en fazla değer kaybeden ülke biziz. Kuzeyimizdeki savaşa, Devletteki yönetim krizi nedeniyle, Son derece hazırlıksız yakalandık. Önce kayınpeder-damat bu ülkenin 128 milyar dolarını, Yok, yere yaktı. Sonra Sarayın kibirlisi “Faiz sebep, enflasyon sonuç” dedi, Paramızı pul etti. Ülkeyi buhrana soktu. Bu ülkeye hiçbir işgal ordusunun veremeyeceği zararı verdi.
Ama anlaşılan damat, “Bu ülkede her şey olabilirsiniz; Ama rezil olamazsınız” sözüne inanmış. “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” sözüne fazlaca itimat etmiş. Kitap yazmış. Milletle alay eder gibi, Adını da “ Burası çok önemli ” koymuş. Bu kitabın adı “Kasada No Papel” olmalıydı.
Madem adını “burası çok önemli” koymuş, Umarım Merkez Bankası’nın arka kapısından çıkarıp, Kendisine bağlı kamu bankaları eliyle sattığı, “ 128 milyar dolar nerede?” Hikâyesini de kitabında yazmıştır. Kayınpeder ve damadın buharlaştırdığı 128 milyar dolar yüzünden, Ülkemizin döviz kasası 70 sente muhtaç. 10 Mart itibariyle, TCMB’nin döviz kasası 55 milyar dolar açık veriyor. Kuzeyimizdeki savaşa bomboş kasayla yakalandık.
Yine bu savaşa rekor üstüne rekor kıran bir enflasyonla yakalandık. Türkiye, Şubat’ta yüzde 50’yi aşan enflasyonla, Arjantin’i solladı, G-20’nin ve OECD’nin enflasyon şampiyonu oldu. Şu an, dünyada en yüksek enflasyona sahip 8. ülkeyiz.
Yılbaşında asgari ücrete yapılan yüzde 50 zam, Daha ilk iki ayda açlık sınırının altına düştü. Her zaman söylüyoruz, “Mühim olan cebinizde kaç para olduğundan çok, O parayla ne alabildiğinizdir.” Şu anda en büyük banknotumuz 200 lira. 200 liralık banknot, Ocak 2009’da tedavüle çıktı.
200 LİRALIK BANKNOT İLE ALIM GÜCÜ
İlk çıktığında bu 200 lirayla; 40 litre ayçiçek yağı alınıyordu, Şimdi 6 litre bile alınamıyor. İlk çıktığında bu 200 lirayla; 90 paket makarna alınıyordu. Şimdi ancak 20 paket alınabiliyor. İlk çıktığında bu 200 lirayla; 12 kilo dana eti alınıyordu, bugün 2 kilo alınamıyor. İlk çıktığında bu 200 lirayla; mutfağa 5 tane 12 kiloluk tüp gaz alınabilirken, şimdi tek bir tane bile alınamıyor. 12 kilogramlık mutfak tüpünün fiyatı 300 liraya dayandı. Ama en beteri benzinde, mazotta… İlk çıktığında bu 200 lirayla; 1,5 depo benzin, 2 depoya yakın mazot alabiliyorduk. Bugün aynı 200 lirayla, 10 litre bile yakıt alınmıyor. 200 liralık yakıt koyuyorsunuz, deponun ışığı zor sönüyor.
"BENZİN, MAZOT FİYATLARI YAKAR TOP OLDU"
İşe iki kez gidip gelince, akaryakıt ışığı yine yanıyor. Benzin mazot fiyatları yakar top oldu, kimse elinde tutmak istemiyor. EPDK Başkanı televizyonlarda, fiyatları duyuran, Enerji Petrol Gaz İkmal İstasyonları İşveren Sendikası’nı (EPGİS) Vatandaşı yanıltmakla suçluyor. Suç duyurusunda bulunacaklarını söylüyor.
EPGİS de, “Buyurun başvurun, Kimin doğru kimin yanlış söylediği belli olsun” diye rest çekiyor. O mu yaptı, bu mu dedi, önemli değil. Sonuç: Pompada mazot 23 lira Benzin 20 liranın üstünde… Hükümet şimdi bunun sorumluluğunu, Dünyada artan petrol fiyatlarına, Rusya-Ukrayna Savaşına yıkmaya kalkıyor. Ağustos’tan bu yana; dünyada ham petrol fiyatı yüzde 63 artmış. Türkiye’de ise mazotun fiyatı yüzde 214 artmış. Demek ki mazottaki fiyat artışının üçte biri dünyadan geliyor.
Üçte ikisi ise Sarayın marifeti… Enerji ve akaryakıt fiyatlarındaki bu saray mamulü artış, Her şeye zam demek… Mazot tarlada traktöre lazım… Hayat pahalılığını azaltmak için üretmek lazım…
Gerçi yeni Tarım Bakanı da eskisi gibi çıktı. Bakanlık kariyerine Kendinden öncekini aratmayan açıklamalarla giriş yaptı. Yerli ve milli üretimi ve üreticiyi desteklemek, Bu bakanın da aklında yok. Afrika’nın “kuzeyinde olmasa bile güneyindeki bakir alanlarda” Tarımsal üretim planlarını anlatıyor. Sanki bu ülkenin toprağı bitti. Çiftçisi yok. Bu ülkenin toprağı da var, çiftçisi de var Ama belli ki onları düşünen bir Hükümeti Bir Tarım Bakanı yok. Beyler Antalya’dan İstanbul’a, Meyve sebzeyi ucuza taşımayı beceremiyor, Afrika’da mal ürettirip Türkiye’ye taşımaya kalkıyor. Taze Bakanın anlaşılan haberi yok, Akaryakıt fiyatlarındaki günlük artışlara, Üretici de, nakliyeci de yetişemiyor.
Artık ürünün fiyatı Hal’den çıkıp pazara giderken Yolda değişiyor. Nakliyeci mazotun fiyatının ne olacağını bilemediğinden Bir hafta sonrasına, taşıma için fiyat veremiyor. Çiftçi üretemezse, nakliyeci taşıyamazsa, Afrika’dan getirseniz dahi, Bu ürün sofraya nasıl ulaşacak? Sadece nakliyeciler değil, Toplu taşımacılar da mazot fiyatlarından illallah demiş.
EKONOMİ MASASI ZİYARETLERİ
Hafta sonunda, CHP Ekonomi Masası olarak Bartın ve Karabük’ü ziyaret ettik. Toplu taşımada faaliyet gösteren bir oda başkanı, “45 yıldır bu sektördeyim, Böyle bir şey görmedim. Eskiden 1 yolcu parasıyla 2 litre mazot alıyordum, Şimdi 3 yolcu parasıyla bir litre mazot alamıyorum. Ulaşım biterse cenazeyi, yolcuyu, hastayı kim taşıyacak” dedi. Haklı mı? Son derece haklı… Bir başka ulaştırma kooperatifi başkanı: “Çıkmazdayız. Son mazot zamlarıyla artık bitmedik, Bitme noktasını da geçtik” diye dert yandı.
İş dünyası da artan enerji faturalarından şikâyetçi… Yaptığımız toplantılardan birinde bir iş insanımız, “ Önümüzü göremiyoruz. Ürettiğimizi satalım mı? Yoksa depoda mı tutalım?” diye bize soruyor. Eğer üretici önünü göremiyorsa, Bugün sattığını yarın yerine koyamayacağını düşünüyorsa, “Satsam mı, tutsam mı” diye tereddüde düşüyorsa, Bu ülkede ekonomi yönetilmiyor demektir.
Ülkede her yerden feryatlar yükseliyor. Süt üreticileri de yem fiyatlarından dertli, Bu maliyetlerle, Ömür verdikleri işletmelerini, Kapatmak zorunda kalacaklarını söylüyorlar. Bir mobilya üreticisi artan MDF fiyatlarındaki artıştan yakındı, “Çalıştıkça zarar yazdıklarını” anlattı. Et ürünleri üreten bir imalathanenin sahibi: “Kötü dedikleri 80’lerde köylere çıktığımda Her hanede 8-9 baş hayvan vardı, şimdi yok. Traktörü olan var ama mazot fiyatlarından O da traktörünü çalıştıramıyor” diye durumu özetledi.
Hayat pahalılığı milletin gelirini aşındırırken İşsizlik ise gelirden mahrum ediyor. Ekonomide bu iki illet birleşiyor, Milleti “sefalet” kuyusuna atıyor. Ne yazık ki bugün, Erdoğan’ın Ucube Şahsım Rejimi elinde Son 20 yılın en kötü ekonomik koşullarını yaşıyoruz. 2002 krizinde dahi 40 puan civarında olan Sefalet Endeksi, Bugün 60 puanın üzerinde dalgalanıyor. Ocak ayı itibariyle gerçek işsiz sayımız Yeniden 8,5 milyon kişiye dayandı.
BÜYÜME VE İŞSİZLİK RAKAMLARI
Alayiş valayişle anlatılan büyümeler, milletin işini de, aşını da artırmıyor. Bakanlık açıkladı: Geçtiğimiz yıl 11 milyon 370 bin kişi Devletten yardım almış. Bir yıl önce bu sayı 4 milyon 470 bin kişiymiş. O zaman soruyoruz: Kim büyümüş? 2022’ye TÜİK’in makyajlı rakamlarıyla dahi, 43 bin kişilik istihdam kaybıyla başladık.
İşsizlik rakamları, ekonominin kaliteli istihdam oluşturma kapasitesinin de Giderek zayıfladığını gösteriyor. Daha fazla çalışmak istediği halde çalışamayanların sayısı Pandemiden önce 300 binlerdeydi, Şimdi 1 milyon 400 bin kişi civarında. Millet sefalet içindeyken, Saray ve şürekâsı, Giderayak kazanın dibini iyice sıyırmaya çalışıyor. Bu ülkenin zeytinliklerine, sit alanlarına göz diken Saray, Bir yandan da Hazine arazilerini imara açıyor.
Çakma oligarklar için Atatürk Orman Çiftliği’ndeki Çimento Fabrikası arazisinde Yeni bir imar kıyağına hazırlanıyor.
Atalarımız ne güzel demiş: “Hırsız içeriden olunca, Kapı kilit tutmazmış.” AK Parti döneminde pek çok şaibeli iş ve işlem yapıldı. Bunlardan en karanlığı ise Türk Telekom özelleştirmesidir. Telekom ’un yüzde 55 hissesi, 2005’te, İmtiyaz devri yöntemiyle, 6 milyar 550 milyon dolara özelleştirildi. Lübnanlı Hariri ailesiyle, Suudi Arabistan Telekom şirketi ortaklığı, 21 yıl 3 aylığına, Telekom’un kullanım hakkını kiraladı.
İhaleyi kazanan ortaklık, 2026’da Telekom’un, “Şebekesini, teçhizatını kullanılır halde, Ve şirketi de borçsuz olarak” , Türkiye Cumhuriyeti Hazinesine yeniden devredecekti. Özelleştirme sözleşmesi bunu emrediyordu. Peki, ne oldu? Lübnan ve Suudi ortaklığı, İhalenin peşinatı olan 1,3 milyar doları, Ve ilk taksiti olan 1,4 milyar doları ödedikten sonra, 2006’da Türk Telekom’daki hisselerini ipotek ederek, Türk bankalarından yüklü miktarda kredi aldı. Aldığı krediyle de, Özelleştirmeden kaynaklanan borcunu kapattı. Türk Telekom hisselerinin rehin edilmesi, Özelleştirme sözleşmesine açıkça aykırıydı.
Çünkü borcu Lübnan, Suudi imtiyaz ortaklığı aldı. Ama bankalara rehin edilen varlık, devlete aitti. Lübnan ve Suudi ortaklığı, Bankalara borcunu ödemedi. 2013’te borçlarını yeniden yapılandırmak için, Bir kez daha bankalarla masaya oturdu.
Lübnanlılara hem borcu borçla çevirmek, Hem de başta kendilerine olmak üzere, Ortaklara temettü ödemesi yapabilmek için yeni kredi verildi. Bu da yetmedi, 2014’te dışarıya 1 milyar dolarlık tahvil ihracı yapıldı. 2005’te kasası ağzına kadar dolu olan Türk Telekom, 9 yılda borca batırıldı. Sermaye Piyasası Kurumu da, Türk Telekom’un yönetimindeki bürokratlar da, Şirketin içinin boşaltılmasına sessiz kaldı.
Lübnanlı Haririler ve Suudiler, Yaklaşık 6,5 milyar dolar temettüyü ülkemizden alıp götürdüler. Borcu da Türk bankalarına bıraktılar. Tarlanın taşıyla, Tarlanın kuruşunu vurdular. Bunun için uluslararası tahkime gidildi mi? Hayır! Lübnanlılar paraları yurtdışına götürmüş.
Devlete ait bir varlığı bankalara rehin etmiş. Türk Telekom’un içini boşaltmış. Borcu bankaların üstüne yıkmış. Ülkemizde IT altyapı yatırımlarını yapmamış. Sonra da kaçıp, gitmiş. Biz Talan İstanbul’un parasını ödemeyeceğimizi söylediğimizde, “Söke söke sizden bu paraları, Uluslararası tahkim yoluyla alırlar” diyen Erdoğan TELEKOM’da kulağının üstüne yatmış.
Siz nasıl devlet yönetiyorsunuz ya! hiç mi devlet terbiyesi görmediniz? Başka bir ülkede olsa, Hem ulusal hem uluslararası mahkemelerde, Bunu yapanın burnundan fitil fitil getirilirdi. Ama bıraktık hesap sormayı, Erdoğan temettüleri alıp kaçanı sarayında ağırladı.
Allah Aşkına; Türk Telekom’un geçmişten bugüne, Yönetim kurulu üyelerine bir bakın. Cumhurbaşkanı Yardımcısı mı dersiniz, Cumhurbaşkanı Genel Sekreterleri mi dersiniz, Cumhurbaşkanı danışmanları mı dersiniz, Bakan yardımcıları mı dersiniz, Hatta Nebati Bakanın bile yolu, Türk Telekom’dan geçmiş…
Şimdi 2026’ya az bir süre kalmışken, Erdoğan Şahsım Hükümeti için de, Artık yolun sonu görünmüşken, Varlık Fonu Türk Telekom’un yüzde 55 hissesini, 1 milyar 650 milyon dolar kredi kullanarak bankalardan devraldı. Neden şimdi? Devlete iadesine 4 yıl kalmışken, Varlık Fonu paraya sıkışmışken, Fon borçlandırılarak bankalar mı kurtarıldı? Yoksa suç mahallinde delil mi karartılacak?
Ya da seçimlerden hemen önce Türk Telekom apar topar, Birileri için kılçıksız balığa mı dönüştürülüyor? Kime, neyin sözü verildi? Hatırlatıyoruz: Miri malı balık kılçığıdır. Yutulmaz. Yutmaya kalkanın boğazına takılır. Türk Telekom özelleştirmesi, İktidara geldiğimizde hesabı sorulacak ilk işlerden biri olacak. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.
Başta söylediğim gibi, Talih hazırlıklı zihinlere güler. Saray ve şürekâsının daha düne kadar, Tu kaka edip, beğenmediği Montrö Sözleşmesi, Rusya-Ukrayna Savaşında can simidimiz oldu. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Ve İsmet Paşa’nın devlet adamlığı bir kere daha anlaşıldı.
Diğer taraftan, Türkiye’nin önünde çok büyük fırsatlar var. Rusya-Ukrayna savaşı, Ülkemizin jeostratejik üstünlüğünü, Bir kez daha gözler önüne serdi. Ama bu jeostratejik üstünlük tek başına yetmez. Türkiye, demokratik standartlarını yükselterek, Hukukun üstünlüğünü sağlayarak, Üretim ve yatırım ortamını güçlendirerek, Çok büyük bir sıçrama yapma, Pandemiyle beraber kısalan tedarik zincirlerinin sunduğu, Fırsatlardan yararlanma imkânına sahiptir. Ama bu önemli fırsatı, Bu çapsız, metal yorgunu kadrolar değerlendiremez.
Biz hazırlıklarımızı tamamlıyoruz. Hafta sonunda, Maltepe’de düzenlediğimiz Ekonomi Forumu’nda Ekonomistlerle, akademisyenlerle, İktidarımızda neleri nasıl yapacağımızı etraflıca konuştuk. Eleştiri ve önerileri dikkate alarak, Ekonomi stratejimizi tahkim etme imkânını bulduk. Bu çalışmaları önümüzdeki günlerde de sürdüreceğiz. Biz hazırız, Milletimiz hazır… Milletimiz sandıkta kendini varlık içinde yokluğa düşüren Bu Hükümete tasdiknamesini verecek, Yandaş için değil, vatandaşı için çalışan bir Hükümeti seçecek. Hayat bayram olacak.
CHP'den seçim kanunu teklifinin TBMM Başkanlığı'na sunulmasının ardından ilk açıklama