Altaylı'dan Erdoğan'a: 'Bu yazının okunduğunu biliyorum'
Habertürk yazarı Fatih Altaylı, "Kılıçdaroğlu’nu bu adamı bulup çıkardığı için ve arkasında durduğu için bu kez kutlamamız gerek." dedi.
CHP, Ekrem İmamoğlu’nun beklenmedik ya da şaşırtıcı performansı sayesinde İstanbul’da hiç kimsenin ummadığı bir zafer elde etti.
AK Parti’nin İstanbul’da önceki seçimler kadar rahat olmadığını herkes biliyordu.
Hatta herkesten daha iyi AK Parti biliyordu.
Ama yine de 3 ay öncesine kadar adını pek az kişinin bildiği hatta duyduğu bir adamın, Ekrem İmamoğlu’nun içinden bir “siyaset starı” çıkacağını kimse bilmiyordu.
Şimdiye dek hep eleştirdiğimiz Kılıçdaroğlu’nu bu adamı bulup çıkardığı için ve arkasında durduğu için bu kez kutlamamız gerek.
“Star maker” yani “yıldız yapıcı” bir genel başkan olmak az uz şey değil.
Peki İmamoğlu’nu AK Parti’nin siyasi başkentinde zafere taşıyan şey neydi?
Aslında çok basit bir şeydi.
Bu ülkenin hamurunda olan, mayasında yer edinmiş, sokağına egemen olmuş, benim bir süre önce yazdığım bir yazımda “Eğer toplumun büyük bölümü makul ve barışçı olmasaydı, azgın azınlık çoğunlukta olsaydı, çoktan birbirimize düşerdik” diye tanımladığım insani değerleri ağır basan, aklı başında, düzgün insanlardan oluşan topluma “huzur veren adam” olacağını göstermesidir.
Tek bir gün bile “kinden”, “nefretten”, “ötekileştirmeden” bahsetmemiş olmasıdır.
Hiçbir konuşmasında “atarlanmaması”, sürekli bir “alayına gider” havasına girmemiş olmasıdır.
Yüksek gerilimden değil, alçak voltajdan medet uman siyaset tarzıdır.
Yıllar süren kindarlık söyleminden uzak durması, komşuyu komşuya düşman etmeye yönelik değil, düşman mahalleleri dost etmeye yönelik söylemidir.
Karşıtlık söyleminden yorgun kitlelere, yakınlık söylemiyle istirahat vaat etmesidir.
Kim ne derse desin, Türkiye’nin bundan sonraki siyasetine bu “yumuşak ve sıcak söylem” egemen olacaktır.
İmamoğlu’nun başlattığı bu dil siyasetin yeni dili olacaktır.
Çünkü çoğunluk bu dili konuşmayı “özlemişti”.
***
Ne olur, ne olmaz
Şimdi herkesin kafasında tek bir soru var:
“YSK İstanbul’da yeniden seçim kararı verir mi? İmamoğlu mazbatayı geri vermek zorunda kalır mı?”
1 Nisan günü bu köşede yayınlanan yazımı hatırlatmak isterim.
O günkü yazımın bir bölümü şöyleydi:
Elbette itirazlar olacak, yeniden sayımlar yapılacak ama sonuç değişir gibi durmuyor.
Bu sonuç AK Parti için bir kayıp gibi görünüyor.
Ancak iktidar partisi bu kaybını, Türkiye ve hatta kendisi için kazanca çevirebilir.
Bu seçimin sonuçları, Türkiye’nin uluslararası kamuoyunda “Demokratik rüştünü” bir kez daha göstermesine vesile olabilir.
En başta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan açısından önemli bir fırsattır.
“Hani burada demokrasi yoktu, bakın çok şeffaf bir seçimle en önemli illeri muhalefete kaptırdık ve bunu kabullendik” diyebilir.
“Bir diktatör başkentini ve ülkenin ekonomik başkentini tek bir seçimde kaptırır mıydı, böyle diktatör nerede gördünüz” diyebilir.
Bu seçim sonuçları, medeni dünyanın Türkiye’ye bakış açısında ciddi bir farklılığa sebebiyet verecek şekilde işlenebilir.
Bunun hukuk devletini pekiştirecek adımlarla da süslenmesi Türkiye’nin ekonomik sorunlarının daha kolay aşılmasını bile sağlayacak gelişmelere neden olabilir.
Tabii bu seçimin gösterdiği bir diğer önemli nokta da popülizmin artık Türkiye’de eskisi kadar kolay sökmeyeceğini göstermesi de olabilir.
İşin özü, sandık bir kez daha Türkiye’nin namusunu kurtarmış olabilir.
Bu yazının Türkiye’nin en yüksek noktasına kadar okunduğunu biliyorum.
Çarşamba günü verilen “Mazbata” Türkiye’nin hem demokratik hem de ekonomik olarak içinde bulunduğu ya da gösterildiği sıkıntıları aşmasının vesilesi olabilir.
Bunun doğal karşıtı ise mazbatanın iptalinin tamamen zıt bir sonuca neden olacağıdır.
YSK’nın kararı, Türkiye’nin çağdaş dünya ile bundan sonraki ilişkisinin de anahtarı olacaktır.