Sera Kadıgil, Meclis’in 'erkek halleri'ni anlattı: ‘Yaşlı, zengin ve heteroseksüeller’

Türkiye İşçi Partisi İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil ile kadın oranı yüzde 17’yle sınırlı Meclis'in yapısını konuştuk. Yaşananlara dair bazı örnekler veren vekil, parti olarak bunu nasıl çözeceklerini ve önümüzdeki seçimlere ilişkin hedeflerini anlattı.

Sera Kadıgil, Meclis’in 'erkek halleri'ni anlattı: ‘Yaşlı, zengin ve heteroseksüeller’

Dünyada Birleşmiş Milletler (BM) başta olmak üzere birçok kuruluş ve devletin çeşitli politikalarla desteklemeye çalıştığı toplumsal cinsiyet eşitliği, Türkiye'de son dönemde oldukça tartışmalı bir konu.

En basit örneğiyle, ülkedeki sorunların çözümünün adresi olan ve mevcut durumda 584 vekilin görev yaptığı Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki (TBMM) kadın sayısı 101.

Yani 84 milyon nüfuslu Türkiye’nin yüzde 50’si anlamına gelen 42 milyon 252 bin 172 kişi, yalnızca 101 kişi tarafından ‘temsil ediliyor.’

Bu isimlerden biri, Türkiye İşçi Partisi İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil.

Kadıgil, Meclis’i “yaşlı, zengin ve heteroseksüel erkekler kulübü” olarak tanımlıyor. Parti olarak değiştirmek istedikleri unsurlardan birinin de bu yapı olduğunu söylüyor.

Kendisiyle Meclis’i, Türkiye İşçi Partisi’nin hedeflerini, kadınların ve gençlerin sorunlarını, gelecek seçimde nasıl bir yol izleyeceklerini konuştuk.

‘MECLİS'E ZENGİN OLMAYAN GİREMİYOR’

- Gençler ve kadınlar özelinde bakıldığında Meclis’teki manzarayı nasıl yorumluyorsunuz?

Kadınların ve gençlerin kesinlikle olmadığı bir yapı olarak tanımlıyorum. Çok açık net bir tablo var. Türkiye nüfusunun yüzde 50’si kadın, Meclis’te kadın vekil oranı yüzde 17, hatta daha da düşük. Türkiye nüfusunun yaş ortalaması 29-30 bantlarında, Meclis’in yaş ortalaması minimum 55. Kadınlar ve gençler açısından Meclis’i yorumlamak için önce Meclis’te kadınların ve gençlerin olması gerekir ki bu yok. Meclis dediğimiz yer hep söylüyorum; yaşlı, zengin, heteroseksüel erkekler kulübü. Böyle bir yer kurmuşlar kendilerine. Zengin olmayan giremiyor. Kadınlara ve gençlere yaklaşımları da; “İki üç kadın arkadaş gönderin de önde dursun.” Gerçekten böyle bakıyorlar kadınlara. “Biraz da kadın olsun.” Gençlere hakeza öyle, “Haydi iki tane de genç olsun.” Niye? “Gençlere ayıp olmasın.” Gençleri temsil etmek diye bir dert yok, kadınları temsil etmek diye bir dert yok.

Şu bana saçma geliyor; “Temsil edeceğiz.” Kadınlar sorunlarını bize anlatsın, biz bir grup erkek, o kadınları temsil edip konuşalım. Gençler sorunlarını bize anlatsın, biz bir grup erkek konuşup onları çözelim. Temel dert burada başlıyor. Bizim kendi dertlerimizi çözeceğimiz bir yapı yok ortada, biz oraya burnumuzu bile sokamıyoruz. 27 yaşında çalışan genç bir kadın arkadaşımın gerçekten milletvekili olma ihtimali yok Türkiye’de. Üniversiteden yeni mezun olmuş, 3-5 yıldır atama bekliyor, bir yandan KYK borcu ödüyor… Böyle bir genç arkadaşın aktif siyasette var olması mümkün değil. Bütün siyasi yapıyı bunun üzerine kurmuşlar. Zaten bu değişmediği için kadın ve gençlerin hayatında hiçbir şey değişmiyor.

‘BİZ YAŞLI ADAMLAR KENDİ ARAMIZDA KARAR VERİYORUZ, SİZ DE ÜRETTİĞİMİZ FİKİRLERİN AFİŞLERİNİ ASIN’

- Bu galiba biraz da kendini şöyle belli ediyor; ’kadın kolları’, ‘gençlik kolları’… Ama bir ‘erkek kolları’ yok…

O kadar doğru ki. Siyasete hasbelkader ya da zorlayarak giren insanları da kadınsan kadın kollarında faaliyettesin. O da nedir, ev ziyareti yapmak. Niye? Çünkü kadınlar eve kapalı, ona erkekler ulaşamıyor; kadınlar bu işe yarasın. Erkeklerin ürettiği politikayı kadına anlatacak bir araç. Gençlik kolları dediğin şey; “Biz yaşlı adamlar aramızda karar veriyoruz, bizim ürettiğimiz fikirlerin afişlerini duvarlara asın.” Asıl siyaseti üreten yerlere taşınmıyor bunlar. Bu iki artı iki eşittir dört.

- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarında da benzerini gördük, 2018’deki seçim döneminde: “Kale içeriden fethedilir.”

Evet, bundan ibaret. Neye ikna edecek? Yeni bir erkeğin geliştirdiği politikaya. O yüzden de bir arpa boyu ilerleyemiyoruz. Egemenlik kayıtsız şartsız milletin değil şu an.

‘SEN KİMSİN Kİ ONUN ÜZERİNE LAF SÖYLÜYORSUN?’

- Siz hiç cinsiyetçi bir söylemle karşılaştınız mı Meclis’te?

Defalarca. Sana yakıştırmıyor. Sen kimsin ki onun üzerine laf söylüyorsun? Adam (AKP Manisa Milletvekili İsmail Bilen) bana 'Edepsiz' dedi ya. Bir ben de değil. İşte Filiz abla (Kerestecioğlu) bir şey söylüyor, “Ama yakıştı mı bir kadına?” deniyor. Böyle bir yaklaşımları var. İnanamıyorlar bile. Bir kadın gelmiş, onun lafının üstüne laf söylüyor, ‘ayar veriyor.’ Evde belki de eşine, kızına, kız kardeşine, annesine kurduğu ve kendini ‘aşırı haklı’ hissettiği ve hatta bu baskıyı kurmazsa daha az erkek hissedeceği şeyler var ya, aynısı Meclis’te de var sanıyor.

‘BABAN GİBİ SEVMESİNLER SENİ, ORADA BİR SORUN VAR’

Örneğin çok daha genç yaşlarda oluyor, senin de hoşuna gidiyor böyle ‘Babam gibi seviyorlar beni.’ Hayır baban gibi sevmesinler seni, orada bir sorun var. Bir fikir sunuyorsun, ‘Ya canım benim, çok tatlı, bizim kız.’ gibi bir yaklaşım oluyor. Biraz daha diş gösterdiğinde zaten ipler geriliyor, hakarete uğruyorsun. “Bir kadın olarak sus”lar başlıyor.

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) orası, girerken “Milletvekili oldum” diyorsun. Ne kadar önemli, ne kadar saygın bir şey bu. Sonra ortama bir bakıyorsun, ortalama bir mahalle kahvesinde daha seviyeli tartışılıyordur ülkenin meseleleri. Mesela bir çıkış yapıyorsun. Asabın bozuluyor, çünkü çok fazla haksızlık var. Bağırıyorsun, haksızlığa uğramışsın. ‘Kadın tabii, duygusal, kendini kontrol edemiyor.’ Aynı şeyi bir erkek milletvekili yapıyor, ‘Adam Trabzonlu tabii, sinirli adam.’ Bunlar da var. Küfürler havada uçuşuyor. Daha sertleşince tekmeler, yumruklar havada uçuşuyor. Böyle bir ortamda ülke yönetiliyor.

‘O SAYGIN İNSANLAR İÇİN SAYGINLIĞINI MUHAFAZA ETMEK GERÇEKTEN GÜÇ OLUYORDUR O HALI SAHA ORTAMINDA’

- Tutanaklara baktığımızda, izlediğimizde görüyoruz aslında biraz ama… Mesela birileri bu tarzda bir ‘olay çıkardığında’ diğerleri ne yapıyor? Kendi partisindeki kişiler mesela?

Evet, görevli bazı isimleri var. Üzülerek söylüyorum, onlar da milletvekili ama bütün Meclis’te şaka konusu haline gelmiş insanlar var. Onları gerekli gördüklerinde öne sürüyorlar, laf attırıyorlar, kavga çıkarttırıyorlar. Meclis’in geneline de evet, bu durum sirayet ediyor. Tüm milletvekilleri için aynı şeyi söyleyemem, büyük bir haksızlık olur… Çok saygın insanlar var, bütün partilerin içinde var. Ama o saygın insanlar için saygınlığını muhafaza etmek gerçekten o ‘halı saha maçı' ortamında çok güç oluyordur bence.

Eski tutanaklara bakıyorum, böyle değilmiş. Liberallerle solcuların atışmaları var, ama inanılmaz nitelikli. Birbirlerini yine yerden yere vuruyorlar ama çok nazik bir üslup var, çok saygın ifadeler.

‘ÖZELEŞTİRİ VERMEK, ÖZÜR DİLEMEK KABUL EDİLEMEZ BİR TUTUM’

- ‘Kusura bakmayın’ diyenler oluyor mu?

Onu da demiyor. Çünkü daha ziyade bir tribün mantığı var. ‘Bizim adama laf ettirmem.’ Futboldan gideyim; ‘Kendi adamın gol diyor’ diye bir muhabbet var ya, o çok az oluyor. Çok az denk geldim. Biri çok büyük bir saçmalık yaparsa… O da açık açık değil. Mesela grup başkanvekilleri bir araya geliyor, muhtemelen orada bir özeleştiri veriliyordur ama… Özellikle AKP cenahında, kanun teklifi geliyor mesela iki artı iki beş yazmış. Düzeltilmesi lazım, yok. Özeleştiri vermek, özür dilemek, hata yaptığını kabul etmek ‘kabul edilemez’ bir tutum. Goebbels taktikleri uyguluyorlar hakikaten. Hata mı yaptın? Devam et. Yalanın mı açığa çıktı? Asla kabul etme, devam et. O yüzden insani bir özeleştiri, görece saygın insanların düzgün diyaloğu en azından göz önünde olmuyor hiçbir zaman.

‘30 SENE MİLLETVEKİLLİĞİ YAPILIR MI? 30 SENE MİLLETVEKİLLİĞİ YAPMIŞ, 35. SENE İÇİN UĞRAŞIYOR’

- Peki Türkiye İşçi Partisi bunu nasıl değiştirecek?

Tam olarak ‘gerçek insanları’ Meclis’e sokarak. Bu siyasetin ‘zengin, yaşlı erkek kulübü’ haline gelmesi aslında en büyük problemlerden biri. Herkeste bir partizanlık var, bunu değiştirmek lazım. Konu sandalye dağılımından ibaret değil. O insanların orada ne için mücadele verdiği önemli. Mesela ne kadarı hak mücadelesi veriyor, ne kadarı parti disiplini içinde ezdiriyor kendini, bunları görmek gerekiyor. Gerçekten bir toplumsal muhalefet yaşıyor burada. Biz 20 senedir ayakta duruyorsak muhalefet partileri sayesinde değil, toplumsal muhalefet sayesinde duruyoruz. Kadın hareketi sayesinde duruyoruz, çevre hareketi sayesinde duruyoruz. Sokakta cesur olup sesini çıkarmayı başaran insanlar sayesinde duruyoruz. Bu insanlar ülkenin yönetiminden, siyasetinden kesildikçe siyaset bir çözüm üretme mercii olmaktan çıkıyor. Yani adam altı dönemdir milletvekili, 30 sene milletvekilliği yapılır mı? Fabrika işçiliği mi bu, doktorluk mu? 30 sene milletvekilliği yapmış, 35. sene için uğraşıyor.

‘SİYASETE BURNU BİLE SOKTURULMAYACAK İNSANLARI MECLİSE OTURTMAK İSTİYORUZ’

Koltuğun bu kadar seviliyor olmasında sıkıntı var. Oranın bir güç merkezi olması, ‘sınıf atlatan bir şey’ gibi görülmesi, bunlar çok majör problemler. Biz bunu çözmek istiyoruz. Biz hiç imkanı olmayan, siyasete burnu bile sokturulmayacak insanları TİP’i bir araç olarak kullanarak milletin meclisine sokmak istiyoruz. Çanakkale’de mesela Alamos Gold’a karşı harika bir çevre direnişi yürüdü. Oradaki o direnişi sürdüren insanlar için TİP bir adres olsun istiyoruz. Kadın hareketi için bir adres olsun istiyoruz. Bu yapıyı gerçekten kırmak istiyoruz. İlk LGBT+ birey bizden aday olsun istiyoruz. Bu insanlar temsil edilmiyorlar. Böyle bir planımız var.

- Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP) Derneği’nin kapatılması için dava açıldı. ‘Kanuna ve ahlaka aykırı faaliyet’, ‘aile yapısına zarar verme’ gibi suçlamalar var…

Hiç şaşırtıcı değil. Görmek istedikleri şey bu. Bunu saklamıyorlar, kafalarında böyle bir dünya görüşü var. ‘Kadın erkeğin malı.’ Bunda bir beis görmüyorlar, ‘kadınlarımız’ lafında bile gizli o. Kadın evde, çocuk bakar, temizlik yapar, kocasına bakar, yaşlı varsa bakar, zamanı kalıyorsa çalışır bütçeye katkı sunar… Kadına yönelik şiddetle mücadeleden anladıkları da bu; ‘bunlara karşılık bir zahmet erkek de kadını dövmez, öldürmez.’ Buraya odaklamışlar, bu çerçevede kadına yönelik şiddetle mücadele edebileceğini sanan bir güruhla karşı karşıyayız. İstanbul Sözleşmesi’nden bu yüzden çıktılar. Çünkü orada açık açık “Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak devletin görevi” deniyordu. Bunu istemiyorlar. Toplumsal cinsiyet rolleri ortadan kalksın istemiyorlar. Çocuk olursa kadın baksın, kadın işten ayrılsın. Yine Türkiye’deki babaların yüzde 55’i hayatında hiç alt değiştirmemiş mesela, değiştirmemeye devam etsin. Bir zahmet çok hoplamayalım, zıplamayalım, gülmeyelim, gece dışarı çıkmayalım, onların benimsediği anlamda görevini yapan, namuslu kız çocukları olarak yaşayalım bunun karşılığı olarak da erkekler de bizi dövmesin, öldürmesin.

Meclis’te söyledim, ‘Allah razı olsun’ mu diyelim biz size? Anne değilsen değerin yok, bacı değilsen değerin yok. ‘Ben kadınım, bireyim, buradayım’ dediğin zaman iffetsiz kadın olmakla itham ediliyorsun, bir parça düzenlerinin dışına çıktığında. Başta KCDP, hakikaten çok güzel bir mücadele verdiler. Tamamı aynı şeyi söylüyor, Birleşmiş Milletler de aynı şeyi söylüyor; ‘Sen toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamadan kadına yönelik şiddeti ortadan kaldıramazsın.’ Bunun sebebi çünkü bu. ‘Kadınlar niye öldürülüyor?’ değil tek soru, ‘Kadınlar neden yüzde 80 olarak en yakınındaki erkekler tarafından öldürülüyor?’ Kaç tane erkek ‘Vay sen eve ekmek getirmedin’ diye karısı tarafından bıçaklanıyor?

‘PABUÇ BIRAKACAKLARINI SANMIYORUM’

AKP ilk kurulduğunda ‘demokratı’ oynadı. ‘İstanbul Sözleşmesi’ dediler. Ne zaman ki yüzde yüz gücü ele geçirdiler, tam otoriter bir rejime geçtiler, fabrika ayarlarına döndüler. Meclis’teki komisyonun adı Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu. (KEFEK). ’Kadın erkek eşitliği’ cümlesini kuramıyorlar. O yüzden güçlü kadın hareketi onların sinirlerini bozuyorlar. Ama KCDP çok ilkeli, dik duran bir platform. Sanmıyorum ki pabuç bıraksınlar.

‘AKP İÇİN VEKİLLERİNİN NE DEDİĞİNİN BİR KIYMETİ YOK’

- Konusu açılmışken, KEFEK neler yapıyor?

KEFEK dediğimiz yerden bir sonuç çıkma ihtimalini görmüyorum. Kadınlarla ilgili hiçbir meselede doğru düzgün toplanmıyor. Toplandığı zaman raporlar yazılıyor, o raporlar havada kalıyor. AKP’nin yönettiği bir komisyon. Burada İstanbul Sözleşmesi’nin Uygulanmasındaki Sorunlar diye bir alt komisyon kuruldu daha geçen sene. Deli gibi çalıştık, daha bu rapor sunulmadan AKP Genel Başkanı, İstanbul Sözleşmesi’nden çıktı. Vekillerinin de bir kıymeti yok. Vekillerinin ne dediği de umurlarında değil.

‘AKP’Lİ KADIN VEKİLLER DAHİL, KİMSE İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDEN BİR ANDA ÇIKILMASINA İHTİMAL VERMİYORDU’

- İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldığında, iktidar partisi mensupları da dahil Meclis’te nasıl bir hava oluştu?

Duyumları geliyordu, ama hiç ihtimal vermiyorduk. Bu kadar büyük bir hukuksuzluk yapılabileceğine, AKP’li kadın vekilleri de katıyorum bunun içine, ihtimal verilmiyordu. Meclis’e de gelmedi, Cumhurbaşkanı kararnamesiyle çıkıldı. Açık konuşmam gerekirse yeterince tepki verildiğini de düşünmüyorum. ‘Kadın hareketleri yeterince ortalığı yıkamadı’ demek çok kolay. E tamam, sen ne yaptın? Siyasi partiler ne yaptı? Bir tek İstanbul Sözleşmesi değil ki, referandumda da mühürsüz oyları geçerli saydılar. Kadın örgütleri başından beri uyarmışlardı.

‘DAHA FAZLA KİŞİYE ULAŞABİLSEK YÜZDE 8-9’LARA ÇIKMAMAMIZ İÇİN BİR SEBEP YOK’

- Yöneylem anketinde görüyoruz özellikle. TİP şubat ayında kararsızlar dağıtıldıktan sonra, yüzde 1.1 oy oranına ulaşıyor. Bu, geçtiğimiz günlerde açıklanan sonuçlarda da yüzde 1.3’e yükselmiş. Bunu nasıl yorumlamak lazım?

Bence gerçeklikle oluyor. Gerçeğiz biz. Beni TİP’te en çok heyecanlandıran bu aslında. Samimiyet ve gerçeklik çok kıymetli. Seçmen bunu görüyor bence. Bizim en temel problemimiz insanlara erişememek. Maddi imkanlarımız da kısıtlı olduğu için… Sizin gibi mecralarla belli sayıda kişiye sesimiz ulaşıyor. Daha fazla kişiye ulaşsak bu oranın yüzde 8-9’lara çıkmaması için herhangi bir sebep göremiyorum. Biz gerçeğiz.

‘MYK'DA HERKES ÇALIŞIYOR, BİR ÜYEMİZ KURUM DOKTORU, BİRİ İŞÇİ...'

Genel başkanımız Erkan (Baş) ile MYK toplantısından çıkıyoruz. Vapura binip gidiyor, ben otobüse binip gidiyorum. Biz siyasetçiyiz, milletvekiliyiz, bu işin karşılığında para alıyoruz. Partinin MYK’sı var, toplantı yapamıyoruz, herkes çalışıyor (Gülüyor.) Normalde nasıldır? Pazartesi saat 11:00’de herkes orada olur. Bir MYK üyemiz kurum doktoru, bir MYK üyemiz işçi… Çok genciz, bundan çok mutluyum. Geçen onu hesapladık, MYK’nın yaş ortalaması 37. Gerçekten ciddi bir kadın ağırlığı var. İnsanlar gerçekten görüyor. ‘Oy neden yükseldi?’ sorusunun cevabı; içimiz yanıyor çünkü. İnsanların içinde olduğunda o acıyı görüyorsun. İnsanların dertlerini görüyorsun. Halkın gerçek gündemini görüyorsun.

‘HAYATIMIZDA HİÇ İHALE ALMADIK, O KADAR RAHATIZ Kİ’

Şundan da çok memnunum; bu Barış (Atay) için de geçerli, Erkan için de geçerli, Ahmet (Şık) için de geçerli. O kadar rahatız ki, hiçbirimiz hayatımızda bir ihale almamışız, bir şey yapmamışız. ‘Şuna da sert yaparsam geçen Süleyman’dan da bir iş çözmüştüm o da onu anlatır’ gibi tereddütlerimiz yok. İnsanlar da bunu görüyor.

'ONLARIN İÇİNDE GERÇEKLİK DUYGUSU UYANDIRABİLİYORSAK NE MUTLU BİZE'

İnsanlar siyasetten umudunu kesmiş. Bir sürü gençle konuşuyoruz; ‘Abla ben oy vermeyeceğim.’ Çocuklara ‘Apolitik' falan diyorlar, apolitik değiller. O kadar zekiler ki… Bakıyor hepsi birbirinin aynısı, ‘Ben bunun bir parçası olmayacağım’ diyor. Onların içinde biz bir gerçeklik duygusu uyandırabiliyorsak ne mutlu bize.

‘ESKİDEN İŞ İSTERDİ İNSANLAR, ŞİMDİ YEMEK İSTİYORLAR’

- Buradan yola çıkarsak, sokakta insanlarla konuştuğunuzda size en çok ne söylüyorlar? Şikayetleri neler?

Bu soruyu iki sene önce sorsanız daha çeşitli cevaplar verebilirdim. Üzülerek söylüyorum ki tek bir cevabı var bu sorunun; açlık. Eskiden iş isterlerdi insanlar. Bir konu vardır, onu dile getirelim isterlerdi. İnsanlar son zamanlarda bizden yemek istiyorlar. Hakikaten duygulanıyorum. Buzdolabının fotoğrafını gönderiyor mesela, içinde hiçbir şey yok. ‘Belediyeyle konuşup kumanya yollatabilir misiniz?’ diyorlar. Şu an yemek noktasına inmiş durumda.

- Bebek mamalarına alarm takıldığını görmüştük.

‘SEN ‘DEVLET MAMA ÜRETSİN’ DEYİNCE ‘APTAL HAYALLERDE YAŞAYAN KOMÜNİST’ OLUYORSUN’

Çocuk ya, çocuklar beslenemiyorlar. Hazır çorbayla bebek büyütmeye çalışan aileler var. Dünyanın en saçma şeyi bu; bebekler var, bebek maması üreten fabrikalar var, ama bunların hepsi özel sermayeye ait. Para vermeden bebek maması alamıyorsun, bebek aç kalıyor. Devlet bebek maması üretmiyor. Sen ‘Devlet mama üretsin’ deyince ‘hayallerde yaşayan komünist’ oluyorsun.

Gençler açısından… Biz üniversitedeyken ayda bir iki de olsa sinemaya giderdik. Gündelik işlerde çalışırdık ama bu kadar değildi. Şimdi gördüğüm genç arkadaşların neredeyse hepsi full time çalışıyor. Okula gidiyor, full time çalışıyor. Çünkü çalışmazsa okula gidemiyor…

'AKP'LİLERDEN BİRİNİ KARŞIMIZA 'UMUT' DİYE ÇIKARMADIKLARI SÜRECE MİLLET İTTİFAKI'NIN ADAYINA OY VERECEĞİZ'

- Gelecek seçimlerde nasıl bir yol izleyeceksiniz?

En büyük hedefimiz, bu otoriter saray rejiminin sona erdirilmesi. Bununla ilgili Millet İttifakı’yla en küçük pazarlığımız yok. Bu konuyla ilgili şöyle şeyler oluyor; annem de ilk TİP'e geçtiğimde 'Dur kızım oyları bölme' dedi. Kimsenin tereddüt etmesine gerek yok. Biz uygun bir aday olduğu müddetçe, eski AKP’lilerden birini karşımıza ‘umut’ diye çıkarmadıkları sürece, Millet İttifakı’nın göstereceği adaya oy vereceğiz. Bu konuda da İstanbul seçimleri bir referanstır. İstanbul hortumunun AKP adına kesilmesi bizim için o kadar kıymetliydi ki, hiçbir TİP üyesi bir kere bile İmamoğlu ile görüşme yapmadan oy verdi. Yapılması gereken buydu çünkü. Cumhurbaşkanlığı seçimi için de aynı şekilde düşünüyoruz.

'BİR OY PUSULASI DAHA OLACAĞINI HATIRLATMAK İSTİYORUM, SEVİYORSANIZ GELİN KONUŞUN BİZİMLE'

Bununla birlikte bir pusula daha gelecek önümüze. Onu da hatırlatmak istiyoruz. Tam da bu seçimde bize soldan bir ağırlık gerekiyor. Tahterevalliyse bu, AKP en sağda duruyorsa, ülkenin tüm dengesi sağa doğru eğilmiş durumda. En soldan bir ağırlık oluşturmadığımız müddetçe cümleten CHP’si DEVA’sı tüm partiler sağa yuvarlanıp uçurumdan aşağı düşmek üzere. En küçük bir sol denge kalmadı. Egemenlik şu an kayıtsız şartsız şirketlerin. Bu egemenliği şirketlerden kurtaracak şey de soldur. Önümüzdeki seçimde kimse unutmasın önümüze iki oy pusulası gelecek. Birinde Tayyip Erdoğan’ın karşısındakine oy vereceğiz. Onun bir adım sonrası için yeni bir Meclis kurulacak. Eğer orada sol cümle kuramayacak bir pozisyonda olursa bu tüm ülkenin aleyhine. O yüzden seviyorsanız gelin konuşun bizimle.

Etiketler
Sera Kadıgil İstanbul İşçi Milletvekili