İmamoğlu: Yerel seçimin eksenini değiştirdik
Ekrem İmamoğlu, "Çatışmalar Ankara’dan değil, yerelden düzelir... Toplumsal çatışmanını çözümü İstanbul’dan başlayacak..." dedi.
Sözcü gazetesinden Özlem Gürses, Millet ittifakının İstanbul adayı CHP'li Ekrem İmamoğlu ile görüştü. İmamoğlu'na 5 yıldır hizmet ettiği Beylikdüzü'nde büyük bir sevgi olduğunu belirten Gürses, "İmamoğlu gerçekten de her kesimden sevgiyle karşılanıyor. Bu sevgi ve ilgi sandıkta oya dönüşür mü, göreceğiz. Ekrem bey iddialı “Toplumsal çatışmanın çözümü İstanbul'dan başlayacak” diyor" diye yazdı.
Söyleşi şöyle;
HER GÜZELLİK İSTANBUL'DAN BAŞLAR, TÜRKİYE'YE YERLEŞİR
– Yerel yönetimler ‘toplumsal barış'a bir katkı yapabilir mi? İstanbul bir başlangıç olabilir mi?
Yaşadığımız tüm sorunlar, tüm çatışmalar Ankara'dan değil, yerelden düzelir… Bu bazen kentsel planlama ile ilgili olur, bazen yaşam biçimi, bazen de sosyolojik travmalar; tümünün çaresi yerelden başlar. Toplumsal çatışmanın da siyasi kutuplaşmanın da bertaraf edileceği, kötü kentleşmenin önüne geçileceği, değişimin başlayacağı yer İstanbul'dur. Her güzellik İstanbul'la başlar ve bir anda Türkiye'ye yerleşir.
– ‘Eşitliğin, adaletin, demokrasinin yerel seçimle ne ilgisi var' diye düşünebilir insanlar…
Şehirler eşitlenme alanıdır. İnsanlar göç ederken şehirdeki imkanları yakalamak umuduyla geliyor. Şu anda bu sağlanamadığı için Türkiye'de varsıllarla yoksullar arasında derin bir fay oluştu. Bağcılar'da, Esenler'de, Sultanbeyli'de öyle büyük yoksulluk ve yoksunluklar var ve aradaki mesafe öyle açık ki… Bunu derhal kapatmamız lazım.
– Mümkün mü?
Mümkün. Ben Beylikdüzü'nü biliyorum, ne yaptım, ne değişti… Gözlerimle görüyorum. Bize soruyorlar, “Sosyal yardımlar devam edecek mi?” diye. Hem de 3 katına çıkarak devam edecek. Ama asıl yapacağımız şu: Toplumun sosyal yardım ihtiyacını bitireceğiz. Gerçek çözüm bu. Yoksa “size bağımlı” bir toplum yaratmak çok adaletsiz bir siyasi metodoloji.
DENETİME AÇACAĞIM
– Kentin bütçesi yeter mi, kaynak nereden bulunacak?
İstanbul'da asla bitmeyecek fırsatlar, kaynaklar mevcut, İstanbul kendi kaynağını oluşturabilir. Bu değeri oluştururken de “mutlak şeffaflık” gerekir. Ben, göreve geldiğimde, ilk iş İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin tüm iştiraklerini uluslararası tecrübeye sahip firmalara denetime açacağım. Bu denetleme bir bütçe disiplini de getirecek.
– Çok önemli bir karar bu, bize çok haber çıkar. Ama aynı zamanda bir personel tasarrufu da getirebilir belediyede…
Tam tersine ilave iştirakler kurup İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin mevcuttaki istihdam kapasitesini artırabiliriz… Biz alın teri ile ekmeğini kazanan, işine gelip giden hiçbir emekçiye dokunmayız, başımızın üstünde yeri vardır. Her birinin haklarını da koruyacak bir sistem kuracağım.
– İşine gelip giden derken?
E hiç işe gelmeden maaş alanlar var, malum.
– Kültürel eşitlenme nasıl sağlanacak?
Nitelikli bir park yapmak bile bir çözümdür, inanın buna. Aynı parkta, farklı yaşam biçimlerinin bir arada bulunması eşitler insanları. Biri piknik yaparken, diğeri koşuya çıkar. Ertesi gün bir bakarsınız, piknik yapan da koşmaya başlamış… Dün 14. kütüphaneyi açtık Beylikdüzü'de. Birazdan en büyüğünü göreceksiniz, nasıl dolu. İnsanlar ne verirseniz onu alıyor. Toplumsal dönüşüm böyle bir şey, uçan köprüyle filan olmaz, olmuyor… Türkiye'ye “yerel yönetim devrimi” mesajı vermeliyiz. Ülkesinin tüm değerlerini bilen ve seven, ama aynı anda evrensel değerlerle bağ kurabilen bir nesil yetişmesine katkı
sunan bir devrim.
BELEDİYE BAŞKANI KİM?
– Yerel yöneticiler de birer simge aslında, en azından Londra, New York gibi kentlerde böyle…
Şu anda mevcutta İstanbul'da belediye başkanı kim, ne yapar siz biliyor musunuz? Daha da kötüsü “acaba yerel yöneticiler istendiği zaman değiştirilir mi?” diye bir düşünce oluştu. Özellikle son 5 yılda böyle bir sistem, böyle bir anlayış var. Yaşamadık mı, bir günde görevden uzaklaştırıldı bazı isimler. Hiç kimsenin böyle bir müdahale hakkı olmamalı, Türkiye'de demokrasinin beşiği yerel yönetimlerdir.
– 8 Mart'ta daha yeni kadınlar gazlandı, sokaklarda hırpalandı… Gezi'yi hep beraber yaşadık. Bu tür süreçlerde İstanbul'un başında siz olsaydınız, ne farklı olabilirdi?
Yerel yöneticinin farkı işte tam da bu tür olaylarda devreye giriyor. Toplumsal tepkilere kulak verip o tepkiyi yumuşatacak olan, o tepkiye yönelen karşıt refleksi değiştirecek olan kişi yerel yöneticidir. Ama siz her konuyu bir çatışma unsuru olarak görür ve bu çatışmadan siyaseten faydalandığınızı düşünürseniz, onun sonu ‘kazanmak için her yol mubahtır'a gider. Toplumda yarattığınız derin travmaları görmezden gelmeye başlarsınız. Bu duyarlı bir siyasetçiye, vicdanlı bir yerel yöneticiye asla yakışmaz.
– İnanın o kadar bekledim ki biri gitse ve aynı anda polislere “Ne yapıyorsunuz çocuklar”, kadınlara da “Gelin kardeşlerim, yan yana yürüyelim” dese diye…
Birdenbire bambaşka bir şey olurdu o yürüyüş, bir bayrama, bir toplumsal şenliğe dönerdi, çok haklısınız… Her şeyi bir çatışma unsuru görmek toplumu kutuplaştırıyor ve insanları bir birinden uzaklaştırıyor.
KOKTEYL SORUN
– Oysa AKP tam tersi ilkelerle kurulmamış mıydı? Hep diyorlardı ki “millet iradesi, barış”… Nasıl bugünlere geldiler sizce?
Güç zehirlenmesi ile metal yorgunluğunun bir kokteyli oldu herhalde! Bugünkü iktidar partisinin son dönemde yarattığı anlayışta belediye başkanı yok gibi. Daha açık söyleyeyim, belediye başkanı talimat alır durumda! Ben de diyorum ki; bizim talimat aldığımız tek yer var, o da halkın kendisi.
– AKP çok sayıda köprü, tünel ve yol yaptı…
Tamam yaptılar da bunların tümü mühendislik işleri, dünyanın en kolay projeleri. İhtiyacı belirlersin, yaparsın, ne var bunda? Burada marifet şudur; bu işi yüz lira yerine elli liraya nasıl yaparım, bu işi insanların cebini yakmadan nasıl bitiririm?
Neyle övünülüyor? Otobanlar, yollar, köprüler… Yapmayın, kimseyi aldatmayın. Bunları aştı artık toplum, başka bir şey bekliyor.
GELECEĞİ YAKALAMAK
– Sizce bugün toplum artık ne bekliyor?
16 milyon insan, 16 milyon İstanbullu geleceği yakalamak istiyor. Bu şehirdeki insanların, çocukların, geleceğe umutla bakması için başka bir dönem açmamız lazım. Yeni yüzyılın insanlara sunduğu imkanlar var ve bunlar parayla değil. Bu şekilde gidersek İstanbul dünyanın en büyük köyüne dönüşecek.
– Sizin İstanbul için önceliğiniz nedir peki?
İnsan. Ben adaylık açıklamamdan itibaren bu kentin 1 milyon 400 bin 0-4 yaş çocuğunu anlatıyorum. 350 bin 18-25 yaş arası, okutulmamış, meslek sahibi olmamış gençlerimizi anlatıyorum.
AKILLARINA YENİ GELDİ
250 bin okuma yazması olmayan kadınları anlatıyorum. Birdenbire akıllarına istihdam geldi, genç geldi, anne geldi… İlk defa “çocuk, kadın, kreş, parklar, mülteciler” gibi insana dokunan işler konuşuluyor. “Gıda” dedik, “tarım” dedik, şimdi onlar aynı şeyleri anlatmaya başladılar. Söylemimizle yerel seçimin eksenini değiştirdik biz. Yoksa bize hâlâ gökten uçan köprüler, yerin altından geçen bir takım tünelleri anlatacaklardı.
Kazanırsak başarılıyız aksi halde başarısızız
– Partiniz CHP ne alırsa başarılı diyebiliriz?
Türkiye yorumu pek çok kritere bağlı, ama İstanbul için çok net; kazanırsak başarılıyız, kazanamazsak değiliz…
– Kazanamazsanız Beylikdüzü de gitmiş olacak… Genel Başkanlığa mı yürüyeceksiniz o durumda?
Şu anda tek odaklandığımız şey kazanmak. Ama dünyanın sonu da değil. Siyaseti bir günde bırakabilecek şekilde yapıyorum, benim mesleğim değil, bir görev bu. Genel Başkanlığa gelince, şu anda sadece İstanbul'u düşünüyorum…
– Eski cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün adayı mısınız siz?
Hayatımda bir Cuma namazı çıkışında rastlaşıp selamlaşmamız dışında, hiçbir temasım ya da sohbetim olmadı kendisiyle.
– CHP seçmenini sandığa götürebilecek misiniz?
Hiç şüpheniz olmasın. Başlangıçta bir kırgınlık vardı seçmende, ama şimdi yüzde yüzü benimle birlikte. Göreceksiniz, 31 Mart'ta ben İstanbul tarihinde ilk defa herkesin ortak oyuyla seçilmiş bir Belediye Başkanı olacağım, buna AK Partililer de dahil. Her siyasi işaretle mitingim dinleniyor. Kimi rabia yapıyor, kimi Erbakan selamı, kimi bozkurt işareti, kimi yumruk havada, ben bayılıyorum.
– Ön seçim yapılsaydı siz mi çıkardınız, başka bir isim mi?
Eğer adım zamanında açıklanmış olsaydı, yeterli sürede kendimi anlatsaydım, 24 Haziran'dan sonra yaşanan parti içi çatışma iklimi olmasaydı ben çıkardım… Ben burada da ön seçimle gelmiş bir belediye başkanıyım, üstelik kendim talep ettim bunu. Ön seçim yapamadık belki ama tüm ilçelerle konuşarak, paylaşarak ilerledik hep.
– Korkmuyor musunuz? İstanbul mu büyük, siz mi?
Hiç korkmuyorum. Elbette kendime çok güveniyorum ama esas başka güvencelerim var benim… Şu anda yüzlerce ekibim var; bana proje üreten, kaynak yaratan, anlattığım her şeyin arkasında gizli kahramanlar var. Yarın öbür gün ilçelerde, mecliste seçilecek insanlar var. A partisinden seçilmiş, B partisinden seçilmiş, benim için hiç fark etmez. İstanbul burası; işveren örgütleri var, sendikaları var, sivil toplum kuruluşları, üniversiteleri var, tümüyle iş birliği yapacağım.
– Sizin rakibiniz kim? Sayın Binali Yıldırım mı, Sayın AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı mı?
Benim işim rakibimle değil, vatandaşlarla. Ben onlarla konuşuyorum, onlara anlatıyorum çözümlerimi… Ama görüyorum tabii, yukarıdan aşağıya herkes bana taş atıyor, laf yetiştiriyor. Önemsemiyorum.