CHP'li Emir: Şehir hastaneleri Sağlık Bakanlığı'nın bütçesini neredeyse kara deliğe çevirdi, kamulaştıracağız
CHP Ankara Milletvekili Murat Emir, sağlık sisteminde yaşanan problemlerle ilgili olarak değerlendirmelerde bulundu. Şehir hastanelerinin bakanlığın bütçesini neredeyse kara deliğe çevirdiğini ifade eden siyasetçi, "İktidara geldiğimizde bunların tamamını kamulaştıracağız" dedi.
Geçtiğimiz haftalarda ortaya çıkan ilaç skandalı, Türkiye'nin sağlık kurumlarına olan güvenin yeniden sorgulanmasına neden oldu. Sağlık alanında birçok sorunun yaşandığı, hastane randevusu bulmanın neredeyse imkansız olduğu, doktorların çalışma koşullarının hayatlarını zorlaştırdığı, kur krizi nedeniyle birçok ilaca ulaşmanın gittikçe zorlaştığı ülkemizde son olarak kanser hastalarına sahte ilaçların verilmesi halk sağlığının ne kadar büyük bir tehlike altında olduğunu gösterdi.
Parlamentonun sağlıkçı vekilleri ayağa kalkarken, tepki gösteren isimlerden biri de CHP Ankara Milletvekili Murat Emir oldu.
TBMM’de buluştuğumuz Emir ile; sahte ilaç skandalı başta olmak üzere sağlık alanında yaşanan sorunları konuştuk, CHP’nin önerilerini sorduk.
- Geçtiğimiz haftalarda ülke olarak sahte ilaç skandalı ile sarsıldık. Kanser hastalarına verilen sahte ilaçlarla ilgili yapılan açıklamalarda tüm kurumlar sorumluluğu birbirine attı. Sonuç olarak skandalın yaşandığı kabul edildi. Bir sağlıkçı olarak bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Halk olarak biz bu durumu nereye koymalıyız?
Özellikle Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı iş ve işlemlerin hem yargısal denetiminin eksik olduğunu görüyoruz hem de kamuoyu denetiminin neredeyse hiç olmadığını görüyoruz. Biz muhalefet partisi olarak zaman zaman orada fark ettiğimiz kimi delilleri ve ipuçlarını yakaladığımızda yolsuzluk ve usulsüzlükleri gündeme getiriyoruz. Ama bunlar tabii muhalefet milletvekillerinin tek başına yapabileceği şeyler değil, mutlaka savcılıkların harekete geçmesi gereken durumlar. Özellikle de bakanlığı yönetenlerin, başta Sayın Bakan olmak üzere, bu tip iddialar karşısında savunmacı olmak yerine özellikle teftiş kurulunu gerçekten çalıştırması gerekiyor. Biz bunların olmadığını görüyoruz, bal tutan parmağını yalıyor. Ve dolayısıyla da bu tip iddialarla sık karşılaşıyoruz. İddialar zaman zaman da somut delillerle ortaya konuyor. Yine öyle bir durumla karşı karşıyayız.
Gerçekten de Türkiye'de sahte ilaç skandalı tek başına alanın nasıl yönetilmediğini, başıboş bırakıldığını ve birilerinin yolsuzluğuna nasıl malzeme yapıldığını görüyoruz. Oysa özellikle sağlık alanında, hele hele ilaç söz konusu olunca daha özenli olmak gerekiyor. İlaç sahteciliğinin söz konusu olması, ruhsatlandırmadaki usulsüzlükler ve bunları yapanların siyasi bağlantıların ortaya çıkması aslında bir gözü dönmüşlüğü de ortaya koyuyor. Kâr hırsının nerelere geldiğini, talan hırsının nerelere geldiğini gösteren çarpıcı örnekler olarak karşımıza çıkıyor. Biz tabii şaşırmıyoruz ama bunları kanıksayacak da değiliz. Bunların hepsini mutlaka değiştirmek lazım baştan sona.
- Değiştirmek lazım dediniz ve önümüzde bir seçim var. Tarih kesin olmamakla beraber aşağı yukarı netleşti diyebiliriz. Sizin bunları değiştirmek için CHP olarak ya da Millet İttifakı olarak çözüm önerileriniz ve yapacaklarınız nelerdir mesela?
Şöyle ki yolsuzluk bağlamında soruyorsanız bir defa bizim daha önce de açıkça söylediğimiz gibi Meclis’te Kesin Hesap Komisyonu kurulacak. Ve Kesin Hesap Komisyonu’nun başkanı da muhalefet partisinden olacak. Böylece meclisin en üst seviyede bütçenin kullanımıyla ilgili bir denetim yetkisi her türlü siyasi baskıdan uzak bir şekilde yaşama geçirilecek ve böylelikle önemli bir adım atılmış olacak. Ama özellikle yolsuzlukları bitirmek için siyasi iradenin varlığı gerekli. Önce niyetiniz olacak, yani bu talan düzeninin bir parçası olmak yerine tüyü bitmemiş yetimin hakkını korumaya niyetli olacaksınız. Biz bunun için elbette hazırlıklıyız ve geldiğimizde bütün bu yolsuzlukların üstüne hiç korkmadan kararlılıkla gideceğiz.
Ama genel olarak politikaları nasıl belirleyeceğimizi soruyorsanız; biliyorsunuz ayın 30’unda bir toplantı ile Altılı Masa’nın Türkiye'nin temel sorun başlıklarına dönük olarak tespitleri ve çözüm önerileri bütün somutluğu ile kamuoyunun önüne konacak. Seçime giderken bu bizim açımızdan adeta bir seçim bildirgesi niteliği taşıyor. Her bir alanda uzmanlarımız işbirliği halinde çalıştılar. Hem bizim partimizde hem de Altılı Masa’nın diğer bileşenlerinde her alanda son derece yeterli ve dünya çapında uzmanlar olduğunu biliyoruz. Burada önemli olan ortak aklını işletilmesi ve niyetin iyi olması. Ortak akılla Türkiye'nin sorunlarının tespit edip çözüm yollarını bulmak işin bir bölümü. En önemli kısmı da bunu yaşama geçirecek siyasi kararlılığınızın olması. Bu da başta Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere hepimizde var. Umuyorum ki ilk seçimlerde bu harami düzenine son vereceğiz.
- Sağlık Bakanlığı'ndan bahsetmişken size bir de şunu sormak isterim. Biliyorsunuz Recep Akdağ Cumhuriyet tarihinin en uzun süre Sağlık Bakanlığı yapmış ismi ve onun döneminde bakanlığa Menzil Tarikatı’ndan insanların doldurulduğu söylendi. Daha sonra arkasından gelen bakanların bakanlıkta Menzil’in gücünü hafiflettiği ifade edildi. Son olarak Fahrettin Koca’nın bakanlığa gelmesiyle de Menzil’in yerini İskenderpaşa Cemaati’nin almaya başladığı iddiaları dillendirildi. Bakanlıklara tarikatların bu kadar hâkim olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere bakanlıklarda tarikat yapılanması nasıl temizlenebilir?
Burada esas olan devletin liyakatle yönetilmesi. Devlet liyakatle yönetilmediği zaman zaten hem devlet güçsüzleşiyor ve kurumlar çürüyor hem de devlet yapması gereken temel hizmetleri ve işlevleri görmekte zorlanıyor hatta yapamıyor. Bunun örneklerini de her alanında görüyoruz. Ama AKP iktidarı geldiği günden beri devleti kendisini destekleyen gruplar arasında ve özellikle tarikatlar arasında pay etmeyi bir alışkanlık haline getirdi. Bunun en çarpıcı örneğini 15 Temmuz'da gördük. Biz yıllarca devletin FETÖ'ye teslim edildiğini, yargının, ordunun teslim edildiğini söylerken onlar ortaklarına teslim ediyor olmanın hatta onlarla iş birliği yapıp cumhuriyetin temel kurumlarını yerle bir etmenin keyfini yaşıyorlardı. Ama canavar o kadar büyüdü ki bir gün onlarla iktidar yarışına girdi ve bildiğimiz darbe girişimi gerçekleşti. Bu nedenle biz darbe girişiminin nedeninin ve birinci elden yardım ve yataklık edenin AKP iktidarı olduğunu haklı olarak söylüyoruz. Ama bundan ders almadıkları gibi şu anda da bakanlıkların kadroları yine benzer yapılar içerisinde pay ediyorlar. Tabii tarikat dediğimiz yapılanmalar aslında şu haliyle dünyevi işlerin dışında, manevi alanda dinini en iyi şekilde yaşamanın bir yolu olmaktan öte daha çok siyasete ve ticarete konu edilen, araç edilen yapılanmalar olarak görülüyor.
Tarikat, siyaset, ticaret üçgeni içerisinde büyüdükçe büyüyorlar. Bunun da tabii en önemli ayağı devlet kurumlarına yerleşmek ve devlet kaynaklarını, kamu kaynaklarını o tarikata aktarmak. Bunun da altında yatan şey iktidarı paylaşmak, devleti bu yolla talan etmek aslında. Biz bunu tamamen bitireceğiz. Bizim özel olarak bir tarikatı hedef almak gibi bir niyetimiz yok ama devletin her şeyinin şeffaf olması, denetlenebilir olması çok önemli. Kadrolar atanırken mutlaka liyakatli kadrolar atanacak ve kamu kaynakları kullanılırken de şeffaf, açık, dürüst, hesap verebilir olunmasına çok dikkat edilecek. Böyle olduğu zaman da ben inanıyorum ki gerçekten bir tarikatta gönülden bulunan dindar vatandaşlarımız da aslında daha çok daha rahat edecekler. Çünkü tarikatlara gerçek anlamda bağlı olan vatandaşlarımızın aradıkları işlevi görme noktasında beklentileri karşılanacak.
- Yine sağlık sisteminde yaşanan büyük krizlerden biri de Türkiye’de görev yapan doktorların yaşadıkları. Siz de bir doktorsunuz, meslektaşlarınızın sorunlarını yakından izlediğinizi biliyorum. Hasta yakınlarından zaman zaman şiddet görüyorlar, uzun saatler mesai yapmak zorunda kalıyorlar ve ekonomik olarak hak ettikleri değeri görmediklerini düşünüyorlar. Tüm bu sorunlara dayanarak da ülkeyi terk ediyorlar. Ben bir vatandaş olarak kendi adıma durumdan endişeliyim. Eğer böyle devam ederse 10 sene sonrasında nasıl bir sağlık sistemi bizi bekliyor?
İlk olarak içiniz rahat olsun, bu böyle devam etmeyecek. Çünkü bu böyle devam edemez. Türkiye'nin bu iktidarı daha fazla taşıma olanağı yoktur. Bu iktidar 14 Mayıs'ta umuyorum ki milletimiz bu iktidarı sırtından atmayı başaracak ve Türkiye hak ettiği daha demokratik, özgürlükçü, hakça paylaşan ve büyüyen, herkesin karnını doyduğu bereketli bir yere dönüşecek. Bu Türkiye'yi hep birlikte kuracağız yaratacağız.
Ama bu sürecin böyle devam edemeyeceğini bilmekle birlikte buna göz yumulursa Türkiye'de elbette hekimler artan bir hızla yurt dışına gitmeye devam edecektir. Aslına bakarsanız Türkiye'den sadece bir hekim göçü yaşanmıyor. Bütün nitelikli, eğitimli ve dünyada iş yapabilir bütün nüfusumuzun hayali Türkiye'den kopmak ve bir şekilde geleceğini Avrupa'da, Amerika'da aramak şeklinde. Bunun da sebebi Türkiye'yi gerçekten yaşanamaz bulmaları ve Türkiye'de kendilerine bir gelecek görmemeleri. Bunu sadece maddi gelirle de bağdaştırmamak gerekir. Maddi gelir bunun bir parçası ama yurt dışına gidenler, özellikle doktor arkadaşlarımdan yakinen biliyorum; daha bilimsel, daha etik, daha saygın çalışma koşulları, bilimsel çalışmayı daha rahat yapabilecekleri merkezler, yaşamlarını daha özgürce sürdürebilecekleri bir ülke, çocuklarını daha özgür bir ülkede büyütecekleri bir hayat hayali kurarak gidiyorlar. Dolayısıyla bunu sadece bir doktor maaşı, doktor gelir üzerinden görmemek gerekir. Elbette önemlidir ama Türkiye'yi yaşanabilir kılmanın başka alt başlıkları da var. Özgürlük, demokrasi, adalet olmadan kimse kendisini hem güvende hissetmiyor hem de çocuklarını böyle bir ülkede büyütmek istemiyor. Dolayısıyla bizim bunları bir an evvel çözmemiz gerekiyor.
Sağlığın daha erişilebilir ve daha nitelikli olduğu, Milli Eğitim'in gerçekten işlevini gördüğü ve devletin çocuklarımızın dünya kalitesinde nitelikli eğitimi verdiği bir düzen istiyorlar. Dolayısıyla bunlar olmadan kimse kendini Türkiye'de maalesef rahat hissedemiyor.
- Son olarak da sizin sıklıkla dile getirdiniz ‘şehir hastaneleri” sorununa değinmek istiyorum. Hastaneler kent merkezinden çok çok uzaklara açıldı ve onlar açılacağı için birçok hastane de kapatıldı. Bu da hem ağır hastalık yaşayan hem maddi olarak zor durumda olan insanların sağlık hizmetine erişimini zorlaştırdı. Bu konuda sormak istediğim ilk olarak şehir hastaneleriyle ilgili planınız nedir? İkinci olarak da kapatılan hastanelerin yeniden işleyebilir hale getirilmesi söz konusu olacak mı?
Özellikle Ankara örneğinde kimi kapatılacak hastanelerde bakanlık bizim ve toplumsal muhalefetin sıkı direnci sonrasında geri adım attı ve kimi hastaneler kapanmıyor. Türkiye'de tabii özellikle şehir hastaneleri söz konusu olduğunda büyük bir kaynak israfını ve devlet eliyle birliğinin zengin edildiğini görüyoruz. Türkiye'nin elbette yeni ve modern hastanelere ihtiyacı var. Ama bunları kamunun kendisinin yapması çok daha ucuz ve çok daha kolay oluyor. 25 yıllığına müteahhitlere yedi liraya vereceğinize bir liraya hastaneyi yapabiliyorsunuz. Böylelikle de bizim geleceğimizde çığ gibi büyüyen ve böyle giderse üç dört yıl sonra altından kalkamayacağımız borçların altına girilmemiş oluyor.
Maalesef şu anda özellikle şehir hastaneleri, Sağlık Bakanlığı bütçesini neredeyse kara deliğe çevirmiş durumda. Ve biz de bu hastanelerle ilgili bu sürecin böyle sürdürülemeyeceğini görüyoruz. İktidara geldiğimizde bu hastanelerin tamamını kamulaştıracağız. Çünkü bu kadar yükün taşınması mümkün değil, üstelik de burada büyük bir soygun düzeni var. Biraz önce ifade ettim; devlet kendisinin bir liraya yapacağı bir hastane için özel sektöre yirmi beş yıl boyunca toplam yedi lira kira ödeyecek. Kalan altı lira da milletin parası aslında. Dolayısıyla milletin parasını elbette ki bir avuç müteahhide peşkeş çektirmeyeceğiz. Bu düzenin böyle gitmesine izin veremeyiz
Nitekim zaten AKP de bunun taşınamaz boyuta geldiğini fark ettiği için 2021’den sonraki o şehir hastanesi projelerini durdurdu ve kamu kaynaklarıyla yapma yoluna gitti. Bunun dışında tabii sağlık alanında bütünlüklü bir yaklaşım gerekiyor. Çok fazla sorun var. Özellikle birinci basamak sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi çok önemli. Koruyucu sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi çok önemli. Hastanın müşteri gibi görünmesinden vazgeçilmesi lazım. Sağlık temel bir anayasal haktır ve nitelikli ve erişilebilir sağlık hizmetini kamu bütün vatandaşlarına sağlamak zorundadır. Bunu da Türkiye'nin yapması mümkündür. Ama bunu yapabilmek için gerçekten organize olmuş bir sağlık sistemi ve kamu kaynaklarını gerçekten halkın sağlığı için harcayan, bir avuç müteahhidi zengin etmek için harcamayan bir siyasi anlayışa ihtiyaç var.