'Aklımızı başımıza toplamazsak vatansız bile kalabiliriz'

Sözcü yazarı Rahmi Turan, CHP'li Kuşoğlu'nu mektubunu aktardı.

'Aklımızı başımıza toplamazsak vatansız bile kalabiliriz'

Rahmi Turan, bugünkü "Topraksız vatan!" başlıklı yazısında CHP' Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kuşoğlu'nun Türkiye'nin geldiği son durumu değerlendirdiği mektubunu paylaştı.

İŞTE RAHMİ TURAN'IN BUGÜNKÜ YAZISI:


Bülent Kuşoğlu Ankara Milletvekili ve CHP Genel Başkan Yardımcısı'dır.
Bana uzun bir mektup yollamış.

Mektubun bütününden anladığım şu:
“Eğer aklımızı başımıza toplamazsak vatansız bile kalabiliriz. Özellikle ülkeyi yönetenlerin akıllarını başlarına toplamaları gerekiyor” diyor ve:
“Ülkeye yazık etmeyin beyler!” demeye getiriyor.
Bülent Kuşoğlu haklıdır. Bu ülkeye bir şey olursa onlar da yok, biz de yokuz!
Kuşoğlu'nun mektubu özetle şöyle:

★★★

“Türk toplumu son yıllarda geleceğe ilişkin olarak hiç umutlu değil. Çok sayıda eğitimli gencimizin çalışmak için başka ülkelere gitmesi, işadamlarımızın yatırımlarının bir bölümünü yurtdışına kaydırması ve binlerce banka hesabımızdan rekor düzeyde yurtdışına döviz çıkışı önemli göstergelerdir.
Toplum kutuplaşmış durumda. Sosyal medyada bile birbirimizi öldürecek gibiyiz. Türk toplumu iki mahalleye ayrılmış gibi. Avrupa'yı hedefleyen mahalle ve Ortadoğu'yu hedefleyen mahalle.

İdari yapımız bozuldu ve reforma muhtaç. İki bin yıllık devlet düzenimizde daima yeri olan Başbakanlık kurumunu kaldırmamız da büyük problemlere sebep olacak gibi görünüyor.
Kutuplaşmış siyaset topluma yansıyor, diyalog kanalları yok edilmiş ve umut veren yeni kadrolar yetişmiyor.
Tüm bunlara ek olarak belki de Cumhuriyet tarihinin en büyük, en derin ekonomik krizi ile de karşı karşıya kaldık. Kriz, zamanında önlem alınmadığı için uzun sürebilir ve büyük tahribat yaratabilir.
Bu vahim durum sadece bizden kaynaklanan sebeplerle oluşmadı. Dış dünyaya ilişkin birçok sebep de saymak mümkün.
Kısaca, moda deyimle ‘Beka sorunumuz' maalesef var!

★★★

Sorunlarımız daha da derinleşmeden ne yapmalıyız?
En etkili olacak işler, öncelikle liderlerin bir araya gelmesi, topluma etkili mesajlar verilmesi, kutuplaşmanın kırılması, karşıt kesimlerin kucaklaştırılması, mahallelerin yakınlaştırılmasıdır.
Kendi sorunumuzu muhakkak ki kendimiz çözmemiz gerekiyor.
Yeni bir siyaset diline ihtiyacımız var. Gerçek olarak birleşmeli, gerçek olarak uzlaşmalıyız. Günlük siyasetin aşılmasına çalışmalıyız. Bu nedenle liderler ve partiler diyaloğuna şiddetle ihtiyaç var.
Sonuçta ‘Topraksız vatan' sahibi olmamalıyız!”

TEBESSÜM

“BEN BU ULUSA HEP MUSTAFA KEMAL GÖNDEREMEM Kİ!”
Bir köyü seller basar, herkes tepelere kaçar. Fakat köyün imamı bütün ısrarlara rağmen, Tanrı'nın kendisini koruyacağını söyleyerek camide kalır.
Kısa bir süre sonra sular camiye ulaşır, imam minareye çıkar.
Sular yükselip minare boyuna gelince bir tekne imamı kurtarmaya gelir. Ancak dini bütün imam Tanrı'nın kendisini, koruyacağını söyleyerek tekneye binmeyi kabul etmez.
Sular yükselmeye devam eder. Bir tekne daha gelir, ancak imam yine Tanrı'nın kendisini koruyacağına inancının tam olduğunu söyleyerek tekneye binmez.
Sular iyice yükselir. İmam artık minarenin en tepesindedir. Bir helikopter yaklaşır, içindekiler imama durumun çok kötü olduğunu anlatarak helikoptere gelmesi konusunda ısrar ederler. İmam helikoptere binmeyi de reddeder.
Sular daha da yükselir ve imam boğularak ölür.
İmamı ahiretin kapısında melekler karşılar. İmam meleklere:
“Tanrı'ya biraz kırgınım. Ben hayatımı ibadet ederek geçirdim, insanlara hep iyilik yaptım, günahtan uzak durdum. Yaşadığım köyü sel bastı, herkes kaçtı ama Tanrı'nın beni kurtaracağına inandığımdan ben kaldım. Görüyorsunuz ki, şimdi buradayım” der.
O sırada yukarıdan bir ses duyulur:
“Salağa iki tekne, bir helikopter gönderdik. Kurtarmak için daha ne yapacaktık? Böyle kafasızların benim katımda yeri yoktur.”

★★★

Yukarıdaki fıkrayı millete uyarlayacak olursak, Tanrı o gün geldiğinde herhalde şöyle der:
“Ben bu ulusa örnek alsınlar ve onu izlesinler diye Mustafa Kemal'i gönderdim. Musibetlerden kurtuluş yolunu onun vasıtasıyla bunlara göstermeye çalıştım. Ama onlar hâlâ benden medet umuyor, her işleri için ‘Allah'a havale ettik' diyorlar. Eh, ben daha ne yapayım onlara? Hep Mustafa Kemal mi göndereyim? Bu olmayacağına göre her biri bir Mustafa Kemal olmayı öğrenmelidir.”