Yılmaz Özdil: Atatürksüz 19 Mayıs'ı James Bond bile başaramadı kardeşim!

Yılmaz Özdil, Atatürk'ü anmayarak 19 Mayıs'ı kutlayan belediye başkanını eleştirdi.

Yılmaz Özdil: Atatürksüz 19 Mayıs'ı James Bond bile başaramadı kardeşim!

Yılmaz Özdil bugünkü yazısında, "Bursa belediyesinin hevesini kursağında bırakmak istemem ama…Atatürksüz 19 Mayıs'ı James Bond bile başaramadı kardeşim!" dedi.

İşte Özdil'in yazısı:

Atatürksüz 19 Mayıs!

Atatürksüz Çanakkale uydurmaya çalışıyorlardı.
Şimdi de Atatürksüz 19 Mayıs icat ettiler.

Bursa büyükşehir belediyesi güya 19 Mayıs afişleri hazırlayıp, caddelere asmış… Atatürk yok!

Atatürk'ün fotoğrafı olmadığı gibi, resmi bayramın adını bile Atatürksüz yazmışlar.

Aslına bakarsanız…
19 Mayıs'ın 100'üncü yıldönümünde, tee 100 yıl önceki zihniyetin bugün de var olduğunu görünce, doğrusu pek hayret etmiyoruz.

İngiliz istihbaratı mesela…
“Atatürksüz milli mücadele” için çırpınmıştı.
Anadolu direnişinden vazgeçmesi karşılığında, Mustafa Kemal'e dilediği miktarda para, İtalya'da villa teklif etmişlerdi!

Parayla satın alamayacaklarını anlayınca, algı operasyonuna yüklenip, sahte bir vesikalık fotoğrafı yaymaya başladılar.

Kafasında kalpak yerine fes bulunan, subay tıraşı yerine pofidik pofidik uzun saçlara sahip olan, fırfırlı papyon takan, tombul yanaklı, pos bıyıklı, esmer birinin fotoğrafıydı.
“İşte Mustafa Kemal paşa denilen bu” diye Anadolu'da dağıtıyorlardı.
Köylere uçaklarla atıyorlardı.
Anafartalar Kahramanı'ndan çok, padişahların etrafında pervane olan, dalkavuk kılıklı, yılışık saray soytarılarına benziyordu.

O tarihlerde televizyon filan olmadığı için, Anadolu'da gazete bile olmadığı için, bu kara propaganda yöntemiyle zihinleri bulandırmak mümkündü.
Yurttaşlar, Mustafa Kemal'in sadece ismini biliyordu, gerçek fotoğrafını gören yoktu.
Bu nedenle, İngiliz istihbaratının dağıttığı fotoğrafa inananlar oluyordu.

Sahte fotoğrafla birlikte sahte biyografi de hazırlamışlardı.
Yalanlarla doluydu.
Direnişi zayıflatmak için ahaliyi kandırmaya çalışıyorlardı, “peşinden gitmeye değmeyecek biri” olarak tanıtıyorlardı.
Bir kişi bile bu palavralara inansa, bir kişi bile tereddüte kapılsa, kârdı.

İstanbul basını zaten “İngiliz muhipleri cemiyeti”ydi.
Padişahtan ziyade majestelerine bağlıydılar.
Gerçekleri sansürlüyorlardı.
İzmir işgal edildiğinde bile “bu tür söylentilere inanmayın, hepsi yalan” diye manşet atıyorlardı.
Habire Mustafa Kemal aleyhinde yayın yapıyorlardı.
“Vatan haini” olarak gösteriyorlardı.
“İslam düşmanı” olarak gösteriyorlardı.

İstanbul basınını böylesine kukla haline getiren İngiliz istibaratı, bu kara propaganda faaliyetini iki karargah üzerinden yürütüyordu.

Haysiyetsiz işbirlikçi Türklerden oluşturdukları yerel muhbirlik-casusluk ağının kod adı, Kara Jumbo'ydu.
Binbaşı John Bennett yönetiyordu. Mükemmel seviyede Türkçe konuşuyordu, Kuran tefsiri yapabilecek kadar Arapça'ya hakimdi, Türk-İslam örfünü adetlerini çok iyi biliyordu, örtülü görevlerde Müslüman gibi görünmek için sünnet bile olmuştu.
Beyoğlu Tepebaşı'ndaki Kroker Oteli'ni karargah olarak kullanıyordu. Bodrum katı işkence merkeziydi.
İngiliz Savaş Bakanlığı'na gönderilen raporlara bakılırsa, TBMM içinde bile uzantıları vardı. İşbirlikçi milletvekillerinin isimleri belirtilmemişti, kod numaraları verilmişti. Gizli oturumların tutanaklarını kelimesi kelimesine Londra'ya aktarıyorlardı.

Üst düzey İngiliz casusları ise, albay Nelson tarafından yönetiliyordu.
“Ramiz bey” takma adıyla tanınıyordu.
Şişli'de bir apartmanı karargah olarak kullanıyordu.
O da tıpkı Bennett gibi pürüzsüz Türkçe konuşuyordu.
Suikast, sabotaj, isyan örgütlemek, kara propaganda, Kuvvacıların yeraltı ağına sızmak, Nelson'ın işiydi.

O sırada…
James Bond İstanbul'daydı!

Bu tarihi gerçek, 2010 yılında gün ışığına çıktı.
Quenns Üniversitesi tarih profesörü Keith Jeffrey, 100'üncü kuruluş yıldönümü vesilesiyle İngiliz istihbarat teşkilatı MI6'in arşivlerinde inceleme yaptı. “Gizli Servisin Tarihi” ismiyle kitaplaştırdı.

Bu belgesel kitabında… Ian Fleming'in, romanlarındaki James Bond karakterini Wilfred Dunderdale'den esinlenerek yarattığını yazdı.
“Biffy” kod adını kullanan Wilfred Dunderdale'in 1919'la 1922 yılları arasında, Kurtuluş Savaşı boyunca, İstanbul'da görevli olduğunu anlattı.

Ian Fleming'in yakın arkadaşı olan Wilfred Dunderdale, Karadeniz limanlarında ticaret yapan armatör bir İngiliz babanın oğluydu. Odessa'da dünyaya gelmişti. Petrograd Üniversitesi'nde deniz mühendisi olmuş, İngiliz istihbaratına katılmıştı. Boksördü. Akıcı Rusça biliyordu. Şık giyiniyordu, özel kol düğmeleri yaptırmayı seviyordu. Lüks yaşama ve kadınlara düşkündü.


İstanbul'daki görevinden sonra Fransa'ya geçecek, İkinci Dünya Savaşı'nda Paris'te istasyon şefi olacak, Nazilere karşı mücadele edecek, sonrasında özellikle Polonya'da Sovyetlere karşı çalışacak, 1959'da emekli olacak, 1990'da ölecekti.

İlk görev yeri İstanbul'du.
Milli mücadele'ye karşı faaliyet yürütüyordu.
Albay Nelson'ın emrindeydi.

Demem o ki…

Bursa belediyesinin hevesini kursağında bırakmak istemem ama…
Atatürksüz 19 Mayıs'ı James Bond bile başaramadı kardeşim!

Etiketler
James Bond Yılmaz Özdil