Fahrettin Altun'un hedefinde yine 'Batı' var: Ukrayna savaşının sorumlusu onlar
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Ukrayna’daki mevcut durumun, Batılı devletlerin Suriye’deki tutumlarının bir sonucu olduğunu öne sürdü.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Fahrettin Altun, Cumhurbaşkanlığı’nda bugün düzenlenen “Rusya-Ukrayna Savaşı ve Türkiye'ye Etkileri: Tehditler ve Fırsatlar” konulu çalıştayda konuştu.
Fahrettin Altun, Rusya-Ukrayna savaşı üzerine dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Son dönemde yaptığı açıklamalarda NATO'yu hedef alan Altun, Ukrayna savaşında sorumlunun Batılı devletler olduğunu öne sürdü.
“BM, DÜNYA SİYASETİNİN ADALET ARAYIŞINI TEMSİL EDEMİYOR”
Altun konuşmasında, “Suriye’de yaşanan sistematik hak ve hukuk ihlallerine göz yuman Batılıların, bugün gelinen tabloda ciddi bir sorumluluğu var. Ukrayna savaşına giden yolun temelleri Suriye’de atılmıştır. Eğer Suriye’de yaşanan trajedilere gerçek anlamda müdahale edilebilseydi bugün bu savaşı konuşmuyor olacaktık” ifadelerini kullandı.
Türkiye'nin NATO bilmecesi: Akar ve Kalın savundu Soylu ile Altun hedef aldı
Altun, şöyle konuştu:
“Başta Avrupa olmak üzere bütün dünyayı etkileyen Ukrayna’daki savaşın ülkemize de yansımaları oldu, oluyor.
Bu savaş, Sayın Cumhurbaşkanımızın ‘Dünya beşten büyüktür’ iddiasının ne kadar haklı, ne kadar gerçek olduğunu bir kez daha göstermiştir. ‘Daha adil bir dünya mümkün’ felsefesinin gerekçelerini bütün dünyaya açık ve net bir biçimde göstermiştir. Böylesi bir krizde BM’nin çözümün adresi olması gerekirdi. Fakat BM harekete geçemediği gibi kimsenin aklına bu krizi çözme konusunda BM’nin adı gelmiyor. Çünkü maalesef BM, dünya siyasetinin adalet arayışını temsil edemiyor. Acil reform ihtiyacı kendisini çok net bir şekilde ortaya koymuştur.
Bu kriz, aynı zamanda Türkiye’nin istikrarlaştırıcı aktör olduğunu tescil etmiştir. Sayın Cumhurbaşkanımız hem Putin hem Zelenski ile yakın diyaloğunu krizin çözülmesi, tansiyonun düşmesi için bir imkân olarak kullanmıştır. Cumhurbaşkanımız, barış diplomasisini farklı ülkelerin liderlerini de dahil ederek sürdürmektedir. Ülkemiz, bu süreçteki samimi ve gerçekçi katkılarla hem Rusya hem Ukrayna’nın güvenine mahzar olmuştur. İki ülke arasında bir tercihe zorlanamayacağını göstermiştir.
“TÜRKİYE’Yİ HAKİR GÖREN YAKLAŞIMLAR VE BU TEMELDEKİ JEOPOLİTİK OKUMALAR VE DÜZEN İFLAS ETTİ”
İstanbul süreci, hâlâ ateşkesin sağlanması ve barışın tesis edilmesi noktasında en önemli imkân olarak uluslararası kamuoyunun önünde durmaktadır. Herkesin İstanbul sürecini desteklemesi gerekir.
Batılı başkentlerde Türkiye’yi kendilerince hakir görmek ve sözüm ona tedip etmek maksadıyla ortaya konan yaklaşımlar, bu temelde kurulu jeopolitik okumalar ve düzen iflas etmiştir. Düne kadar Türkiye’ye parmak sallayanların bugün bize övgüler düzmesinin başka bir gerekçesi yoktur. Mevcut durum, Batı’nın Türkiye ile yeni bir ilişki tarzı benimsemesini zorunlu kılmaktadır.
“TÜRKİYE DENGECİ DEĞİL, DENGELİ BİR TUTUM SERGİLİYOR”
10 yıl önce yabancı devletlerden insansız hava aracı almaya çalışan ülkemizin geldiği nokta takdire şayandır. Öğrenilmiş çaresizlikler aşılmış, ‘biz zaten yapamayız’ bahanesi bugün itibariyle yerle bir edilmiştir.
Bu süreçte Türkiye’nin dengeci değil, dengeli bir tutum sergilediğini de vurgulamak istiyorum. Bu kapsamda müzakerelerde oynadığımız kolaylaştırıcı rol, ülkemizin yapıcı bir yaklaşım benimsediğini, gerektiğinde inisiyatif aldığını göstermiştir. Yaptırımlar başta olmak üzere her alanda uluslararası hukuk çizgisinde kaldı. Bir yandan Ukrayna’da yaşanan hak ihlallerini kınarken Rus kültürünün, Rus akademisinin kriminalize edilmesine de karşı çıktık. Tüm bunları bölgemizin barış ve istikrarını gözeterek yaptık.
“BİRÇOK ULUSLARARASI NORM SURİYE’DE ÇİĞNENDİ”
Bugün Ukrayna’da yaşananlar, bir yönüyle de Batı’nın Suriye’de ortaya koyduğu stratejik vizyonsuzluk, basiretsizlik ve öngörüsüzlüğün bir sonucudur. Suriye’de yaşanan sistematik hak ve hukuk ihlallerine göz yuman Batılıların, bugün gelinen tabloda ciddi bir sorumluluğu var. Ukrayna savaşına giden yolun temelleri Suriye’de atılmıştır. Eğer Suriye’de yaşanan trajedilere gerçek anlamda müdahale edilebilseydi bugün bu savaşı konuşmuyor olacaktık. Birçok uluslararası norm Suriye’de çiğnendi. Kimyasal silah kullanımı bile göz ardı edildi.
Suriyeli mültecilere karşı tavrı hatırlayalım. Bu çifte standardı unutmanın imkânı yoktur. Mültecileri ‘mavi gözlü-kara gözlü’ diye ayıramazsınız. Hangi dinden, hangi kökenden geliyorsa insanlara kapılarınızı açmıyorsanız evrensel ilkelerden bahsedemezsiniz.
“GAZETECİLER EN ZOR ŞARTLARDA KAMUOYUNA DOĞRU HABER VERMEK İÇİN ÇABALIYOR”
Bugün geldiğimiz noktada, sosyal medyanın açık kaynak istihbaratı uzmanları açısından zengin bir kaynak haline geldiği, buradan toplanan verilerin uydu görüntüleri gibi enstrümanların yardımıyla teyit edildiği ve savaşın parçası olan belirsizliğin kısmen azaldığı bilinmektedir. Savaş ortamı, bugün de propaganda, dezenformasyon ve yalan haber gibi farklı bağlamlarda gündeme gelmektedir. Bir dezenformasyon savaşı da yaşanmaktadır aynı zamanda. Savaşın önemli bir ayağını da medya üzerinden yürütülen mücadele oluşturmaktadır.
Savaş bölgesinde görev yapan tüm gazeteci arkadaşlarıma emekleri, gayretleri, cesaretleri için bir kez daha teşekkür ediyorum. En zor şartlarda kamuoyuna doğru haber vermek için çırpınanlar, savaşın sisini dağıtıp gerçekleri ortaya çıkarmaya çalışıyorlar.”