CHP Sözcüsü Faik Öztrak'tan Erdoğan'a yanıt: Tehdide pabuç bırakmayız, asıl milletin tuttuğu defterden korkun
CHP Sözcüsü Faik Öztrak, AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın muhalefete tehdit olarak algılanan "Günü geldiğinde tuttuğumuz defteri açacağız" sözlerine " Cenazesini, çöp poşeti içinde teslim alan dedenin, tuttuğu bir defter yok mu?" ifadeleriyle yanıt verdi.
GERÇEK GÜNDEM /
Türkiye, merkez üssü Kahramanmaraş olan depremlerde kaybettiği canlar için yasını tutarken depremin yaralarını sarmak için seferberlik sürüyor. İktidarın deprem öncesi ihmalleri ve deprem sonrası müdahalelerin, arama kurtarma çalışmalarının gecikmesi hakkında tartışmalar ise sürüyor.
CHP Sözcüsü Faik Öztrak gerçekleştirdiği basın toplantısında afet gündemi, ihmaller ve iddialar hakkında değerlendirmelerde bulundu.
CHP Sözcüsü Öztrak, AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın afet bölgesinde Olağanüstü Hal İlan (OHAL) ilan ederek kullandığı; "Devlet ve millet el ele vermiş, bu tarihi felaketin üstesinden gelmeye çalışırken yalan haberler ve çarpıtmalarla insanımızı birbirine düşürmeye niyetlenenleri yakından takip ediyoruz. Gün onlarla tartışma günü değildir. Günü geldiğinde şu anda tuttuğumuz defteri de açacağız. Savcılarımız bu tür insanlık dışı yöntemlerle sosyal kaos çıkarmaya tevessül edenleri belirleyip gereken işlemleri süratle yapıyor" sözlerine yanıt verdi. Erdoğan'ın sözleri kamuoyunda 'muhalefete tehdit olarak yorumlanmıştı.
CHP Sözcüsü Faik Öztrak'ın açıklamalarının satır başları şöyle oldu:
BELEDİYELERİMİZ YÜM GÜCÜYLE DEPREM BÖLGESİNDEKİ VATANDAŞLARIMIZIN YANINDA
"Milletimiz 20 yıldır hep yaptığı gibi, devletine omuz verdi. Saray yönetiminin yapamadıklarını, yine milletimiz yaptı. Depremin ilk anından itibaren, Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu, Genel Başkan Yardımcılarımız, Belediye Başkanlarımız, Milletvekillerimiz, örgütümüz afet bölgesindeydi. Kurtarma ve yardım çalışmalarına, her desteği vermeye başladılar.
An itibariyle 130 belediyemiz tarafından, Arama kurtarma aracı, İş makinası, itfaiye, ambulans gibi toplam 3 bin 400 araç, Ve 7 bin 876 personel deprem bölgesine gönderildi. Halen çalışmalarını sürdürüyorlar. Gıda, hijyen, kıyafet gibi insani yardım malzemelerini taşıyan toplam 1.187 TIR ve kamyon, 3 uçak ve 1 gemi bölgeye gönderildi. Mobil mutfak TIR’ları, Ekmek üretimi için mobil fırınlar, jeneratörler, 724 bin battaniye, 35 binden fazla ısıtıcı ve soba… Belediyelerimiz, tüm gücüyle deprem bölgesindeki vatandaşlarımızın yanında…
Parti Örgütümüz de, 137 TIR İnsani yardımı, 42 kamyonu, 10 minibüsü, depremden etkilenen bölgelere intikal ettirdi. Enkazdan kurtarılan her canla, yaşadığımız büyük acılar bir nebze hafiflese de, deprem bölgesindeki dram, gerçekten çok ama çok ağır…"
GÖSTERİLEN İNSANÜSTÜ GAYRET MİLLETİMİZE DE UMUT OLUYOR
"Bu sabah itibariyle; 18 bin 342 yurttaşımızı kaybettik. 74 bin 342 yurttaşımız da yaralı. Kaybettiklerimize yüce Allah’tan rahmet, Ailelerine başsağlığı, milletimize sabır diliyoruz. Yaralı yurttaşlarımıza acil şifalar diliyoruz.
Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu, Adana, Hatay, Osmaniye, Nurdağı, Islahiye Kahramanmaraş, Pazarcık, Gölbaşı, ve Adıyaman afet bölgelerindeydi. Hafta sonu da; Malatya, Şanlıurfa Ve Diyarbakır afet bölgelerinde incelemelerde bulunacak. Kurtarma ekipleri, Enkaz altındaki insanlarımıza ulaşmak için canla, başla çalışıyorlar. Hem zamana, hem de soğuğa karşı, büyük bir mücadele veriyorlar. Enkaz başında çalışan, İnsanlarımızı kurtaran, bölgeye yardım ulaştıran herkese, güç ve kuvvet diliyoruz. Bu fedakâr insanlar, gösterilen insanüstü gayret, milletimize de umut oluyor."
ŞU ÇAĞDA ŞU GÜNDE YAPILACAK İŞ Mİ BU?
"Deprem felaketinden sonra, sahaya gönderdiğimiz, Koordinatör Genel Başkan Yardımcılarımızdan gelen bilgiler, depremden hemen sonra kurduğumuz, Afet Koordinasyon Merkezi’ne gelen talepler, planlama, organizasyon ve koordinasyon konusunda sahada, ciddi sıkıntılar olduğunu, yönetimin gerekli hazırlığı yapmadığını gösterdi. Depremzedelere yardım için gelen ekipler havaalanlarında kaldı. Bazı yerlerde iş makinası vardı operatör yoktu. Bazı yerlerde de operatör vardı iş makinası yoktu. Bazı yerlerde de iş makinası da operatör de vardı. Ama kurtarma ekibi yoktu. İş makineleri, operatörler ve kurtarma ekipleri buluşturulamadı.
İnsanlar ise enkaz altında bağırıyor, yakınları çaresizce çırpınıyordu. Genel Merkezimizde kurulan CHP Afet Koordinasyon Merkezi’ne gelen 27 bin çağrı ve mesajın yarısı, göçük ve enkaz başından gelen yardım çağrılarıydı. Bu çağrılar anlık alındı ve AFAD’a iletildi. Kalan çağrılar ise İaşe ve barınma talepleriydi. Şu saat olmuş, Bölgede iletişim hala en büyük sorun. Onun maçına, bunun etkinliğine, mobil baz istasyonları gönderen GSM operatörleri, deprem bölgesine mobil baz istasyonları kuramadı. Şu çağda, şu günde yapılacak iş mi bu? Bu şirketler, enkaz altındaki milletten, faturalarını çatır çatır, peşinen tahsil etmeyi biliyor. Ama iş şöyle bir günde hizmete gelince operatörler ortada yoklar."
NEDEN BÖLGEYİ BU DEPREME HAZIRLAMADINIZ?
"Ama yaşadığımız son büyük deprem felaketi, şehirleşme, konut kalitesi, ve afet yönetimi konusunda, aldıkları tedbirlerin, yetersiz olduğunu bir kez daha gösterdi. Bugün yaşadığımız deprem felaketi sürpriz mi? Kesinlikle değil. Bilim insanları, Kahramanmaraş merkezli bu deprem için, Yıllardır bağıra, çağıra uyarılarda bulunuyor.
İşte AFAD’a ait resmi doküman. Kahramanmaraş İl Afet Risk Azaltma Planı Ne diyor? Gölbaşı-Türkoğlu segmenti, yani kırılan fay hattı, “500 yılı aşkın süredir, Büyük bir deprem üretmeyen sismik boşluk konumundadır. Bu deprem tehlikesini artırmaktadır.” Tehlikeli zonlardaki yapıların tahliyesi zorunludur. Betonarme ve statik hesapları doğru olan, depreme dayanıklı binalar yapılmalıdır. Bu da devletin raporu. Bu gerçekler devlet tarafından, 2001’den bu yana biliniyor. Biz de 2003’den bu yana ülkeyi yönetenlere soruyoruz: Bu rapor elinizdeyken, siz ne yaptınız? Neden Kahramanmaraş’ı, ve tüm bölgeyi bu depreme hazırlamadınız?"
BÖYLE BİR AFETTE İZLENECEK BİR AFET PROTOKOLLERİ BİLE YOKMUŞ
"Kendinden önceki 57 Cumhuriyet Hükümetinin, 79 yılda harcadığı paranın 4 katını 20 yılda harcayan, depreme hazırlık için, milletten 36,5 milyar dolar vergi toplayan, ekonomik büyüme modelinin merkezine inşaatı koymuş Saray yönetimi, şehirlerimizi bu gerçeğe göre hazırlamalıydı. Onun yerine kaynaklar, dolarla, avroyla garantilere, ışıltılı AVM’lere, ve ranta gitti.
Erdoğan’ın 'kaçak yapılara ruhsat verip bağış alıyoruz' sözleri bugün yaşadığımız felakete sebep olan zihniyettir. Kaçak yapılara ruhsat verip, bağış topluyoruz diyen zihniyettir. 1999’da Büyük Marmara Depremini yaşadık. O günden bu yana da, İstanbul depremini konuşuyoruz. Ama yaşadığımız son felaket, 20 yıldır ülkeyi yönetenlerin, şehirlerimizi depreme hazırlamadığını gösterdi. Böyle bir felakette, izlenecek bir afet protokolleri bile yokmuş. Bunu gördük.
İlk gün büyük bir kararsızlık ve şaşkınlık yaşandı. Afetle mücadele için kurulmuş AFAD paralize oldu. Şimdi öğreniyoruz ki, Tanzanya’ya elçi yapılmış önceki başkanı, tekrar göreve çağırıyorlar. Kurumun üst yönetimi, atama bakanların, AK Parti’nin akrabayı taallukatıyla doldurulmuş. Liyakatsizlik tüm Türkiye’yi esir aldığı gibi, AFAD’ı da esir almış. Elbette bugün sahada cansiperane çalışan AFAD personelini, tenzih ediyoruz. Onların üstün gayretlerine şahidiz. Ama depremin daha ilk anında, bu fedakâr personeli, seferber edecek, bir yönetim ortada yoktu. AFAD Başkanı sustu. Fuat Oktay konuştu. Devletin askeri ve sivil tüm imkânları, depremin ilk dakikasından itibaren, seferber edilemedi. Önceki afet protokolünü, “Askeri vesayetle mücadele” bahanesiyle, çöpe atan bu yönetim, 20 yılda doğru dürüst uygulanabilecek, Bir afet protokolü hazırlayamamış."
ASKER KARIŞMASIN DİYEREK BU PROTOKOLÜ KALDIRIP ATTILAR
"Dün Genel Başkanımız, Düzce depreminin ardından, AFAD’ın hazırladığı “Düzce Depremi Etki Analizi Raporunu” açıkladı. Güya bir “Türkiye Afet Müdahale Planı” var. Ama uygulanamıyor. Afet yönetimi kaosa dönüşüyor. Görev ve yetki karmaşasına neden oluyor. Tıpkı bugün 10 ilimizde olduğu gibi. Oysa “Emniyet, Asayiş ve Yardım Planları” yani EMASYA Protokolü bugün yürürlükte olsaydı, Mehmetçikler, depremden hemen sonra, sorumluluk bölgelerine dağılır, yardım malzemelerinin dağıtımından, arama ve kurtarmaya, afet bölgelerinin asayişinden, diğer ilk yardım ve emniyet tedbirlerine kadar, pek çok husus çok kısa sürede hallolabilirdi.
Sahra hastaneleri, Sıcak sahra çadırları kurulur, Şu soğuklarda sıcak çorba verecek sahra mutfakları çalışırdı. Ama “asker bu işlere karışmasın” diyerek, bu protokolü kaldırıp attılar. Ve depremin ilk 24 saatinde, Yurttaşlarımız enkazın altında bir başına kaldı. Çöken yapıların çoğuna arama kurtarma ekipleri gidemedi. Asker sahaya 24 saat sonra inebildi. O da 3 bin 500 Mehmetçikle… Ne yazık ki bu plansızlık, Bu organizasyonsuzluk nedeniyle, çok önemli bir zamanı kaybettik. Kaybedilen zamanla beraber, İnsani kayıplarımız da arttı."
FERYATLAR YÜREKLERİ PARÇALADI
"İstasyonlarda akaryakıt yok. Fırınlarda ekmek yok. İçecek su yok, yardım yok, devlet yok, feryatları, arşa yükseldi. 1999’dan 24 yıl sonra, “Nerede bu devlet?” çığlığı, kulakları değil, yürekleri parçaladı. Daha önceki depremlerde de, Benzer sıkıntılar yaşandı mı? Yaşandı. Tüm bu gerçekler karşısında, 20 yıllık bir yönetimin, “Deprem çok büyük, ne yapalım” deme hakkı, asla olamaz. Hele eksikleri söyleyen muhalefete, düşman görmüş gibi bakıp parmak sallama, küfür ve hakaret etme hakkı, hiç olmaz.
Hep söylüyoruz bu ülkenin en büyük açığı, milleti ayrım yapmadan kucaklayan, tarafsız, partisiz bir cumhurbaşkanıdır. Bu acı günlerde bunu her zamankinden daha fazla hissettik."
MİLLETİ SOYMA DERDİNDE OLANLAR BOŞ DURMADI
"Ne yazık ki yaşadığımız depremde, sadece insanlarımız depremin altında kalmadı. “Hızlı ve etkin karar alacağız” diyerek pazarlanan, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi de, Deprem enkazının altında kaldı. Hızlı karar alacağız diyenler, depremin hemen sabahında değil, depremden ancak 36 saat sonra, 10 ilimizi “Afet Bölgesi” ilan edebildi. Bu arada millet canıyla boğuşurken, milleti soyma derdinde olanlar boş durmadı.
'Hızlı karar alacağız' diyerek, kendilerine rejim elbisesi dikenler, afet bölgesindeki 381 bin küçük yatırımcı başta olmak üzere, milletin borsada silkelenmesine göz yumdu. Depremin ancak üçüncü gününde, borsayı kapatmayı akıl edebildiler. O da Genel Başkanımızın uyarılarıyla… Bir defa daha altını çizelim, biz bu rezaletin de hesabını soracağız. İnsanlar afetle boğuşurken, onları bir de borsa depreminin altında bırakanların, yaptıkları elbette yanlarına kar kalmayacak. Mevcut hükümet sisteminde, dünya üzerinde tek bir faniye verilebilecek her türlü yetki, bu hükümete verildi. Ama bunlarda liyakat yok. Adalet yok. Sistemde denetim yok. Denge yok. Fren yok.
ESAS SİYASİ FIRSATÇILIK BUDUR
"Partili Cumhurbaşkanının, tek bir imzayla yapamayacağı hiçbir şey yok. TBMM’nin onayladığı bir uluslararası sözleşmeden bile, ülkeyi tek bir imzayla çıkarabilen, bu yönetim, millet canının derdindeyken, “Daha da yetki” isterim dedi. OHAL'i ilan etti. “İhtiyacın yok, Ama yapacaksan da bunu bir ayla sınırla, daha fazlasını yapma” dedik. Olmaz dedi. Düşündüğü seçim tarihinden, bir hafta öncesine kadar sürecek bir yetkide ısrar etti. Milletimiz bu kadar acı çekerken, bu kabul edilemez. İşte esas siyasi fırsatçılık, budur.
Mevcut 7269 Sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun, afetle mücadele konusunda, kendisine zaten ihtiyacı olan yetkileri veriyor. Bugüne kadar hiçbir hükümet, doğal afet nedeniyle, OHAL ilan etmedi. 1999’da büyük Marmara Depremi'nde bile, OHAL ilan edilmedi. Ama yetki obezi Erdoğan, depremi fırsat bilip OHAL ilan etti. Mevcut sistemde zaten her şey, bir kişinin iki dudağına bakmıyor mu? Bakıyor. Bir de bunun üstüne, OHAL yetkileri neden isteniyor?
Tam da seçimler yaklaşırken, kendisinin de dün ağzından kaçırdığı gibi, depremi siyasi istismara dönüştürmeyi önlemek gerekçesiyle, muhalefeti susturmaya; afet yönetimindeki aksaklıklara yönelik eleştirilerin, önünü kesmeye çalışıyor. Ama kifayetsiz saray yönetimi, Cumhuriyet Halk Partisi’nin, Kuvayı Milliye’den, Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk’tan neşet ettiğini, hala anlayamadı. Biz ne tehdide, ne sansüre, ne de yasaklara pabuç bırakırız.
Milletin canını kurtaramayanlar, OHAL ile imajlarını kurtarmanın derdinde. Yaşadığımız deprem felaketinin,daha ilk anından itibaren, Erdoğan işi gücü bıraktı. Muktedir imajını korumak için, milleti tehdit etmeye başladı. Sosyal medyaya erişimi engelledi. Milletin depremde elindeki en önemli iletişim aracını, elinden almaya bile cesaret etti."
MİLLETİN TUTTUĞU DEFTER NE OLACAK?
"Beyefendi, defter tutuyormuş, defteri de günü vakti saati geldiğinde açacakmış. Peki, milletin tuttuğu defter ne olacak? Cenazesini, çöp poşeti içinde teslim alan dedenin, tuttuğu bir defter yok mu? Ölmüş evladının elini, deprem enkazında saatlerce tutan çaresiz babanın, tuttuğu bir defter yok mu? “15 yaşındaki kızım okul birincisiydi. Gelseydiniz yaşayacaktı” diye feryat eden annenin, tuttuğu bir defter yok mu? Korkacaksanız, asıl bu defterlerden korkun…
Bugün millet soğukta bir başına. Barınma, tuvalet büyük sorun. Bu eziyetleri çeken insanlarımızın, tuttuğu bir defter yok mu? Dün Erdoğan, bir de alışveriş merkezlerinde, marketlerde yağmacılık yapanlarla mücadele için, OHAL yetkilerine ihtiyacı olduğunu söyledi. Ama kendi atadığı İç İşleri Bakanı kendinden bir gün önce, kelimesi kelimesine: “Buradan İçişleri Bakanı olarak söylüyorum. Bazı yerlerde yağma haberleri gibi haberler söz konusu. Bir iki münferit olay tespit edildi. Bunun dışında Türkiye'de böyle bir şey söz konusu değil. Yani böyle bir olay da söz konusu değildir. Ancak bütün bunları büyütmek, yani bir yönetilemezlik duygusu ortaya koymak, hele bu dönemde bize karşı değil, vatandaşımıza karşı yapılabilecek önemli bir yanlıştır…” demişti.
Dün de Erdoğan’ın yağma açıklamasından hemen sonra çıktı. “Yağma ihbarlarının yüzde 99,9'u asılsız. Bir güvensizlik algısı oluşturup, milletin değerleri ile oynamak yanlıştır” dedi. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu… Erdoğan “yağma var.” Bunun için “OHAL çıkarıyorum” diyor. Atadığı Bakan, “böyle bir şey yok.” “Yönetilmezlik duygusu oluşturmak için, bu haberler çıkarılıyor” diyor. Vatandaşımıza yanlışı kim yapıyor? Haberi çıkaran kim? Erdoğan. Atama İç İşleri Bakanı, Partili Cumhurbaşkanını suçluyor."
20 YILDIR YAN GELİP YATTINIZ, ŞİMDİ Mİ YAPACAKSINIZ?
Milletimizle, gençlerimizle el ele verip, yaraları biz saracağız. Artık hiç kimse, ar damarı çatlayanlarla, millete sırtını dönenlerle, milletin kanını emenlerle, aynı hizaya gelmemizi beklemesin. Biz milletimizle aynı hizada olmaya devam edeceğiz."