'AKP gidiyor' diyen CHP'li Gamze Taşcıer: Düne kadar bizi kabul etmeyenler bugün sorunlarını bizimle paylaşıyor
CHP Ankara Milletvekili ve Parti Meclisi üyesi Gamze Taşcıer, "Düne kadar bizi kabul etmeyenler bugün sorunlarını bizimle paylaşıyor" dedi ve ekledi: Biz sonucu şimdiden biliyoruz; AKP gidiyor, Millet İttifakı geliyor.
AKP iktidarının “devrim yarattık” dediği sağlık sisteminde sorunların biri bitmeden diğer baş gösteriyor. Sağlık çalışanlarına yapılan saldırılar, sistemin yetersizliği, hastanelerden randevu almadaki zorluklar, kur krizi nedeniyle ilaçların bulunamaması gibi birçok sorun ortada dururken iktidar sorunları daha da büyütecek hamleler yapıyor. Etlik Şehir Hastanesi’nin açılması ile kapatılacak hastanelerle beraber kur krizinden etkilenen eczacılar ise son günlerde gündeme gelen sorunların başını çekiyor.
Asıl mesleği eczacılık olan CHP Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer, eczacıların sorunlarını gündeme taşımasının yanında sağlık sisteminin aksayan yönlerini de sık sık dile getiren isimlerden biri. Sağlık sisteminin sorunlarını yakından izleyen Taşcıer ile TBMM’de buluştuk ve sistemin aksayan yönleriyle birlikte 2023 seçimlerini konuştuk. Evli ve iki çocuk annesi olan Taşcıer “Belki kendi çocuklarımla yeterince vakit geçiremiyorum ama bu ülkenin milyonlarca çocuğuna güzel bir gelecek bırakmak için var gücümle çalışıyorum” diyerek CHP iktidarında sorunların çözülmesi için her şeyin hazır olduğunu söyledi.
CHP’DE SEÇİM HAVASI
- Türkiye’de yaşanan sosyolojik ve ekonomik sorunların gölgesinde 2023 seçimleri için geri sayım başladı. Tüm Türkiye’nin kilitlendiği ve “bu seçim tüm seçimlerden farklı olacak” dediği süreci siz nasıl yorumluyorsunuz?
İlk olarak söylemek istiyorum ki; aslında biz sonucu şimdiden biliyoruz. Çünkü en büyük anket sokakta yapılan ankettir. Biz 2018 seçimlerinden beri Türkiye’nin dört bir yanını birebir dolaşıyoruz. Özellikle pandemi süreci ile birlikte saha çalışmalarımızı daha da artırdık. Son olarak bildiğiniz gibi Meclis’in tatilde olduğu süreçte Edirne’den Erzurum’a Türkiye’nin dört bir yanında grup toplantılarımızı yaptık ve orada vatandaşlarla buluştuk. Burada şunu çok net ifade etmeliyim ki AKP gidiyor, Millet İttifakı geliyor. Şundan yana hiçbir endişem yok; seçimi Millet İttifakı kazanacak ve bizim asıl sorumluluğumuz da o noktadan sonra başlayacak. 20 yıldır adaletiyle, demokrasisiyle, kadın haklarıyla, eğitimiyle olağanüstü zarar verilmiş bir devlet var. Biz bu enkazı en kısa sürede toparlayıp Türkiye’yi ikinci yüzyıla yeniden demokrasi ve hukukun üstünlüğü ile kavuşturacağız. İçimizde aslında hem bir mutluluk hem de bu sorumluluğun yükü var. Dolayısıyla bu bilinçle, bu sorumluluk ve inançla önümüzdeki süreçte yorulmadan, usanmadan dolaşarak iktidara giden yolların taşlarını döşemeye çalışacağız.
- Peki parti içinde durum ne? CHP’de nasıl bir hava hâkim?
İnanın aynı inanç partimizde de var. Partimizin yöneticilerinden her bir üyesine kadar aynı inançla hareket ediyoruz. Çünkü gittiğimiz yerlerde bu durumu görebiliyoruz. Gittiğimiz yerlerde vatandaş açık gönüllülüğü ile mevcut iktidardan rahatsızlığını aktarıyor. Hatta düne kadar selam vermeyenler, bizi kabul etmeyenler bugün sorunlarını anlatmaya başlıyor ve bizden umutlu olduklarını ifade ediyorlar. Dolayısıyla partimizde de aynı inanç var. Dolayısıyla biz de bu inanç ve umutla hareket edeceğiz.
SAHADA VE PARLAMENTODA KADIN SİYASETÇİ OLMAK
- Sahadan bu kadar söz etmişken hem sahada hem de parlamentoda azınlık olan kadın vekillerden birisiniz. Kadın bir siyasetçi olduğunuz için sahada ya da parlamentoda herhangi bir zorlukla karşılaşıyor musunuz? Size olan davranışlarda bir farklılık hissettiğiniz oluyor mu?
Şöyle söyleyeyim; Türkiye’de kadın olmak başlı başına zor ve siyasette olmak daha zor. Genel olarak erkek egemen bir siyaset anlayışı ve erkek egemen bir bakış açısı ile siyaset yapmaya alışmış bir toplumsal yapı var. Dolayısı ile bazı şeyleri dönüştürmek hiç kolay olmuyor. Kadın olarak elbette yaşadığım zorluklar var ama zaten bizim de mücadelemiz bu zorlukları aşıp kadının hayatın her alanında var olduğu, erkeklerle eşit haklara sahip olduğu bir anlayış yaratmak için. Zaten ben her zaman bunu söylerim ne bir adım önde ne bir adım geride olmak istemiyoruz. Biz erkeklerle eşit olmak istiyoruz. Türkiye’nin yüzde 50’si nasıl kadın ve erkekten oluşuyorsa umarım siyasette de bu oran hayata geçer. Sadece siyasette de değil, elbette siyaset bunun bir parçası ama aynı oran sivil toplum örgütlerinde, meslek odalarında, meslek örgütlerinde de hayata geçmeli.
- Kadın bir siyasetçi olarak Türkiye’de kadının yeri ile ilgili idealinizi de merak ettim.
Kadınların da kendi haklarını ifade edebileceği, gelecekleri ile ilgili kararları verebileceği ve kendi ayakları üzerinde durabileceği bir Türkiye hayalimiz var. Çünkü bir ülkenin gelişmişliğini kadınlara verdiği değerden, kadınların konumlandığı makamlardan fark edersiniz. Bizim bütün hayalimiz de bu ülkeyi hak ettiği gelişmişlik seviyesine kadınlarla birlikte taşımak.
16 EKİM BÜYÜK ECZACILAR MİTİNGİ
- Siyasi kimliğinizin yanında bir de eczacı kimliğiniz var. Türkiye’de biliyorsunuz hiçbir meslek grubu hak ettiği değeri göremiyor. En insani haklar ve talepler için dahi bir eylem yapılması gerekiyor. Bu bağlamda hak ettiği değeri göremeyen meslek gruplarından biri de eczacılar. Eczacıların 16 Ekim’de gerçekleştirmeyi düşündüğü büyük eylemden de bahsetmek isterim. Eczacılar ne istiyor ve siz iktidara geldiğinizde bu taleplere karşı nasıl bir tutum sergileyeceksiniz?
Öncelikle şunu söylemek isterim; ben 18 senelik eczacıyım ve hiç böyle bir dönem görmemiştim. Kamuda çalışanı da serbest eczacılık yapan meslektaşlarımız da çok ciddi bir mağduriyet içinde. Tabii bunun en önemli nedeni, az önce sizin de ifade ettiğiniz gibi tüm meslek örgütlerinin benzer durumda olmasıdır. Çünkü iktidarda bir “ben yaptım oldu” anlayışı var. Doktorlarla ilgili düzenlemede ne meslek odaları ne dernekler ne sivil toplum kuruluşu yer alıyor, benzer şekilde eczacılarla ilgili düzenlemede de aynı durum var. Yani bir ortak akılla çözüm üretme derdinde değiller. Tamamen popülizm ve göstermelik politikalarla çözüm üretmeyen, sorunun kökenine inemeyen öneriler sunuluyor. Dolayısıyla bu öneriler de sadece günü kurtarıyor. Uzun vadede çözüm olmadığı için sorunlar daha da derinleşiyor. Eczacıların yaşadığı da tam olarak bu.
Bugüne kadar meslek odalarının görüşlerinin önemsenmediği, fikirlerinin alınmadığı bir süreç yaşandı. Geldiğimiz noktada da her iki eczaneden biri kapanma tehlikesiyle karşı karşıya. Bunun birinci nedeni ortak akılla bir çözüm üretilmemesi, ikinci nedeni ise iktidarın beceriksiz ekonomi politikaları.
- Ekonomik krizin derinleştiğinin farkındayım, ilaç temini dolar ve euro üzerinden yapıldığı için eczacıların da sorunu katlanarak büyüyor sanıyorum.
Şu an mevcut ilaç fiyatları hesaplanırken euro kuru üzerinden hesaplanıyor. Yani bir önceki yılın euro kurunun ortalaması alınarak hesaplanıyor. Ancak Türk Lirası son bir senede o kadar ciddi değer kaybetti ki, şu anda ilaçların fiyatlarının belirlendiği euro kuru mevcut kurun 3’te biri oranında. Her konuda olduğu gibi ilaçta da dışa bağımlıyız. Dolayısıyla yurtdışından bir ilaç temini sıkıntısı yaşanıyor. Kur farkından dolayı diğer ülkeler bize ilaç vermek istemiyor. Çoğu hayati önemi olan ilaçlar piyasada bulunamıyor. Tabii iktidar tarafından “ilaç krizinin nedeni eczacılar” algısı oluşturuluyor. En basiti bir grip aşısında her sene aynı şeyi yaşıyoruz. Bu kadar beceriksiz, bu kadar öngörüsüz bir iktidar. Burada şunu ifade edeyim ki vatandaş da artık bunun sorumlusunun devleti yönetenler olduğunu biliyor. Sorumlu eczacı gibi yaratılan algının vatandaş nezdinde de boşa düştüğünü söyleyebilirim. Yine de tekrar söylemek istiyorum; bulunmayan ilaçlardan, fiyat farklarından ve yaşanan bu beceriksiz yönetimden eczacılar değil liyakatsiz yöneticiler sorumlu.
- 16 Ekim eylemine tekrar dönmek gerekirse…
Eczacılar bugüne kadar her türlü diyalog kanalını kullanmayı denediler. Ancak artık dayanamayacakları bir noktaya geldiler. Dolayısıyla 16 Ekim’de seslerini duymayan kulaklara duyurmak için bir miting yapacaklar. Bu mitingin sonucuna göre de eylemleri sürdürecek ya da eğer gerçekten sorunların çözümü noktasında bir alternatif gelirse önerilerini sunarak tüm eczacılara nefes aldıracak bir Türkiye ortamını yaratmak için adım atacaklar.
- Sizce bu eyleme bir müdahale olabilir mi? Doktor ve öğretmen eylemlerine müdahale edilmişti biliyorsunuz…
Bu ülkede demokratik haklarınızı, anayasadan kaynaklı haklarınızı savunmanız gerçekten çok zor. Ama Türk Eczacıları Birliği kamu kurumu niteliğinde bir birlik. Ben sorun çıkacağını düşünmüyorum ama her türlü olumsuz duruma hazırız. Şu mantıkla ilerlemek gerekiyor “hak verilmez alınır” ve eczacılar da haklarına sahip çıkacaklar. Bugün olmazsa yarın muhakkak hak ettikleri değeri alacakları bir meslek kuruluşunu inşa edecekler. Biz de onlara her konuda destek olacağız. Şunu da ifade edeyim; belki 16 Ekim’de sonuç alamayacaklar ama hiç endişeleri olmasın. 2023 Haziran’da iktidar değişecek ve eczacılar da hak ettiği değeri alacak.
KAPATILAN HASTANELER
- Sağlık çalışanı kimliğiniz dolayısıyla sektörün sorunlarına da hâkimsiniz. Geçtiğimiz günlerde açılan Etlik Şehir Hastanesi ile ilgili de bazı iddialarınız olmuştu. Kapatılacak hastaneler de gündemde biliyorsunuz. Kapatılacak hastanelerle ilgili siz ne düşünüyorsunuz?
Öncelikle şunu söyleyeyim; karşımızda gözünü rant bürümüş bir iktidar var ve bu rantı elde etmek için halkın sağlığını da gençlerin geleceğini de çöpe atabilirler. Dolayısıyla biz bu anlayışı her platformda ifşa etmeye devam edeceğiz. Bu ülkede adalet ve demokrasi yeniden tesis edildiğinde de yaptıklarının sonucuna katlanacakları bir hukuk düzeni de yaratacağız. Bir kere biz yapılan hastanelere karşı değiliz, hastanelerin yapılış şekline karşıyız. Birincisi hastane yapıyorsun neden mevcut olanları kapatıyorsun? İkincisi hastanelerin yapılışı ile ilgili hiçbir şeffaflık yok, sözleşme şartlarını bilmiyoruz. Türkiye’de şeffaflık olmadığı için biz bu bilgileri yabancı kaynaklardan edinebiliyoruz. Dolayısıyla bilmediğimiz, gerçekten kamuyu zarara uğratacağını düşündüğümüz bir yatırım demek istiyorum ancak bu bir yatırım değil. Bu bir rant politikası. Bunların her biri elbette araştırılacak. Eğer bir kamu zararı varsa ve toplum sağlığından ziyade birilerinin maddi menfaati gözetildiyse bağımsız bir yargı kurulduğunda herkes hesap verecek.
İkinci olarak Sayıştay raporları. “Hasta garantisi vermedik” diyorlar ancak Sayıştay raporlarında hasta garantisi verildiğinin çok net bir şekilde ifadesi var. Zaten mevcut hastanelerin kapatılmasında başka bir gerekçe yok. Bu hastaneler kapatılsın ki verilen garanti sağlanabilsin.
- CHP iktidarında kapatılan hastaneler ve şehir hastaneleriyle ilgili tasarrufunuz ne olacak?
Biz iktidarımızda eğer kamu zararı varsa ve hukuksuzluk söz konusuysa bu hastaneleri kamulaştıracağız. İkincisi kapatılan hastaneleri yeniden açacağız. Açarken de gerçekten nitelikli sağlık hizmeti verebilecek şekilde açacağız. Çünkü bu hastanelerin en büyük özelliği vatandaşın kolay ulaşabilir olması ve sağlık hafızalarının olması. Örneğin Sami Ulus, çocuk doktorlarının en iyi yetiştiği hastanelerden biri. Biz buraları yeniden bir eğitim araştırma kurumuna dönüştürerek nitelikli sağlık hizmeti verecek bir alana dönüştüreceğiz.
- Eczacı ve siyasetçi kimliğinizin yanında bir de “anne” kimliğiniz var. Evli ve iki çocuk annesi bir siyasetçi olarak yaşadığınız yoğunluk, hayatınızdaki dengeleri nasıl etkiliyor?
En büyük avantajım evde toplumsal cinsiyet eşitliğine inanan bir eşimin olması. Evliliğin bir hayatı paylaşmak olduğunu bilen, o paylaşımın getirdiği sorumluluğu da karşılıklı olarak alan bir ilişkimiz var. Bu beni fazlasıyla rahatlatıyor. Dönem dönem vicdani olarak çok zorlandığımı ifade edeyim. Çünkü yeterli zamanı ayıramıyorsunuz, onların en önemli ve en özel anlarında çoğu zaman yanlarında olamıyorsunuz. Ama bütün mücadelemiz hem kendi çocuklarımın hem de diğer çocuklarımızın daha iyi, daha özgür, daha yaşanabilir bir ülkede yaşaması için. Eczacılıkta bir “ilacın vücuda fayda-zarar ilişkisi” konusu vardır. Ben de bu gözle bakıyorum. Belki kendi çocuklarıma yeterince vakit ayıramıyorum ama birçok çocuğun Türkiye’de huzurla yaşaması için çabalıyorum.
- Siyasi çalışmalar dışında vaktiniz nasıl geçiyor?
Açıkçası kendime ayırabildiğim bir vakit yok. Çünkü gerçekten çok yoğun bir tempoda çalışıyoruz. Türkiye’nin dört bir yanını geziyoruz, bazen gittiğimiz yerde kalmamız da gerekebiliyor. Böyle bir yoğunlukta kendime ayırabildiğim vakit belki biraz daha fazla uyuyabilmek ya da çocuklarımla biraz daha fazla zaman geçirebilmek. Eskiden Devlet Tiyatroları’nda tüm oyunları izlerdik eşimle ya da önemli bir film olduğunda muhakkak izlerdik. Tiyatroya en son ne zaman gittiğimi hatırlamıyorum. Tabii bunda kültü-sanatın dönüştürülmesinin de etkisi var. Yine de özel tiyatroları takip etmeye çalışıyoruz ancak en son ne zaman gittiğimizi hatırlamıyorum.