Dervişoğlu, İYİ Parti'den Ayrılıp AKP'ye Katılan İsimlere Sert Çıktı

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında konuştu. AKP'nin 8. Olağan Kongresi'nde İYİ Parti'den ayrılarak AKP'ye katılan isimlere sert çıkan Dervişoğlu, "Aylar önce partimizden ayrılanları, sanki dün ayrılmışlar da AK Parti'ye katılmışlar gibi algı yaratmak istiyorlar. Bazılarının bizden ayrılmaları bizim tarafımızdan bakıldığında kayıp değil kazançtır." dedi.

Video Player is loading.
Süre 0:00
Toplam Süre -:-
Yüklendi: 0%
Yayın Tipi CANLI
Kalan Süre 0:00
 
1x
Advertisement

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin bugünkü grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Ekonomik krizin derinleştiğini kaydeden Dervişoğlu, AKP'nin geçtiğimiz Pazar günü gerçekleştirilen kongresiyle ilgili de sert açıklamalar yaptı. İYİ Parti'den ayrılan bazı isimlerin AKP'ye geçmesiyle ilgili yorum yapan Dervişoğlu, "Hiçbir rahatsızlığımız yoktur. Ama doğrusunu isterseniz, AK Parti’ye 25 yıldır emek verenlerin, Parti MKYK’sının sığınmacı çadırına döndürülmesine verecekleri cevabı ben de merak ediyorum." dedi.

"BELLİ Kİ ŞAİRİ HİÇ ANLAMAMIŞ"

Dervişoğlu'nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

Bir ülkeyi idare edenler, normalde, suçlulara, yanlış yapanlara gözdağı vermek için yasaları kullanır, hukuku kullanır. Recep Tayyip Erdoğan’sa bunun tam tersini yapıyor. Yasaları hukuksuzca kullanıp, millete gözdağı vermeye çalışıyor. Şiirler okudu diye haksızlığa uğrayıp, cezaevine girdi ama, belli ki şairi hiç anlamamış. Akif’in, İstiklal Marşımıza neden “Korkma!” diye başladığını kavrayamamış. Aklınca, milleti korkutarak terbiye edecek.

Bu iktidar, keyfi uygulamalarla, adaleti çiğneyen yargı sopasıyla, cübbelerine ilik açtırmış kontenjan savcıları ve hakimleriyle, kantarın topuzunu kaçırdı. Şaka-maka, istibdatla ömür boyu iktidarda kalacaklarına inanıyorlar. Ama buradan acı gerçeği hatırlatayım; 2017’deki mühürsüz zarflardan beri, parti devletine dönüştürdükleri bu mekanizma, önce onların başına yıkılacaktır. Tarih bunu söyler, milletimizin feraseti de bunu işaret eder.

"VERGİMATİK MEHMET"

Milletimizin çok merak ettiği bir şey var. Gittiğimiz her yerde soruyorlar. Diyorlar ki; Nerede bu müthiş Hazine ve Maliye Bakanı? Gece gündüz faiz lobilerinin kapısını aşındıran vergimatik Mehmet’i merak ediyorlar. Türkiye’yi krizden çıkaracak dedikleri programı gibi, o da kayıptır. Geldiği günden beri söylüyoruz, vergimatik Mehmet’in de yapabileceği bir şey yok. Çünkü bu iktidarda, akıl da yok. Avantalı ihalelerle, milletin parasını bir avuç yağmacıya dağıtan patronu varken milletin derman bulacağı da yok.

"MUTFAKTAKİ YANGINI AFETE ÇEVİRDİ"

Kendini ekonomist ilan etmiş bir patronu varken, İngiliz vatandaşlığı da yetmez, sıkılaştırıcı önlemler de yetmez demiştik. Damat bakan bile sepetlenmiş, gözleri ışıltılı arkadaş bile kapı önüne konmuşken, Mehmet Bey’in yapabileceği bir şey yok demiştik. Üzgünüm, ama dediğimiz gibi oldu. Kurtarıcı diye getirilen Mehmet Bey, mutfaktaki yangını afete çevirdi. Emekliyi yaktı, memuru yaktı, hazineyi yaktı. Milletin mütevazı hesaplarını kuşa, cüzdandakileri de pula çevirdi.

Ne yaptı Mehmet Bey? Zaten cep delik cepken delik, üstüne milletin cebinden saraya giden tüneller açtı. Ocaklara incir ağacı dikti. Olmaz aziz milletim, olmaz. Bunlardan derman çıkmaz. Sıkıştıkça bakan değiştiren Recep Tayyip Erdoğan’ın masallarıyla, Türkiye düze çıkamaz. Türkiye 2018’den beri krizde.

"SORUNUN KAYNAĞI YERİNDE DURUYOR"

Bir düşünün, 7 yılda kaç bakan değişti? Vitrinde kaç değişiklik yapıldı. Bir işe yaradı mı? Hayır, yaramadı. Çünkü, sorunun kaynağı yerinde duruyor. Mesele onu değiştirmektir. Mesele saraydakini değiştirmektir. Kim gelirse gelsin, iki gün sonra Tayyip Erdoğan’ın aklıyla yürüyor. Siz şu ana kadar, millet hazinesi yağmalayan bir avuç azınlığa dur diyen bir bakan gördünüz mü? Görmediniz.

"SARAY SAATTE 120 ASGARİ ÜCRET YİYOR"

Neden görmediniz? Çünkü o yağmacıların hepsi, Tayyip Erdoğan’ın koruması altında. Gelen her bakan gibi, vergimatik Mehmet de tasarruf dedi ama gözünü, emekçinin, memurun, işçinin imkanlarına dikti. Öğretmenlerimizin kullandığı su ısıtıcılarından başladı. Sonra memurların servislerine kadar, her şeye göz dikti. Ama sarayın savurganlığına hiç dokunmadı. Yahu bu saray; Saatte 120 asgari ücret yiyor, günde 2880 asgari ücret yiyor, ayda 86 bin 400 asgari ücret yiyor, yılda 1 milyon 36 bin asgari ücret yiyor demedi. Bu saray, 3 liralık işi, bir avuç yağmacıya 10 liraya yaptırıyor demedi.

Yollara, köprülere, tünellere, havalimanlarına, hastanelere garantiler veren haramiliğe hiç dokunmadı. Çalışanın servisini kaldırdı ama, parti devletinin makam aracı saltanatının yanına yaklaşmadı.m Gücü hep millete yetti. Nasıl yaparım da, milletten daha fazla vergi toplarım diye hesap yaptı. Milletin boğazından nasıl daha fazla keserim diye planlar kurdu. Bu beyhude çabanın sonuç vermeyeceği, en başından belliydi.

Çünkü, “Ekonomide, para politikalarına, maliye politikaları eşlik etmiyorsa, uygulanan planın bir ayağı eksik demektir. Ve o planın başarıya ulaşması da mümkün değildir”. Vatandaştan tasarruf bekleyen bir iktidar, önce kendisi tasarruf etmeli, gereksiz tüm harcamalarından vazgeçmelidir. Bu iktidar önce, şatafata itibar demekten vazgeçmelidir. “İtibardan tasarruf olmaz” yalanıyla, vatandaşın hazinesini har vurup harman savurmamalıdır. Milletin hazinesini, milletin cebine akıtmalıdır.

"DEPREM OLDU IBAN ATTILAR"

Deprem oldu, vatandaştan İBAN isteyeceklerine, vatandaşa İBAN attılar. Yangın oldu, ağaç dikmek için bağış topladılar. Evi yıkılana ev veremediler, kiracıya ev hayalini bile zehir ettiler.

Bakın, tam yedi yıldan bahsediyorum. 84 aydan, 2 bin 555 günden bahsediyorum. Türkiye’de daha önce de ekonomik krizler oldu. Bu krizleri 6 ayda, en fazla 1 yılda aştık, düze çıktık. Bunların yağmasıyla gelen kriz, 7 yıldır devam ediyor. Bunun adı artık kriz falan değil. Bu iktidar Türkiye’yi yönetemiyor.

"HALA SABIR İSTİYORLAR"

Milletimizin sabrı tükendi. Sabrı tükenmiş, yoksullaşmış, en temel ihtiyaçlardan yoksun kalmış bir milletten bahsediyoruz. Bayrak asla inmeyecek, ezan asla susmayacak. Ama bu sloganlar ve dış güçler bahaneleri, meseleyi çözmüyor. Elinde sadece namus, şeref ve haysiyeti kalmış bu aziz milletten özür dileyip istifa edeceklerine, yüzleri kızarmadan ezberledikleri nakaratı tekrar ediyorlar. Beli bükülmüş milletimizden hala sabır ve fedakarlık istiyorlar.

"ASGARİ ÜCRET ZAMMI ERİDİ"

Hatırlayın çok değil daha iki ay önce bütçe görüşmelerinde Erdoğan ve onun avaneleri, ekonominin birkaç ay içinde düzelmeye başlayacağını iddia etmişlerdi. O birkaç ay, daha önceki aylar ve yıllar gibi geçti gitti. Kriz hala büyüyerek devam ediyor. Asgari ücret zammı eridi. Emeklisi, asgari ücretlisi, kamu görevlisi, Diyanet fetvasına göre, fitre verilebilecekler arasına girdi.

Bitmeyen hırslarınız, doymak bilmeyen rant iştahınız acaba ne zaman sona erecek diye bir düşünmenizi tavsiye ediyorum. Ne zaman ülkemizin kaynaklarını milletimizin dertlerini çözmek için kullanacaksınız merak ediyorum. Milletimizi açlık sınırının altında yaşamaya mahkum ettiniz.

Bu iktidar susan bir toplum arzuladığı için yasakları özgürlüklere tercih etmektedir. Bu milletin elinden, cebinden, vicdanından artık elinizi çekin.

"İLKOKUL KARNESİNE KADAR SORGULUYORLAR..."

İşlerine gelmeyenin ilkokul karnesine kadar sorgulama yapıyorlar. Tam bir düşüklük ve tam bir düşkünlük örneği sergiliyorlar. Gördüğümüz manzarada, Erdoğan ve saray vesayetinin tüm Türkiye’nin üzerine kabus gibi çöktüğü ortadadır.

Yargıda azınlıkta ancak kritik görevlerde olan birtakım grupların yetkilerini silah gibi kullandıkları da bir gerçektir. Bir de bu arsızlık senfonisinin arkasındaki propaganda başkanlığı aracılığıyla daha adil bir dünya mümkün diye araç dolaştırıp toplantı tertip ediyorlar. Sorsan mazlumların haklarını savunuyorlar ama Trump'ın Gazze'de yapacağı çılgın projeye susuyorlar. Lafa geldi mi mangalda kül bırakmayan Erdoğan'dan 'Ey Trump' diye başlayan bir cümle duydunuz mu? Adil bir dünya mümkün diyorlar ama adil bir Türkiye isteyeni de hapishaneye tıkıyorlar.

"GERÇEK SUÇLULAR SOKAKTA GEZİYOR"

Gerçek suçlular sokaklarda rahatça gezerken, başını kaldıranı Silivri'ye göndermek için canhıraş çalışıyorlar. Amaç korku siyasetinin bir uzantısı olarak katili, tecavüzcüyü, sapığı, dolandırıcıyı, çete mensubunu sokaklara salmak istiyorlar. Peki bağımsız Türk yargısından saray kadılığına nasıl geldik? Her şey tek bir hamleyle olmadı. Erdoğan siyaseti dediğimiz bu düzen ilmek ilmek örüldü.

Bu iktidarın en önemli özelliği sinsiliğidir. Bugün adalet duygumuz yara aldıysa, yargıya güvensizlik, bu kadar arttıysa, işte bu sinsilik yüzündendir.

Bakınız, geçtiğimiz haftalarda 9. Yargı Reformu Paketi açıklandı. Sonra, Dezenformasyon Yasası diye bir şey çıkardılar? Yani, “doğru olmayan ve kasıtlı olarak yayılan bilgi” yasası… Peki neye göre doğru olmayan? Sadece iktidara göre doğru olmayan. Bu iktidar, devletin ve milletin değil, kendi ihtiyacına göre yasa yapmakta ustalaştı. Şimdi de TMSF ve Devlet Denetleme Kurulu’na olağanüstü yetkiler veren kanunlarla, Türk devlet geleneğinde görülmemiş bir işe hazırlanıyorlar.

"TÜRKİYE FELAKETİN EŞİĞİNDE"

Devlet geleneğimizde mülkiyet hakkına saygı esastır ve vazgeçilmezdir. Fetihlerde bile bu geleneğe riayet edilmiştir. Peki bunlar ne yaptı? İstediklerinin mal varlığına el koymayı, şirketine kayyum atamayı, yahut tamamen kapatmayı basit bir idari tasarruf haline getirdiler. Bu ne demek biliyor musunuz? Tepeden 1 tane talimat, uygulayacak 1 tane memur, yazacağı 1 tane talimatla, birkaç saat içerisinde sizin veya ailenizin birkaç ömürde elde ettiği mala mülke çökmek, çöreklenmek demek.

Bırakın girişim özgürlüğü, sermaye güvenliğini, mülkiyet hakkı ve güvenliği dahi ortadan kalkmış durumdadır. Milyonlarca vatandaşımıza iş ve ekmek imkanı sağlayan girişimcilerimizin, iş insanlarımızın, şirketlerimizin, kendini güvende hissetmediği bir Türkiye, felaketin eşiğinde demektir.

Bu kötü gidişata dur diyeceğiz. Bu gidiş Türk milletinin hak etmediği bir yolculuğu işaret ediyor.

İktidar ya da borazanlarına sorsan Türkiye'de bu bahsettiğimiz sorunların hiçbiri yaşanmıyor. Onlar için her şey güllük gülistanlık. Her işi yalan, her işi yanlış olanlar hamaseti ekran koruyucusu haline getirirler, bugün bu iktidarda olduğu gibi.

Onlar İYİ Parti gibi muhalefet istemiyorlar, koltuk değnekleri arıyorlar. Sessiz kalan partiler istiyorlar. Aylar önce partimizden ayrılanları, sanki dün ayrılmışlar da AK Parti'ye katılmışlar gibi algı yaratmak istiyorlar. Bazılarının bizden ayrılmaları bizim tarafımızdan bakıldığında kayıp değil kazançtır. Bizim açımızdan özgürleşmedir. Ayrıca, demokrasilerde vatandaşın oyunun namusunu, siyasetçinin namusu korur. Her siyasetçi de kendi namusundan mesuldür.

FAKIBABA'DAN ÖRNEK VERDİ

Bakın size 27. dönemden bir örnek vereyim. Sayın Ahmet Eşref Fakıbaba, AKP’den istifa edip, İYİ Parti’ye katıldı. Meclis aritmetiği de oldukça hassastı. Bazı üyeliklerin partimizde kalması için kendisinin hiç olmazsa birkaç gün daha milletvekilliğini sürdürmesi bizim için önem taşıyordu. Konunun hassasiyetini kendisine bizzat ben anlattım. Aldığım cevap, demokrasi tarihimize ders olarak geçecek nitelikteydi.

Bana dedi ki, “Ben, başka bir partiye gönül veren vatandaşların oylarıyla seçildim. O partiden istifa ettiysem, milletvekilliğinden de istifa etmem gerekir. Sizden ricam milletvekilliğinden istifamın kabulü için mecliste yapılacak oylamada partimiz benim kararımın yanında dursun. Siyasi namusun gereği budur."

Elbette Fakıbaba olmak kolay değildir. Sözüm Fakıbaba olamayanlaradır. Aldıkları oya ihanet edenlerin yeri, demokrasiye ve demografiye ihanet edenlerin yanıdır.

"MKYK SIĞINMACI ÇADIRINA DÖNDÜ"

Hiçbir rahatsızlığımız yoktur. Ama doğrusunu isterseniz, AK Parti’ye 25 yıldır emek verenlerin, Parti MKYK’sının sığınmacı çadırına döndürülmesine verecekleri cevabı ben de merak ediyorum.

Makam mevki dağıtarak belli ki imkansızı istiyorsun Recep Tayyip Erdoğan. Sana yol vermeyeceğiz. Bunun için siyasi entrikalar ve tezgahlar kurmaya hazırlanıyorsan da, buyur gel hodri meydan. Biz buradayız. Hepiniz birsiniz biz yine tekiz!

Kaynak: Haber Merkezi

Etiketler
İYİ Parti Müsavat Dervişoğlu Asgari Ücret Emekli maaşı